• baba, 1990 eylül'ünde gerçekleşen tokat-almus karakol baskını sırasında hayatını kaybeden bir tkp(ml) militanı; dönemin ileri kadrolarındandır.
  • babil olarakta bilinir
  • efsane tikko lideri.

    "...baba erdoğan'ı bu kadar sembolleştiren bir politik gelişmeyi tarihe not etmek istiyorlarsa bu ülkenin devrimcileri, o'nu, kandıra baskınıyla değil, karadeniz'e ülke halklarının kurtuluşunun şah damarını oluşturan gerilla savaşının ve gerilla birliğinin başında ilk kez çıkartma yapan politik pratik bir önder olarak not düşmelidirler....."

    çocukluk yılları;
    baba erdoğan nüfus kayıtlarına göre 2 ocak 1960 tarihinde dersim'in hozat ilçesine bağlı bir dağ köyü olan sırtkan'da (yeni adı yüceldi) doğdu. yoksul bir kürt ailesinin 8 çocuğundan 6.sı idi. çocukluk yılları 38 isyanının anılarını dinlemekle geçti. anne tarafından dedesi olan ibrahime dıle isyan döneminde katledilmişti. baba tarafından dedesi olan gırdan ise yörede cesareti ve yiğitliğiyle tanınan, 1910' lu yıllarda aşiret savaşlarında hayatını kaybetmiş bir savaşçıydı. dedelerinin ve isyan döneminin anılarını dinleyerek büyüyen babil(aile içindeki gerçek ismi) , köylerinde ilkokulun 1968'de açılmasıyla okula başlar. kendisinden büyük olan ağabeyleri hem iş hemde üniversite eğitimlerinden dolayı başka şehirlere yerleştiklerinden dolayı, babil hem okula gider, hemde köydeki günlük işleri yaparak, tarlada ekin biçer, dağlarda çobanlık yapar.
    babil ilkokulu köyünde bitirdikten sonra 1973'de elazığ'da ki büyük ağabeyinin yanına giderek ortaokula başlar. gittiği ortaokul eski adıyla devrim ortaokulu diye bilinen, faşistlerle mücadelenin yoğun olduğu bir okuldur. babil burada ilk kez devrimci düşüncelerle tanışır. dev-genç 'e sempati duymaya başlar. bu dönemde spora olan merağından dolayıda boks kurslarına başlar. babil artık devrim ortaokulu'nda faşistlerle kavgada öne çıkan isimlerden biridir.

    gençlik yılları;
    babil 1976'da ortaokulu bitirdikten sonra, liseyi okumak için erzurum horasan'da lise öğretmeni olan diğer ağabeyinin yanına gider. buraya gittikten kısa bir süre sonra ağabeyinin evinin faşistler tarafından silahla taranmasından sonra, ağabeyinin tayini istanbul'a çıkar. babil'de ilk kez geldiği istanbul'da, güngören'de ki izzet ünver lisesine kaydını yaptırır. bu dönemde bazen lise öğretmeni olan ağabeyinin evinde kalırken, daha çok üniversite öğrencisi olan diğer ağabeyinin kaldığı yurt olan site öğrenci yurdunu kendine mekan eder. burada istanbul üniversitesi öğrencisi olan ağabeyi ve çevresindeki devrimci arkadaşlarından etkilenerek dev-genç sempatizanı olarak geldiği istanbul'da ibrahim kaypakkaya'nın düşünceleriyle tanışır. babil kanlı 1 mayıs 1977 olaylarında taksim meydanında partizan saflarındaki yerini alır. lise 2 ve 3. sınıfı okumak için tekrar hozat'a döndüğünde babil artık ibrahim kaypakkaya'nın düşüncelerine inanan kararlı bir partizan'dır.
    karizmatik kişiliği ile doğallığını ve şakacı yanını birleştirince gençlik içerisinde sevilen bir önder olarak sivrilir. babil liseyi okurken, bir yandan köy işlerini yaparken, diğer yandan eylemden eyleme koşturur. bu dönemde 1977 sonbaharında annesini kaybeder. daha sonra evlenir. liseyi 1979 yılında bitirmesiyle, artan sorumlulukları gereği köye yerleşir. bir yandan köy işleri ile uğraşırken diğer taraftan ileri sempatizan olarak aktif faaliyette bulunur. deşt toprak işgali, tunceli'de ki olaylı 1 mayıs eylemi gibi dönemin meşhur eylemlerinde yeralır. köyde yaşadığı için gerillayla içiçedir. çok sevdiği yoldaşlarından biri olan orhan bakır'ın karakoçan'da şehit düşmesinden hemen sonra doğan oğluna orhan adını verir. ileri sempatizan olarak üzerine düşen tüm görevleri fazlasıyla yerine getirir.

