• muallim naci'nin kendi çocukluk günlerini anlattığı romanı.
  • muallim naci’nin çocukluk anılarını içeren kitap. çocukluğumda okurken hikayelerin naifliği beni bağlamıştı kitaba
  • ''bütün bu hatıraları niçin yazdığımı sorsalar belki de hiçbir cevap vermeye gerek duymam. bilmiyorum, arzu ettim, yazdım. diyelim ki, bu da bir çeşit çocukluktur.''

    tanzimat dönemi edebiyatına ait muallim naci eseri. otobiyografik bir romandır, muallim naci, sekiz yaşına kadarki çocukluğundan anılarını anlatır. olayları küçük bir çocuğun bakış açısıyla gördüğümüz için kitabın komik kabul edilebilecek bir yönü vardır. örneğin küçük ömer'in, hırkaları arasından giyme sırası dört cepli hırkaya gelince evin içinde dans etmesi, kedisinin kaybolmasını ''biz varna’ya diye evden çıkıp gidince o da bari ben de gurbete çıkayım diyerek alıp başını gitmiş'' şeklinde anlatması insanı gülümsetir. kitap böyle sevimli cümlelerle doludur.

    kitaptaki en göze çarpan özellik dönemin insanlarının nahifliğidir. ömer, bunu genellikle babası üzerinden anlatır. bulabilirseniz günümüz türkçesiyle yazılmış halini değil, osmanlıca orijinal metnini okumanızı öneririm.
  • muallim naci'nin 8 yaşına kadarki çocukluk anılarını anlattığı şirin mi şirin kitabı. bu kitapta hepimizin çocuklukta hissettiği duyguları lezzetli bir şekilde betimlenmiş muallim naci. eski istanbul yaşantısı hakkında ipuçları da dolu bu minik kitapta. islami öğelerin yoğun olduğunu da söyleyeyim. çoğu zaman atatürk'e şükranlarımı sunarak ve ne yaparsak yapalım hakkını ödeyemeyeceğimizin farkına vararak bir satırdan başka bir satıra geçtim. özetle bir saatte okunabilecek şirin bir otobiyografi.

    sayfa 5
    bir felaketzedeyi en fazla, teselli eden ağlatır.
  • asıl adı ömer olan muallim naci'nin, sekiz yaşına kadar olan hatıralarını yazdığı 1890 tarihli ömer'in çocukluğu adlı kitap, anlattığı hususlar bir tarafa bunu anlatırken kullandığı dilin sadeliği nedeniyle zamanında hayli takdir görmüş. örneğin refik halid karay, 1930'larda şöyle hatırlıyor naci'nin bu kitabını:

    "muallim naci’nin ufacık bir şaheserler demeti olan o yazı serisini kırk şu kadar yıl önce kıraat kitaplarında ilk okuduğumuz zaman –peki iyi hatırımdadır– sade üsluplu türk nesrinin tesiri de yardım ederek ilk edebiyat zevkini duymuş, iki büyük hakikat sezmiştim: konuşulan lisanı yazıya geçirmek ve kendi başından geçenleri bu lisanla yazmak! daha birçok yaşıtlarım üzerinde de aynı hayırlı tesiri yaptığını sonradan öğrendim." refik halid karay, “ömer’in çocukluğu ve naci’nin büyüklüğü”, edebiyatı öldüren rejim, haz. tuncay birkan, istanbul: inkılap, 2014, s. 206.

    naci'nin kitabındaki en lezzetli hatıralarından biri, hırkasını ısıran bir köpeğe ilişkin: bir gün tenha bir sokakta minik muallim naci'nin karşısına kuyruğu kesik bir köpek çıkar. korkup ağlamaya başlayan ömer'i gören iri bıyıklı bir adam, evinin penceresinden köpeğe oşt diye bağırır. köpeğin dikkatinin bir anlığına adama kaymasından yararlanıp da kaçmaya başlayınca muallim naci, köpek de arkasından koşmaya başlar. adam yine devreye girip bir kez daha “oşt” der. kaçmaya devam eden naci arkasına döndüğünde köpeği göremez ancak hırkasının köpek tarafından parçalandığını fark eder. yıllar sonra bu olayı hatırlayınca aşağı inmeyip, kayıtsız bir şekilde pencereden köpeğe bağıran adama “yüreğin köpek yüreği midir?” diye sitem edip saydırır:

    "be hey ağa! gözünün önünde bir köpek âciz bir çocuğu paralamaya çalışıyor. o köpeğin kuduz
    olmak ihtimali de var. çocuk ağlıyor, feryat ediyor, istimdat ediyor. ortada zavallıyı kurtaracak kimse de yok. sen pencereden “oşt” demekle iktifa ediyorsun. insan değil misin? yüreğin köpek yüreği midir? o, senin nazarında belki köpek yavrusu kadar ehemmiyeti olmayan çocuğun, bir gün olup da seni muhakemeye çekeceğini düşünecek kadar da mı beynin yok? ... ah! insan böyle gafil olmasa da daima herkese iyilik etse ne kadar kazanacak!"
hesabın var mı? giriş yap