• son günlerde gündemde olan istila.
  • esasen üç beş senedir sessiz sedasız gerçekleşen fakat son günlerde büyük grupların türk topraklarına girme videolarının artmasıyla dikkat çeken istila. vatandaş suriyeliler ne zaman gidecekler diye beklerken, maskesi çenesine indi diye yediği cezayı nasıl ödeyeceğini düşünürken, yolcu otobüsünde iki defa durdurulup kontrol edilirken gördüğü manzara karşısında doğal olarak tepkili! din kardeşliği, olmayan akrabalık, mültecilere kucak açma safsatası adı altında suç işlenmekte. afganlar'ın kaçak oldukları halde türkiye'deki yaşamlarını dramatize eden trt belgesellerinden, sözde cumhurbaşkanına, ana akım medyadaki yandaşlardan sözlükteki troll şebekesine hepsi bunun bir parçası. mülteci politikasından anladıkları yurda kendi ülkelerine faydası olmayan asalakları toplayıp, geri göndermemek olan, suriyelileri yunanistan sınırına toplayıp bir gecede geri çeken islami muhafazakarların olmayan vicdanlarına ben! kimseye akıl verecek, ahlak öğretecek, kimin göçmen kimin balkan kökenli olduğu konusunda vaaz verecek halde değiller.
  • aslında afgan istilası 3 senedir var. fakat son zamanlarda daha da arttı ve bu da dikkat çekti. en son çalıştığım firma doğrudan satış (network marketing) sektöründeydi. bir ara işler çok kötü giderken, birden işler açılmıştı. afganlar suriyeliler turkiye'ye gelince is bulamayıp doğrudan satış firmasina giriyorlardi. orada bir ürün alıp, o ürünü kendisi gibi çevresinde işi olmayan insanlara tanıtıp üye olmalarını sağlıyorlardi. o kadar çok afgan ve suriyeli üye olmuştu ki... bir gün (üç sene önce) bir otelin lobisini tutup fuar yapalım dedik. o kadar çok afgan geldi ki, kuru kalabalikti resmen. otel sözleşmeyi falan feshedip bizi atmak istedi haklı olarak. afganlar otele dağıldı, konukları rahatsız etti, hepsiyle fotoğraf çekilmek istediler, yürüyen merdiveni bozdular, çok kötü şartlarda yaşadıkları için yikanmadiklarindan tüm otelin kokusu değişti. biz firma calisanlari olarak öğle molasına çıkıp fuar alanına döndüğümüzde resmen kokudan bayılacak gibi olduk. bir de firmanın kadın çalışanlarına dokunmaya taciz etmeye başladılar. gerçekten bu afgan istilası durmazsa kadınlar yolda bile yürüyemez hale gelecek. buna vatandaş olarak tepki göstermemiz gerekli.
  • neden iran'da durmayıp, türkiye'ye ulaştığı anlaşılamayandır.
    yobazlıksa yobazlık
    şeriat'sa şeriat
    molla'ysa molla
    din kalkanı arkasında gizli yolsuzluklar
    kadının köle olması
    kadınlar çarşafa?
    hepsi var.

    kafa kesme,
    recm,
    kırbaç,
    iş makinasında asarak idam
    geri kalmış hukuksal düzen
    uygar olmaya direniş,
    geri kalmışlık ve coğrafi yakınlık da mevcut.
    batı'daki insan hakları da yok. ne güzel işte.

    taliban da müslüman, iran da müslüman değil mi?

    peki neden çağdaşlaşma mücadelesi veren türkiye?

    illa güzel olanı, binbir emekle, binlerce kadın-erkek şehit verilerek kurulmuş uygar, laik türk cumhuriyeti'ni yok etmek için mi bunca acı çekiliyor?

    yok edince ne olacak?
    yine taliban gibi olmayacak mı?

    o zaman niye kaçtınız ki?

    (bkz: aptallık)
  • sadece van'dan geçmiyor afganlılar. afgan göçü uzun yıllardır ığdır üzerinden gerçekleşiyor maalesef.