    mucadele yılları;
    1985 yazında gerillaya katılan babil, bir yandan askeri yönüyle sivrilirken, diğer taraftan siyasi olarak hızla gelişir. konferans tartışmalarının yoğunlaştığı bu dönem, aynı zamanda kırsalda ağır kayıplarında yaşandığı bir dönemdir. 1987 yılında tkp(ml) içinde dabk - merkez ayrımı yaşandığında, babil dabk kanadından yana tavrını koyarak, 1987 eylül'ünde dabk yönetim kadrosu içerisinde, dabk sekreter yardımcısı olarak yerini alır. daha sonraki süreçte bölge komutanlığını üstlenerek 1980 sonrası sadece ihbarcı cezalandırmaktan ve sürekli kayıp vermekten ibaret olan gerilla pratiğinde sıçrama yaratır. 1987 sonbaharında hozat cezaevi baskını, çemişgezek askerlik şubesi baskını, seçim sandıklarının imha edilmesi gibi başarılı eylemlere imza atar. 1987 aralık sonlarında, 12 eylül sonrası sessizliğin hüküm sürdüğü şehirlerdeki bu sessizliği kırmak ve tkp(ml) 'nin adını duyurmak için manuel demir'in yanına marmara bölgesine gelir.
    10 ocak 1988'de ki kandıra 196.piyade alayı'nı silah olarak yanlarında sadece bir tabanca olan bir gerilla birliği ile basar. gece girdikleri alayda askerleri ve subayları teslim alarak silahara el koyarlar. bir birlik silahları alıp yola çıkarken, babil'in komutasındaki diğer birlik, zaman kazandırmak için alay'da kalırlar ve kendisi baskın sırasında ayağından yaralanmasına karşın asker ve subaylara kötü davranmadan, onlara birkaç saat boyunca devrim ve parti propagandası yaparlar. bu olay o zamana kadar devrimcileri tanımayan askerleri öyle etkilerki, sonraki süreçte mahkemelere tanık olarak çağrıldıklarında, mahkeme salonunda babil'i teşhis etmiyeceklerdir. salon dışındada babil'in yakınlarına ona duydukları saygıyı dile getireceklerdir. ocak ayı sonunda, başka bir eylem sonrası yakalanan bazı sempatizanların çözülmesiyle başlayan operasyon, tkp(ml) mk üyesi manuel demir'in kurşuna dizilerek katledilmesi ve baba erdoğan'ın yakalanmasıyla sonuçlanır. babil yakalandığı ilk günlerde, gözaltında olduğu kabul edilmez ve bir hücre evinde çıkan çatışma sonrası ağır yaralı olarak kaçtığı yönünde günlük gazetelerin başsayfalarında uydurma haberler çıkar. böylece manuel gibi babil'i de öldürmek için zemin oluşturulmaya çalışılır. emniyette de kendisine manuel gibi katledileceği söylenir. bu dönemde gerek ailesi, gerekse yoldaşları, yurt içinde ve yurt dışında aktif bir kampanya başlatarak, baba erdoğan'ın gözaltında kaybedileceğini basına ve kamuoyuna çeşitli eylemliliklerle, işgallerle taşırlar. böylece istanbul emniyeti babil'in ellerinde olduğunu açıklamak zorunda kalır. daha sonra ise cezaevi süreci başlar.
    babil emniyet ve sonrası mahkeme sürecinde önderi ibrahim kaypakkaya gibi aktif direnme ve savunma çizgisini benimseyerek, karşı devrim güçlerine karşı tkp(ml)' yi savunmuştur. cezaevi sürecinde sadece kendi yoldaşlarının değil, aynı zamanda diğer devrimci yapılarında saygısını ve güvenini kazanmıştır. o dönem devrimci tutsakların 2 temsilcisinden biri babil, diğeri ise devrimci sol'dan bedri yağan'dır. cezaevine girer girmez babil hemen firar çalışmalarınada başlar. başarısızlıkla sonuçlanan birkaç tünel girişiminden sonra idare tarafından gardiyanlara zimmetlenir. firar çalışmalarının yanısıra parti sorunlarıylada aktif olarak uğraşır. 1989'da yapılan dabk 3.konferansında fahri mk üyeliğine seçilir. bu dönemde mk' ne ulaştırdığı yazılarında tkp(ml) güçlerinin birleşmesi için aktif çalışır. bir taraftanda "bir dersim yetmez, hedef bin dersim" olmalı şiarıyla karadeniz bölgesinin gerilla mücadelesine açılması için altyapı çalışmalarına başlar.
    1990 mayıs'ında devrimci sol'un örgütlediği bir firar eylemiyle, aralarında mk üyesi ibrahim erdoğan'ın da bulunduğu 4 devrimci sol önderi ile birlikte, devletin sırrını çözemediği bir yöntemle bayrampaşa cezaevinden firar ederler. babil, dersim'e ulaştığında, devlet güçleri onun firarından bile habersizken, o, 1 haziran 1990'da ovacık çalbaşı köyünde, bir yüzbaşı komutasındaki askeri birliğin köy içinde kuşatılması eylemine komuta eder. devlet güçleri öyle acizleşirki, gün boyunca köylüleri kendilerine siper ederek, köyevlerinin dışına çıkamazlar. babil, dersim köylüleri tarafından öylesine çok sevilen bir gerilladır ki, cezaevi firarı sonrası gittiği 42 köyde kendisine kurban kesilerek karşılanmıştır.
    haziran 1990'da yapılan tkp(ml) mk olağanüstü toplantısında genel sekreter yardımcılığı ve mk - sb üyeliğine atanır. babil hiç vakit kaybetmeden, ağustos 1990'da, cezaevindeyken altyapı çalışmalarını başlattığı karadeniz bölgesine geçiş yaparak, gerilla mücadelesini başlatır ve tkp(ml) tarihinde bir ilke imza atar, bu bölgede kısa sürede gerilla birliğini oluşturarak, bir aylık bir süre içerisinde, sivas ve tokat'da yol kesme, kimlik kontrolu ve parti propagandası yapma, devlet şantiyelerini basarak dinamit gibi araç ve gereçlere el koyma gibi eylemliliklere komuta eder. gerilla birliğine yeni katılımlar olmasına karşın, silahlanma sorunu vardır. birliğin bütün teçhizatı bir uzun namlulu silah ve birde tabancadan ibarettir. bu silahlanma sorununu çözmek için 16 eylül 1990'da tokat - almus - gümelönü köyü karakolu'nu basar. bir astsubayın öldüğü,bir askerin yaralandığı bu baskın babil'in de son baskınıdır. babil yaralı olarak yoldaşları tarafından karakoldan uzaklaştırılır.

