*

  • deniz kenarlarında ayrılan havuzlar veya müstakil havuzlarda balıkların ticari amaçlı üreme ve yetiştirilme yerleri
  • bulundukları koylarda denizi gözle görünür biçimde kirleten, şişko ve lezzetsiz çupralar üreten çiflikler.
  • kesinlikle fazlasiyla sermaye isteyen meslek
  • kullanilan yemin suyun dibine cokmesi, hayvan artiklarinin (her turlu) da suyun dibine cokmesi nedeniyle, balik ciftliklerinin bulundugu koylarin dibinde yaklasik 30 ila 50 cm kalinliginda bir balcik tabakasi bulunmaktadir. bu balcik tabakasi, en az 1 sene icinde kendi kendine yok olsa da, genelde bu 2 ila 3 sene gerektirmektedir.

    birtakim koy, korfez ve sahil seritlerinde kurulmalari yasak olmalarina ragmen, arkalarina aldiklari buyuk destek nedeniyle (ki yem olayi cok pahalidir, buyuk firmalar bu yemi saglarlar, eh bircogunun arkasinda da mafya vardir) cennet gibi koylara kurulmuslardir.

    hatta devlet ihalesi ile satilan ve turistik tesis yapilmasi icin musaade verilen alanlara bile yuzsuzce kurulanlari mevcuttur (tecrubeyle sabittir). insaatin baslamasinin ardindan bile halen daha yerlerinden oynamazlar, devreye sirayla jandarma, kaymakam, vali ve mustesarlar girer "defolun gidin" diyebilmek icin. ellerinde pompali tufek ile sizi kovabilirler bile cok yaklasirsaniz.

    bazilari ise, sit alani filan dinlemez, yerlesirler saga sola. sinir ederler. halbuki kurulmalarina izin verilmis yerler vardir, pek tabii onlar da coktan kapisilmistir. gecekondu gibi yayilirlar saga sola.

    bir komik vaka ise, antalya aciklarinda gerceklesmistir. turk karasularina insaasina izin verilmeyen balik ciftligi, careyi turk karasularinin bittigi noktanin hemen ardina ciftlik kurmakta bulmustur. yani uluslararasi sulara kurmustur balik ciftligini. bunu da, aciklarda diger yerlere nispeten daha sig bir noktaya yapmistir.

    dusunsenize, denizin ortasinda petek seklinde birseyin yuzdugunu goruyorsunuz, bir bakiyorsunuz ki balik ciftligi. saniyorsunuz firtina olmus da kopmus, ancak gercek oyle degil. gercekte o, kiyi seridine kurulmamasi icin kurnazlik yapilarak aciklik bir yere kurulmus bir balik ciftligi.

    bir an once bu balik ciftliklerini duzenlemek adina dogru duzgun yasalarin cikartilmasi gerekmektedir.
  • yeni düzenlemelerle artık türkiye'de doğal ve kültürel sit alanlarında kurulamayacak olan çiftliktir. ayrıca bu çiftlikler kıyıdan 1100 metre açıkta ve en az 30 metre derinlik sahibi yerlerde kurulabilecek. mevcut balık çiftlikleri 1 mayıs 2007'ye kadar durumlarını belgeleyeceklerdir.

    hadi hayırlısı
  • yeni düzenlemeler sonucu sahiplerinin paniklediği çiftlik çeşididir. katliam yaptıkları ortaya çıkacak ve artık katliam sayesinde para kazanamayacakları için panikleyen bu balık çiftliği sahipleri güzel gelişmeleri sabote etmeye çalışmaktadırlar.

    suçlu hem bu katliama zamanında izin veren yasalar hem de bu yasalardan yararlanan kurumlardır.

    http://www.milliyet.com.tr/…/01/26/yasam/yas17.html
  • (bkz: #15777546)
  • çevreci yazar ümit bora'nın konuya ilişkin yazısı ;

    --- spoiler ---

    doğa harikasi izmir yarimada koylarindaki balik çiftlikleri kirlilikleri yüzünden evler, yazliklar yari fiatina indi.
    her lodos esişinde kamyonlar dolusu naylon torba ve naylon halatlarin yaninda aşi şişeleri, antibiyotik şiringalari iğneleri üstünde karaya vuruyor.

