• ii. mahmud’un saltanatını müteakip tahta çıkan sultan abdülmecid, kağıthane civarıyla yeterince ilgilenmemiş ve sa’dabad sarayına da yok denecek kadar az gelmiştir. yaklaşık elli yıl, hiçbir restorasyon görmeden direnmeyi başaran ikinci saray, sultan abdülaziz’in devletin başına geçmesiyle yeni bir döneme girmiştir.

    sık sık kağıthane mevkine geldiği bilinen abdülaziz, eski sarayın yerine avrupa mimari üslubu esas alınarak yepyeni bir saray yaptırır ve buraya da önündeki çağlayan kaskadlardan ötürü çağlayan kasrı adı verilir. çağlayan kasrı olarak bilinmesine rağmen bu kasır, yaygın söylenişiyle o dönem de sa’dabad sarayı namıyla meşhurdu. sarkis ve agop balyan kardeşlerin birlikte çalıştıkları sarayın inşası, 1862 yılında tamamlanmış, o tarihten 1866 yılına kadar geçen dört sene zarfında da sarayın zengin iç dekorasyonu bitirilmiştir. 2 haziran 1893 tarihli osmanlı sarayına ait masraf defterinde, tüm sarayın ne kadar sürede döşendiği ve ne miktarda para harcandığı üzerine bilgiler yer almaktadır. yine sarayın yapım aşamasıyla ilgili bilgilerin verildiği bir yazıda da, saray sakinlerinin kaldığı odaların dayanıp döşenmesi için alınan eşyanın ve mobilyanın masrafı detaylı bir biçimde anlatılır.

    diğer iki saray gibi l şeklinde tasarlanan çağlayan kasrı, bodrum katın üzerinde yükselen beyaz boyalı, büyük iki ahşap kattan oluşmaktaydı. valide sultan ve diğer harem kadınlarının odaları, dere kısmına bakan bir dizi odayla birlikte kabartma motiflerle süslenmiş mermer kaplı bir hamamın da bulunduğu katta idi. bu katın ucundaki daire ise harem ağasına ayrılmıştı. birinci kattan yukarıdaki sofalara iniş-çıkış, çifte dönüşlü merdivenlerle sağlanıyordu. bu bölümde, birbirini takip eden değişik ölçülerdeki salonlar, tam ortadaki büyük bir sofaya bağlanıyordu. sofanın üst kısmında bulunan büyük kubbe, zengin işlemelerle süslenmişti padişah odasının da yer aldığı bu katın iç avluya bakan kısmında hünkara ve valide sultana tahsis edilen iki hamam da yer almaktaydı.

    kasrın tüm odalarının tavanları, göz alıcı nakışlarla işlenmiş ve ceviz ağacından olan kapı kanatlarına ise altın yaldızlarla ince hatlar çekilmişti. bu zarif kabartma ve süslemeler, 1938 yılında, yer yer dökülmüş olmasına karşın hala sağlamdı. sarayın iç süslemelerinin mimarı, padişah abdülaziz’in 1865’te paris gezisi dönüşü beraberinde getirdiği ‘saraylar dekoratörü’ namıyla tanınan percheron isimli fransız asıllı bir kişiydi.

    iç ve dış cephesiyle avrupa’da neo-klasik –ya da ‘empire’- adı verilen mimari üslubun baskın olduğu kasır, bu haliyle de osmanlı toprakları dışında on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyılda revaçta olan bir akımın da istanbul’daki örneği olarak kabul edilebilir.
    eski sa’dabad’ın cedvel-i sim adıyla bilinen, dere suyunun bir havuzdan diğer bir havuza dökülmesini sağlayan mermer çanaklar (kaskad), padişahın isteğiyle bu kasrın yapımında da muhafaza edilmiştir. sadrazam fuat paşa’nın gayretiyle elden geçirilen cedvel-i sim tertibatı, yavaş yavaş tahribata uğrayarak 1940’lı yıllarla birlikte kullanılamaz hale gelir. suyun boşaltımının yapıldığı kanalların ve emniyet kapaklarının bakımsızlık neticesi işlevini layıkıyla yerine getirmemesi, kağıthane deresinin zaman zaman taşmasına ve taşan sel sularının da civardaki yerleşim yerlerini hasara uğratmasına sebep olmuştur. bölgede 1955 yılında dere sularının taşmasıyla meydana gelen selde, suyun önünü açmak için çağlayanlar dinamitler yerleştirilerek patlatılmış bu suretle de çağlayanların nadide parçaları, arazi boyunca her tarafa gelişigüzel bir şekilde dağılmıştır.

