• avusturya'lı illustratordür kendisi. işleri bana nedense lovecraft'ı anımsatır.
  • ciddi ve karanlık çizimleri olan avangard sanatçı. o distopik uzaylı yaratıklarla oluşturulmuş garip irrite edici hayal dünyası illüstratörlerinden değil, yine dışavurumcu bir anlayışla, ama daha gerçek elementler aracılığıyla yaratılmış bir karanlık vardır işlerinde.
  • die andere seite* isimli romanı 6 45 yayıncılık tarafından türkçe'ye kazandırılmıştır. ilüstrasyonlarındaki karanlık hissiyat bu romanında da fazlasıyla vardır.
  • the other side isimli bir romanı vardır ve bu kitabın illustrasyonlarını da kendisi yapmıştır.
  • şöyle
    şöyle 2
    şöyle 3
    şöyle 4 korkutucu ve tekinsiz işleri var. hem ürküyorum hem de kaybolup gidiyorum o dünyaya bakarken, ama temkinli olmam lazım zira içinde kaybolmak istemeyeceğim bir dünya bu.

    kendisini ilk tanıdığım ve nedense diğer çizimlerden farklı olarak huzurlu bulduğum çalışmasınınsa yeri ayrı.
    eserlerine topluca şuradan bakılabilir.

    alfred leopold isidor kubin'miş tam adı. 10 nisan 1877 – 20 ağustos 1959 arasında yaşamış.
    sembolizm ve ekspresyonizm temsilcilerindenmiş, ben illüstrasyonlarını biliyordum da yazar olduğunu yeni öğrendim.
  • henüz 3 yaşında camdan dışarı sarkarken sokakta vurulan birini görmüş, bu olayın ardından da ölümle arasındaki mesafe hiç uzak olmamış. eserlerinin büyük bölümü linz'deki müzelerde yer almakta.
  • fetüsten çıkar çıkmaz lime lime edilmeli çocuk!

    the lady on the horse, 1900

    kubin'nin imgelediği dünyasına yaraşır bir parça: opanopono

    (bkz: kürtaj/#103362884)

    ''doğumlarla nüfus artışı neredeyse hiç olmuyordu.
    çocuk sahibi olma fikrine pek de sıcak bakılmıyor, çocukların verdikleri zahmetin çok fazla olduğu düşünülüyordu. genel düşünce çok masraflı oldukları yönündeydi, büyüyene kadar çok masraf çıkarıyorlar, hemen hiçbir şeyi geri ödemiyorlar, ödediklerine lütuf gözüyle bakıyorlar, onları dünyaya getiren ebeveynlerine müteşekkir olmuyorlar, hatta tam tersine, büyük çoğunluğu, kendilerine verilen yaşam hediyesini istekleri dışında zorla verilmiş bir yükümlülük olarak görüyorlardı. minik ayakların patırtısı büyük dertlerin yaklaşması demekti. çocuklar tuhaf ve saftır, bunun pek çok örneği mevcut, fakat bu, çocuk sahibi olmak için yeterli bir neden değil. rüya ülkesi’nde insanlar var olan kuşağın bile bir kazanç beklemediği bilinmeyen gelecek için değil, her an yeni olaylara gebe olan şimdiki* zaman için
    yaşıyorlardı. çocuk sahibi olarak sinirlerimizi daha kötü duruma getirmek, ya da karılarımızın yaşlanmasına neden olmak istemiyorduk. çocuk sahibi olmak isteyenler sadece tek çocuk yapıyordu, daha çok çocuğu olanlar çocuklarını gelirken dışarıdan getirmiş demekti. dokuz çocuğu olan bir aile
    vardı, çok ender görülen bir durum olduğu için daha sonra onlardan yeniden söz edeceğim. dahası, rüya ülkesi ’nde yaşayanların bir' çoğu çocuk sahibi olmaya uygun değildi.''

    diğer taraf alfred kubin altıkırkbeş yayın 1. baskı: mart - 2003 (ikinci bölüm: patera
  • sembolizm ve ekspresyonizmin temsilcisi yazar, matbaacı, illüstratör.

    annesinin ölümünden fena etkilenen kubin gençliğinde depresyona girip annesinin mezarı başında intihar etmeye çalışıyor. eserlerinde de ifadeler genelde sert, ilgisiz ve çaresiz olduğundan tüm sıkışmışlık hissediliyor.

    kız kardeşine yazdığı bir mektupta "ölüm, hiçlik ve dünyayı oluşturan tüm bu bireysel güçler ile birlikte dünyanın kaderidir. her birimiz önceden belirlenmiş bir rota boyunca koşulsuz olarak sona yaklaşıyoruz-bir makine gibi" diyen kubin, özellikle adam adlı eserinde yokuştan hızla sürüklenen bir adamın ayaklarının altındaki tekerlek ve kollarının olmayışı ile sanki tam da bu kaderciliğini, kendi çaresizliğini anlatmış.

    edit: @my name is lazarus i am for kabristan 'a haklı uyarısı için teşekkürler. kaynak bi kaynak daha
  • bu abimizin self observation ismindeki eseri akıllara zarar bir şey. bir tablo hakkında konuşabilecek zerre de olsa resim sanatı bilgisine sahip olmadığım için bende direkt frankenstein’i, ego’yu, bilinç dışını, bilinci öldürmeyi falan çağrıştırdı. tatlu kardeşimin ödevleri olmasa ona saracağım ne diyor ha bu diye. hayır daha önce “bak şuna hele bak diye” göndermişti bir arkadaşım. resim sanatı klasörüm var ona kaydetmiştim. (resim sanatıyla münasebetim bundan ve kardeşimin yaptığı tablolara “bunu da bana ver” diye salça olmaktan ibaret maalesef). arkadaşımı da “la ben ne anlarım resimden, görsellikten, dali’yi, picasso’yu seviyorum işte bi” diyerek başımdan savmıştım.

    karşıma çıkmaz olaydı. wargus‘lar gece gece başıma bela oldunuz benim ya. allah belanızı versin. vermiş zaten, kovulmuşsunuz, ölmemişsiniz de ölmekten beter olmuşsunuz.
  • sizi içine ve derinine çekmek isteyen bir karanlığa sahip eserleri ile dudak uçuklatır.
hesabın var mı? giriş yap