*

  • henuz cozulmeyen, cozulmesi mumkun olmayan anatomidir a$k anatomisi. elimizdeki kaynaklar asiklar ve daha once yasanilmis asklardir. bunlardan varilacak anatomi bir genele yadedilipte "aha ask budur" denilemez.

    her bunyede farklı cereyan eder aşk.. kimi evinin bir kosesine cekilir hayaller kurar, kimi sozluge entryler girer*, kimi pesinden kosar, kimi ise kose bucak kacar.. kimi boyle enerjiyle dolup tasar, kimi yataklara duser.. kiminin aklini basindan alir, kimini agir abi yapar.. ve daha kimbilir kiminde nasil etki gosterir bu ask...

    hem cozulebilen bir anatomisi olsaydi a$kin, yoketme formulude uretebilirdik biranda.. oysa onun ne zaman gelip, ne zaman gidecegi hic belli olmaz.. ben asik olmayacam derken bir sabah a$ik kalkilir, hic unutmayacam derken bir sabah unutulmu$ uyanilir yataktan...
  • - alo
    - alo, merhaba..
    - nasılsın?
    - bilmem.. stresliyim biraz ve galiba korkuyorum
    - ameliyat ne zaman?
    - yarım saat kadar sonra başlayacak. doktorlar devamlı gelip moralimi düzeltmeye çalışıyorlar. bu ameliyat için sıra bekleyen birkaç kişi daha var. her birimizin bir takma ismi var. bana “yunus” diyorlar. eğlendiğimi söyleyebilirim.
    - peki ameliyat hakkında teknik şeylerden bahsediyorlar mı?
    - daha önce anlatmıştım, bu yeni bir teknoloji ama daha önce hiç kimsede sorun yaşamamışlar. bu ameliyatı olanlar ameliyattan sonra mutlu bir hayat yaşamaya başlamışlar, işleri de yoluna girmiş. yine de doktorlar yan etkileri hakkında bir garanti veremiyorlar.
    - o ameliyatı olduktan sonra gerçekten bir daha aşık olmayacak mısın? bunun eksikliğini hissetmeyecek misin?
    - bilmiyorum, belki de bir gün özlerim aşık olmayı ama aşk acısı özlemeyeceğimden eminim. ne olursa olsun artık kararımı verdim ve bu saatten sonra yapılacak bir şey yok. her şeyi zamana bıraktım, ne olacağını zaman gösterecek.. her neyse, doktorlar geldi sanırım ameliyata giriyorum şimdi kapatmak zorundayım ameliyattan sonra görüşürüz..

    yunus’u ameliyata aldılar. o sedyede ameliyathane’ye giderken gözlerinin önünden geçen lambaları izliyor ve hayatının en büyük çelişkisiyle savaşıyordu. bir an sedyeden kalkıp kaçmak istedi. acaba ameliyattan sonra insani duygularını da yitirecek miydi? aşk hayatında ne kadar yer kaplıyordu? sonra neden böyle bir karar verdiği aklına geldi. intihar uçurumundan birkaç kez dönmüş, alkol tedavisi görmüş, iflasın eşiğine gelmişti. aşık olduğu zaman dünyayla ilişkisini koparır, kimseyle görüşmez, boş odasından günlerce çıkmazdı. her toparlanışında aşık olmayacağına dair kendi kendine söz verir, her seferinde tekrar kapılır giderdi aşk şelalesine. bir gün gazetede bir haber okumuş, hemen araştırmaya başlamıştı. kafasındaki soru işaretlerini sildikten sonra birkaç gün düşünmüş ve kararını vermişti; artık hayatında aşkın yeri olmayacaktı, olmamalıydı. hazırlıklarını yapmış, uzun bir anlaşma imzalamış ve ameliyat için hazırlanmaya başlamıştı..