    abdülaziz devrinde kasır için yapılan yeni bir düzenleme de, kağıthane köyünden başlayarak cedvel-i sim boyunca uzanan korunun içinde pek çok ağaç dikilerek düzgün yollar inşa edilmesidir. ayrıca bu koru, tam ortasına suni bir gölet yapılmak suretiyle daha da cazip bir hale getirilmiştir.

    batı mimarisi özellikle de fransız saray modelleri örnek alınarak yapılan kasır, inşasından bir müddet sonra taşan dere sularının altından kalması sebebiyle bir metre kadar yükseltilmiştir.

    padişahın daha ziyade ‘sayfiye sarayı’ olarak kullandığı kasır, ii. abdülhamit’in tahta çıkışıyla 1888-1889 yılları arasında geçen süre de tekrar bir onarım safhası geçirerek, iç ve dış cephesi tamamen boyanmıştır. tamirat ve yenileme çalışmaları, bahriye nezareti’nin kontrolü altında gerçekleştirilir. zamanın bahriye nazırı hasan paşa tarafından albüm halinde padişaha sunduğu onarım çalışmaların belgesi olan fotoğraflar, bugün yıldız sarayı ircica koleksiyonunda sergilenmektedir.

    ii. meşrutiyet’in ilanından sonra bir kez daha ilgisizliğin kurbanı olan yapı, osmanlı padişahlarından sultan reşad’ın bir kereye mahsus ziyaretinin ardından unutulmaya terkedilmiştir. 1917 senesinde kısa süreli de olsa –üç ay kadar- erkan-ı harp mektebi’ne (harp akademisi), ev sahipliği yapan saray, 1920’de istanbul’un işgal edildiği sırada yabancı kuvvetlere ait dört yüz subayın ikamet etmesi için beylerbeyi sarayı’nın yerine teklif edilmiştir. ancak osmanlı devletinin yaptığı bu teklifi, fransız komutanlarının geri çevirmesiyle kasır, 1923 yılına kadar öksüz ve yetim kız çocukları için darü'l eytam (yetimhane) adıyla hizmet vermiştir.

    büyük masraflar ve emek harcanarak yapılan çağlayan kasrı, içindeki gösterişli mobilyaların ve eşyaların çıkarılmasından sonra tamamen kendi haline bırakılmıştır. zamanın etkisiyle iyice çürümeye yüz tutan yapı için 1935’li yıllara gelindiğinde istanbul eski eserleri koruma encümeni’nin öncülüğünde restorasyon çalışmalarının ilk adımı atılır. kasrın restorasyonu için keşif raporları hazırlayan encümen, istanbul belediyesi’nin bu raporlar ile ilgilenmemesi üzerine konuyu maliye bakanlığı’na ileterek onarım çalışmaları için ödenek ayrılmasını talep etmişlerdir. fakat 1934’den 1940 yılına kadar devam eden karşılıklı yazışmalar, 1941 tarihli resmi belgeden öğrenildiğine göre restorasyon için istenilen para maliye bakanlığınca temin edilmesine rağmen proje iptal edilerek hiçbir neticeye ulaşılamamıştır. kasrın yenilenmesinden vazgeçilmiş önlem olarak da yalnızca kasra ait değerli bazı parçaların sökülerek başka saraylara aktarılması ile çağlayanların düzene konulması uygun görülmüştür.

    1941 yılı, orgeneral fahrettin altay’ın ani bir emriyle zaten çatısı çökmüş olan çağlayan kasrı’nın bir gecede bütünüyle yıkıldığı ve sarayın en görkemli zamanlarına tanıklık eden bir devrin bitiş tarihi olması bakımından ayrıca önem kazanmıştır.

    yıkılan kasrın arazisi üzerine bir süre hiçbir yapı inşa edilmemiş, nihayet 1950’de yapımına başlanıp 1953 yılında tamamlanan istihkam okulu bu kasrın yerinde faaliyete geçmiştir. yakın zamanlara kadar askeri amaçlı kullanılan bina, 1990 yılında buradan taşınarak bir süre daha ihmal edilmiştir. harabe halindeyken 1998 senesinde kağıthane belediyesi tarafından restore edilen bina, halen belediye binası olarak hizmet vermeye devam etmektedir.
hesabın var mı? giriş yap