şiir gibi
-
bir $eye $iir gibi yaki$tirmasini yapmak onun harmonik, akici, goze/kulaga ho$ gozuktugunu soylemektir. kahvelerde bile, maç izlerken duyabilecegimiz bir deyimdir, misal:
- cimboma bak bea! $iir gibi oynuyo $efersizim! -
devrik cümleler için sıkça kullanılan tabir...her devrik cümleyi dize, bu cümleleri yazanı da şair sanan ilkokul zihniyetinin sonucudur*...
ayrıca (bkz: şiir öğrenilebilir bir şeydir) -
bir msn messenger mesajından:
"ilgimde azalan birşey olmuyor
ve ben
minik minik birşeyler yapıp
senin gülücüklerini gömeye bayılıyorum
orada olup beni düşünmene de
bir süre kopukluk olup endişelenmene de,
ve ben de en ufak ritm eksikliğinde
dünkü gibi
uyanıp da mesajını alamamak gibi
telaşa kapılıyorum hala
ama kendimi tutuyorum
abartmayacağım
ve tam sen ses soluk yok diye düşünürken
yeni bir şeyle karşında olacağım
senin iş güç sahibi, sosyal bir karakter olman benim için çok önemli
ve bu nedenle vaktinin tamamını bana ayırmanı isteyemem
ama herzaman aklının bir köşesinde olmayı arzuluyorum
ve aynını yapıyorum" -
(bkz: siir gibi kiz)
-
şukela demektir bu.
-
büyülü uyum içinde olan...
uyumunu uyumsuzluklardan oluşturan...
zıtlıkların barışını sağlayan...
dudaklarda ağlayan ve gözyaşları noktalama işaretlerinde parıldayan...
hiç susmasa da susmuş gibi yapıp hüznü düşündüren,
susuzluğu çağrıştıran, aşık eden, aşktan nefret eden, aşksız varolamayan, ayrılık dostu, özlemenin düşmanı....
*gibi -
ferdi özbeğen'in bir şarkısı,
sözleri şöyle,
tanrı onu özenmiş sevmiş de yaratmış
meğer ne de çok seveni varmış
ooo...
gözleri güldükçe yüzünde güller açar
bir konuştu mu bülbüller susar
ooo...
şiir gibi... şiir gibi...
konuşur bal dökülür dilinden
vazgeçilmez onun sevgisinden
benzerini hiç arama
binbir derdin olsa hemen unutursun
bir başka dünyada mutlu olursun
ooo...
gözleri güldükçe yüzünde güller açar
bir konuştu mu bülbüller susar
ooo...
şiir gibi... şiir gibi...
konuşur bal dökülür dilinden
vazgeçilmez onun sevgisinden
benzerini hiç arama
perihan abla'nın bir bölümünde mahallecek ferdi özbeğen'i dinlemeye tavernaya gidilmişti, ferdi özbeğen'in ferdi şöhretinin sürdüğü yıllarda. şevket altuğ bu şarkı eşliğinda perran kutman'a ilan-ı aşk bakışları atmıştı. lakin sözler perihan abla'nın etkisinden sıyrılmış bir gözle okununca, şarkının sevgiliye ithafen değil de sanki tam da içine sinmeyen bir manitayla ilişkiye başlamaya çalışan samimi arkadaşa yönelik yazıldığı kolayca seziliyor...şöyle,
- hacım, şu şeyda fena kız değil gibi sanki, bi konuşsam mı ki?
- konuş tabi bilader. ne fena değili, ilik gibi ilik.
- harbi mi lan ferdi?
- tabi lan manyak. şiir gibi...konuşur bal dökülür dilinden. vazgeçilmez onun sevgisinden
benzerini hiç arama. git konuş mına koyayım. -
öncelikle şiir nedir, bunu tariflemek lazım.
kafiyeydi redifti uyaktı cinastı bunların köşesine sıkıştırıp bırakmamak lazım şiir denen mefhumu. şair ki iki dize yazar altalta, aynı iki harfin ayrı iki kelimede bir araya gelmediği, kıtalarca yazılmış kafiye şaheserlerine meydan okur.
öyleyse ahenk, ille de uyaklarla kurulmuyor.
bilindik en şaşaalı kelimeleri ardarda dizmek ile olurdu o vakit, her bir dilbilimci dev gibi bir şair.
şiirin biricik görevi bir duygu uyandırmak, okuyanın bütün damarlarında o duyguyu akıtmak. ve bütün bunları düzyazının aksine, dilin bütün zenginliklerini iliklerine kadar sömürerek değil, olabilen en sade haliyle başarmak. her okunduğunda yeniden başarmak üstelik. en berbat ses tonuyla en kötü vurgulamalarla bile okunduğunda, yahut yalnızca içten geçirildiğinde dahi.
hm, o vakit şiir gibi olan şey yahut kimse nasıldır?
ilk andan beri aşina, ama beri yandan görkemiyle şaşırtıcı,
hiçbir eksiği ve hiçbir fazlası olmayan, sadeliğiyle göz kamaştıran, gönül dolduran,
tıpkı bir şiirin ilk okunduğu andan itibaren bakıştan duyuşa sirayet ederek her değdiği yeri başkalaştırması gibi, boğaza bir düğüm gibi değil,
insanın içine bir yumruk gibi değil,
çok önceleri ona ayrılan yere şah gibi padişah gibi,
en elzem hakikat gibi oturan,
bir defa var olduğu için artık hiç yok olamayan. -
lisede diğer sınıfların dersine girdiği halde bizim dersimize o güne kadar gelmemiş bir geometri hocası vardı. işini iyi yapan, yaptığının on katının reklamını yapan gıcık ve asabi bir tip olarak anlatılırdı. lise son sınıfta dersimize geldi. sınıfın arızalı kapısını açana kadar epey bir boğuştu. sonra içeri girdi, aptal aptal suratımıza baktı. ardından ağzından çıkan cümle şu oldu:
"kapıya bak be; tahta, demir, vida (?!) her şey var, şiir gibi."
o gün bugün bu şiir gibi betimlemesini ne zaman duysam suratımda abuk bir ifade belirir, eşekten düşmüşe dönerim. o dersten en düşük notu da ben almıştım zaten. -
siir gibi siirler mesela, siir gibidirler. akar, giderler.. yunan tanrilarinin kollarinda lir dinliyor gibi hissedersin.
abi benim yunan tanrisiyla bizzat sevismis arkadasim var, biliyorum yani.
siir gibi olmayan siirler vardir bir de. kakafoni desen onda, orta oyunu, kelime saklabanligi, kol boregi, ittirme kaktirma, akrostis illa ki.. siir diye yola ciktik mi siir yazin gencler. kelimeleri kagida rastgele serpistiren patates baskicilarini gibi'nin otesine gecmeye cagiriyoruz. sen bunu yap, yunan tanrisi koynunda zaten.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap