• bağımlılığın önemli şekillerinde biridir. kendi ilacını üretememek ne acıdır. kapitalizmin, yarattığı ilaç sektörünün ve patent yasalarının ürünüdür. en yakıcı örneği, şimdilerde çokça gündemimizde olan domuz gribi olarak bilinen pandemik influenza a (h1n1) ile karşımıza çıkmaktadır. düşünün milyonlarca doz aşı ihtiyacınız var ama bu konu da dışa bağımlısınız.

    aşı ve biyoteknoloji son yıllarda ilaç şirketlerinin en tatlı kar alanları içinde. ilaç şirketleri, mevsimsel grip aşıları sayesinde çok tatlı karlar elde ediyorlar.

    hepatit b aşısı gibi bir aşıyı yarım akıllı liberallerin dalga geçtiği küba üretebilirken türkiye'nin üretememesi ne acıdır. bu ülkenin hekimleri, biyologları, mühendisleri ve genetikçileri yetersiz midir ki aşı fabrikaları kurulamamaktadır. aşı üretmek; kar veya para kazanma amacı ile yapılamaz

    başka bir hastalığı hatırlayalım, hepatit b'nin kan ve cinsel yolla bulaşma ihtimali bu kadar yüksek olduğu bilinirken. hepatit ve taşıyıcılarda uzun dönemde kanser yapma riski olduğu bilinirken halkımızın aşılanmaması cinayettir. risk gruplarından başlanarak eradike edilebilecekken taşıyıcı sıklığında artış olması düşündürücüdür.

    h1n1 aşısı şu an acil ihtiyaç nedeni ile yurtdışından alınmalıdır. ama türkiye de aşı sektöründe adımlar atılmasını zorunlu kılmak türkiye sosyalistlerinin görevidir. sol siyaset; ttb, sendikalar, onurlu hekimler, kamucu öğretim görevlilerini ve en önemlisi derdini halka anlatarak aşı fabrikası kurma hazırlıklarına girişmelidir.

    aşı fabrikası kurabilecek teknolojiye sahip olmanın ötesinde bu başlık; patent yasalarının, kapitalizmin kar kurallarının, ilaç şirketlerinin ve en önemlisi kapitalizmin insana düşmanlığının tartışılabileceği bir hal alacaktır. sol siyaset derdini halka anlattıkça kendini daha iyi ifade edebilecektir. patent yasaları, ab, ilaç şirketleri ve sağlık bakanlığı ile karşı karşıya gelmek kamuculuğu tekrar tartışılır kılacaktır. sola mesafeli duran onurlu hekimleri ve mühendisleri sol siyaset ile buluşturucak bir kanal yaratacaktır.

    herhangi yerli bir ilaç şirketinden bu konu da girişim beklemek saçmadır. en basitinden abdi ibrahim dahil ilaç şirketleri ithal edilen ilaçları türkiye de üretmektedirler.

    aşı fabrikası kurmak ve sağlık alanındaki teknolojilerde sıçrama yapılması zorunludur.

    aşı fabrikası; sosyalist türkiye kurulmadan ütopyalarımızın gerçekçi hale getirmenin bir yoludur. kamuculuğu, sağlıklı toplumu ve sosyalizmi anlatmanın en temiz ve güzel yoludur.
  • domuz eti yemeyip elalemin virüsüne muhtaç kalmaktandır.
  • bir tür dışarıya aşık olma durumu ( tek taraflı sevgi ama).
  • "aşı gereksinimini karşılamak için sağlık bakanlığı her yıl yaklaşık olarak 13 milyon dolar ödemektedir. türkiye'de uygulanmakta olan tüm bakteri ve virus aşılarının üretilebileceği bir "yeni aşı üretim tesisleri kurulması projesi" nin maliyeti ise bir defaya mahsus olmak üzere 40 milyon dolar olarak hesaplanmıştır (özcengiz, 2002)."

    http://www.ttb.org.tr/eweb/asi_brosur/tarih.htm

    aşı fabrikası ancak cesur ve yurtsever bir grup akademisyen, bilim adamı, halk sağlıkçı, mühendis ve komünisttin kurabileceği fabrikadır.

    artık kapitalist dünya ve ülkemiz için nettir.
    izin yoktur.
    komünist ve yurtsever vurgusu kaçınılmaz olandır.

    "üç yıllık aşı ithalat bedeliyle ulusal ve kamusal aşı üretim tesislerinin kurulması olanaklıdır."