    yıllardır bu balık çiftlikleri deniz ve koylarımızı kirletiyor ve hastalık saçıyor diye yazdık durduk.
    güllük'de 4 milyon çipura ve levrek üretim balığının toptan hastalık saçan virüslerden ölmesi bile resmi makamları harekete geçirmedi.
    sürekli "açık denizlere gidecekler, gitmezlerse biz taşıyıp masrafını onlardan alacağız" dediler ama söyledikleri ile yaptıkları birbirini tutmadı.
    ab istedi ve turizm ile doğal balık deposu koylarımız balık çiftliklerince tek tek 100 yılda kendi kendini temizleyemez hale geldi ve insanlar plaj önlerinde kurulan bu çiftliklerin binlerce ton dışkı, yem artığı ve naylon halat, aşı şişeleri son olarak da karareis plajlarında manisalı amatör balıkçılarla beraber çok sayıda antibiyotik şırıngaları karaya vurdu tehlike saçmasın diye topladık.
    5 yıl önce ekimizdeki rapor ile tescil edilmişken insan sağlığı hiçe sayıldı ve bu kadar uzun yıllarda gerence koyu ve diğer balık çiftliği kurulan eğri liman gibi koylar bir bir kirlilikten yok oldu gittiler.
    gerence koyu'nda halen 15 devasa balık çiftliği açık denizlere gitmemek için direnirken son 3 yılda tam 3 adet devasa balık çiftliği karareis plajları önüne geldi kuruldu ve balık üretimine başladılar.
    deniz suyu eskiden cam gibiyken şimdilerde görüntüsü bulanık pis kokan lağım suyuna döndü.
    hal böyle olunca denizin hem kokması hem de insanlar tonlarca balık dışkısı ile yem artıkları köpükleri yüzünden evlerini, yazlıklarını satmaya bölgeyi terk etmeye başladılar.
    yazlık dublex bahçeli ve eşyalı evler gerçek fiatı 250 bin tl olması gerekirken şimdilerde 100-130 bin tl'ye düştü satan çok alan yok durumu başgösterdi.
    hatta 2 katlı evini 80-90 bin tl ye satanların yanında hacizli evler 50 bin tl'ye kadar indi.
    çeşme, urla, karaburun'nda deniz kıyısındaki sitelerin hepsi atık su arıtmalı ve arıtması olmayana yılda 85.475 tl ceza kesilirken, aynı sitelerin 1 km deniz açığında binlerce ton balık çiftlikleri ne arıtmaları ne de gerçekten resmi kontrolleri yapılmayınca anayasamızın 10'ncu maddesi yani eşitlik maddesi balik çiftlikleri lehine işlemeye başladi.
    kısaca anayasamıza göre eşitlik var ama bu eşitlik balik çiftlikleri olunca uygulama devlet ve hükümet resmi kurumlarinca yapilmaz oldu.

    sahil güvenlik ve jandarma söz konusu deniz kirliliği olunca görev yetkileri ellerinden balık çiftlikleri için özel olarak alındı.
    kısaca denize sintine suyu boşaltan gemiye sahil güvenlik müdahale edip ceza kesiyor ama balık çiftliklerinin binlerce ton balık dışkısı, balık yemi hatta orkinos kesim kanına dahi müdahale edemiyor
    insanlar evlerini yok fiata satıp yarımada'yı terk etmeye başladılar( çok sayıda evde satılık levhası asılı ama alıcı da yok)
    işin enteresan tarafı geçmişte çok sayıda eylem yaptığımız onlarca site yönetimi yeni eylemler yapmaya yanaşmiyor.
    üstlerine gidiyoruz, ağızlarını bıçak açmıyor ve "eylem" dediniz mi yok oluyorlar.
    bir ihbar geldi!!!
    balık çiftliklerini kontrol eden resmi makamlarla ilgili.
    bir büyük ulusal gazetemiz konuyu detaylı inceliyor ve araştırıyor.
    bize göre skandal tam patlayacak.....
    unutmadan yarımada denizlerinde binlerce ton balık dışkısı ve yem artığı deniz dibine gidip birikirken resmi makamlar tam 135 su numunesi almişlar , 1 adet numune bile kirli çikmamasi sizleri çok çok düşündürsün ve bu denizlerde yüzen minik yavruların nasıl deprem görmeden sağlıklarının yok edildiğine şahit olunuz.

