• o gün orda olan biri olarak, öncelikle merak eden, telaşlananların içini benden yana rahatlatayım.

    iyiyim. çürükler ve birkaç çizik dışında sağlık problemim yok. çok şükür hala nefes alıyorum.

    deprem olduğu sırada evdeydim. uyku uyanıklık arasında öyle yatıyordum koltukta. sonra birden sallanmaya başladık. ne olduğunu anlamak iki saniye aldı sanırım. kedim (paşa) kendini hiç abartmıyorum duvardan duvara çarpıyordu. yakalamaya çalıştım, başaramadım. onu yakalamaya çalışırken pencereden dışarıya gözüm kaydı.

    karşı binadan atlayan birini gördüm, yukardan düşen tuğlaları, patlayan camları gördüm. bulunduğum evin de duvarları çatlamaya başladı.

    o an o kadar korktum ki anlatamam. yani bunu anlatabilecek kelimem yok. zaten yürümek mümkün değil. o kadar sallanıyordu ki her yer. ancak kendini ileri atarak, yuvarlayarak hareket edebiliyorsun. yürüme diye bir şey yok orda. ve ben o panikle canımdan parçam dediğim kedimi orda bırakıp kaçtım.

    99 depreminden sonra televizyonlarda çocuğunu alamadan kaçtığı için ağlayan anneler çıkıyordu. ben onları öyle iyi anlıyorum ki şimdi. tarifini yapamam. kediyle evlat bir mi demeyin, bana annen mi kedin mi deseniz durup düşünürüm. çok kıymetli benim için.

    bulunduğum odadan çıkışımı, düşe kalka merdivenlerden inişimi, karanlığı, tepeme düşen sıvaları, çığlıkları, o depremin tak tak tak vuruş sesini ve binadan dışarı çıktığımı bunları parça parça hatırlıyorum. sonra birisi beni sarstı. bir kız beni sarstı şakaklarıma elleriyle bastırdı kendine gel dedi sarıldı ağlamamı sağladı.

    sanırım orda aklımı kaybediyordum nerdeyse. deprem durmuş o sırada. aklım yerine gelince tekrar binaya koştum kediyi almak için. apartmandaki tüm kapılar açık, koridorlarda giysiler, ayakkabılar, sıva ve tuğla parçaları...

    evden kaçarken demek ki geri dönmek varmış aklımda ki, dış kapıyı açık bırakmışım ama kedinin olduğu odanın kapısını kapatmışım o arada. odaya girdim. kediyi kutusuna koydum, telefonumu aldım, o sırada çantama gözüm çarptı onu aldım, bir ceket aldım ve en son dış kapıdan çıkarken ayakkabılarımı attım çantama. çünkü dışarı yalınayak ve atletle kaçmışım. koşa koşa binadan sokağa çıktım elimde kediyle.

    benim oturduğum bina öğrenci ve öğretmenlerin genel olarak oturduğu 5 katlı 40 daireli bir apartman. gün pazar ve gündüz olunca, normal aileler gezer ama biz genelde haftanın yorgunluğu ve bileyim pazartesi hazırlığı falan evlerde oluyoruz.
    bizim sokak iki aracın yan yana geçemeyeceği şekilde dar. labirent gibi her yerde binalar var açık alan yok.

    sokakta hepimiz ağlıyoruz, o sırada artçı geldi zaten hemen 5 sakika içinde. binalardan tuğlalar düşüyor, tabelalar düşüyor, herkes çığlık çığlığa. o sırada birisi bağırdı valiliğin bahçesine kaçın orası açık alan diye. valiliğin bahçesi de evime yakın. ara sokaktan koşarak bahçeye doğru kaçarken, arka binanın yani paris otelin bulunduğu yerin yıkılmış olduğunu gördük.

    o binanın yanından geçerken göçükten insan seslerinin geldiğini duyduk. yardım edin diye bağırıyordu insanlar yıkıntının altından. o sesleri unutamıyorum.

    polisler hemen bina çevresini o naylon ip gibi şey neyse onun adı çevirdiler. kimseyi yaklaştırmadılar. kurtarma ekibi gelecek dediler.
    kurtarma ekibi gelmiş. akşam saatlerinde. ama onlar geldiklerinde göçükten artık canlı sesi gelmiyormuş. bunu da arkadaşımın kurtarma ekibinde olan abisinden öğrendim.