    2014 ağustos - 2019 temmuz arasında ığdır'da doğu görevimi ifa ettim. o süre boyunca sürekli ama sürekli afganlılar geldi ve geçti. biliyorsunuz, ığdır'ın 3 ülkeye sınır kapısı var. yıllardır ermenistan - alican ve iran - boralan sınır kapıları kapalı ama nahçıvan - dilucu kapısı açık. ayrıca ağrı - gürbulak sınır kapısı da var. (doğubayazıt ile ığdır arası 20 dk.)

    iran'dan gelen ticaret tırları nahçıvan - ığdır ve ağrı - doğubeyazıt üzerinden geliyor. halkın üçte biri tır şoförlüğü ile geçimini sağlıyor. parayı seven bir şehir açıkçası. kaçakçılık ileri boyutta. aklınıza gelebilecek her şey taşınıyor. hem kürtler, hem azeriler insan kaçakçılığı da yapılıyor(du). ufak bir kesim, getirisi yüksek olan bu işi yapmakta bir beis görmüyordu. (bu arada halka kızmaya kimsenin hakkı yok. devlet orada yok arkadaşlar. denetim olmazsa her şeyi yapar insanoğlu.)

    2015 haberi
    https://www.hurriyet.com.tr/…cak-yakalandi-30067578

    2017 - ağustos haberi
    https://www.trthaber.com/…perasyonu-327614.html/amp

    2018 - nisan istila haberi
    https://www.ntv.com.tr/…kini,nwhaxic-20ynyyh2w2wpga

    2018- afgan ve pakistan istila haberi https://www.sozcu.com.tr/…-sallaya-giriyor-2326878/

    bu taşıma esnasında trafik kazarında ölen bir sürü insan oldu.

    2018- mart kazahaberi
    https://www.cumhuriyet.com.tr/…k-kamerasinda-951149

    2018 - eylül kaza haberi
    https://m.facebook.com/…500/posts/2340018819346362/

    çözüm süreci bitince bir ara ufak bir grup suriyeli ığdır'a geldi. 2-3 hafta kadar şehirde takıldılar. şehir sakinleri o kadar kısa sürede illallah etti ki bunlardan(!). yani ben bu yaşıma kadar böyle uyumsuz ve böyle kuralsız bir topluluk görmedim. (büyükşehirlerde yaşayanlara allah yardım etsin.) suriyelilerin ığdır'a niye geldikleri hakkında kimsenin bir fikri yoktu, bence suriyelilerin de bir fikri yoktu. lakin, şehirdeki her olayda azeri ve kürt çekişmesi alttan alta hissedilse de, bu şehirde değişmez tek bir tutum vardır: dışarıdan gelene karşı birlik olmak. ve ansızın, suriyeliler geldiği gibi çekip gitti. zira ığdır'da kimse onlara iş vermezdi.

    yıllardır afganlı geliyor akın akın. vatan ve millet düşmanı iktidar, sınır güvenliğini sağlamak bir yana, 2018'de ığdır'da 50bin kişilik afgan kampı kurmak için kolları sıvadı. düşünün taa o zamanlarda 50binlik kamp !

    (bkz: afgan mülteciler için ığdır'da kamp kurulması)

    https://www.cnnturk.com/…yede-igdira-kamp-kurulacak

    ama suriyeliler örneğinde dediğim gibi ığdır'da tutunabilmeleri mümkün değildi. hele ki, kadınların gece yarısı dışarıda rahatlıkla gezinebildiği türkiye'nin nadir şehirlerinden biri olan ığdır'a, sakallı, cihatçı, arap vs. yerleşemez. yeşil ığdır ucuz iş gücünü filan umursamaz.

    açılan kampta kalan bir avuç afgan, türkiye'deki diğer mülteci kamplarına gönderildi. (burada ülkenin en güzel yerlerine saldık, demek istemişler)

    https://www.google.com/…men-gonderildi-5095373/amp/

    artık serhat tepelerinde "hudut namustur"yazılarının anlamı kalmamış. artık demokrasi, laiklik, medeniyet ve türk düşmanı olma şartını sağlayan tüm asalakların sınırdan legal olarak geçmelerine izin veriliyor.

    bir sabah uyandığımızda kendimizi "türkiye azınlık türkler kampı"'nda bulacağız.