    bekleyelim ve görelim neler, neler olacak....
    saygı ve sevgilerimle

    ümit bora-çevreci yazar
    tel:0 535 9247978

    not: bu konu dahil hertürlü ihbarlarinizi bekliyoruz. ihbar yapanlara şimdiden teşekkür ediyorum.
    ekimizdeki linki tiklayin balik çiftliği kafes altindaki görüntüleri izleyiniz.
    düşünün, çiftlikler deniz diplerini nasil yok etmiş ve etmektedirler....
    bu kafeslerde yetişen baliklar ölmesinler diye insanlara verilen antibiyotiğin tam 200 kati dozajda ilaç verilmekte ama biz insanlara kimse bu denizlerde yüzdüğümüz için virüslerden hastalanip ölmeyelim diye gelip düşük de olsa antibiyotik vermiyor neden?
    çiftlik baliklari kadar insanlarimizin değeri kalmadi .
    tanri sizleri bu balik çiftlikleri denizlerinde yüzerken korusun...

    balik çiftlikleri kafes alti görüntüleri tarafimizdan çektirilmiş ve ege ulusal haber sitemizden yayinlanmiştir:
    http://www.youtube.com/watch?v=kbvlbhbfqps
  • anlatacaklarım “fillet oh fish” adlı belgeselden.

    norveç fiyortlarında yer alan somon çiftliklerinde balık nüfusu 2 milyona kadar çıkabiliyormuş. göreceli küçük hacimdeki bu sıkışıklık balıklarda muhtelif hastalıklara sebep oluyor. deniz bitleri, pankreas hastalığı (avrupa’da çiftliklerde yetiştirilen atlantik somonunda görülen böyle bir hastalık varmış) ve bulaşıcı somon anemisi (viral bir hastalık) çiftliklerde baş edilmesi gereken sorunların başlıcaları. bunlarla baş etmek için muhtelif nörotoksik etkisi olan pestisitler ve antibiyotikler kullanılıyor. bu maddeler öylesine zararlı ki uygulama sırasında işçiler özel giysiler giyiyor ve maske kullanıyorlar.

    çiftliklerin tabanlarında balık gaitası, bakteri, kimyasaldan bir atık dağı oluşuyor. sürekli gaz (metan) üreten bu atık katmanı kimi yerde 15 (on beş) metreyi buluyor. yani bu bölgede deniz tabanı bitmiş durumda. kirlilik fiyortların dışına da yayılıyor.

    çiftlik somonu diğer yiyeceklerle karşılaştırıldığında beş kat daha fazla pestisit içeriyor. hayvan besleme deneylerinde somonla beslenen fareler iç organlarının çevresini kaplayan kalın yağ tabakasıyla obez oluyorlar; diyabet de cabası.

    ama daha yeni başladık. deniz bitinden korunmak için kullanılan pestisitler somonun mutasyon geçirmesine sebep oluyor. hayvanlar ağızlarından kuyruk uçlarına kadar vücutlarının her bir parçası olmadık şekiller alıyor. çiftlik morinalarının yaklaşık %50'sinin deforme olduğu iddia ediliyor. çiftliklerden kaçan bu deforme soydan dişiler yabani popülasyonla çiftleşiyor ve mutasyonun çiftlik dışına, yabani ortama yayılmasına sebep oluyor.

    çiftlik somonunun besin içeriği de anormal. yabani somon %5-7 arasında yağ içerirken, çiftlik somonunda bu oran %14.5-34 arasına fırlıyor. bu yağın kimyasalları kendine bağlamak gibi bir özelliği var. sonuçta çiftlik somonu yağ fazlalılığı yüzünden katmerli fazla zehir içeriyor.