    (bkz: türkiye'de aşı fabrikası kurmak)
  • yeni tematik konu başlığım aşılar... (milliyetçilikler, etnisiteler, ırklar ve tarih zor geldi)
    türkiye'nin aşı macerası hakkında bu başlığa çörekleneceğim bir süre.
    ilk başlık türkiye'nin şanlı! aşı tarihi hakkında. ikincisi mevcut halimiz üçüncü parlak geleceğimiz. haydi bismillah.
    http://www.ttb.org.tr/eweb/asi_brosur/tarih.htm konuyu çok süpper anlatmış, uzun ama ne yapalım, daha kısasından bir şey anlamak olanaksız.
    malum; aşıların gözleme dayanan kökü çin'e dayanıyor, bilimsel aşı çağı pasteur ile 1885'de başlar. bu dönemde bilimin ithal edilmesi daha kolay, hızla ülkemize de girmiş. o dönem osmanlı tıbbı ile batı tıbbı arasında bir boy fark var, azıcık ileri atılabilsek öne geçmek mümkün-müş gibi. illüzyon elbette. batının ilmini alıp ötesinden sakınmak kulağa hoş gelse de öyle olmuyor, bilim ve teknoloji, rönesans, reform, kilise taassubunun yıkılması, burjuva devrimleri, akılcılık vesaire olmadan sultanın iyi niyetli emirleri ile sağlanamıyor. osmanlı dönemi erken dönem aşı üretim-araştırma-geliştirme ve uygulamasında başarı öyküsüdür. kuduz aşısının keşfinden üç yıl, difteri aşısının keşfinden bir yıl sonra ülkemizde üretimi başlamıştır.

    sonra kurtuluş savaşı. fedakarlıklar, kişisel kahramanlıklar, romantizm, idealizm, yeni bir aşk ve şevk. " savaş süresince bazıları işgal altındaki istanbul'dan, ürettikleri aşı ve serumları gizlice anadolu'ya sevk etmişler, ... kelimenin tam anlamıyla, hanlarda, hamamlarda, boza şişelerinin içinde aşı ve serum üretmişlerdir." kahraman, azimli, fedakar insanlar.

    sonra cumhuriyet dönemi; devlet ve bürokrasi. genç cumhuriyetin her sahada yapması gereken ne çok iş vardır. karanlıkta parlayan yıldızlar çıkar, başarılar elde edilir, kurumlar inşa edilir ama bir türlü o son gol vuruşu gelmez. derken; devletçi üretim şeklinin öne çıkışı. batıyla makasın açılmaya başlaması ama halen yakalanabilir bir mesafe, keşke o sırada görebilseydiler. neylersiniz ki siyaset sahası karıştıkça üniversiteler aklını kaybeder ve ülke de geleceğini. neredeyse her konuda mazi ne kadar benzer ve bildik, farkındasınız değil mi. devrim arabaları, uçak, lokomotif, traktör, silah fabrikalarımız... sanayii devriminin erken dönemlerinde fark henüz bu kadar açılmamışken, batı teknolojik olarak sadece bir kaç adım uzağımızdayken... ötesi tıp değil siyaset tarihi.

    ttb yazısı baştan sona hekimlere övgüler, methiyeler şeklinde ki muhtemelen azdır, mübalağa yoktur. ancak fark edilmesi gereken bugün milyarlarca dolara ulaşan bir sektörün doğumunda bireysel olarak bulunmuş olmak ama kurumsallaşamamak işte böyle nostaljik öykülerle yetinmemize yol açar.

    diğer bir kaynağımıza bakalım; http://www.cocukenfeksiyon.org/…r/24/54-235-238.pdf
    "türkiye cumhuriyeti’nin ilk yıllarından itibaren (1930) aşı üretimi başlamış ve birçok ülkenin aşı ihtiyacı karşılanmıştır. ... aşısı gibi birçok aşının üretimi yapılır. ancak eski teknolojinin yenilenememesi ve üretimin ekonomik bulunmaması gibi sebeplerle süreç içerisinde aşı üretimi oldukça azalmıştır. bcg aşısının üretimine 1998 yılında son verilmesi ile birlikte aşı üretimi son bulmuştur."

    devrimden sonra... kapitalizm... vatan haini satılmışlar... fazla ezber. fazla kolay. fazla kestirme. artık yeni şeyler söylemek lazım.

    devamı yakında. yakın geçmiş ve günümüz alt başlığıyla.
  • 40 milyon dolara mümkünmüş. bu doğru olsaydı japonyasından almanyasına pek çok devlet bu işi çoktan yapmış olurdu. aşı sanılandan daha yüksek bir teknoloji gerektiriyor. üretimi çok ucuza mal olsa da üretene kadar bayağı bir sermaye lazım. o yüzden 50şer 100er milyar dolar sermayeli uluslararası şirketler dışında piyasada kimse yok. aşağı yukarı her hastalığın aşısını da bir şirket tekellemiş. yani nereye nasıl gireceksiniz, hikaye...
  • seçim dönemi akla geleni ise milli aşı.

    kapitalist türkiye'ye uygun görülendir.
hesabın var mı? giriş yap