    * * *

    - bakın, işte tam şu siniri kesiyoruz
    - hocam, bir şey sorabilir miyim?
    - sor?
    - bu sinir olduğunu nasıl keşfettiniz?
    - aslında çoğu buluş gibi tesadüfen. bir gün bir hasta geldi. çok kötü bir trafik kazası geçirmişti. karşıdan karşıya geçerken hızla gelen arabayı görmüş, bir anlık korkuyla ne yapacağını şaşırmış ve arabaya arkasını dönmüş. araba da ona sırtından vurmuş. geldiğinde komadaydı. hemen ameliyata aldık. ameliyat sırasında da zedelenen birkaç siniri aldık. ilk başlarda diğer ameliyatlardan bir farkı yoktu. birkaç ay sonra ayağa kalktı ve taburcu ettik. olaydan birkaç yıl sonra hasta benim ziyaretime geldi. sağlığıyla ilgili bir problemi olmadığını, eski hayatından daha mutlu olduğunu söyledi. nedenini sorduğumda hiç aşık olmadığını, gündelik yüzeysel ilişkiler kurduğunu, dolayısıyla işine ve kendine daha çok zaman ayırdığını, daha hayata daha iyi konsantre olduğunu söyledi saçma geldi yine de araştırmaya başladık ve beyne giden aşk sinyallerinin bu sinirden geçtiğini bulduk. çok basit: şu siniri kesiyorsun ve hasta bir daha aşık olmuyor.
    - peki tıp bu konuda ne düşünüyor?
    - görüşler ikiye ayrılıyor; bir kısım hastanın aşık olmadığı, dolayısıyla aşktan kaynaklanan bir mutsuzluk hissetmediği için daha mutlu bir hayat yaşadığını, tıbbın da insanın sağlığını ve mutluluğunu amaçladığı için ameliyatın etik olarak legal olduğunu düşünüyor. bir kısım ise insanın tabiatıyla oynandığını, kısa vadede bireysel anlamda bir sorun çıkmasa da ilerde insani duygularını kaybetmiş bir neslin ortaya çıkacağını ve insanı insan yapan duyguların ortadan kalkacağını yani insan neslinin hayvanlaşacağını söylüyor ve bu ameliyatların önüne geçmek için yasal yollara başvuruyor.
    - peki siz ne düşünüyorsunuz hocam?
    - hiç bir şey düşünmüyorum, sadece işimi yapıyorum. sorularınız bittiyse ameliyata devam edelim..

    * * *

    yunus ameliyattan çıktı. bir süre sonra kendine geldi ve gözlerini açtı. içinde garip bir eziklik vardı. sanki vücudundan bir parçayı almışlar gibi hissediyordu. hüzünle mutluluk arası garip bir his.

    ameliyattan birkaç hafta sonra ameliyatın izleri silinmeye başladı. yunus artık yattığı yerden doğrulabiliyor, bir kişinin yardımıyla ayağa kalkıp odanın içinde dolanabiliyordu. ameliyatın izleri geçmişti belki ama yunusun içinde hissettiği eksiklik geçmemişti.

    yine bir gün yatağında doğrulmuş arkadaşıyla konuşuyordu yunus. odasından içeri duygu girdi. duygu koyu kestane saçlı, yeşil gözlü ve beyaz tenli oldukça güzel bir hemşireydi. duygu odanın içinde kuğu gibi birkaç narin adım attıktan sonra “merhaba” dedi koyu kadife sestonuyla. yunus duyguya baktı, gözleri kenetlendi bir an. duygu gülümsedi, yunus içinde bir şeylerin biriktiğini hissetti, göğsünün patlayacağını sandı, birkaç kere öne-arkaya sallandı ve yığıldı. bir anda oda mahşer yeri gibi kalabalıklaştı. doktorlar ne yapacağını bilmiyorlardı. böyle bir şeyle daha önce karşılaşmamışlardı. fiziksel olarak bir problem yoktu ama yunus’u geri döndüremediler.

    nereye gitti yunus? neden ters tepti aşkın anatomisi? belki yunus ömrünün sonuna kadar zihninde simgelerden duyguya aşık olup onunla beraber yaşayabileceği bir dünya yarattı ve oraya göçtü, belki de anlık karmaşayla kendine karşı otonom bir intihar tasarladı ve uyguladı.

