• kayıp zamanın izinde olmak, 'hakikatin izini sürmek' olarak adlandırılabilir ve zamanın kaybedildiği 'an' ile, zamanın kaybedildiğinin farkına varıldığı an arasındaki 'dönem' son derece 'fantazmatik' bir dönemdir. bu kelimeyi mecburen kullandım, elimde başkası yok ve yerine bir kelime koyabilirseniz eğer, o zaman onu da kullanabilirim. (bkz: fantazmatik)

    bu kayıp sürece dair 'görüntüler' elde ederiz zihnimizde ve bunun yanında zaman; elbet ki görülebilecek en karmaşık kelimedir. bir iş veya oluşun içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süreyi belirtir ancak sadece bununla da sınırlı kalmaz. algı eşiklerini en çok zorlayan belirteçtir zaman.

    zamanın çığırından çıkması bize neyi anlatır? bu çığırından çıkış, yine 'kayıp bir zaman' olmakla birlikte, akışı son derece karmaşık ve sonuçları itibariyle; zamanın içinden çıkılamayacak hale gelip kaosa sürüklenmesidir. çığırından çıkmış zaman’da da görüntüler kesik olmakla birlikte, dizilim; 'köksap' şeklinde ilerler. (bkz: köksap)

    http://interiors.intendo.net/magritte/golconde.jpg

    dış dünyayı algılamak için elimizde olanların yeterli olduğunu düşünmüyorum ancak bu yetersizlik, duyu organlarıyla algılanamayacak şeyleri algılayabilmemiz için gerekli olan şeylerin de 'soyut' olmasıyla alakalı. yani herhangi bir nesneyi gördüğümüzde duygu-durumumuz eğer ki harekete geçip 'coşku' ya da 'üzüntü' olabiliyorsa, bunu sadece dış dünyayı algıladığımız şeylerle açıklayamayız. 'fizik' kurallarının da burada etken 'rol' alabileceğini düşünmüyorum. 'nöroanatomi' de pek iş görür değil. bunların da etkisi olmakla birlikte, kişinin; yan yana gelen harfler karşısında haz duymasını sinir hücreleriyle açıklamanın imkansızlığına inanıyorum. işte bu yüzden belki de psikiyatr’lara [psikanalist psikiyatr’lar hariç] pek de sempati ile baktığımı söyleyemem.

    bunların “çığırından çıkmış zaman” ile alakası da: zamana dair algının daha çok dış dünyayı algılama biçimlerinin dışında olmasıyla alakalı.

    zaman çığırından çıktığında, 'yer değiştirmeler', 'kırılmalar', 'kaçışlar' ve 'bakmaklar'; 'suyun dibinde sıra halinde yürüyüşe geçen ıstakozlar' gibidir, akışır hale gelirler ve elbette ki kişinin bilinci, hangi yüzyılda doğarsa doğsun, bunları da beraberinde getirir. bunun bir de bilimi vardır:

    (bkz: şizoanaliz)

    - -

    edit: çalışmayan linkleri kaldırdım. ayrıca, hangi kafayla yazdım bu yazıyı, tabii o da var.
  • philip k. dick kitabı. "rangle gumm dünyadaki en önemli kişiydi - fakat bunu öğrenmesine asla izin veremezlerdi" diye başlıyor.

    peki ya bu kitap da gerçek değilse?
  • bu kitabı altıkırkbeş yayınlarından çıkmış haliyle piyasada, entrynin girildiği tarihte 28 tl'ye alabilirsiniz (idefix'te mevsimine göre 6 ila 8 tl arasında değişiyor satış fiyatı). herhangi bir izin almadan ya da telifini ödemeden alıntılar yaparsanız altıkırkbeş'in pek muzır ekibinin beddualarıyla dolu karanlık bir akibete mahkum olursunuz (aşağıda yapacağım alıntıda beni o pek kötü sondan muaf tutarlar umarım).
    kitabı melis tosyalı adındaki çevirmen çevirmiş.

    kitapta bir vedalaşma sahnesi mevcut. ragle adındaki karakter kayınbiraderi vic ile birlikte şehirden ayrılmaktadır. kızkardeşi margo da, onlar ayrılırken arkalarından bakar. kitabın orijinalinde şöyle bir cümle var: "so long," ragle shouted down at her.
    çevirisi: "öyle uzun ki," diye bağırdı ragle aşağıya kız kardeşine doğru. (o ve vic, her ikisi de ona el salladılar.)

    5 yaşındaki çocuğa anlatsan bunun bir vedalaşma sahnesi olduğunu ve ortada ebatının belirtilmesi gereken hiçbir şeyin mevzu bahis olmadığını bilir. çevirmenlik işine kalkışan birisinden de "so long"un sadece "çok uzun" demek olmadığını, vedalaşmak anlamına da geldiğini bilmesi beklenir.
    çeviri işiyle üç kuruş para kazanmak uğruna 5000 sayfalık ingilizce sözlüklerin arasında, hata yapmamak için ömrünü heba eden arkadaşlarım aklıma geldikçe küçük yanlışlar bile sinirlendiriyor.
  • bir solukta okunabilecek, merak unsurunun çok canlı kullanıldığı keyifli bir roman. ortalarında acaba bir the truman show vakası mı diye düşünürken okumamı hızlandırıp bir çırpıda bitirdim ve elbette düşündüğüm olmadı.

    tek sorun; düğümlerin çözüldüğü son 30 sayfa inanılmaz hızlı ve yüzeysel geçilmiş gibime geldi.

    belki de (şurada belirttiğim üzere: 6 45 yayıncılık/@moirabathory) çevirideki vasatlıktan ötürü böyle algılamış olabilirim.
  • 6 45'ten çıkan baskısında, orijinal ismi hiç bir yerinde belirtilmeyen pkd romanı.
  • 6.45'ten çıkan, zaman zaman keşke çevirisi daha eli yüzü düzgün olsaydı dedirten kitap, ingilizce öğrenmeyi daha da keyifli hale getirebilecek bir kitap kendisi bu yüzden. philip dick'in kendi içsel dünyasının tamamını görebilme şansına sahip oluyorsunuz bu kitap sayesinde. kendi zihninin doğa dışı yapısını günümüz sistemiyle birleştirip, hem kendisini o sistemde kaybedip hem de ortaya yeni bir sistem sürebilen, bilimkurgu kelimesinin hakkını tam anlamıyla veren bir yazar.
  • altıkırkbeş çevirisi resmen bok gibi. kitap şahane, o ayrı.
  • pkd'nin (bkz: do androids dream of electric sheep) 'ini bitirdikten sonra konusunun ilgimi çekmesinden dolayı alıp bir solukta bitirdiğim kitap. kesinlikle bilim kurgu severlere önereceğim, eşi benzeri olmayan bir konuya ve sürükleyiciliğe sahip kitap.
    bu arada 6.45 yayınlarında çeviri hatası sanırım hadsafhadaymış. ben alfadan bitirdim herhangi bi problem yoktu
hesabın var mı? giriş yap