    yani yıkılan allah korusun benim oturduğum bina olsaydı, sağ kurtulsam içinde kalsam bile belki de o kadar saat kurtarma ekibini beklemeye gücümüz yetmeyecekti, ölecektik.

    sonra valiliğin bahçesine çıktık. bu arada 2 ya da 3 artçı daha oldu emin değilim. çevredeki binalardan kurtulanlar da hemen aynı yere koşmuşlar. herkesin yüzünde panik, her artçıda tekrar çığlıklar, ağlamalar... yani anlatamam o panik havasını. o sırada yere oturmuştum başım döndüğü için.bir gazeteci fotoğrafımı çekmiş, sanırım kedi falan garip gelmiş olacak. o fotoğrafı gazetede televizyonda görüp de vanda olduğumu hatırlayanlardan, ilk anlarda hemen arayanlara kadar, annemi, kuzenlerimin numarasını bilenlerin onları, erkek arkadaşımı arayanlar soranlar hepsine herkese minnettarım.

    bahçede beklerken, esas depremin 5-10 dakika sonrası oluyor o bekleyiş anları. annem geldi aklıma, televizyondan önce benden duysun yoksa çıldırır diye düşünüp aradım. iyiyim merak etme dedim. zaten çok geçmedi beş on dakika sonra telefonlar kitlendi. sürekli şebeke meşgul demeye başladı. yarım saat kadar sonra da biz şehir içinden birbirimizi zaten arayamıyorduk, artık sadece şehir dışından gelen aramalara cevap verebiliyorduk.

    arkadaşlarımdan o anlarda haber alamadım. benim tek kaldığımı binamın sağlam olmadığını bilenler koşup bakmaya çalışmışlar sonradan öğrendim, ama arka binamız yıkıldığı için sokağa kimseyi sokmuyorlarmış.

    neyse o valilik bahçesinde biz birkaç saat kadar bekledik. neyi beklediysek, bilmiyorum. yanımda şarjı 1 kalan bir telefondan başka bir şeyim yoktu. ne kimlik ne para. ne yapacağımı düşünüyordum. o sırada maraş caddesi tarafından yüzlerce insan koşarak beşyola yani valiliğin olduğu tarafa gelmeye başladı. doğalgaz patladı diye bağırıyorlardı. yangın çıktı koşun falan diye sesler duyduk. sonradan asılsız dediler bilmiyorum.

    ben bahçede beklerken, fakülteden arkadaşlarımı gördüm. herkes şoktaydı. o sırada vanlı bir arkadaşım allah bin kere razı olsun kendisinden geldi beni buldu. onların evi merkezin biraz dışında. çok hasar almamış. onun bahçesine götürdü bizi. gitti çadır buldu, uyku tulumu buldu gece için. ailesi yiyecek bir şeyler verdi bize.
    orda ben parasız pulsuz ne yapacağım ne olacak diye düşünmekten, her sarsıntıda tekrar o anları yaşamak bir şey değil de, o tek başınalık var ya insanı mahvediyor.

    biz valiliğin bahçesinden ayrılmadan önce de arkadaşlarımızın oturduğu binanın çöktüğü haberi geldi.

    hani şu haberlerde izlediğiniz ''maraş caddesindeki yedi katlı bina''. işte orası. yani ''nezirbaş''. yani vanda herkes o binayı o isimle biliyor.

    nezirbaş, çok fazla dairenin bulunduğu, benim kaldığım bina gibi genelde öğrenci ve öğretmenlerin kaldığı binalardan biri.

    yıkılma sebebi, binanın altında önceden renault bayisi vardı. arabaları sokmak için, kolonları kesmişler. bu kadar. işte kaç canın gitmesinin sebebi.

    o bina haricinde yıkılan pek çok bina oldu. haberlerde söylenenlerden daha fazla bina yıkıldı. daha fazla yaralı ve ölü var. bu kez deprem haberini abartmadılar. neden bilmiyoruz, üstünü kapattıkları çok şey varmış habercilerin. ben de yolda izledim otobüste.

    ilk akşam, her yerden çöken binaların, ölenlerin, yaralananların haberini aldık. bir yandan da her sallantıda aynı korku. her sallantı dediğim artçılar da az değil. 5 ile 6 arasında büyüklüklerde oluyor. artçılarda yıkılan binalar da oldu.

    ilk akşam insanlara kimse tarafından bir yardım yapılmadı. çadır, su, yiyecek, battaniye hiçbir şey. ama buna isyan eden olmadı. üşüyen ateş yaktı, parası olan bir battaniye fazla bulmaya çalıştı, evinde az hasar olan çıktı ceket mont getirdi verdi yakınlardakilere.