    ters tepti aşkın anatomisi. kısadevre yaptı yunus. aşk uğruna bir kurban daha, yunus boş gözlerle bakıyordu artık dünyaya. kimse bu olaydan bahsetmedi. gazetelerde yazmadı, bir daha o ameliyatı yapmadılar. insanlar aşık olmaya devam etti, bazıları mutlu oldu, bazıları acı çekti ama aşk insanı diğer varlıkları ayıran bir özellik olmaya devam etti..
  • başrollerinde yasemin ergene, toprak sergen, mehmet aslan, aysun kayacı, bekir aksoy, yağmur atacan'ın oynayacağı, medyapım imzalı grey s anatomy.

    edit: doktorlar olmuş ismi...
  • şöyle bir kitap var, nasıl gözden kaçmış, kimse yorumda bulunmamış şaşırdım doğrusu;
    http://kitap.antoloji.com/askin-anatomisi-kitabi/

    arka kapağı ise şöyle;

    aşk, sosyal antropologlara göre: seksüel bir tutkudur. şairlerin özlemli ve duygulu şarkılarıdır. psikologlara göre: aşk, hem normal hem de nörotik olmaktır, yaratıcı ve yıkıcıdır. filozoflara göre de aşk erkekler için başkadır, kadınlar için başka. ama herkes için iyiliğin ve kötülüğün, güzelliğin ve çirkinliğin başlıca kaynağıdır.

    edit: asıl bahsetmek istediğim kitap aşkın metafiziğiydi ya, bu da güzel.
  • -tek gecelik olanın ki şöyle-

    taksimden yola çıkan iett otobüsü beşiktaştan kadıköye giden yolcuları almak için durduğunda saat gece ikiye yaklaşıyordu.. kadim bi arkadaş ben ve –o- ,belediye otobüsünün orta kısmında ki boşlukta, yere oturmuştuk. yarı zorla evden çıkarıldığım bi gecede güzel bi bar ortamından sonra ne olduğunu kestiremediğim bi kızla birlikte eve dönüyor olmak daha fazla düşünceden başka hiç bişey ifade etmeyecek diye düşünürken. birden her şeyin rengi telvine çaldı..

    bi an için bana baktığını fark ettim. yakalanmış gibi kaçırmadı gözlerini ona döndüğümde. memleketin hali icabı değildi bir kızın iki saat önce tanıştığı bi adama ilk defa bakarken 30 saniye gözünü ayırmaması, cesurdu.. –o-na bakmaya devam ederken konuşmaya devam ettim:

    - koltukta ki şu adam var ya..
    +biliyorum nereye baktığını
    -bakma amcanın öyle komik, öyle yorgun durduğuna kim bilir ne cengaver, nasıl sevişir..
    + (ben gülümser diye beklerken bütün ciddiyetiyle) birazdan seni de görücez…

    eve vardığımızda arkadaş ertesi gün işe gideceğinden eve girer girmez yatağa koştu.. eve girmemizle arkaşın ortadan kaybolması arasında en fazla 20 saniye vardı.

