• eski yunancada "duyum", "algı", "his".

    (bkz: estetik)
    (bkz: anestezi)
    (bkz: sinestezi)
  • aisthesis, platon'da algılama,tanıma,farkına varma,deney,duyum anlamlarına gelmekte olup, duyumladığımız nesnelerin içimizdeki ilk varlığa ilişkin izlenimlerini duyarız,, diye de belirtilir. bunu sağlayan içimizdeki bir yandır. içimizdeki bu yana platon, "psykhe" diyor. onu da psykhe başlığında arayın be kardeşim.
  • theaitetos diyaloğunda bilginin son ve en iyi tanımı yapılırken kullanılır bu kavram ayrıca.bu son tanıma göre bilgi = aisthesis + doxa + logosdur. ama sokrates bu tanımdan da tam olarak tatmin olmamıştır.
  • uçmuş bir yazar.
  • jacques ranciere bu kavramla ilgili bir anısını anlatmış. okuyoruz:

    "recently a young person in china asked me whether aisthesis meant sensation or perception. he certainly knew that aisthesis is a greek word associated with these two meanings, and he was asking which one ı would select. this is a classical problem: thinking the meaning of a concept in terms of an identification of the thing that it designates. ı could only answer that aisthesis is not the same as a specific reality, but rather the concept of a regime of experience that involves a certain mode of relating sensation, perception and meaning."
    http://theconversant.org/?p=5472
  • üzerine güzelce yazılmış bir yazı için:

    http://www.e-skop.com/…tirel-sanatin-nesi-var”/1673
  • türkçede en net karşılığı his olan yunanca felsefi terim.aistho: nefes vermek kökünden, aisthe nefes almak, yani yaşamak eşittir hissetmek diyebiliriz.

    (bkz: sensus)
    (bkz: perceptio)
    (bkz: idrâk)
  • duyumsananı algılamak anlamına gelen yunanca kelimedir. kelime antik yunan'da -çoğunlukla ve ilk olarak platon'da- varolanlar arasından birisinin farkındalığına varabilmek anlamındadır. heidegger varlık ve zaman'da bu kelimeyi şu şekilde tanımlar:
    bir şeyin salt duyusal müşahede edilişidir.

    bu kelime üzerinde biraz daha duracak olursak "salt duyusal müşahede"den tam olarak neyin kastedildiğini anlarız.

    bir aisthesis (bir algılama, salt duyusal fark etme) ancak ve ancak odaklandığı varolanda odaklı kaldığı sürece hakiki bir işlev görür. yalnızca varolanın tümüne değil, duyusal olmak bakımından "ses, koku, ışık" gibi idelerine odaklandığında hakiki olur. bu örnekle şu demektir: algılama eylemi olarak aisthesis, bir varolanın sesine odakladığı sürece onun sesi onun için hakiki olabilir.

    burada hakikat ve gerçek tanımları nesnenin salt hali ve fenomen durumu ile ilişkilidir.
  • aisthesis, antik yunan'da duyumsanabilir şeyler anlamına geliyor. antik yunan'da evrende bir akış vardır. yani varlıklar akarlar. zaman ise bu akışa bir nevi boyun eğer, zaman çoğu zaman bu tanrısal akışın sadece bir görüntüsüdür.
    yunan estetik anlayışı da bir nevi bu duyumsamalardan formlaşmıştır.
  • antik yunan felsefesinde algılama veya duyum için kullanılan sözcük, terim.
    felsefeye öncelikle bir nesneyi algılamayı da içeren fizyolojik süreçleri açıklama çabasının bir uzantısı olarak giren aisthesis teriminin, fizyolojik bir sorundan öte tümüyle felsefi bir sorunun parçası olması aristoteles ile gerçekleşmiştir.
    süphesiz bu uzun zaman dilimi süresince, özellikle de sokrates öncesi doğa felsefesi döneminin özgün düşünürleri tarafından aisthesis üzerine kaydadeğer saptamalarda bulunulmuştur.

    sözgelimi herakleitos ile parmenides bilginin neliğine (poia) ilişkin taşıdıkları bilgi kuramsal kuşkuları öne sürerek aisthesis'i hakikate ulaştıran "gerçek" bir yol olarak görmemişlerdir. bilhassa parmenides varlığın özü gereği değişmez olması gerektiği düşüncesine dayanarak zaman ve uzam yasalarının hüküm sürdüğü sürekli değişen görünüş dünyasını, aisthesis'in yurdunu, aldatıcı dünya diye değerlendirip varlığını yadsımıştır. nitekim bir "giriş" ile iki ayrı "bölüm"den oluşan ("hakikat yolu" ve "görünüş yolu") felsefe şiirinde, hakikatın biricik kaynağı olarak episteme'yi göklere çıkarırken, görünüş yolu'nu aydınlatan aisthesis'in varlık tasarımını yersiz ve yetersiz bulmuştur.

    aristoteles'in en tanınmış öğrencisi theophrastos duyular üstüne adlı yapıtında ilkçağ yunan felsefesinin aisthesis'i nasıl kavradığını ayrıntısıyla işlemiştir. theophrastos'a göre dönemin felsefesinde "algılama"nın nasıl gerçekleştiğine ilişkin belli başlı iki tür anlayıştan söz edilebilir. bunlardan ilki algılamanın "benzerlik"e ya da "benzer olma"ya (homoion) dayandığını öne sürerken, diğeri algılamanın "bile" ile "bilinen şey"in "karşıtlık"ına ya da "karşıt olma"sına bağlı olarak gerçekleştiğini ileri sürer. theophrastos ilk öbeğe parmenides, empedokles ve platon'u koyarken, diğer öbeğe anaksagoras ile herakleitos'u yerleştirir.

    theophrastos ayrıca empedokles'in etkisi altındaki atomcular'ın* (leukippos ile demokritos) "duyum"u (aisthesis) "değişme"ye (alloiosis, başkalaşma / nitelik değiştirme) dayanarak açıkladığını söyler. atomculara göre tüm duyumlar atomların devinimlerine ya da aldıkları farklı farklı şekillere dayandırılarak açıklanabilir. theophrastos, empedokles ile atomcuları "benzer benzerini bilir" (like-knows-like) diye adlandırdığı geleneğe dahil ederken, anaksagoras ile herakleitos'u "benzer karşıtını bilir" (like-knows-unlike) dediği geleneğe yerleştirir. sözgelimi, anaksagoras "biz soğuğu hissederiz, çünkü sıcak içimizdedir." der.

    aristoteles'e gelirsek, aisthesis'in en genel anlamıyla duyulur bir biçimin (eidos) maddesi olmaksızın algılanmasıdır; onun terime yüklediği anlamı etkinlik (energeia) ile gizilgüç (dynamis) ikilisi ışığında düşünmek doğru olur: bir şeyi algılamak demek, ya onu algılayan biri olsun olmasın bir şeyin algılanabilir durumda olması ya da edimsel olarak gerçekten algılanıyor olması demektir. aristoteles, platon'un aisthesis kuramındaki gerek atomcu, gerek herakleitosçu tortuları yadsıyıp eleştirmiş, aisthesis'i doğru bilginin zorunlu öncüllerinden biri olarak görerek terime gereken önemi göstermiştir.
hesabın var mı? giriş yap