• büyük lizbon depremi, 1755

    klasik batı teizmine göre tanrı iyiydi, lütufkârdı, hayırhahtı, şefkatliydi, inayetliydi, kâdir-i mutlaktı, yani mutlak kudret sahibiydi. peki o halde doğal afetlere, salgınlara, kıtlıklara, tsunamilere, orman yangınlarına, çığlara, tornadolara her şeye kâdir olan tanrı ne diye mâni olmuyordu!? yoksa tanrı sanıldığı kadar iyi ya da kudretli değil miydi!? işte 1755'teki büyük lizbon depremi, bütün bu soruları sordurtmuş, tanrı'nın hikmetinden, kudretinden ve inayetinden sual olunur bir hale gelmesine yol açmıştı.

    1 kasım 1755 sabahı, saat 9.30-40 sularında, azizler günü yortusu esnasında tahripkâr bir depremle handiyse lizbon'un tekmili yerle yeksan olur. tüm azizler günü münasebetiyle kent nüfusunun ekseriyeti kiliselerde ibadet halindedir ve bu durum, depremin ölümcüllüğünü daha da arttırır. istatistiki veriler tıpkı bugün olduğu gibi o gün için de güven vermiyor, ancak takriben 20 ila 50 bin arasında insanın öldüğü düşünülüyor. şimdi bile olduğu gibi o günlerde de halk, bunun tanrı'nın ilahi planının ve gazabının bir parçası olup olmadığına dair yakıcı bir meraka ve münakaşalara gark olur. lizbon'la birlikte yavaş yavaş tanrı da ölür. depremin enkazı altında sadece lizbonlular değil, tanrı da kalır ve can çekişir.

    büyük depremin ardından artçı sarsıntılarla kent iyice hırpalanır, ayrıca tsunami kenti yutar, bu da yetmezmiş gibi sarsıntının devirdiği mumlar günler süren bir kent yangına yol açar. ancak bu depremin bir çağ yangınına, düşünce devrimine sebep olacağını ilk anda düşünmek pek mümkün değilmiş gibi görünse de deprem, aydınlanma çağı düşünürlerince derin ve yoğun tartışmalara konu olur. depremler artık teolojinin söylem ürettiği bir alan olmaktan çıkar.

    fransız ansiklopedist düşünür voltaire, alman filozof gottfried wilhelm leibniz'i (1646-1716) ve özellikle theodise öğretisini, tanrı'nın iyiliği üzerine makalelerini hedef alır. leibniz'e göre bütün ahlaki ve doğal kötülüklere rağmen mevcut dünya, mümkün dünyaların en iyisiydi. verili, sunulu, kurulu dünya, tanrı'nın yapabileceğinin en iyisiydi. (insanın tanrı'ya, "yapabileceğinin en iyisi bu mu!?" diye sorası geliyor gerçekten de.) çünkü dünya hem en büyük ve geniş çeşitliliğe sahipti, hem de en basit doğa yasalarına tâbiydi. leibniz ahlaki ve tabii kötülüklerin genel iyinin cüzleri olduğunu deklare ediyordu. tanrı bu dünyayı bütün olasılıkları hesaplayarak, hiçbir şeyi ihmal etmeksizin, en iyi olduğuna hükmettiği haliyle yaratmıştı. leibniz mutsuzluğun ve günahın olmadığı dünyalar tasavvur etmesine rağmen böylesi dünyaların iyilik bakımından bizim dünyamızdan çok daha aşağı olacağını düşünüyordu. mecazi bir ifadeyle tanrı, kozmik yabanıl, ayrık otlarına rağmen kusursuz bir bahçıvandı.

    leibniz'in nezdinde tanrı, bu dünyayı yaratmazdan evvel, en iyi dünyayı seçip yaratabilmek için olası bütün dünyaları mukayese etmişti. tanrı büsbütün zevk, sevinç, ışık, nezaket ve sevimlilik olan bir dünya halk etmektense onun hamuruna biraz acı, karanlık ve ekşilik katarak daha harmonik bir gezegen var etmişti. dikkatinizi çektiyse burada kötülükleri teolojik olarak gerekçelendirmeye gayret eden, tanrıyı kurtarmaya çabalayan, tanrıyı konuşturan bir leibniz'le karşı karşıyayız. zaten kaçınılmaz olarak tanrı'ya dair hükümlerimiz insana dair antropomofik ve antroposentrik olmak zorunda değil mi!?

    şüphesiz leibniz aptal değildi. o dünyadaki kötülüğün tezahür edişlerinin tanrı'nın faziletli, inayetli ve hakkaniyetli oluşuyla çeliştiğinin farkınddaydı. bununla beraber o, dünyada vuku bulan kötülüklerin hesabının tanrı'ya sorulmasına ve fatura edilmesine öğretisinde izin vermeyi reddediyordu. bu, dünyanın derinliğiyle yüzeyini birbirine karıştırmak mahiyetine geliyordu onun teodisesinde. şu sulak gözyaşı vadisindeki bütün fahiş ve bariz kötülüklere ve her şeye rağmen ve her şeyden önce tanrı'nın nihai olarak iyiliği inancından hareket etmek gerektiğine inanıyordu. ilk günah'ın bir neticesi olarak ahlaksızlıklarımız ve kötülüklerimiz erdemlerimize baskın çıkıyordu ve leibnizz'e göre bir caligula, bir nero herhangi bir depremden çok daha kötü ve yıkıcıydı.

    ancak voltaire dünyamızda içkin olan kötülüğün katıksız niceliği ve niteliğini gözeterek bu dünyanın mümkün dünyaların en iyisi olamayacağına hükmetmişti ve leibniz'in mevzubahis nosyonunu sorunlu buldu. lizbon depremi voltaire'nin teodise'yi terk etmesinde ziyadesiyle etkili olmuş, vurucu, sarsıcı bir hadiseydi. bunca kötülük tanrı'nın inayetiyle, iyiliğiyle çelişiyordu. yine böylesine tahripkâr felaketlerin olabiliyor olması da tanrı'nın kadir-i mutlaklığına ters düşüyordu. tanrı dünyayı nizam ve intizam üzre yaratmışsa bu "totum revolutum" (toplu kaos) da neyin nesiydi!?

    peki voltaire'in çözümü neydi? ilginçtir voltaire bir tanrıtanımaz değildi. şaşırtıcı şekilde umutsuzluk ve kötümserlik de vaaz etmiyordu. huşu içeren bir teslimiyetti önerdiği. bir nevi "que sera, sera" (her şey olacağına varır) düsturunu benimsemişti. adem ve havva misali olmalıydık ve tanrı'nın başlangıçta bizim için cennet bahçesi'nde amaçladığı gibi bahçemizi sessizce ve dingince işlememiz mahiyetine geliyordu bu. (birisi voltaire'e adem'in ilk eşi lilith'in cennet bahçesi'ni şiddetli geçimsizlikten terk ettiğini hatırlatması gerekiyor sanırım) bu yüzden tanrı'nın yolunun nasıl haklılaştırılacağına dair havalı, muhayyel, çalımlı felsefi spekülasyonlar geliştirmekten kaçınılmalı, biraz daha iyi olmamız umuduyla biraz daha iyilik, ihsanda bulunmayı savunuyordu. bu çözüm önerisi, tanrı'nın iyiliğine inananları teselli ve tatmin etmeyebilir. ancak evinde sessizce ve bir başına toprağını işleyen, bostanında çalışan ve memnuniyetle çimlerini biçen bizler arasında yankılanacaktı.
  • lizbon'da deniz seviyesinde her yeri yıkmış olan deprem. bu yüzden lizbon'daki old city o kadar da old city değildir. avrupa'nın deprem konusunda bakış açısını değiştirmiş bir depremdir. lizbon o zamanlar ticaret merkezi ve avrupa'nın gözbebeği iken bu depremi avrupalılar asla beklemiyorlardı. bu yaşanan deprem ile birlikte avrupalılar depreme dair önlem almayı ve farkındalık oluşturup depreme göre yerleşim yeri planlamayı başarmışlardır.
hesabın var mı? giriş yap