    ilk yapılan açıklamalarda babil'in tek başına karakola girip, askerleri teslim aldıktan sonra, arka tarafta saklanan bir subay tarafından vurulduğu ve ilerleyen saatlerde 16-17 eylül gecesi kan kaybından şehit düştüğüydü. 1996 yılında khk sonrası mk tarafından yapılan yeni bir açıklamada ise babil'in karakol içinde askerleri teslim aldıktan sonra bir ajan tarafından sırtından vurulduğuydu.

    1960'da hozat'ın bir dağ köyünde dünyaya gözlerini açan babil, 21 eylül 1990'da yine kendi köyünde kalabalık bir kitlenin katılımıyla, sloganlar eşliğinde, köyün karşısındaki munzurlara karşıdan bakan yüksek bir tepenin doruğunda toprağa verilir.

    grup munzur'un baba erdoğan anısına yaptığı türküsü baba'nın anısına..
  • ben kanıyorum...
    uzun uzun çam agaçlarının arasından bir başıma yürüyorum. çam agaçlarının saldığı
    koku ferahlatıyor yorgun yüreğimi. az sonra bulutlardan sağnak yağmur boşalıyor üzerime. ıslanıyorum. nemlenen topragın kokusu burunlarımdan girip ciğerlerime siniyor. bir daha bir daha, nefes alıyorum. yağmur dinsinmi, hayır daha çok yağmasını istiyorum.
    bilirsin, erken diner bahar yağmurları. zaten güneşte ışınlarını saçtı bile. yürüyorum, kuş sesleri arasında ve yola fırlayan sincaplarla birlikte. önce dönüp bana bakıyorlar sonra kaçıp kayboluyorlar bir bir.
    bir koşu degil, hedefi vurmaktır hayat. sevdiklerimiz hedefi vurarak bir bir düşüyorlar. kanlı bir zaman tünelinden geçiyoruz. bazen damla damla, bazen oluk olup akıyor kan kızıl kızıl?

