• 1874 - 1954 yılları arasında yaşamış bestekar/hekim.

    istanbul’un süleymâniye semtinde doğdu. şehzâde rüşdiyyesi, mülkiye îdâdîsi ve mekteb-i tıbbiye-i mülkiye-i şâhâne’yi bitirdi. midilli ve muğla belediye tabîbi, izmir memleket hastahânesi mütehassısı oldu. milli mücâdelede miralay (albay) olarak görev aldı ve bu sebeple atatürk’ün özel ilgisine mazhâr oldu. on yedi yıl aydın vilâyeti sıhhiye müdürlüğü yaptı. bir müddet kastamonu milletvekilliğinde bulunan bestekâr, küçük yaşta müziğe olan yeteneği ile zekâî dede’den, zekâî-zâde ahmed irsoy’dan enderûni ali bey’den ve santo şikârî’den meşk etti. dr. subhi ezgi ve hüseyin sâdeddin arel’le yakın dostluk kurdu. karacaahmed kabristanı’na defn edilen hekim-bestekârın elimizde iki tânesi “atatürk marşı” olmak üzere kırk civârında eseri vardır.
  • erken yaşlarda musikiye başlamış,tahsilini istanbul tıp fakültesi'nde tamamlamış hekim bestekâr.

    ilk musiki hocası bahariye mevlevihanesi kudûmzenbaşısı zekai dede efendi'dir. sonraki yıllarda izmir mevlevihanesi'ne devam etmiş. en bilinen eserlerinden biri ; suzinâk makamında 'müptelâ-yı derd olan diller devâdan geçtiler'dir.

    doktor alaeddin yavaşça seslendiriyor; müptelâ-yı derd olan dîller devâdan geçtiler
  • neyzen şükrü şenozan, bestekârlığa 1894 yılında, henüz tıp fakültesinde talebe iken başlar. izmir'de bulunduğu uzun yıllar içinde santo şikari ve rakım elkutlu ile tanışarak çalışmalarını yoğunlaştırır. selanikli udi ahmed efendi ile neyzen ve udi cemal efendi ile çalışır, beste çalışmalarına izmir mevlevihanesinde devam eder. aynı zamanda hekimlik yaptığı sırada izmir'in işgal edilmesi üzerine ankara'ya geçerek milli mücadeleye katılma kararı alır. askeri doktor olarak kurtuluş savaşında birçok farklı cephede hizmette bulunur. cumhuriyetin ilanından sonra atatürk'ün yakın çevresine dâhil olur ve derin musiki bilgisiyle kültür çalışmalarına katkı sunar. sağlık bakanlığı hıfzıssıhha müdürlüğü ve 5. dönem milletvekiliği de yapar. ancak musiki çalışmaları aralıksız devam eder.

    atatürk’ün bulunduğu musiki meclisinde, kendisinin arzusu üzerine garp ve şark musikileri arasındaki perde, aralık, melodi, armoni, polifoni farkları hakkında malumat verir. sunumu dikkatle dinleyen ancak, hiçbir kelime söylemeyen atatürk, üç ay sonra, ankara'da bir gece yine musiki toplantısında: "doktor, bize bir musiki konferansı yapmıştı, doktora bilhassa teşekkür ederim, o sunumdan çok istifade ettik” der.

    ankara'da bir yandan genç cumhuriyetin temelleri atılırken bir taraftan da kültür ve eğitim devrimi üzerinde çalışılmaktadır. devrin efsanevi milli eğitim bakanı ve köy enstitülerinin kurucusu hasan ali yücel de bu ortamda şükrü şenozanla birliktedir. o akşamlardan birinde hasan ali yücel eşi refika hanım için yazdığı bir şiiri şükrü şenozan'a okur ve ortaya segâh makamındaki şaheser çıkar:

    gözlerinden içti gönlüm neşeyi
    senden öğrendim gönülden sevmeyi
    sildi aşkın gözlerimden her şeyi
    senden öğrendim gönülden sevmeyi

    sen ışıksın, ben senin pervanenim
    mestinim, meftûnunum, divânenim
    ben senin gölgen değil de ya nenim
    senden öğrendim gönülden sevmeyi
hesabın var mı? giriş yap