    çünkü binaların altında kalanlardaydı herkesin aklı. biz yaşıyorduk ama bir de yaşayıp yaşamadığı belirsiz olan tanıdıklarımız, arkadaşlarımız ya da hiç tanımadıklarımız vardı. onların aileleri nasıl herkesi telaşla arıyordu atlayıp arabaya yola çıkanlar vardı ailelerden, tam bir cehennemdi anlayacağınız.

    arkadaşımın abisi kurtarma ekibine katılan, önceden eğitim almış ve böyle durumlarda katılanlardan biriydi. ondan bir sürü haber aldık.
    erciş, merkezden çok daha kötü durumdaymış. yıkılmayan, hasarsız bina nerdeyse yokmuş. çok fazla ölü varmış. televizyonda söyleneni katlıyor sayı maalesef dedi.

    merkez ve erciş haricinde çevredeki onlarca köyün bittiğini duyduk. oralarda da bir sürü ölü varmış. daha merkez ve ercişte kurtarma ekibinin ulaşamadığı binalar var. kaldı ki köylere allah bilir ne zaman ulaştılar, ulaşabildiler mi ya da? bilmiyorum orasını.

    gece dışarda kaldık. arabası olan arabasında kalıyordu ailesiyle. olmayan ateş yaktı. ateşi olmayan battaniye bulmuş. biz uyku tulumu bulabilmiştik onda yattık

    o gece o şehirdeydim, sanki orda kaldım. insanlar, çığlıklar, ağlamalar hep beynimin içinde. her köşede yanan ateş, ağıt yakanlar, ağlayanlar, titreyenler, gezince insanlarla konuşunca gittikçe daha kötü olmaya başladım. ve sürekli sallanıyoruz.

    o gün güç bela antalya'ya memleketime bilet bulabildim. 24 ekim öğlen 12ye bilet bulabildik. öğlen otogara gitmeden önce evime son bir kez çıktım. para kimlik bilgisayar ve bavula ne attığımı bile görmeden fırlattığım bir kaç şey aldım. artık vanda bir evim yok. bina ağır hasarlı. belki devam eden artçılarla yıkılmıştır.

    ercişte yıkılan çok bina var. vanda da yıkılmayan ama ağır hasarı yüzünden artık kullanılamaz durumda çok bina var.
    binalar hasarlı, devlet yurtları hasarlı, özel yurtlar hasarlı. hasarsız çok az bina var ve bayram tatili sonrasında biz nerde kalacağız bilmiyoruz.
    öğretmeni öğrensisi ailesi binlerce insan nerde kalacak bilmiyoruz.

    orda kaldığım süre boyunca sürekli korkunç haberler aldım. devlet yurdundan deprem anında atlayan bir kızın gözü patlamış dediler, artosun beşinci katından biri atlamış dediler, arkadaşlarımın göçük altında kaldığı binalardan çok kötü haberler aldım, vanda on tane bina yıkılmadı haberlerdeki gibi, daha çok bina yıkıldı. ercişten gelen haberler zaten tüylerimizi diken diken yapıyordu.

    bu deprem yüzünden tanıdıklarım yıkılan binaların altında kaldı, yıllardır oturup sohbet ettiğim arkadaşlarım öldü.
    bazı arkadaşlarımdan henüz haber yok. bugün daha hala göçük altından çıkarılamayan tanıdıklarım var.
    çok üzgünüm. ne diyeyim nasıl anlatayım... çok ama çok üzgünüm.
    bugün farklı şehirlerde arkadaşlarımızın cenazeleri defnediliyor. gidemiyorum.