    (bkz: hayaldi gerçek oldu)
  • tarih tekerrürden mi ibarettir?
    roma imparatorluğu'nu ikiye bölen istilalar hepimizin malumudur. peki bu afgan istilası'nı buna benzetebilir miyiz? döneminin en büyük imparatorluğu olan roma imparatorluğu ile şu an ekonomik dar boğazda olan ve her kurumundan irin akan türkiye cumhuriyeti arasında ne gibi benzerlikler vardır? bu toprakların kadim bir geleneği olan fazla etnik gruplar halen varlığını sürdürmektedir. roma döneminde olduğu gibi. fakat anadolu coğrafyası artık eskisi kadar alternatifsiz ticaret yollarına sahip değildir. özellikle bu dönemde ortadoğu'da tüm şiddetiyle süren savaşlardan kaçan halklar için de avrupa'ya geçiş köprüsü ya da kapısı olma özelliğini yitirmekte. peki nedir türkiye'yi bu kadar çekici kılan? belki de bir zaman makinesi ile çok uzak olmayan bir döneme gitmeliyiz. recep tayyip erdoğan ve onun özelinde ak parti hükümetinin ilk yıllarına. toplumsal hafızamızda pek yer etmeyen bir pencereden bakmalıyız olaya. rte özellikle davos toplantısı ve filistinli direnişçilere yardım etmelerinden (!) sonra ortadoğu ve asya coğrafyasında müslüman halklar arasında bir kahramandı. adeta bir rockstar gibi karşılanıyordu. ekonomik olarak sıcak paranın kaymağını ak parti hükümeti ise bu şova ya da pr çalışmasına oldukça geniş bir bütçe ayırmışlardı. 2010'lara kadar barış içinde yaşayan ortadoğu toplumları şam'da, kudüs'te, ramallah'ta, beyrut'ta, ürdün'de ve birçok şehirde tayyip erdoğan'ı bir kurtarıcı olarak karşılıyordu. 2010 yılından sonra ise işler tersine dönmeye başladı. arap baharı ile ortadoğu ve kuzey afrika müslüman liderleri bir bir devrilmeye başladı. bu isyanlarda sosyal medyanın gücü ve iletişim hızı büyük etken olmuştu. tayyip erdoğan ve ak parti hükümeti ise bu fırtınadan arta kalan ganimetleri toplamak için olabildiğince var gücüyle bu isyanlara ve isyanların doğurduğu savaşlara fiili olarak girmekten çekinmediler. medyada yeri olmayan, olsa da yalanlanan bazı olaylar bunun göstergesidir. libya'ya bavullarla yollanan paralar, suriye bataklığında dönen alışverişler bunun göstergesiydi. mısır'da tahrir meydanında patlak veren isyanların sembolü olan rabia işaretini yerli ve milli bir sembol haline getirme gayelerinin ise ümmet anlayışından olduğunu hiç sanmıyorum. aslında bütün bu kargaşalara baktığımız zaman önemli olanın gelecek adına çıkarımların olduğunu söylememiz yersiz olmaz. bir zamanlar ak parti tabanında arabalara bile işlenen rabia işaretini şimdi göremez olduk? peki mısır'da işler ak parti hükümetinin istediği şekilde mi oldu? pek sanmam. bunun bir benzerini ise abd'nin ırak'a müdahalesinde görebiliriz. yüzde 50'sinden fazlası şii olan ırak halkının başına sünni bir adam vardı. saddam hüseyin. saddam hüseyin uzun yıllar süren liderliğinde vicdani olarak birçok yanlış eylemde bulunmuştu. en belirgin örneği olarak kürt halkına yaptıklarını örnek gösterebiliriz. fakat her şeye rağmen batı hükümetleri saddam hüseyin'i ülkesi için savaşan bir lider olarak görüp herhangi bir yaptırımda bulunmamıştı. 11 eylül'den sonra büyüyen islamofobi'nin ilk yıktığı popüler lider olarak görebiliriz. peki abd hükümeti iddia ettiği gibi saddam hüseyin'i bir tehdit olarak gördüğü için mi devirmişti? demografik olarak en çok hristiyanların yaşadığı ülke olan ırak'a demokrasi getirmek için mi girmişlerdi? peki 90'lardan önce sovyet rusya'nın işgaline karşı savaşan bin ladin'i özgürlük savaşçısı olarak gösteren abd, 11 eylül'den sonra afganistan'ı bu terörist için mi işgal etmişti? şimdi abd, bu iki yerden de çıkmaya başladı. peki ya geriye kalanlar neler oldu? doğal kaynakları tahrip edilmiş, gündelik yaşam kültürüne bombalı eylemler kalmış bir halk. buna artık suriye ve libya halklarını da ekleyebiliriz. mısır halkı bu konuda şanslı sayılabilir.

