26 entry daha
  • dedemlerde oturuyorduk. dedemin ve anneannemin bütün çocukları, ve onların eşleri oradaydı. neden toplanmıştık hatırlamıyorum. sanırım, özel bir nedeni yoktu. benim çocukluğumda aile meclisleri çok sık toplanırdı zaten. insanın ailesiyle birlikte zaman geçirmesi için özel bir neden gerekmezdi şimdiki gibi.

    birisinin parmağı kapının düğmesine takılmıştı sanki. basıyor ha basıyordu. yahu, bir kez bas, açmazsak yine çalarsın. yok, dinlemiyordu. anneannem, "hayırdır." diyerek kalktı. babam ve büyük dayım "sen dur anne!" deyip, ondan önce koştular kapıya. çalanın bir derdi vardı çünkü. ve o günler tekin günler değildi. her gün çatışmalar olurdu evin önünde. birilerinin kafaları gözleri yarılırdı.

    biz çocuklar işi öğrenmiştik. bize genelde bir şey olmazdı. kavga edenleri tiplerinden ayırırdık. baskın tarafın nabzına göre şerbet verirdik.

    "sol pezevenkler sol. siz ananızdan, siz babanızdan böyle mi terbiye gördünüz?"
    ertesi gün bakardık ki solcular maçı önce götürüyor. biz de takımı değiştiriverirdik...
    "hoşt hoşt faşistler, millet sizden ne bekler..."

    babamın "evren paşa, sıçtı taşa" diye evin içinde nida atmaları bir kaç ay sonra'ya denk gelir. ama küçük dayımın bir gün okuldan eve dönemeyip ertesi gün kafası kazınmış olarak döndüğü günler tam da o günlerdi.

    uzun lafın kısası, babamla büyük dayımın kapıyı birlikte açtılar. ve açmalarıyla birlikte evin içi eli silahlı polislerle doluverdi. o kadar çok polisi bir arada hiç görmemiştim. onlar akıllarınca bizim evi basmışlardı. biz kardeşimle tabii böyle bir şeyden haber değildik. polisleri misafir gibi düşünmüştük. ama 50 yaşını geçmiş dedem de bizden farksızdı. sanki, polislere kız veriyorduk da, düğün alayı kızı almaya gelmişti.

    hemen ayağa fırladı, en öndeki polisten itibaren sırayla teker teker hepsinin ellerini sıkmaya, "hoş geldiniz" demeye başladı. doğma büyüme chp'li olan dedem. devletin herhangi bir memurunu, evin fertlerinden ayrı tutmazdı. ölene kadar da böyle kaldı. yıllar sonra, memuriyeti bırakıp özel sektöre geçtiğimde bana kızgınlığı aylarca devam etmişti. evin kardeşim dedem ve ben dışındaki bütün fertleri korkaklıkla şaşkınlık arasında gidip geliyorlardı. bu arda dedem hoşgeldin faslını bitirip polislere yer gösterdi. polisler de şaşkındılar. dedem gibi güler yüzlü tonton bir adamı kıramıyorlardı herhalde. oturdular mecburen. evin bütün fertleri ayakta, elleri önde bağlanmış olanları seyrediyordu. dedem sıradan başladı:
    - efenim, ben emekli öğretmenim, 10 yıl önce emekli olduktan sonra eşimle birlikte göçtük ankara'ya. bu büyük kızım, kendisi de gazi eğitim'den öğretmendir. damadımız mülkiye'den mezun, cebeci'deki okul. oğlum, kızım, üniversitedeki küçük oğlum...

    aslında o dönem öğretmenlik hiç söylenecek bir şey değildi. okullar en tehlikeli yerlerdi. hele mülkiye falan. ama polisler dedemin samimiyetinden şüphe etmemişlerdi herhalde... içlerinden biri sıkkın sıkkın:

    - beyefendi, biz aramaya yapmaya gelmiştik. bir ihbar vardı da... işimiz gücümüz de var. hemen bitirelim de gidelim izninizle...

    dedem onları şaşırtmaya devam ediyordu:
    - ne demek efenim? buyrun, arayın. isterseniz biz çıkalım da siz rahat arayın. bu ev de gördüğünüz her şeyi devletin verdiği maaşlarla aldık, saklayacak bir şey yok...

    polis çıkma fikrini pek beğenmedi:
    yok beyefendi, siz de burada kalın. bize refakat edin.

    sonunda başlamıştı arama. dedem onlara arama sırasında yardım ediyor, nerede ne var gösteriyor; ailenin diğer fertleri de el pençe divan bekliyordu. yastıkları mıncıkladılar, koltukların altlarına baktılar, dolapların içlerini karıştırdılar, hiç bir şey bulamadılar. zaten yoktu bulunacak bir şey. emekli öğretmenin evinden ne çıkardı ki... tam gideceklerdi gözleri balkondaki bidonlara takıldı. mücevher bulmuş gibi hevesle açtılar balkon kapısını. "bunlarda ne var?" diye sordu polislerden biri. dedem anneanneme baktı. cevap hakkı onundu. anneannem biraz kekeler gibi konuştu.
    - şey var onun içinde, şey yani...
    - ne varmış?
    - turşu kurduydum da...

    "anlarız şimdi!" dedi polis, şüphelenmişti sanırım. bidonun kapağını açtığı gibi kolunu dirseğine kadar daldırdı içine. uzun uzun karıştırdı bidonun içini. evin içinde herkes suspus olmuştu. zaman donmuştu sanki, uzadıkça uzadı.

    sonunda elini çıkardığında üniformasının kolundan şapır şapır turşu suları damlıyordu.

    elinde ise koca bir kelek vardı...
  • 12 eylul donemi biz edincik'teydik. ben ilkokul birinci siniftaydim. okumayi daha yeni sokmustum...

    o donem herkes kitaplari bir yerlere sakliyor... gidip insaatlara, cukurlara atiyorlar, gomup sakliyorlar...

    biz de cocuguz, oralarda oynuyoruz. bir anda her yerden kitap fiskirmaya basladi. ben de ne dusunduysem kitaplari toplayip eve goturdum. annem kitaplari evde istemedi, elimden aldi.

    hic canimi sikmadim. ertesi gun okula giderken yeni kitaplar topladim. yeni kitaplari okulda sakladim; ama onlari da ogretmen gordu. o da onlari aldi.

    hic dert etmedim. okul donusu yeni kitaplar topladim. onlari anneme gostermeden bahceye sakladim. onlari da babam gordu.

    ben cocukken biraz kalin kafaliydim galiba. neyse, babam bana anladigim dilden anlatti olayi. bir daha kitap toplamadim...
306 entry daha
hesabın var mı? giriş yap