• turgut özakmanın yazdığı gereksiz ötesi oyun.
    hayır, amatör tiyatro yapan, ya da bir okulda tiyatroyla uğraşan herkes neden illa ki bu oyunu oynamak zorundadır? bu kadar gereksiz bir oyun nasıl bu kadar çok oynanır...
    oyunun adını her duyduğumda budaklı oduna sarılmak istiyorum da zor tutuyorum kendimi.
  • brownie ile grimak'ı yan yana gören birisinin haklı serzenişi.
  • atatürk'ün cumhuriyeti emanet ettiği nesle, iki kuşak öncenin yorumu..
  • 13-14 yaşlarındayken benim de oynamaya vakıf olduğum, o yaşlarda bile fütursuzca dalga geçtiğimiz bir oyun idi..

    şöyle bir şarkı vardı onu hatırlıyorum;

    hasta mısınız?
    usta mısınız?
    yoksa ballı şekerli
    pasta mısınız?
  • lisedeyken* tiyatro kolu olarak yasemin akbeniz ve sami alaşık önderliğinde bu oyunu oynamıştık çatalçeşme oda tiyatrosu'nda. o gün bugündür bir yasemin hocamı severim, bir de tiyatroyu.
  • --- spoiler ---

    çeşitli skeçlerden oluşan bir müzikli güldürüdür bu. aynı zamanda oyun içinde oyundur. bize de oynattılar lisede. bu oyunda bendeniz bir kaç karakteri canlandırmakla birlikte; skeçlerden birinde, babasının "benim oğlum okuyacak, doktor olacak" diye tutturması üzerine eğitim hayatına başlamış, ancak pek parlak bir öğrenci olamamış ve sonunda mevcut türk eğitim sisteminin delirttiği (tabii ki bu eğitim sistemi eleştirisi alttan alta değil, kör gözüm parmağına şeklinde veriliyordu izleyiciye.) köylü bir çocuğu canlandırıyordum. hatta şöyle bir tiradım da vardı:

    "bizim köyün ilkokulunu bitirdim. babam, bu çocuk ille de doktor olacak diye tutturdu. beni nahiyedeki ortaokula yazdırdı. köyden gide-gele, ortaokulu muvaffakiyetle beş yılda bitirdim. artık bulanık su gibi okumaktayım, adımı da yanlışsız yazmaktayım. beni köycek, kasabadaki liseye yazdırdılar. gerçi ingilizce dersine "cimlastik" öğretmeni, matematiğe okulun muhasebecisi geliyordu ama olsun, maksat istikbal kurtulsun... liseyi de beş yılda muvaffakiyetle bitirdim. tekmil köylü bayram ediyor. ee bana bir güven geldi. o güvenle üniversite sınavlarına girdim... anaa.. girmemle iki seksen yatmam bir oldu. yetenekten batmışım. babam "aman oğlum yat, kavun, karpuz da yata yata olgunlaşır" dedi. o yıl olgunlaştım, ertesi yıl bir hamle daha yaptım. allaaah.. kazanmışım. velakin bu muvaffakiyetim bir işe yaramadı. neden derseniz, hemşire okulunu kazanmışım. daha ertesi yıl bir daha girdim, a'ah.. bir daha, i'ıh! tam teşekküllü üniversite sınav raporu ile sabit artık, yeteneksizin biriyim. daha ne? bıraktım ucunu. gel gelelim bu üniversite sınavı bitmiyor kardeşim. gözlerimi kapadım mı, sorgu sual başlıyor..."

    işte o sırada sahneye bir hatun kişi girip ciddiyetle sorular soruyordu:

