• filmin ana konusu: "bir ordunun varolmasi ve selameti icin en onemli lojistik ihtiyac ne silahtir, ne de mermidir: $aptir"
  • türkiye'de izlemiş izlememiş, bu filmin adını duymuş izleyici/izlemeyici kitlenin %98'inin yirmi sekiz deys leytır şeklinde telaffuz ettiğini düşündüğüm film. bir diğeri için,

    (bkz: beş yüz deys of samır)
  • --- spoiler ---

    filmin bir sahnesinde jim, onu öldürmek için barikatın sınırına götüren enfekte olmamış askerlerden kurtulur ve barikatın diğer tarafına enfekte olmuş insanların bulunduğu tarafa atar kendini.. işte burası aslında insana en çok zararı dokunanın yine insan olduğu mesajının en belirgin verildiği yerdir.. denize düşen yılana sarılır değildir buradaki, yılanı görüp korkudan kendini denize atlamaktır..

    yemek masasında filozof asker doğadan bahseder.. "evrenin var oluşundan bugüne kadar baktığımızda insanın yaşadığı süreç komik denecek kadar küçüktür" der.. ve "aslında insan türü yok olursa işte o zaman işler normale dönecektir" diye bitirir.. haklıdır da..
    yüzbaşı ise işlerin zaten normal olduğunu belirtir.. daha kısa bir zaman dilimini ele alan yüzbaşı "virüsten önce de insan insanı öldürüyordu, şimdi de insan insanı öldürüyor" der.. virüstür tek fark..

    bir diğer sahnede ,ki filmin sonlarındadır, jim öfkenin dibine vurmuştur.. enfekte bir insandan daha çılgın ve sinirli bir halde askerin gözünü oyar.. eli yüzü kan olmuştur.. hatta o kadar hırslıdır ki selena bile onun virüslü olup olmadığını anlayamaz ve ona kılıçla saldırır.. yani insan isterse en öfkeli canlıdan daha öfkeli olabilmektedir.. ama en azından jim'in nedeni vardır.. kendisinin ve sevdiklerinin hayatını kurtarabilmek..

    kendi öfkesi yüzünden ölen bir diğer insan da hannah'ın new york çetesi üyesi babası frank.. o kadar yol tepip de bir allahın kuluna rastlamamanın verdiği hayal kırıklığının yarattığı öfke ile bir direğin üstünde bulunan leşin üzerindeki kuzgun'un çıkardığı seslere tahammülünü yitiren frank bir anlık kontrol kaybı sonucu elindeki sopayla direğe vurur ve leşe ait bir kan gözünün içine damlayıverir.. artık frank de virüsü kapmıştır.. hem de kendi öfkesini kontrol edememesi yüzünden..
    ancak burada sevgi devreye girer.. saldırmak yerine kızını kendinden uzak tutmaya çalımaktadır baba.. öfkeyi kontrol edebilmenin yollarında biri de gerçek sevgidir..

    verilmek istenip güzel işlenemeyen bir mesaj da insan soyunun devamı için ikinci cinsiyetin (ki filmde kadın) şart olduğudur.. 9 asker cinsel isteklerini birbirlerini becerip de dizginleyebilirler ancak sadece 9 erkeğin kaldığı bir dünyada insan ırkının en falza 60 yıl ömrü kalmış demektir.. ancak filmde askerler sanki insan ırkının yok olmasından korkuyor gibi davranmıyorlar.. davranış şekilleri kadınsızlıktan azmış gibi.. yani oturup bunu kadın karakterlerle konuşmuyorlar. "yenge bi yanlış anlaşılma olmasın, biz türün devamı açısından" demiyorlar.. onun yerine puştluk yapıp, tecavüze kalkışıyorlar..

    --- spoiler ---

    bu gece ikinci kez seyredip kendimce kararımı verdim.. zaman kaybı değil.. 1 saat 40 dakika su gibi geçiyor.. (ya da ben bu satte izlediğimden öyle geldi) istenilen gerilimi verebilen bir film.. müzikleri şukela..
  • [dikkat! tam spoiler sayilmasa da film hakkinda deyat icerir]

    bir kac mantik hatasi vardir:
    1) askerlerin neden helikopterle avrupaya gitmediklerini sorgulanabilir.
    2)filmin sonunda anlasildigi uzere ingiltere karantina altindadir, ve diger kitalarda yasam devam etmektedir, bu durumda elektrikler kesilinceye kadar devam eden sure icersinde (ve hatta daha sonrasinda da) geride kalanlar* uydu yayinlarini takip edip durumu ogrenebilirlerdi. ayrica dinamolu el radyolari da cok rahat bir sekilde fm disindaki butun avrupada yayimlanan radyo yayinlarini alabilirdi.