    ‘’odan ne tarafta’’ diye sordu.. gösterdim..
    5 senedir o odada yaşıyormuş gibi odaya yürüdü.. arkasından yürüdüm.. hemen hemen hiç cümle kurmuyorduk.. o karanlıkta odanın ortasına geldiğinde ben lambayı açtım. geri döndü, lambayı kapattı.. karanlığa doğru ilerleyip eliyle koymuş gibi çalışma masasının lambasını yaktı. lambanın çanak şeklindeki ağzını duvara doğru yaklaşırdı. işığın tonunu istediği hale getirince çantasını odanın kenarına doğru yavaşca fırlattı..
    radyonun düğmesine bastı, müzik odaya yayılırken odanın ortasına geldi..
    hayatımda gördüğüm en hızlı şekilde nerdeyse tek bi hareketle soyundu.. hatları düzgündü.. kalçalırı dik ve cesur göğüsleri küçük ve dolgundu, ve uçları istanbulun yıldızsız gökyüzüne bakıyordu. dışarıda dolunay vardı. ayın ışığı olanca gücüyle yatağa vuruyordu. güzeldi.
    yanıma yaklaştı, öpmeye başladı, bi yandan da yatağa doğru ilerliyorduk.. gözlerinde ve bedeninde şimdiye kadar hiç bi kadında görmediğim bi özgüven vardı. teslimiyetle aynı cümlede adımın dahi geçmesini ummazken, özgüvenine saygı duymaktan başka yapacak bişeyin olmadığını fark ettim..
    cesurca sevişmek neydi, o gece öğrendim..
    sonra konuşmaya başladık, zamanın ötesinden cümleler getirdi öğrendim sustum anlayarak.. ben geçmişin eteğinden döktüm ne varsa güldük.. anlayarak.
    öğrendim ki: sevişmeden önce söylenen cümleyle seviştikten sonra söylenen cümleler arasında dağlar kadar fark var. soyunan yalnız o değil ben değilim. soyunun cümleler. seviştikten sonra kimsenin kimseye söyleyecek yalanı yok. kimsenin fuzuli cümle kurmasına gerek yok.
    sabah benden önce uyandı..çıkıp gitti..
    uyandım dönüp yatakta bıraktığı boşluğa baktım.. ‘’belki de öğrettiğin en büyük şey bu olacak değil mi, bunca gerçeğin içinde kimsenin kimseye ihtiyacı yok.’’ cümleyi bomboş odada sesli bi şekilde söylediğimi fark ettim. gülümsedim. üzüldüm gidişine..
    akşam geri geldi.. 15 gün gitmedi.. anlattım anlattı..
    hiç bişey sormadım o da söylemedi, sormadı , söylemedim. benle uyudu benle yedi benle güldü ve bol bol yazdı..
    sonra geri gitti..
    bir hafta sonra geldi.. beni evine götürdü..
    3 gün kaldım..
    ummadım ummadı, istemedim istemedi, vermek istediği ne varsa onu verdi..
    sonra gitti..
    gelmez sanarken 3 ay sonra bi gece çıkıp geldi, kadıköy sahilinden denize atlamış. yüzmüş baya bi zaman sonra yorulmuş. kurtarmışlar..
    saçlarını kuruttum. süt içti. başını göğsüme yasladı ağladı. sonra uyudu.. bi daha görmedim…
    yalansız geldi.. yalansız gitti..
    gitti….
  • (bkz: #16805409)
  • vücutta eşit bir dağılım söz konusu değildir.
    pasa göt bölgesine yoğunlaşır bu bilim dalı.
  • sigmund freud
    erich fromm
    margaret mead
    albert camus
    reinhold niebuhr
    robert briffauit
    denis de rougemont
    d. h. lawrence
    m.c. d arcy
    theodor reik

    gibi şahsiyetleri bünesinde barındıran uzun yıllar tekrar, tekrar okudugum ve her okuyusumda farklı açılardan bakabilmemi saglayan ve spesifik olarak aşkı ele alış biçimiyle okunmamasını bir eksiklik saydıgım say yayınları'ndan çıkma bir kitap.
  • dün akşam ankara nergiz gösteri merkezinde izlediğim tiyatro oyunu.iki perde.

    “bir kadın ve bir erkek. yani iki dirhem bir çekirdek." diyerek başladığımız oyunumuzda aile olmanın evrelerini ele almaktayız. sunucularımız kadın ile erkek için onların eşdeğer olduklarından bahsederken, kadın ile erkek ise bu değerlerin eşitsizliğini vurgulayacaklar. ilk buluşma ile başlayıp sevgili olma, evlilik töreni ve çocuk sahibi olana kadar neler yaşanılabileceğini eleştirel ve komik bir üslupta seyirci ile buluşturacaklar. interaktif oyunumuzda seyircilerimiz bazen oyunu yönlendirecek, bazen gülecek, bazen de düşüncelere dalıp ilişkileri sorgulayacak."

    yazan : mesut budak
    yönetmen: faik aslan

    oyuncular
    amine çökmez
    faik aslan
    raziye şahin
    uğur zafer
    arda girgin

    --- spoiler ---
    sunucular birbiriyle konuşurken doğal değildi. repliği bitsin, repliğimi söyleyeyim havasında konuştular. bazen dil sürçmeleri oldu, bazen aynı anda söze girmeleri. ikinci perde de oyun sürerken diğer sahneye geçmeleri beklenirken uzun süre bekletildi seyirci. oyun beni içine çekmedi.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap