• ahlar köprüsü, yani ponte dei sospiri, venedik'in meşhur köprülerinden biri. 17. asırda yapılmış, adını 19. asırda lord byron yakıştırmış. alâmeti şu imiş: esirler, hücrelerine bu köprüden geçip giderlermiş ve ah vah ederek son kez venedik'e bakarlarmış. ahlı vahlı köprü ya, allah için pek güzel. kireç taşından imal, oymalı kakmalı, prenses pencereli, barok alınlıklı filan. ilhamımız bu köprü fakat mevzumuz başka. mevzumuz güncel.

    istanbul'a ahlar köprüsü olmaya namzet bir köprü yapılıyor malum. unkapanı ile galata köprüleri arasına. biz esirler de galata'dan geçerken haliç'e bakıyoruz ve tarzsız, stilsiz, estetikten nasipsiz, zebellah gibi demirden köprü bacaklarıyla müşerref oluyoruz. cidden ah ediyoruz. insan olanın, bir ahla bile olsa yanlışa, eğriye, çirkine, kötüye hakkıyla karşı durmaktan, ve dahi doğruya, düzgüne, güzele, iyiye, içi güldüren oluşlara ve işlere edebiyle vesile olmaktan başka ereği olabilir mi hıı insan ağbim?

    köprünün projesi, elbette en yüksek mimarımıza ait. zannediyorum bazı mimarların yüksekliği, direktoman beton ve demirde tezahür ediyor; yoksa ahlâkmış, efendim estetikmiş bu tür ruhani yükseklikleri pek kapsamıyor. oysa memleketin yetiştirdiği kimi aklıselim mimarlar yazıyor, yetkin mühendisler çiziyor. böyle uygunsuz proje olmaz diyor, hani süleymaniye, peki ya sokullu diye feryat ediyor. kaale alana aşk olsun! bir toplumun cümle düşüneni, emek verip uzmanlaşanı bir araya gelip de yaşadıkları toprak için, paylaştıkları insan için, birey ve toplum için çalışmaya imkân bulamıyorsa, o toplum toplumluktan çıkmış bir güruh, bir grup sap, bir tabur esir hâline gelmez mi? fenomenler içinde bunalan, erk sahiplerine affedersin domalan, şehri, medeniyeti, evi zaptedilen, yuvasından sürülen bir topluluk, toplumsal bir şuura ulaşabilir mi? senelerdir nice palavraya maruz kalmış; abd ile ayrı, ab ile ayrı, demokrasi ile ayrı, din, dil, ırk faşizmi ile ayrı, teknoloji ile ayrı, maddi paçozluk ile ayrı, manevi sakillik ile apayrı kafası bulandırılmış, ilkeleri ve ülküleri elinden alınmış, ileri derecede cahil bırakılmış bir toplumun ferdi olmak, ferdî olarak da meşakkatli bir iş değil mi hıı insan ablam?

    köprüye dönelim. haliç metro geçiş köprüsü'ne. namı bu. unesco ültimatomu verince, köprünün bet bacakları kısaltılmış güya. ufalsın da cebimize girsin. hah cep diyende işler değişir, olaylar gelişir. milletin somut-soyut her tür delik cebine dadanmış psikopat cepçiler tarafından yönetilen bu dünya, ne tuhaf bir yerdir değil mi insan kardeşim? para diye aslında olmayan bir şey, ademoğlunun bu denli aklını çelsin, gözünü bürüsün, âdeta varlığını ele geçirsin. sonra da bu kansızlar, başımıza ali kıran bas kesen kesilsin! olacak iş mi? hayatta olmaz! gel gör ki dünyada oluyor. zıtın, tersin, tersonun dünyasında bazı işler böyle dönüyor. ha dönüyor diye, dönecek diye er meydanını üç beş çapulcuya bırakmak, hür iradesinin bilincinde olan beşerlere yakışır mı onu da bir zahmet sen düşün insan evlâdım. akıl ve irade sahibi olmak, sadece taraf olmak olabilir mi? hakiki akıl ve irade, ancak hakikatin tarafında olmakla şekillenmez mi? ateşi, suya tercih edene de olsa olsa avanak denmez mi?

    dahası, köprüyü bitirince altın rengine boyayacaklarmış, altın boynuz hesabı. boynuz da takacaklarmış da utanmışlar artık o kadarına! gülemiyorum dahi. nefesim yetmiyor, yoruluyorum. daha galata'dan limana, limandan tophane'ye, tophane'den irezil fındıklı parkı'na gelecektim. gelemiyorum. süflilikten asabım bulanıyor, güzelim istanbul'da doğru tek bir iş göremiyorum. önünde sonunda otoparka dönüşen parkları kime şikayet edeceğimi bilemiyorum. oldu olacak insanı kaldırın bu şehirden ya hû! evlerde de arabalar otursun, işe de arabalar gitsin, barlarda da arabalar piyasa yapsın. arap yağı bol bulunca neresine süreceğini şaşırsın. gayrı şaşırmak istemeyenler de böyle buyursun, nur rehberin can öğüdünden nasibini kapsın:

    "ey ömer! hasırın yan tarafıma iz yapmasına gelince, sonrasında yumuşaklık olan sertlik ne güzeldir. bu odanın tavanının düşük olmasına gelince, kabrin tavanı bundan daha alçak olacaktır. biz dünyayı dünya ehline bıraktık, onlar da ahireti bize bıraktılar. benim ve dünyanın benzeri, sıcak bir yaz gününde yolculuk yapan bir süvari gibidir. sıcaktan bunalan bu süvari bir ağacın altında biraz gölgelenir. sonra yola koyulur ve orayı terk eder." s.a.v.

    bilvesile, kurban candır, hakkıyla akan kan haktır. cümlemize mübarek ola!
  • bulunduğu konum itibari ile hapis cezası yiyen mahkumların ceza evine giderken kullandıkları bir köprüymüş. ancak bu hapishane bakımsız ve aşırı bir neme sahip olduğu için idama mahkum olmayan suçlular bile burada hastalıktan kısa bir süre içerisinde ölürlermiş. mahkumlar da bu hapishaneye giderken maalesef bu gerçeği bilerek giderlermiş ve hapishaneye gitmeden önce son kez görecekleri venedik manzarasına bu köprü üzerinden bakarlar derin bir ah çekerlermiş.
  • hücrelerde hastalıktan ve bakımsızlıktan ölmeyen mahkumların nerden düştüm bu belaya diyip ah çekerek geçtikleri dükler sarayı’nı hapishaneye bağlayan bir köprüdür. çift yönlü gidiş ve dönüşlü bir geçide sahiptir.

    bu köprüden son defa güneş ışığını gördükleri söylenir ama tekniken pek de öyle değildir. köprüden geçen mahkumlar dükler sarayının san marco meydanı’na bakan balkonuna getirilir ve günümüzde de hala kırmızımsı olan iki kolon arasında öldürülür.
hesabın var mı? giriş yap