• faruk duman'ın 1999'da yazdığı ikinci öykü kitabı av dönüşleri yazarın kesinlikle kalburüstü bir yazar olduğunu-kimbilir kaçıncı kez- kanıtlayan bir eser olmuş. sait faik hikâye armağanı da alan kitap altı ana hikâye içerisine serpiştirilmiş, bağımsız sayılabilecek, iç içe geçmiş, birbirini de tamamlayan kısa anlatılardan, izlenimlerden, çağrışımlardan oluşan gerçekten muazzam bir hikâye kitabı. ne anlatıyor değil, anlattığı şeyi nasıl anlatıyor diye düşünüyor ve önemsiyorsanız, istediğiniz buysa, faruk duman ta o zamanlar, 25 yaşındayken bir yazarın yazabileceği en güzel, en kıvrak, edebi cümleler ve bunların hepsinden ortaya çıkan gerçek bir edebiyat tadıyla, lezzetiyle yazıyor.

    faruk duman'ın eserlerinde karşımıza çıkan orman, dil ormanı, o cangıl; bütün o baş döndürücü hayvanlar, bütün o karmaşa, bütün o zihin ve dil kamaşması yine burada; orman, özellikle orman henüz eserin tamamına yayılmadan, daha bir kenarda ve şimdilik daha edilgen bir hâl içerisinde; ama hayvanlar neredeyse bütün hikâyelerde karşımıza çıkıyor, faruk duman olaylara değil insanların zihinlerine, zihinlerindeki akışa, sıçramalara, tepkilere, serbest düşünüş akışına odaklanıyor ve hikâyelerini zihinlerin, hatırlamaların ritmine göre anlatıyor. yazarlığının en başında da, bir kez daha, neredeyse her hikâyede bir hayvanla kesişiyor yolumuz: pancar vagonları'nda demir yollarında iç içe geçmiş insan hikâyelerinde dolaşıyoruz, yengecin günlüğü'nde geçmişi hatırlayan genç sevgiliyle kuma beraber gömülüyoruz yengeç gibi, hatırlıyoruz; atlar sabırsızı'nda bir koşuya kapılmış gidiyoruz; av dönüşleri hikâyesinde , ama avcıyız biz ve asla merhametli değiliz, çünkü daha başlangıçta bir dala tünemiş kalmış yabani bir hayvanı vurmak için diğer avcılarla koşuşturuyor ve mermilerimiz ıskaladığı için öfkeleniyoruz; ama sonra elimizde tüfeklerle yardım çığlığını duyduğumuz bir hayvan için kapkara gecede, sel her yeri almış götürürken, yağmurda, çamurda bata çıka ilerliyoruz, hayvanın çığlığı bir insanın çığlığına karışıyor belki, ya da gece, sel, fırtına içerisinde her yanımız çamur ve selle kaplanmışken yazarın aksine hikâyenin sonlarında bir zihin yanılgısına değil, o karanlıkta, o kargaşada sesi ve sahibini ararken, tüfeğimizi sağa sola çeviriyor ve; zihnimizi kamaştıran çağrışımları, hayâllerimizi o yağmura, sele, fırtınaya bırakıp tüfeğimizi yanımızdaki avcıya doğrultup tetiğe basıyoruz.

    edebiyat seven herkese faruk duman'ı ve onun sürprizli edebiyatını öneriyorum, mutlaka.
hesabın var mı? giriş yap