• edouard louis tarafından kaleme alınan ve moda sahnesi tarafından yeni sezon için sahnelenmesi planlanan oyunun yönetmenliğini kemal aydoğan üstlenirken sahnede onur ünsal seyirci ile buluşacak.
  • (bkz: ahmet özal)
  • moda sahnesinde onur ünsal tek kişi tek perde 100 dakika güzel bir oyun izletti bugün bize. evet, unutmaya mahkum değiliz her şeyi.
  • ahmet özal'ı aklıma getiren soru.
  • meftun olduğum ve her oyununa gözü kapalı gittiğim moda sahnesinin pandemi öneminde tekrar seyirciyle buluştuğu oyun.
    17 eylül 2020 tarihli galasına katıldım.
    öncelikle çok özlemişim. şükür kavuşturana.
    oyunun yazarı fransız edouard louis 10 numara iş çıkarmış.
    onur ünsal bu güzel metne hakkını vermiş.
    dekor ve ışık da oyuna ayrı bir tat katmış.
    eğer “show must go on” sa bu oyuna giderek sanatın ve hayatın sürmesine katkıda bulunun.
  • tl;dr ben bu oyunu sezon bitene kadar bir kaç kere daha izlerim.

    *

    hayatımda ilk kez tek başıma tiyatroya gittim bugün. ilk kez oyunun oynanacağı sahnenin önünde heyecanlı bir kalabalık değil, birbirinden uzak durmaya çalışan birkaç insandık.

    ilk kez bir tiyatro oyununu izlerken pabuçlarımı çıkarıp sereserpe bağdaş kurdum çünkü iki yanım da bomboştu! kliması olmayan bir salonda, maske yüzünden buğulanan gözlüklerimle 100 dakika boyunca gözümü kırpmadan onur ünsal'ı seyrettim.

    ve belki de hayatımda ilk defa bu kadar içtenlikle bir oyunu ayakta alkışladım.

    sadece onur ünsal'ı değil yönetmen kemal aydoğan'ı oyunun yazarını, çevirmenini; dekor tasarımcısını, ses ve ışık koordinatörünü... her şeyiyle çok etkileyici, çok tamam bir oyundu.

    pervasız siyasetin insanların hayatını nasıl ezdiğini anlatmadan önce insanı anlatmak... bir oyun düşünün ki kitap okur gibi altını çizmek istediğiniz onlarca cümle çarpıyor yüzünüze. bazılarının yarattığı sarsıntıyı sindirmeye çalışırken gelen diğerlerini yakalamakta zorşanıyorsunuz; öyle ki her kelimesini sindirebilmek için oyunu tekrar tekrar izlemeye karar vsriyorsunuz; hem de daha oyun başlayalı yarım saat bile olmamışken.

    kemal aydoğan'ın ağır metinlerde araya izleyiciye nefes aldıracak bir - iki küçük espri katmayı tercih ettiğini defalarca tecrübe ettim; öyle ki shakespeare'in bir tragedyasını izlerken bile kıkır kıkır gülerken bulabilirsiniz kendinizi. bu kez bunu tercih etmemiş. belki içinde bulunduğumuz sürecin ağırlığından, belki tek sahnelik bir oyunun çarpıcı duygu yoğunluğunu dağıtmak istemediğinden; belki metnin ironisiyle onur ünsal'ın başarılı performansının birleşimini yeterli gördüğünden... belki de yine araya serpiştirilmiş espriler vardı da ben fazla ciddiye aldım, kim bilir! yine de yüzünüzü tokatlayan cinsten - hem de 100 dakika boyunca, kesintisiz- olmasına rağmen boğulmadan, yorulmadan izleyeceğiniz nefis bir oyun çıkmış ortaya. bir kez daha, eli değmiş herkesin emeğine sağlık.
  • uzun bir süreden sonra moda sahnesinde sergilenen ilk oyun olduğu için aslında çok da araştırmadan gittim oyuna, zaten ilk sezon olduğu için de çok bir yorum yokmuş hakkında. oyunun tek kişi tek perde 1 saat 40 dakika olması beni başta biraz korkuttu ama her saniyesine değdi diyebilirim.
    dekorda kullanılan renklerden ve ilk cümleden oyunun gidişatıyla ilgili bir fikir yürütmeniz çok mümkün. zaten yapılan o ilk alıntıyla bağlıyor oyun kendine. oyun boyunca aklımda sürekli "eşcinsellerin kurtuluşu aynı zamanda heteroseksüelleri de özgürleştirecektir." sözü yankılandı. çünkü ataerkinin, heteroseksist düzenin, errrkekliğin cis-het erkekleri de girmeye zorladığı bir kalıp var ve bu açıdan yaklaşan bir eserle karşılaşmamıştım daha önce. oyun boyunca karakter babasına ve izleyiciye bunu anlatmaya çalıştı bence ve benim için babamı kim öldürdü adına en önemli şey bu.
    bunun dışında kendi hayatımla bağdaştırdığım şey babanın hiç konuşmaması, duygularından hiç bahsetmemesi ama nadir ve beklenmedik anlarda dile getirdiği yüreğe dokunan şeyler. ben de uzun süre babamdan nefret ettiğimi tekrar ettim hep kendi kendime ama bulunduğum noktada onu anlayabildiğim az sayıda şeylerde diyorum ki onu böyle yapan da ona hiç verilmemiş gençliği belki. bu düzenin onu soktuğu kalıplar onu böyle biri yaptı.
    neyse oyuna dönecek olursam kessinlikle tekrar tekrar gidip izleyeceğim bir oyun. bir de niye bilmiyorum onur ünsal'ı izlerken ara ara mert fırat'ı izliyormuş gibi hissettim.

    edit: tiyarolarda var mı bilmiyorum ama yansıtılan kan görüntüleri ve sesleri dolayısıyla trigger warning uyarısı filan konulabilir belki çünkü oldukça tetikleyiciydi.

    bir de dikkat eden olduysa 3 kere tişört değiştirdi oyun içinde, tişörtler de aslında sahnenin bir parçasıydı sanıyorum. renkleri sırasıyla siyah gri kırmızı şeklinde miydi? bunu kafamda bir yere oturtamadım neden diye.
  • birkaç gün aklımdan çıkmayacak sanırım. izledikten sonra da sizinle kalacak bir oyundu.
  • dün akşam moda sahnesinde 1 saat 40 dakika boyunca onur ünsal’ın muazzam yeteneği ile tüylerimi diken diken ettiği oyun. defalarca izlenilesi, büyüleyici bir performans.
  • tanıdık gelendir. umarım tanışmıyoruzdur.
hesabın var mı? giriş yap