    çoktandır seninle yüzleşmek istiyordum. her geçen gün, kabuk bağlar gibi olan yürek kanıyor bir daha bir daha? kaç gecedir düşlerime giriyorsun. aynı heyecan, aynı bilgelik aynı cesaretle bağırıyorsun, konuşuyorsun yığın yığın insanlar etrafını sarmış, sen orta yerdesin. gülüyorsun, gülüşün bazen kahkahaya dönüşüyor.
    bu günlerde senin bize yadigar biraktığın oğlun orhan?ın düğününü yapacağız. beyaz gelinlik içinde ellerinde kırmızı karanfillerle bir kız, ceketin yaka cebinde bir gül, ütülü elbiseler içinde elele orhan?la kalabalık insanların alkışları arasında içeriye girecekler.tililili sesi ağıda, kahkaha hüzüne dönüşecek.

    sen orada olmayacaksın, biz oradayız. yüzler güler gibi olacak, yürek ise kanayacak, gizli gizli? hangi yana dönerse yüz, senin gül siluetin gelip orada duracak. yüreğe hüzün, göze nem düşecek. ben kanıyacağım? belki dilimde dökülen şu mısralar kalabalığın arasında kaybolup gidecek.
    ölüm
    adın kalleştir senin
    hepte öyle kalır
    toplayıp aldın
    canımı
    gülümü
    yoldaşımı bir bir
    öyle hançerledinki yüreğimi
    bir yalnız bıraktınki
    sendende beter ettin beni.
    haykırırım belki sessizlik içinde fırtınalar kopararak için için?
    düştüğün topraklarda bu ara yolculuk yapıyorum. sekizyüz yıl öncesindeyim, baba ishak ile birlikte, amasya kalesinin burçlarında geriliyor boynuma ip?

    bilirsin her kan verimli değil. bizim kanımız ise, sağanak bir yağmur gibi serpilir toprağa. bir ovanın söylediği sözü anımsıyorum.

