• bursa-izmir yolunda susurluğa gelmeden az önce bulunan ve tabelasını gördüğümde beni dumura uğratan balıkesir ilçesi.
  • istanbul izmir karayolu ve bandırma izmir tren yolu üzerinde susurluk ilçesine bağlı mahallenin ve tren istasyonun adıdır. yol genişletme çalışmaları sebebi ile kellesi uçurulmuş bir tepecik şeklindedir
  • bir zamanlar içindeki lojmanlarda hiyerarşik bir takım insanlar yaşardı. lojmanlarda yaşayanlar elektrik ve kalorifer parası ödemezlerdi. hafta sonlarinda lokantasında film gosterilir, yılbaslarında balo duzenlenirdi. genellikle içinde bir de çiftlik bulunur, sabahları lojman sakinlerine taze yumurta, peynir, tereyağı ve süt servisi yapılırdı. bazılarının içinde bir göl, bazılarındaysa bir orman vardı. müdürlerinin tuvalet musluklarından sıcak su akardı. misafiranesi, gazinosu, ilkokulu ve camiisiyle bulunduğu şehirden tel örgülerle ayrılırdı. kapıdan girişte bekçiler kimlik sorar, şehir insanlarını içeri almazlardı. bir zamanlar 7 olan sayısı gitgide arttı. memleketin en büyük kamu işletmelerinden türkiye şeker fabrikaları anonim şirketi. başlangiçta köylülerin parasıyla kurulmuştur. özelleştirme kapsamında tek tek satılıyor.
  • cumhuriyet tarihinin , ülkemizin ekonomik,sosyal gelişminde en önemli üç beş kazanımı nedir denince akla şeker fabrikası gelir. uşak şeker fabrikası'nın kurulması. şeker üretimi ile birlikte hem tarımı hem çifçiyi kalkındırma gibi bir misyon edinmiştir. o zamanki şartlarda , yokluk yıllarında zorluklarla kurulan bu fabrikalar , bölgelerde tek sanayi kuruluşu olmakla beraber , çiftçilerin gelirine katkı ve işsizliğe karşı istihdam yaratmıştır. özellikle doğu bölgelerinde kurulan bu fabrikalar , ortama getirdiği hareketlilik sosyo-kültürel açıdan da önemli olmuştur. şimdi de aynı şartların devam ettiği görülüyor. bu denli bölge halkı için ve istihdam için önemli olan kuruluşu , kuruluş zamanındaki amaçları,misyonu hiçe sayarak kapatmaya çalışma nasıl bir mantıktır anlamak mümkün değil. özelleştirdiğin anda doğrudan 5-6 milyon kişiyi etkileyecek bir olaydan bahsediyoruz. senin en büyük sorunlarından biri işsizlik iken sen buna bir kapı daha açıyorsun. bu fabrikaların ülkeye sağladığı katma değeri , yarattığı istihdamı önemsemiyorsun. bir özelleştirme tutturmuş gidiyorsun , ülke elden gidecek haberin yok. ufak ufakta eritmiyor büyük büyük elden gidiyor. neyse ki hukuk doğru işliyor , geri dönüyor davalar. oda ele geçince vay halimize.

    (bkz: şeker fabrikalarının özelleştirilmesi)
  • malatya'da bir tanesinin çatısına uçurtmam takılmıştı. elimden kaçıp oraya gitmiş. şeker fabrikası çalıştığında o zamanlar tüm şehir farkına varırdı, hafif bir is ve ağır bir koku yayılırdı etrafa. her şeyin bir tadı varmış eskiden.
  • ülkemizde 45 bin dolara kurulabilecek fabrikadır.*
  • kudret gezer'in karaoke ve ses sistemine alternatif olarak düşündüğü girişimdir.
  • cumhuriyetin ilk dönemlerinde, savaştan çıkan insanlarımızda fabrika kuracak sermaye yoktu. teşvik-i sanayi kanunu'yla beraber devlet destek verdi. biraz müteşebbislerin biraz da devletin ittirmesiyle şeker fabrikaları kuruldu. fakat işler beklenildiği gibi gitmedi. üretilen şeker pahalı, düşük kaliteli ve azdı. halk, çayı üzümle birlikte içer hale gelmişti.[1] fabrikalar, kurulduğu günden itibaren zarar ediyordu. devlet, fabrikaları birleştirme kararı aldı.[2]