    “zehre doyduk” diye düşünüyorsanız, henüz hikayenin gelişme bölümüne yeni geldik. araştırmalar göstermiş ki zehire maruz kalmanın ana kaynağı doğrudan verilen pestisitler veya antibiyotikler değil, balıklara verilen kuru yemlermiş. bu yemlerin içeriğinde dioksinler (zehrin önde gideni), pcb (organik bir bileşen, geçit törenindeki zehirlerin bayrak taşıyıcısı), farklı ilaçlar ve kimyasallar bulunmuş.

    kuru yemin içerdiği zararlı maddelerin iki kaynağı var:

    birincisi, aşırı kirlenmiş baltık denizinden tutulan yağlı balıkların yem yapımında kullanılması.

    stokholm'ün hemen dışında zehirli dioksinleri baltık denizine boşaltan dev bir kağıt fabrikası var. ayrıca baltık denizi'ni çevreleyen diğer dokuz sanayileşmiş ülke zehirli atıklarını bu deniz boşaltıyor. neredeyse tümüyle kapalı bir deniz olan baltık'ın kirlenen suyunu yenilemesi 30 yıldan fazla sürüyor.

    bu denize boşaltılan pcb'ler, dioksin, pestisitler, cıva ve ağır metaller besin zincirinin altından üstüne doğru aktarılıyor. besin zincirinde balık boyutları büyüdükçe yağlılık oranlar ve buna bağlı olarak da içerdikleri zehir oranları artıyor. dioksinler yağa bağlanıyor, dolayısıyla ringa, yılan balığı ve somon gibi yüksek miktarda yağ içeren yabani balıklarda yüksek miktarda zehir birikiyor. isveç'te balık satıcılarının müşterilerini baltık balıklarının potansiyel zehir içeriğiyle ilgili olarak uyarması gerekiyor. devletin önerisi yağlı balıkların haftada bir defadan fazla tüketilmemesi ve hamilelerin baltık'tan tutulmuş balıklardan uzak durması yönünde.

    yem üretiminde kullanılan balıklar pişiriliyor ve yemde kullanılacak iki ara ürün elde ediliyor: yağ ve protein. yağ yüksek miktarda dioksin ve pcb içeriyor. çiftlik somonu konsatre olarak aldığı bu zehirden dolayı yabani ortamdakilere göre daha fazla zehirli madde içeriğine sahip oluyor.

    gelelim proteine. toz halindeki proteine antioksidan olarak “etoksikuin” ekleniyor. balık yemi endüstrisinin en iyi saklanan sırrı bu madde.

    etoksikuin 1950'lerde öncelikle kauçuk daha sonra da sebze ve meyveler için pestisit olarak geliştirilmiş. kullanımı sıkı denetime tabi. bir süre önce isveç'in sahtekarlık-karşıtı laboratuvarı çiftlik balıklarında avrupa birliği'nin gıdalarda izin verdiği orana göre normalde olması gerekenin 10 - 20 katı fazla etoksikuin saptamış. yabani balıklarda hiç etoksikuine rastlanmazken, balık çiftliklerinden gelenlerin hepsinde bulunuyor. bu saptama büyük sırrın ortalığa dökülmesine sebep olmuş.

    etoksikuinin meyve ve sebzeler için tasarlanmasına rağmen balık yemi sanayi farklı bir kullanımını keşfetmiş; yağın oksitlenip, kokuşmasını önlemek için yeme bu maddeyi eklemişler. fakat bu kullanımdan sağlıkla ilgili yetkilileri haberdar etmemişler (insanlık hali, unutulmuş işte). avrupa birliği de bu maddenin meyvelerde, sebzelerde, hatta kanguru ve sürüngenler için bile kullanımıyla ilgili düzenlemeler varken insanların tükettiği balık için bir düzenlemesi olamamış.

    dahası bu kimyasalın insan sağlığına etkileriyle ilgili herhangi bir araştırma da yapılmamış. bilinen tek çalışma norveç'li bir araştırmacı olan victoria bohne'ye aitmiş. bu hanımefendinin araştırmaları etoksikuinin kan-beyin bariyerini geçtiğini ve kanserojen etkisi olabileceğini göstermiş.

    çalıştığı enstitüde önce bohne'nin çalışmasını yanlışlamaya ve önemsiz göstermeye çalışmışlar. sonrasında araştırmalarını gerçekleştirdiği işinden ayrılması için baskıya uğramış. baskıya uğrayan sadece bohne değilmiş, bir başka araştırmacı daha önceki yıllarda benzer şekilde yayınlarının önü kesilerek ve baskıyla saf dışı bırakılmış.

    bazı münafıklar etoksikuinin norveç çiftlik balıkçılığında gizlice kullanımını ve etkileriyle ilgili araştırmaların yapıl(a)mamasını norveç balıkçılık ve kıyı işleri bakanı lisbeth berg-hansen'e bağlıyor. bu abla 4 yıl süreyle balık yemi üreten bir şirkete danışmanlık yapmış. hemen sonraki işi balıkçılık bakanlığı'nda danışmanlık olmuş. izleyen yıllarda balıkçılık endüstrisindeki bir yığın şirkette üst düzey pozisyondan nafakasını kazanmış. kendisi aynı zamanda bir ticari somon çiftliğinin büyük hissedarıymış (aile efradı falan da konuya dahil). kısacası balık sanayi bu teyzeden soruluyor. belgeselde kendisiyle kısa bir röportaj için randevu alınıyor. randevuda ilk olarak etoksikuinin balık yemi üretiminde kullanıldığını bilip bilmediği sorulduğunda, "bilmiyorum" deyip, röportajı oracıkta bitiriyor. ben olsam ben de bitirirdim konuşmayı. niye mi? norveç'te balık yetiştiriciliği yıllık 4 milyar euro tutarında bir endüstri. petrolden sonra ülkenin ikinci büyük gelir kaynağı.

    fransa'nın ithal edip, işlediği norveç çiftlik somonlarının atıkları kıymık bırakmamacasına değerlendiriliyor: derileri kozmetik sanayinde, kalan kafaları, kemikleri ve etleri de püre yapımında kullanılıyor. bu püre öncelikle kedi, köpek mamasının ana maddesi oluyor. bir de hazır yiyecek yapımında, mesela patates tartında kullanılıyor. yani, kapıdan kovsanız bacadan giriyor hayatınıza.

    sonuçta çiftlik somonu açık ara dünyadaki en zehirli gıda.

    belgeselin sonunda görüşme yapılan bir onkolojistin - fransa’daki insanlar için- tavsiyesi "büyük balıkları yemekten mümkün olduğunca kaçının, küçük balıkları yiyin".
  • balık çiftliği çevreyi kirletmez, çalışan öküzler ve sayesinde para kazandığı denize önem vermediği ve hep onun için tertemiz ve verimli şekilde orada hazır bir şekilde balık yetiştirmesini bekleyeceğini düşünen aptal patronların maliyet azaltmak için görmezden geldiği yapılması gereken bir iki basit yatırımın ve kontrolün yapılmaması denizi kirletir.

    siz net yüzde 30-40 kar marjı ile yaptığınız bir işin hem geleceğini garanti altına almak hem de o parayı kazandığınız alanı korumak için düşük maliyetli bir iki önlem almaz iseniz salaklıktan başka birşey yapmıyorsunuzdur.

    örneğin çevrecilerin üzerinde durduğu en basit dört konu; atık yem, atık (ölü)balık,denize çöp atılması ve teknelerden denize salınan sintine ve pis sular.

    bunların hepsinin çözümleri gayet basit aslında ve bir çok firma bunları yavaş yavaş tabiri caiz ise sike sike uygulamaya başladı zaten, sıradan gidelim;
    "deniz tabanı atık yemden balçık oldu" safsatası : arkadaşlar karada nasıl küçük ve büyük baş yetiştiriciliği yapılırken en büyük gider yem ise bu işletmelerde de maliyetin minimum yüzde 50'sini yem oluşturmaktadır çünkü 1 kilo et için siz en hızlı büyüyen türde bile ortalama 1 kilo yem vermek zorundasınızdır e hal böyle olunca bu adamlar da salak değil o yemin balığa değil de denizin dibine gitmesini asla istemiyorlar ve bunun için ciddi yatırımlar (milyonlarca tl) yaparak o gördüğünüz kafeslerin su altına ve su üstüne kameralar yerleştirip balığın yem kaçırmadığından emin oluyorlar öyle sektörün ilk zamanlarında olduğu gibi bir kilo yem balığa 1 kilo yem denize olmuyor kaçan miktar yok denecek kadar az ki onu da çiftlik etrafında ki kaçkınlar tüketiyor denizi kirleten bir kısım yok.