    bu noktada sınırlarımızı kevgire çeviren mülteciler ile türk halkı arasındaki psikilojik farklılıklardan bahsedebiliriz. resmi kayıtlara göre 3.5 milyondan fazla suriyeli mülteci ülkemizde. kayıtlı olmayanlarla birlikte bu sayı 5 milyonu aştığı tahmin ediliyor. ve son zamanlarda afgan mültecilerin fazlalığı sosyal medyada gündem olmakta. göç idaresi'nin araştırmalarına göre geçen sene düzensiz göçten dolayı yakalanan göçmenlerin ya da mültecilerin yüzde 40'ı afgan. sınırları kevgire dönmüş olan bir ülkeyiz artık. bu rakamın tahmin edildiği üzere bu sene korkunç bir seviyeye geldiğini düşünmek uzak ihtimal değil. ve iç anadolu köylüsü olarak gördüğüm şeylerden dikkat çekeni şuydu. köylerde çobanlık yapanların çoğu afgan. ve birçoğu -hatta neredeyse tamamı diyebiliriz- kayıt dışı bir şekilde çalıştırılıyor. ve iç anadolu köylerinde suriyeli sorunu patlak verdiği zaman hatırladığım hakim görüş şuydu. ''suriyeli gelmesin. onlar tembel ve yobaz. afganlar sessiz sakin, çalışkan adamlar.'' o zamanlar şehirde fazla afgan göremezdiniz. köylerde de afgan aileler olmazdı. çünkü gelen afganların çoğu erkekti ve çalışmaya geliyorlardı. geçen sene gördüğümüz üzere ilk fırsatta kapıya koşan suriyeli mülteciler gibi anadolu'yu bir geçiş köprüsü olarak değil ekmek kapısı olarak görüyorlardı. şimdi neden birden afgan mülteci sorunu patladı? 2018 yılında modern kavimler göçü'nden bahsedilirken toplumda göz ardı edilmesinin sebebi neydi? azar azar köylerde çalışan afganlar neden birden ülkemize hücum ettiler? birinci ve ana sebep savaş. şimdi bizler türk halkı olarak göçmenler konusuna yabancı değiliz. ırak'tan gelen kürtler, balkanlar'dan gelen bulgar, boşnak gibi insanlara yabancı değiliz. 1860'larda rusya'dan gelen türk boyları'na yabancı değiliz. her gelen halklarını birinci sebebi savaştı. gelen halklara baktığımız zaman ulusal bilincin zayıf olduğu ülkelerden geliyorlardı. bizim hem şansımız hem şansızlığımız -ekonomik ve iktisadi konularda- olan kuva-yi milliye bilincimiz vardı. bir diğer farkımız ise daha çok dış tehditlere karşı savaşıyorduk. ve kendi içinde farklı farklı gruplara ayrılarak dağlara çıkan örgütleri birleştiren dahi komutan mustafa kemal'imiz vardı. dönüp ülkemize akın akın gelen mültecilere baktığımızda ise bu ulusal bilincin olmadığını görüyoruz. suriye iç savaşı'nda onlarca farklı örgüt ortaya çıktı. kimisi türkmenlerin, kimisi sünni müslümanların, kimisi de kürtlerin hakkını koruduklarını iddia ediyorlardı. bu kaotik ortamda taraf seçmekten korkan, çekinen ya da seçmek istemeyen insanlar ülkesini terk etmek zorunda kaldılar. elbette içlerinde bu kaotik ortamı fırsata çeviren kriminal veya fırsatçı insanlar da vardı. mesela üniversite eğitimi için bulunduğum şehir olan konya'da bolca suriyeli vardı. hatta zafer meydanı ile mevlana türbesinin arasında kalan bir mahalleyi de küçük şam'a çevirmişlerdi. orada onlarca suriyeli ile konuşma fırsatı yakaladım. birisi tamamen iş için gelmişti. savaştan bağımsızdı ve savaş sayesinde ülkemize gelmesinin daha kolay bir hale geldiğini söylüyordu. elbette hedefi avrupa'ya gitmekti. başka bir suriyeli ise öğretmendi. daha doğrusu savaştan önce akademisyenlik yapıyormuş. ingilizcesi muhteşemdi. aksansız bir şekilde ana dili gibi konuşuyordu. ingilizcenin yanında ek olarak italyanca, almanca ve fransızca biliyordu. fakat savaştan sonra bir süre bir örgütün elinde kalsa da yaşama şansına erişmiş. diploması suriye dışında geçerli olmadığı için ülkemizde kağıt toplamaya başlamıştı. savaştan kaçıp hayatta kaldığına şükrediyordu. savaşı yaşamadan savaş psikolojisi hakkında yargılarda bulunmak biraz eksik olabilir. elbette daha düşük paralara çalışan suriyeli işçilerden dolayı işsiz kalan türk işçisinin isyanı da haklıdır. ya da suriyeli kriminal tiplerin buradaki mafyatik düzende yer bulmasının sonucu huzurun bozulmasına isyan eden sıradan bir türk vatandaşının isyanı da anlaşılabilir. haklıdır da. fakat artık sen haklısın, onlar haksız boyutunu çoktan geçtiğimizi düşünüyorum.