    eger ingilterede bir salgin hastalik cikarsa butun dunyanin ingiltereyi karantinaya alip gebersin ibneler diyebilecegi mesaji verilmis filmde. filde unutulmus en buyuk detay, zirh benzeri heryerini kapatan kiyafetler giyip, bos sokaklarda caldiklari ferrarilerle dolasacak, ellerinde silahlar, uzerlerinde kat kat elbiselerle ev ev dolasip elektronik cihaz araklayacak turklerdir; ki turklere bok atan bir turk konumuna dusmemek icin gururla soylerim ki filmin ilk basindan itibaren aklimdan cikmayan sey, trafik polisi olmayan bos sokaklarda buldugum her spor arabayla benzini bitene kadar gunlerce dolasmak filandi. sonradan* ogrendim ki benimle ayni seyi hayal etmis pek cok vatan evladiyla birlikte izlemisiz filmi.
  • filmde ölüp de dirilen kimse olmamasına rağmen neden hala zorla zombi benzetmesi yapılıyor anlamak zor.
    romero'nun* üçlemesinde, nükleer denemeler sonucu ortaya çıkan bulaşıcı bir virus vardı ve bu ölüleri uyandırıyordu, gayet de güzel bir zombi portresi vardı filmde. ancak 28 days later'da ölen kimse dirilmiyor.
    üstelik bulaşan virus de, güdülenen bir virus; sadece psikolojik açıdan maymunlara yapılan deneyler sonucunda hemde...
    insanların fiziksel değişimi ve virusun çok çabuk yayılması da "gözü hırs bürümüş" günümüz sosyal insan yapısını da güzel bir şekilde alaya alıyor. bu sebeple gözlerin kızarması oldukça yerinde olmuş. sonuçta film bir kurgudan ibaret.
    bugüne kadar kimse; terminator niye terminator, superman nasıl uçuyor, batman'in oyuncaklarını kim temin ediyor diye sormadı.
    (bkz: cahillik çok kötü bir şeydir)
  • gerilim türünün en babası olan zombi olayına, çekim teknikleriyle daha da gerilim katabilmiş başarılı bir film.

    filmdeki zombiler* atak, hırçın, rıdvan dilmen tabiriyle araya kaçan, alıp verebilen cinsten*. ebleh ebleh ortalıkta gezmek yerine, tünel sahnesinde olduğu gibi avlarından mantıklı bir şekilde vazgeçebiliyorlar ki gayet güzel bir yorumlama film adına.

    müzikleri, puslu atmosferi ve çekimleri 10 numara olmasına karşın, özellikle finaliyle "daha iyi olabilirdi"lerle hatırlanacak bir film. ama ah o müzikler, hele ki in the house - in a heartbeat...
  • --- spoiler ---

    adamın tekinin hastaneye yalnız başına uyanması, dışarı çıkıp baktığında koca şehirde tek başına olduğunu öğrenmesi fikri çalınarak yıllar sonra the walking dead dizisinin ilk bölümünde kullanılır. aynı şekilde dizide de bu sahneden önce birkaç dakikalık başka bir öykü vardır.

    dawn of the dead, rec, the walking dead gibi son dönem zombili/hastalıklı yapımlarda olduğu gibi enfekte olanlar deli gibi hızlı koşabiliyor. yani eski zombi filmlerindeki gibi sallana sallana, yavaş yavaş yürümüyorlar. ve virüs inanılmaz hızlı bir şekilde etkisini gösteriyor.

    o değil de frank'in yukarıdan gözüne düşen bir kan damlasıyla enfekte olması tam bir şanssızlık. koca adam resmen bok yoluna gitti.

    --- spoiler ---
  • genelde seyredenler, baştaki şiddet görüntüleri izletilen maymunun otomatik portakal'a gönderme niteliğinden başka bir açıklaması olmadığından, havada kaldığından bahsetmişler. biz biraz daha ileri giderek sorunun içindeki cevabı bulalım: yapılan test aynı alex*'e yapıldığı gibi, şiddet görüntüleri izletilerek ve bir takım ilaçlarla, maymunların şiddet eğilimlerinden, öfke patlamalarından tiksinmesini, bir daha fiziken öfkelenememesini sağlamaya yöneliktir. süper bir gönderme olmakla birlikte, film içinde de anlamlıdır, cuk oturmuştur.
  • bu çıktığında walking dead portakalda vitaminidi.
  • anlam veremedigim birkac detay disinda eglenceli bi film, resident evil'dan oldukca uzak. a noktasindan b noktasina gitmeye tirsan kahramanlarimiz neden arac kullanmiyorlar da yuruyorlar, kullaninca da neden kulusturleri tercih ediyorlar anlayamiyorsunuz. tamam elektrik yok, helikopter surmesini bilmiyorsun ama armoru bol bi araba bulamadin mi ya koskoca ingilterede ? uzun suredir hastanedesin beynin sunger olmus ama 4 tarafi suyla cevrili bi ulkede yasayan biri olarak gidip bi gemi bulamadin mi ? icine yiyecek depolayip mavi yolculuk olayina giremedin mi ? bari en azindan git ustune saglam biseyler giy, olen n tane asker var giysisini silahini al, ben mi soylicem sana bunlari ya. farkettim ki sahane bir frp konusu imis bu, ama olmamis.. kadroda milla jovovich olsa bu detaylar eminim ki en azindan benim gozume gorunmezdi o da ayri bir durum tabi.
hesabın var mı? giriş yap