    "ölü balıkları denize atıp duruyorlar balık yağından denize giremiyoruz" isyanı: ulan andaval bu konuda bir miktar haklısın ama yine cahillikten dolayı yanlışsın , denize ölü balık atılmaz, tabana ölü bırakılır ki o da yukarı çıkmaz vatoz yer orta suya yükseleni lüfer yer yani su üstünde bir yağlanma yapmaz cahil olduğunuz konu bu, haklı olduğunuz kısım ise atılmaması daha iyi olur evet çünkü dipte o leşi yiyecek kadar fazla avcı tür olmadığı için belli bir birikim deniz tabanında tabiki oluyor bunun çözümü de aslında gayet basit ve aslında bunu fark eden ve uygulamaya koyan şirketler içinde oldukça verimli bir sistem olan kalojen hidrolizat yani ölü balıkların çiftliklerden toplanarak özel işleme alanlarına taşınması ile yeniden balık yemi olarak değerlendirilmesi. bu hidrolizat işlemi yapan ve hammaddeyi taşıyan için dünyanın en iğrenç işidir ama patron,deniz ve verimlilik açısından mükemmel bir sistemdir.gel gelelim bununla çoğu şirket uğraşmaz oysa devlet nezlinde üretimlerine istinaden yıllık belli miktarda hidrolizat göstermeleri gereklidir ve bu zorunluluğu da dışarıdan hizmet alıyoruz ayağına faturalarla atlatırlar. kısacası belli bir ekstra yatırım maliyetinden kaçmak için bu uygulanmaz malesef.

    gelelim " denizin üstü halat parçaları ve yem çuvalları dolu" isyanına: bu konuda tamamen haklılar ve bunun da sebebi yüzde yüz yöneticilerdir, çünkü çevre cezası yediğinizde şirket ebenizi siker sizin devamlı uyarır dikkat edin diye ama yönetici siklemez,uyarmaz sadece işin yürümesine bakıp nasıl yürüdüğüne bakmaz ise sonuçta doğudan oradan buradan iş için gelen , denizi bırak yere çöp atmama bilinci olmayan işçi kestiği halatı "ulan yarım saat sonra bana bunları temizletecekler sikerler" diyip denize atar. ben üç farklı şirkette çalıştım üçü de sektörde büyükbaş birisinde denize sigara izmariti attın diye uyarı tutanağı yersin, öbüründe denize bir çuval yem düşürsen umursamazlar sadece yem çuvalı geri dönüşümde para ettiği için laf yersin diğerinde ise sözlü ve küfürlü uyarı vardı denize çöp atma konusunda ve hatta personel posaları denize atıyor diye şirket genelinde sallama çay yasaklanmıştı yani insanların eğitim seviyesi ile ilgili bu durum.

    son olarak ise "pis su ve sintine salınımı yapıyorlar" isyanına gelelim; arkadaşlar bu konuda söyleyecek tek bir şeyim var bunu engellemenin tek yolu sahil güvenlik iskelede yatmayacak gidecek denetleyecek bu kadar basit, tekne dalgada yıpranmasın diye anons geçildiğinde limandan ayrılmayan adamlara bunu denetleme yetkisi verir iseniz olacağı budur kaldı ki turizm teknelerinin yarattığı kirlilik ilke çiftliklerin yarattığı kirlilik bu konuda boy ölçüşemez kimse kusura bakmasın ki bu konuda da içim rahat çalıştığım şirket mavi kart takibi ve atık yağ takibi konularında kesinlikle yapılması gerekeni yapan nadir şirketlerden birisi.

    yani kısacası karşı çıkılma sebepleri aslında çözüme ulaşmış ve ulaşmaya çok yaklaşmış konular ve sektörün aslında neyi nasıl yaptığının bilinmemesinden kaynaklıdır ve karşı çıkmak değil desteklemek gerekmektedir sonuçta yurtdışına "oo türk malı iyidir" diyerek ihraç edebildiğiniz nadir ürünlerden birisi ve sürdürülebilirliği kendi kontrol mekanizmalarının doğru çaşlışmasına yüzde yüz bağlı.
hesabın var mı? giriş yap