    afgan, suriyeli veya bir diğer ülkenin mültecisi. yazının başında bahsettiğim roma imparatorluğu'nun başına gelen bizim ülkemizin başına gelecek midir? geldiği takdirde şaşırmam. taliban'dan kaçan afganları, iç savaştan kaçan suriyelileri nasıl karşılamalıyız? halk nezdinde çocuklarına karşı iyi davranabiliriz. çünkü uzun yıllar burada kalırlarsa eğer ayrımcı bir örgüt kurmaya kalkarlarsa bu örgütün temel taşı bu çocuklar olacaktır. mesela eğitmen olarak bulunduğum okulda bir öğretmen açıkca türk çocuklarını yüceltirken, suriyeli çocukları yerin dibine sokuyordu. fakat tabii ki bu bizim temel sorunumuz değildir. bu şimdiki hükümetin ya da sonraki hükümetin temel sorunu olacaktır. sınır güvenliği bizim gelecek seçimlerde birinci sorunumuz olacaktır. afgan istilası türkiye cumhuriyeti'ni ikiye bölmese bile hükümeti değiştirecektir. şimdiden ikiye bölünen roma imparatorluğu gibi ak parti hükümetinde bölünmeler görülmeye başladı.
  • konuyla ilgili bir editörün verdiği şu bilgiler önemli.

    yıllarca mültecilik üzerine çalıştım. tarlabaşı ve dolapdere'de onlarca dayanışma evi ve mutfağı kurduk. iş bulduk tedavi ettirdik. konu üzerine onlarca haber yaptım. bu deneyimlerin üzerinden söylüyorum bu mültecilik değil siyasi bir oyundur. çok tehlikeli bir oyun.

    şimdi çıkıp sol liberaller ırkçılık yapıyorsunuz diyecek. desinler. onların hassas kalbi kırılmasın diye saldırgan, yağmacı, savaşçılara gülümsemeyeceğim. sonunda kaybedeceğimiz oyunun içine girmeyeceğim. bunlar liberaller on sene önce 'yetmez ama evet' de dedi.

    güvenli mahallelerden, konforlu evlerden ülkenin sosyolojik kaderiyle ilgili ahkam kesmek sizi iyi hissettirebilir. gelin bir akşamüstü zeytinburnu'nda gezelim. beyoğlu'nun alt sokaklarını gezelim. neden dayak yediğinizi bile anlamazsınız. çünkü afgan'ca bilmiyorsunuz.

    ülkede suçun dili değişti. metaforik bir örnek vermiyorum gerçekten artık başka dilde insanlar suç işliyor. yeniden kapkaç vakaları arttı. çünkü kapkaç'ı bitiren yüz tanıma sistemi olan mobeselerdi. yüz tanımasını bırak kimlik kaydı bile olmayan binlerce insan geziyor sokakta.

    kapkaç yapan kişi yüz tanıyan mobese kameralara takılıyor ve gasp kapsamında yargılanıyordu. şimdiki kapkaç vakalarında polis suçluyu '170 cm boylarında esmer erkek' gibi en kaba tabirle arıyor. bu tarife uyan en az 25 bin insan var. hangi birini bulacak.

    mültecilik ile siyasi savaşçı ithalatı karıştırılmamalı. bunlar buraya suçu normalleştirmeye geldi. kontrolsüz, kayıtsız bunca genç erkek bizim cehennemimize odun atmaya getirildi. tehdit olarak sürekli masaya sürülecekler.

    ya bu liberaller 'suriyeliler kokuyor otobüse binmesin' derken biz kağıt depolarında hastalık taraması yapıyorduk. binlercesini ellerimizle giydirdik. şimdi kaçtılar avrupa'ya kendileri mülteci oldu bize 'ırkçılık yapmayın' ahkamı kesiyorlar.
  • sınıra gidip foto çektirmekle milliyetçiymiş gibi gözükenlerin olduğu ülkeye yapılandır.
    kaynak
  • (bkz: dor istilası)
hesabın var mı? giriş yap