    beni aklın ve gerçeğin tohumlarıyla döllendirin, bire yüz ürün veriririm size??
    suskun insanlar çıkıyor karşıma. sinmiş korkmuş insan silueti sürü sürü?
    tarihe yalvarıyorum, anlat diyorum. bana baba ishak?ı anlat? anlatılan hep farklı farklı, hiç biri birbirini tutmuyor, çelişkiler içinde yüzüyorum.
    kızıyorum, bir tarih nasılda böylesine yok olur?
    sekizyüz yıl sonra seni oraya çeken, ?bize bir dersim yetmez, bin dersim gerek? diyen şiarının altında yatan bu tarih değilmidir.
    bu tarihi isyan isyan diriltmek?baba ishak?tan baba erdoğan?a?
    aklın ve gerçeğin yanına bilimide katarak yağmurlaşan kanımızı serpiştiriyoruz toprağın rahmine? ölümü ölümle iyileştiriyoruz.
    nurettin aslan ("dersim'in delileri" kitabının yazarı)
  • "...seni anlatmak güzel şey
    umutlu şey
    seni anlatmak
    dünyanın en güzel sesinden
    en güzel türküsünü dinlemek gibi bir şey..."
    baba erdoğan üzerine anlatılacak o kadar çok şey varki. insan bir an hangisinden başlıyayım diye düşünüyor. sanırım babil'i tanıyanlardan onunla ilgili anılarını benden daha iyi kağıda dökecek insanlar vardır. ben en iyisi sondan yani şehit düşmesinden, o'nu birazda eleştirerek yazmaya başlıyayım;
    bu satırların yazarının kişisel düşüncesine göre ise, baba erdoğan, kendi kişisel özelliklerinden kaynaklanan hatası sonucu şehit düşmüştür. bu hatası öyle bir hatadır ki, aynı zamanda babil'in hem parti içerisinde, hemde diğer devrimci örgütler ve halk nezdinde çok sevilmesinede yol açan bir özelliğidir. babil'de "önder, herzaman önde gidendir" anlayışı hakimdi. kandıra'da askeri birliğe, telörgülerden atlayarak ilk giren, nöbetçileri etkisizleştiren o'dur. gümelönü'nde karakolu tekbaşına basıp, askerleri teslim alan yine o'dur. çatışmalarda o hep en ön saftadır. gerilla yaşamındada aynı özellikleri sergiler. en tehlikeli işlere gözünü kırpmadan atılan, ölüm diye birşey tanımayan, bu yüzden gerilladaki kodadı "ali haydar" olmasına rağmen, yoldaşları tarafından "deli heydo" diye çağrılan bir cesaret ve inanç sembolüdür.
    birgün batıdan gelen bir yoldaş dersim'in bir köyünde gerillaya katılır. gerillalar kış mevsimi yaklaştığıdan, ihtiyaçları olan bir sobayı köylülerden almış, yeni gelen yoldaşlarınıda yanlarına alıp munzurların doruklarına doğru tırmanışa geçmişlerdir. gerillalardan biri sobayı sırtlamış, tek başına tepeye tırmanmaktadır. batıdan gelen yoldaş, hep tanışmak istediği, ismini çok duyduğu baba erdoğan'ı sorar. yanındaki gerilla sırtında sobayla dağa tırmanan kişinin babil olduğunu söyleyince, batıdan gelen yoldaşın yüreğini önce bir şaşkınlık, sonra bir hayranlık duygusu kaplar. parti önderi konumundaki biri, o işi yapacak birçok gerilla varken, sobayı sırtlamış tek başına dağların doruklarına doğru süzülmektedir. işte babil'in yoldaşları ve halk tarafından bu kadar sevilmesine neden olan kişisel özelliklerinden biri.
    babil'in şehit düştüğünden, iletişim sorunundan dolayı dersim'de ki yoldaşlarının haberi yoktur.dolayısıyla örgütlü bir cenaze töreni yapılamaz. o sırada tesadüfen tokat'ta bulunan ağabeyide cenazeyi teşhis edene kadar o olduğundan emin değildir. cenazeyi alıp ertesi gün dersim'e geldiklerinde, hiçbir örgütlü çalışma olmamasına rağmen, hozat ilçe merkezi ile köylerinden (ovacık köylerindende katılımlar olmuştu) ikibine yakın kişi, kendiliğinden cenaze törenine katılmak için babil'in doğduğu köy olan sırtkan köyüne sabahtan gitmişler ve cenazeyi beklemeye başlamışlardır. öyle ki, öğleden sonra hozat ilçe merkezine cenazeyle giren ağabeyi, hiçbir tanıdık yetişkin insan yüzü görememiştir. hozat merkez sanki terkedilmiş görüntüsü vermektedir. bu yönüyle dersim 12 eylül sonrası ilkkez bu şekilde kendiliğinden gelişen bir gerilla cenazesini sahiplenme olayına tanıklık etmektedir.
    bugün babil aradan yıllar geçmesine rağmen dersim halkının gönlündeki yerini korumaktadır. bir örnek verecek olursak, şimdiye kadar devrim şehitleri üzerine sadece devrimci ozanlar türkü ve ağıtlar yakmışlardır. babil üzerine ise bildiğim kadarıyla dersim halkının mahalli ozanlarının yaktığı ve halk tarafından bilinen ve söylenen zazaca iki ağıt var. babil sadece parti değil, aynı zamanda doğal bir halk önderiydi. cezaevi firarı sonrası dersim'e döndüğünde halk öyle sevinirki, gittiği her köyde kurban kesilerek karşılanır (42 kurban kesilmiştir),
    son sözü, babil'le tanışma onurunu yaşamış bir insan olarak, birazda o'nun bizi erken bırakıp gitmesine sitem etmek için, barbara anna kistler'e bırakıyorum: "neden en iyi yoldaşlar, en önce şehit düşüyorlar?"
    evet neden...

    kaynak
  • erdogan denince akla ilk gelen malum baba icin (bkz: sigarası yaldızlı)
hesabın var mı? giriş yap