    - söyle!
    - söyleyeyim.
    - kahve fincanının kulbu, sağda mıdır, solda mıdır?
    - ?*&%!!
    - söyle!
    - baş üstüne.
    - tereyağından kıl çekme makinasını kim icat etti?
    - ??!!
    - söyle!
    - aksak timur'un hangi ayağı aksaktı?
    - """mavi ekran"""
    - söyle!
    - hay hay.
    - namık kemal yatarken,sakalını, yorganın altına mı alırdı, yoksa üstüne mi sererdi?
    - vay anam. çıldıracağım, çıldırıyorum yahu, derken, üzerinize afiyet çıldırdım. doktor olacağım derken doktorluk oldum.ben sizlere muvaffakiyetler dilerim arkadaşlar. şapkamı rica edeyim(bir huni uzatırlar, başına koyar, bir yana geçip oturur)

    böylelikle eleman delirir.

    anlayacağınız oyun, komik olmaktan çok uzaktı. zati sırf derslerden kaytaralım, şamata yapalım diye seçmelerine katılmıştık pek çoğumuz. allahtan provalarda geyiğin dibine vuruyoduk da daha çekilir hale geliyodu hadise. kendi kendimize oyunun parodisini yapıyoduk filan, alternatif diyaloglarla oynuyoduk kendi aramızda. hatta hiç unutmam; şu "kahve fincanının kulbu sağda mıdır, solda mıdır?" sorusuna öylesine "sağdadır" demiştim de soruyu soran sarışın (tüm sarışınları tenzih ederim), ciddi ciddi "gerçekten miii?" diye atlamıştı, sonra biz kopunca, hocalara dönüp, "gerçekten sağda mıdır?" diye sormuştu. zaten genel olarak bu tarz saflıklarıyla dalga geçtiğimiz bi hatundu.

    o değil de müzikli oyun dedim ya; müziklere yazılan şarkı sözleri de bombaydı. mesela şu vardı:

    (oyunun en başında bir grup genç (malum oyun içinde oyun şeysi) bir oyun sahnelemeye karar verirler. türü konusunda aralarında tartışırlar (dünyanın en tırt diyaloglarıyla), sonra müzikal olmasına karar verirler. derken şarkı girer.)

    müzikal, müzikal
    sen çok yaşa
    müzikal müzikal
    zaten hayat
    müzikal
    işte trafik
    müzikal televizyon
    müzikal alış veriş
    müzikal
    futbolumuz
    müzikal
    giyim kuşam
    müzikal
    müzikal
    müzikal
    müzikal
    iştah için
    müzikal
    yorgunluğa müzikal
    sancın varsa müzikal
    öksürüğe müzikal aşık mısın
    müzikal
    her derde deva müzikal

    bi de şu vardı:

    selam insana,
    selam doğaya,
    selam hayata
    merhaba yaşamak!
    selam güzele,
    selam doğruya,
    selam iyiye,
    merhaba gerçek!
    selam sevgiye,
    selam vicdana,
    selam vefaya
    merhaba yürek!
    selam, anama
    selam babama
    selam hocama,
    merhaba canlar!

    üstelik bunlar çalarken biz bir yandan eşlik edip bir yandan bizim müzik hocasının uydurduğu koreografiler doğrultusunda dans da ediyorduk. bir de bu oyunla liseler arası bir yarışmaya katıldık. biz bi'kaç arkadaş kuliste vişne-votkanın dibine vurup sahneye çıktığımızdan, tabi spotları da yiyince tavşan gibi, ilk perdede naaptık, ne ettik çok hatırlamıyorum. ama allahtan benim rollerden biri deli rolü olduğu için, delidir ne yapsa yeridir diye düşünülmüş olacak ki, devlet tiyatrosundan bir abi oyundan sonra beni "bir deli ancak böyle doğal canlandırılabilirdi" diye tebrik etmişti. yarışmada dördüncü olduk.