    dün akşam üzeri otuz saate yakın bir yolculuktan sonra antalya'ya ulaşabildim sağ salim kedimle baraber. annemin otogarda bir sarılışı vardı, kemiklerim kırılıyor sandım.

    antalya'ya geldiğimde, o kadar kötü hissettim ki. vanda hava çok soğuktu, üşüyorduk, insanlar ısınmaya çalışıyorlardı bir şekilde. ama burası öyle değil. sıcak. burda yiyecek var. annem var, evime ulaşabildim. bunu nasıl tarif ederim bilmiyorum. otobüs antalyaya ilk girince, güldüğünü gördüğüm insanlar, tshirtle dolaşanlar, muavinin elime verdiği kahve çok dokundu bana.

    kimseyi suçlamıyorum. nasıl anlatılır gerçekten bilmiyorum. insan iser istemez kıyas yapıyor. bir yanda açlık, soğuk, acı, kayıp, göçük... bir yanda burası. ilk yemek yerken annem üzülmesin diye tuvalete gidip ağladım. yiyemiyorum. deprem sonrasında hala daha uyuyamadım. ilaç almadan kendiğimden uyumalıymışım, daha iyiymiş öyle söylediler. bekliyorum.

    bunu okuyanlardan bir ricam var.

    vanda ve çevresinde durum çok kötü. insanlar sokaklarda. bir akrabasını kaybetmeyen nerdeyse yok. biliyorsunuz zaten akrabalık doğuda daha uzun bir şey. merkez, erciş ve çevre köylerden ölen onca insan bir şekilde birilerinin akrabaları.

    insanların acısı çok büyük. içleri yanıyor. bizim de öyle. ben hala inanamıyorum arkadaşlarımın ölümüne. hala rüya gibi her şey.
    orda beklemek kadar kötüsü yok inanın. sürekli artçı oluyor, her artçıda insanlar aynı korkuyu tekrar tekrar yaşıyorlar. hava çok soğuk.

    çok fazla bebek var. çok fazla çocuk var. hava gittikçe soğuyor. insanlar üşüyor. açlar. televizyonda gazeteciler sanki halk gelen yardımı yağma yapıyormuş gibi gösteriyordu ben otobüste izlerken.

    halk yağma yapmıyor canım kardeşim. yetersiz yardımdan faydalanmaya çalışıyor. kundakta daha kırkı çıkmamış bebeği var o halkın. üşümekten ağlayan çocukları var. yaşlı hasta anası babası var. karısı var yeni doğum yapmış lohusa kadıni hamile kadınlar.

    bu halk ne yapsın gelen çadıra koşmasın da? ne yapsınlar. kendini düşün o halde. tuvaletini yapabileceğin yerin yok düşün. elektriğin yok. evin yok. sokakta yatıyorsun ötesi var mı? düşün annen hastalanmış soğuktan titriyor. koşmayacak mısın çadıra? koşmazdın da ne yapardın?

    ricama geleyim.

    lütfen ama lütfen imkanınız yoksa bile en azından 10 lira, 20 lira bağış yapın. yardım edin.
    çadır, battaniye, çocuk bezi, kadın pedi, yiyecek, su, aydınlatma o akdar çok ihtiyaç var ki. ve bu bir hafta verilince bitmeyecek.

    diyorum ya hasarsız bina nerdeyse yok. bu insanlar nerde kalacak bundan sonra? doğunun kışı allahlıktır donarak mı ölecekler?
    hadi biz yine öğrenciyiz en olmadı dondururuz okulu geç bitiririz gitmeyiz olur biter. gidecek başka yeri olmayan, memleketi orası olan insanlar ne yapsınlar?

    beziyle ortada kalan bebekler var inanın. konuştum vandaki kalan tanıdıklarımla. hala daha bugün çadır ihtiyacı karşılanmış değil. insanlar hala o rezillikteler. ve düşünün bu insanlar hem akrabalarını, evlatlarını ana babalarını kaybetmişler hem acıları var hem de geride kaldıkları için, geride kalan çoluk çocukları için yaşamak zorundalar. ısınmak, yemek içmek zorundalar.