    1929 krizinden sonra devletçi anlayış iyiden iyiye egemen olmuştu. devletin teşvikiyle fabrikalar ayakta tutulmaya çalışılacaktı. şekerden vergi almak için ''şeker inhisar(tekel) idaresi'' kuruldu.[3] bu kanun ile hükümet, içeride ürettiğimiz yüksek maliyetli şekeri satın almayı taahhüt ediyordu. daimi müşteri olarak üretimi destekleyecek ve fabrikaları ayakta tutmaya çalışacaktı. şeker üretiminde belirleyici rol oynayacaktı.[4]

    tekel idaresi, kuruluşundan kısa süre sonra ağır eleştiriler aldı. serbest cumhuriyet fırkası, devletin ucuza ithal ettiği şekeri pahalıya sattığını ileri sürdü. fiyat farkının vergilerden değil devletin ithal edilen şekeri birkaç aracı ile piyasaya sürmesinden kaynaklandığını; bu aracıların yüksek oranda kar elde ettiğini söylüyorlardı. devlet eliyle bazılarının zengin edildiğini ve yolsuzluk yapıldığını iddia ettiler. iktisat vekili şakir kesebir'in parmağı olduğunu ileri sürdüler.[5]

    bir süre şeker inhisar idaresi'nde üye olarak görev yapan ahmet ağaoğlu, izlenen politikalara besim tibukvari bir isyan edecekti: ''şeker inhisarı bir facia ve bir cürümdür. dünyanın hiçbir tarafında gıda madde ve ihtiyaçları inhisar altına alınmamıştır. şekerin okkası hariçten buraya 18 kuruşa mal oluyor. halbuki biz şekeri 60 küsur kuruşa yiyoruz. hariçten getirilen şeker, buraya beş-altı komisyoncu vasıtasıyla geliyor. beş-altı kişinin getirdiği şekerden okka başına 8 kuruş vergi almak için koca bir daire kuruldu. burada seksen kişi çalıştı ve bu iş için senede bir milyon lira sarf edildi. şimdi de bir sürü vergi kondu. bütün bu para halka yükletildi. bu mu devletçilik?''[6]

    son posta gazetesinde yer alan, ''şekeri neden bu kadar pahalı yemek mecburiyetindeyiz?'' başlıklı yazıda, devletin şeker fabrikalarını satın alarak yerli şeker üretimini artırmaya çalışmasının yanlış bir politika olduğu savunulmuştu. alpullu ve uşak şeker fabrikalarını yaşatabilmek için, halktan okka başına 30 kuruş fazla para aldığı ifade ediliyordu. şekerin pahalı olmasının nedeninin ''memlekette yaşaması mümkün olmayan şeker sanayinin himayesine önem verilmesi ve bu fabrikaları besleyip büyütmek arzusu'' olduğu belirtiliyordu.[7]

    hükümet, tüm bu eleştirilere rağmen şeker konusundaki kontrolünü sürdürmeye devam etti. 1930'lu yıllarda dünya piyasalarında şeker ucuzlamıştı. buna rağmen bizdeki yüksek gümrük vergileri ile şeker sanayi korunmuş ve fiyat düşüşünün etkisi hissedilmemişti. azalan, şeker fiyatları değil şeker tüketimi oldu. 1929-1930 yıllarında 70 bin tonu aşan iç tüketim, 1934 yılında 50 bin tona düştü.[8] hükümet, son bir çabayla ithal edilecek ürünlere karşılık, dışarıya mal satılmasını zorunlu kıldı.[9] şeker fiyatları daha da yükseldi. devlet el attıkça, vaziyet daha da içinden çıkılmaz bir hal almaya başlamıştı. arzulanan üretim seviyesine ve ucuzluğa bir türlü ulaşamıyorduk.

    en büyük talihsizliğimiz, topraklarımızın verimsizliğiydi. şeker elde edilen şeker kamışının, pancara kıyasla üretim maliyeti çok düşüktür fakat sıcak bölgelerde yetişir. bizim en sıcak şehirlerimizden biri olan adana'ya incelemeler yapmak üzere heyet getirilmişti. ancak en uygun görülen adana'nın bile şeker kamışı tarımı için makul ekolojik şartlara sahip olmadığı görüldü.[10] bu şartlarda içeride üretim yapmak çok daha zorlaştı.

    hükümet, sorunların nedenini araştırmak ve çözmek istiyordu. viyana beynelmilel şeker istatistik birliği şefi doktor gustav mikusch türkiye'ye davet edildi. kendisinden, türkiye'deki şeker sanayinin durumu ile ilgili bir rapor hazırlaması istendi. doktorun raporuna göre; ''tarım alet ve edevatı bakımsızdır. alacakların tahsili için yeterli çaba harcanmamaktadır. üretilen şeker zararına satılmıştır. silolar takviye edilmemiştir. şekerin depolanması için uygun yerler hazırlanmamıştır. işletmenin kömür ihtiyacının karşılanması için tedarik imkanları araştırılmamıştır. fabrikanın kara geçmesinin mümkün olmadığı görülmüştür.''[11]

    başarı şansımızı sınırlayan etmenler; savaş sonrası girişimci kesmin sermayeden mahrum kalması, genç cumhuriyetin deneyimsizliği, lozan anlaşması'yla 1929 yılı ortalarına kadar süren eski gümrük oranlarının uygulanması ve toprak verimsizliğimizdi. elimizde olmayan sebeplere bir de özel işletmecilik kuralları ile bağdaşmayan devletçi uygulamalar eklenince dış koşulların olumsuzluğu tam olarak ortaya çıkmıştı.