    --- spoiler ---
  • tevhid-i tedrisattan geçen türk çocuklarının çoğu gibi benim de tiyatro kariyerimin bütününü oluşturan oyun.
  • ilkokul 8. sınıfta benim de oynama hatasında bulunduğum bir turgut özakman oyunu. oynadığım karakter delilerle uğraşa uğraşa en sonunda kendi de deliren deli doktoru idi. o zamanlar hocanın bu rolü neden bana verdiğini anlayamamıştım ama şimdi gayet iyi anlayabiliyorum, hoca beni hiç sevmiyormuş lan. gerçekten. bütün okulun önünde şu şarkıyı söylemek zorunda kalmıştım rol gereği:

    atlattınız
    patlattınız
    en sonunda
    beni bile
    çatlattınız...
    zır deli doktoruyum ben.
    zır deli doktoruyum ben.
    her deliyi
    tanırdım
    tanıyorum sanırdım.
    sizler ne biçim
    delilersiniz?
    hasta mısınız
    usta mısınız
    yoksa ballı
    reçelli
    pasta mısınız?
    baktım, çakamadım,
    çaktım, bakamadım
    sizler ne biçim
    delilersiniz?
    hasta mısınız
    usta mısınız
    yoksa ballı
    reçelli
    pasta mısınız?
    döveyim mi
    söveyim mi
    yiyeyim mi
    sizler ne biçim delilersiniz?

    üzerinden 7-8 sene geçti, hâlâ çıkmıyor aklımdan şu lanet sözler. bir de arkada dımtıs dımtıslı bir şarkı eşliğinde, rap tarzında söylemiştim bunu. oyunun videosu da var, arada açar izler, o sahnede kendimden utanıp ileri sarar yahut direkt kapatırım... ah be rahmetli turgut özakman, ne diye yazdın ki şu şarkıyı; hasta mısın, usta mısın, yoksa ballı reçelli, pasta mısın?
  • okulumuzun 2 tiyatro grubu vardı: biri türkçe diğeri de yabancı dil (fransızca) tiyatro ekibi.
    yabancı dil grubunu yöneten hocamız özgün oyunlar yazan, adeta tiyatroya gönül vermiş bir adamdı. 2 sene sonunda bu grupta hakettiğimi düşündüğüm değeri göremediğime karar verip, türkçe tiyatro grubuna geçmiştim.

    allahım ne korkunçtu. kendini beğenmiş, öğrencilere mesafeli bir edebiyat hocası grubu yönetiyordu ve kadın bize ille de bu oyunu dayattı. daha 2001 senesinde dahi oyun çoktan güncelliğini yitirmiş, oynarken dişlerimizi gıcırdatmamıza sebep oluyordu. cringe denen şeyi ilk orada hissetmişim de adını bilmiyormuşum.

    bakınız ilk sahne şöyle açılıyor:

    1. oyuncu - arkadaşlar birşeyler yapmalıyız. söyleyin ne yapalım?
    2. oyuncu —kadınbudu köfte
    3. oyuncu —hayır, tatil
    4. oyuncu —hesap
    1. oyuncu —bırakın şakayı' sahi ne yapalım?
    5. oyuncu — şaka
    6. oyuncu —defile
    7. oyuncu — ayak yapalım
    8. oyuncu —banyo
    9. oyuncu —tiyatro
    ötekiler — neeeee?!
    9. oyuncu —tiyatro
    ötekiler — niyeeee
    9. oyuncu — ey kardeşler burası neresi? ötekiler — tiyatro
    9. oyuncu — burada ne yapılır?
    ötekiler — tiyatro.
    9. oyuncu — e öyleyse...
    ötekiler — harika!
    1. oyuncu — dekor, kostüm, aksesuar, ışığımız da var
    ötekiler - harika.
    1. oyuncu - öyleyse gelsin bir uvertür!

    tanım: turgut özakman'ın yazdığı, oynayanlara ayrı, izleyenlere ayrı zulüm bir tiyatro oyunu.
  • bu oyunun korolarının melodilerinin nasıl olduğunu çok merak ettiğim oyun
hesabın var mı? giriş yap