    10-20 liradan ne olacak demeyin. böyle böyle birleşir hiç olmazsa. çok ihtiyaç var. inanın çok ihtiyaç var. kendiniz gönderin, çevrenizi örgütleyin. elimden gelse yemin ediyorum tekrar vana dönmek, yardım etmek istiyorum. ama şu an artık haberleri bile izleyemiyorum. yürüyemiyorum. sanki her an sallanıyoruz. haberleri izleyince ağlamaya başlıyorum diye annem yasakladı. cenazelere de bu sebepten katılamıyorum. her gelen telefonda göçük altından canlı çıkmasını umutla beklediğim bir tanıdığımın daha ölüm haberi geliyor. içim yanıyor şu an gitti gencecik insanlar tonlarca ağırlığın altında gittiler...

    biraz hatrım olan, onu geç biraz vicdanı olan herkese söylüyorum. lütfen yardım edin bu insanlara. başkası nasıl olsa yapar demeyin. daha yardımların çoğu ulaşmadı bile insanlara. daha fazlasına ihtiyaç var.

    tekrar başımız sağolsun. allah hepimize, özellikle de ordaki insanlara sabır versin. böyle büyük felaketler yaşamayalım bir daha inşallah.
    yardımları unutmayın, ertelemeyin. bugün vanda yarın kim bilir nerde. kendinizi o insanların yerine, elinizi vicdanınıza koyun. yardım edin. lütfen.
  • ön bilgi: vodafone'un 8 liralık internet paketini kullanıyorum. bağlantı o kadar kötü ki şu an sözlük dışında bir yere giremiyorum. bir de imap ile mail alabiliyorum. bu gerekçe ile benden rica edilen şeyi ne twitter ne facebook ne de bir başka ortamda yayamıyorum. ama durum acil ve trolleme denemesi vs değil.

    tanım: (ne olur ne olmaz) canımı yakan, çok can almasından ürktüğüm deprem.

    enkaz altında olan dilaver (burada sıyadı vardı) (burada da numara) erciş'te büyük caminin yanında enkaz altında arabası park halinde görülüyor

    en son otogalerinin yanında görülmüş orada kahveler var onlardan birinin enkaz altında olabilir. mesajda biz 4-5 kişi enkaz altındayız iş makinaları çalışıyormakinalar dursun üstümüze moloz dökülüyorsesimizi iş makinalarından dolayı duyuramıyoruz

    4-5 kişiyiz ve yaşiyoruz am...a iş makinalri çaliştiği için sesimizi duyuramiyorz ve üstümüze makinalardan dolayi moloz dökülüyor demiş mesajdan

    mesajın gönderildiği tlf numarası :

    muhammed ali (burada sıyadı vardı) (burada da numara)

    edit: sağ olsun yazar arkadaşlar ve kanzuk ilgilendi. telefon numaraları ve lokasyon bilgisi kurtarma ekiplerine iletildi. bu gerekçe ile telefon ve soyadı bilgilerini sildim.

    gelişme olursa haberdar edeceğim.

    desiree den aldığım bilgiyi ekliyorum <caps> kurtarıldılar </caps>. ve bu sözlük sayesinde oldu.
  • bir tarafta bu çocuktaki taptuk emre'ninkine benzer vicdan, diğer tarafta da "oh iyi oldu" diyen, çoğu üniversite öğrencisi yaşını başını almış yetişkin insanlar.

    "7,4 yetmedi mi" yazılı pankart açan şeriatçı kızdan ne farkınız kaldı diye soran da mı yok etrafınızda?
  • bana çok şey öğretmiş olan deprem.

    iki gündür okulda elimizden geldiğince yardım toplamaya çalışıyoruz. tüm sınıflar gezildi. genel olarak gayet ilgiliydi insanlar, gerçi bakalım, o ilgilerinin gerçek olup olmadığını sabah anlayacağız. hocalar genelde takdir edip yardımcı oldular.* yalnız, bazı sınıflarda van kelimesini duyunca ilgilenmeyi kesenler oldu, az sayıda olsalar da yok diyemeyeceğimiz bir grup. ama beni en çok etkileyen, en çok üzen, şaşırtan, kızdıran şey ise bir öğretmenin tepkisi. şöyle:

    sınıfa girdik, 'hocam bi duyuru yapabilir miyiz', neyse, anlatmaya başladık, 'van depremi, yardım, battaniye, bebek maması...' derken öğretmenin tarafından sürekli homurtular geliyor. 'insanların yardıma ihtiyacı va..' derken öğretmen, -sadece ismi öğretmen olan öğretmen- tarafından sözümüz kesildi.