    cumhuriyetin ''şeker üreteceğim!'' derken canı çıkmıştı. peki osmanlı'da bu işler nasıl yürüyordu? ilk dönem osmanlısı suriye, mısır ve kıbrıs gibi güney bölgeleri sınırlarına katmış ve böylelikle şeker ihraç eder hale gelmişti.[12] hatta 16. yy sonlarına doğru fanteziye kaçıp şekerden heykel yapmaya başlamışlardı. fakat ümitburnu ticaret yolunun portekizler tarafından geliştirilmesi ve amerika'nın keşfiyle beraber piyasada yerimize alternatif geldi. amerikan şekerinin osmanlı pazarını istila etmesinde, ucuzluğu kadar kaliteli olması etkili olmuştu. ayrıca nakliyesi de çok kolaydı.[13] pazarı ele geçirdi. osmanlı'da şeker üretimi büyük oranda azaldı. yerine farklı ekinler ekilmeye başlandı. şeker ihraç eden bir ülke iken, ithal eden bir ülke haline geldik.[14]

    son dönemin hasta adamı, genç cumhuriyet kadar gözü kara değildi. fakat tecrübeliydi. zararından çekinerek şeker üretmeyi riskli gördü. aslında şeker fabrikası açılma konusu 1850'den beri gündemdeydi. fakat verimsiz olacağı gerekçesiyle sürekli ertelendi. en son almanlar osmanlı'da birçok şeker fabrikası açmak istese de savaş nedeniyle açılamamıştı. bu yüzden birkaç atölye dışında osmanlı'da şeker fabrikası bulunmuyordu. ancak bu, osmanlı'da şeker tüketilmediği anlamına gelmiyordu. 1911'de şeker tüketimi 200.000 tondan fazlayken[15] 1926-1938 arası yaklaşık 36.000 tona düştü.[8b] nüfusun hemen hemen aynı olduğunu hesaba katarsak ciddi bir düşüş yaşadığımızı söyleyebiliriz. ayrıca (bkz: #114626643)

    kaynaklar
    [1] https://m.turkiyegazetesi.com.tr/…kinci/598584.aspx
    [2] https://dergipark.org.tr/…nload/article-file/319801
    [3] cumhuriyet, 19 ağustos 1930
    [4] abdullah türkoğlu, “türkiye’de şeker politikası”, istanbul üniversitesi iktisat fakültesi mecmuası, cilt 12, no: 3-4, s. 111.
    [5] bca., 30.10/181.248.7.; çetin yetkin, serbest cumhuriyet fırkası olayı, istanbul 1982, s.138-139.
    [6] ahmet ağaoğlu, serbest fırka hatıraları, 3.baskı, iletişim yayınları, istanbul
    1994, s.127-128.
    [7] son posta gazetesi, 8 ağustos 1930.
    [8] https://www.academia.edu/…yi_ve_İzlenen_politikalar
    [9] cumhuriyet, 15 kânunuevvel 1932
    [10] tekeli, sait tahsin, şeker sanayinin millet iktisadımızdaki yeri ve önemi, ankara üniversitesi ziraat fakültesi yayınları, ankara 1964. sf. 10
    [11] şeker sanayimiz hakkında beynelmilel şeker istatistik birliği şefi dr. gustav mikusch tarafından hazırlanan rapor, başvekâlet matbaası, ankara 1934, s.3-4.
    [12] halil inalcık, osmanlı imparatorluğu’nun ekonomik ve sosyal tarihi, c.1 1300-1600, çev: halil berktay, istanbul 1997, s. 283.
    [13] edhem eldem, “capitulations and western trade”, the cambridge of turkey, ed: suraiya n. faroqhi, vol. 3, cambridge 2006, s. 315.
    [14] http://dergipark.org.tr/…ownload/article-file/58749
    [15] https://www.academia.edu/…arı_ankara_2017_s_111_138
  • beyaz şeker, (standart, rafine küp ve kristal şeker), yarı beyaz şeker, rafine şeker,
    ham şeker ve kahverengi şeker olarak sınıflandırılan, pancar veya kamıştan üretilen
    kristallendirilmiş sakaroz ile nişasta kökenli izoglukoz, likid ya da kurutulmuş halde glukoz
    şurubu, sakaroz veya invert şeker veya her ikisinin karışımının suda çözünmesinden meydana
    gelen şeker çözeltisi ve invert şeker şurubu ile inülin şurubunu ve ham şekeri işleyerek şeker üreten işletmelerdir. (bkz: şeker kanunu)
hesabın var mı? giriş yap