    "evet çocuklar, anladık yeter." ve sonra sınıfa dönerek başladı, "yahu zaten o kadar da büyük bi şey olmadı.* zaten van da küçücük bi kaza gibi bi yer.* oraya bi iş adamının parası bile yeter. hem kızılay var. sizin yardımınıza ihtiyaç yok. yani deprem istanbul'da falan olsa neyse de.."

    bu doğrultuda bir iki cümle daha kurdu. dönüp "hocam, 7.2lik depremden bahsediyoruz, hem de van gibi bi yerde" diyoruz ama devamını getiremiyoruz, sınıf olarak daha önce yaşanan bi iki olaydan dolayı disiplin cezasıyla tehdit ediliyoruz. napalım, içimizden çığlık atarak, başımız önümüzde çıktık sınıftan.

    bunları söyleyen adam bir eğitimci. adana'nın en iyi anadolu liselerinden birinde, "öğretmen".

    ben 17 yaşındayım. bugün öğrendim ki, benim ne depremden, ne selden, ne de başka bi doğal afetten.. en çok, en fazla bu kafa yapısından korkmam gerekiyormuş. okullarda böyle, güya adı eğitimci olan, sözde insanlar ders verdikçe benim korkum daha da büyüyecek.

    şimdi ben bu adamı duyduktan sonra o 15-16 yaşındaki çocuklara nasıl kızayım ki van'da olup biteni umursamıyorlar diye? 'orası doğu, iyi olmuş, müstahak' diyen 17 yaşındaki çocuğa nasıl anlatılır ki orada yaşayanın ırkından, savunduğu ideolojiden, ya her şeyden ama her şeyden önce insan olduğu?

    ben van'da deprem olduğunu duyduğumda aklıma ne doğunun d'si, ne kürt'ün k'si geldi, haritadaki yeri bile umrumda olmadı o an. çocuklar düşündüm, annelerini kaybetmiş. bebekler, yıkılan apartmanın altında kalmış. yaşıtlarım geldi gözümün önüne, öss için kaygılanması gerekirken tüm hayatını kaybettiği için kaygılanan.

    siz ne düşünürsünüz bilmem. o adam ne düşünüyordu bilmem. o van kelimesini duyunca başını sıraya gömen 15 yaşındaki çocuk ne düşünüyordu, daha doğrusu ona kim ne düşünmesi gerektiğini söylemişti, onu hiç bilemem.

    van benim için artık hapishaneden kaçtığında, ailesini görüp geri dönen mahkumların şehridir. kağıt toplayan çocukların, topladıkları karton kutuları ülkenin diğer ucundaki kardeşlerine yardım gidebilsin diye bağışladıkları yerdir. maden işçilerinin kardeşlerini kurtarabilmek için canla başla çalıştığı kenttir. yunus'un, yunusların memleketidir.

    van depremi, beni kahretmiş, ama bir o kadar da çok şey öğretmiş depremdir.
  • iki yıldır, elimde bir çanta, türkiyenin dört bir yanını geziyorum. en doğudan en batıya. asla insanları burada şu an yapıldığı gibi kategorize etmem. edemem. ama söyleyebileceğim tek şey, gerçekten de, van'ın türkiyenin başka hiçbir yerine benzemediğidir.

    o kültür, o tarihi doku, o doğallık. ve hepsini geçtim. insanları. gerçekten de. bir çok yerde gördüğümden çok daha misafirperver, iyi, dostçaydı. van halkı gerçekten de, doğudaki o cahillikten uzaktı. yardımsever, insancıl, dürüst ve iyi.

    bu deprem. o kadar ürkütücü ve o kadar zalimce ki. doğa o kadar güçlü ve biz insanlar o kadar aciziz ki.

    ama çok kolay tabi. oturduğunuz yerden. sıcacık evinizden. şu an yaşanabilecek en büyük acıyı tecrübe eden insanlar hakkında böyle acımasızca konuşmak. böyle şeyler söylemek.

    siz hiç van'a gittiniz mi ? ben geçen sene bugün, van'daydım. ben geçen sene bugün, van'da akşam işten otele götüm donarak dönüyordum. ve şimdi, orada, sizin belki de hiç tahmin edemeyeceğiniz bir soğukta, evlerine giremeyen ya da bir enkazın altından çıkamayan binlerce insan var.

    ve siz burada, insanlığınızı unutuyorsunuz.

    yazık. gerçekten yazık.

    allah diyorsunuz ya. ilahi adalet. sormak istiyorum. sizin inancınızda, sizin kitabınızda, kötü söz, beddua, bütün bu kötü düşünceler. bunlar da ilahi adaleti haketmiyor mu? bu insafsızlık. bu yoksunluk empatiden.

    sormak istiyorum..

    sizin allahınız yok mu lan ?
  • bir deprem.

    bu gece hava sıcaklığının 0 ın altına düşecek belki. uzmanlar öyle diyor.

    o soğuğun altında enkazın altında ezilmekten çok, sıkışıp hareketsizlikten donmamak için çabalayacak mahsularlar var.

    ve sen gelip de yüzlerce kilometre öteden sıcacık evinden "oh oldu" derken, orada ezilirken donarken imdat çığlığı yükselecek.

    haberin var mı?

    pek haberin yokmuş gibi geldi bana.
  • daha sözlük hayatıma başlayalı bir kac gun olmusken böyle talihsiz bir olayla yazıyor olmam üzücü hepimize gecmis olsun vandayim vanliyim van'ın yerli ailelerindenim türküm( bunu yazsam da yazmasam da eksileyenler olacak maalesef) durum kötü boş arazide arabamızın icinde oturuyoruz ne kadar oturmaz neyi bekliyoruz onu da bilmiyorum ben küçük kızımlagunlerce oturmam zor olacağı icin aracıyla ankara'ya gidiyorum imkanınız varsa dinini dilini ırkını bosverin ve yardım edin insanların gercekten ihtiyacı var is bu entryi telefonumdan yazıyorum harf hatalarını en kısa sürede telafi ederim mazur görün
  • anlamadığım şey halen depreme halktan yardım gelmesinin beklenmesidir. maddi yardımdan bahsediyorum. biz 1999'dan beri deprem vergisi ödemiyor muyuz? http://www.belgenet.com/eko/dvergi_01.html başta geçici olan vergi kalıcı olmadı mı? bunca yıldır toplanan para neden gerkeli yere ulaştırılmıyor? neden kimse hesabını sormuyor bunun anlamakta güçlük çekiyorum.

    tabiki yardım edelim ben etmeyelim demiyorum, ancak zamanında bu millet devletine karşı yükümlülüğümnü yerine getirip vergisini ödemedi mi? neden tam olarak kullanılması gereken yere aktarılmıyor bu fon onu sorguluyorum.

    12 yıldır hazırlık için milyarlarca vergi toplanan felakete yine hazırlıksız yakalandığımızı gözler önüne serendir.
  • yazıklar olsun dedirten, insanım diye geçinen siluetlerden tiksindiren olaydır. beyler bayanlar, ben 15 yaşındaydım kocaeli'nde deprem olduğunda, bir gecede hayatım değişti, aylarca sokaklarda kaldım, ceset kokusunu hergün içime çektim, yardım gelmediğinde kendi ellerimle ölü bedenleri çıkarttım enkaz altından. deprem nedir iyi bilirim çünkü bir gecede büyüdüm ben de diğerleri gibi. bir gecede yaşlandım. ve ben bu gece uyuyamıyorum. oturdukları sıcak evlerinden yavşak ağızlarıyla ırkçılık yapanların tamamına da bir felaket diliyorum. oradaki tonlarca günahsız çocuğun, yurtta kalan öğrencinin, yeni tayin olmuş öğretmenin, hamile bir annenin, babanın, insanın yahu insanın(!) yerinde siz de olabilirdiniz! hatırlatırım dil, din, ırktan önce insan vardı ve insan olmanın gereğidir yardım etmek.
  • öncelikle (bkz: #25869302)

    desiree şimdi haber verdi bana televizyonda kurtarıldıkları bilgisi geçmiş.

    ulan sözlük seni seviyorum.

    tanım: hala canımı yakmaya devam eden deprem
hesabın var mı? giriş yap