• urfa, halep ve şam müslümanların eline geçince kudüs krallığı papa'dan yardım istedi. papa'nın çağrısı ile alman imparatoru 3. konrad ile fransa kralı 7. lui, ayrı yollardan anadolu üzerine sefere çıktılar. iki ordu da anadolu selçukluları tarafından bozguna uğratıldı. ordularının büyük kısmını kaybeden iki kral, şam'a saldırdılar, fakat başarılı olamadılar. (1147-1149)
  • urfa’nın müslümanlar tarafından geri alınması üzerine, papa eugenius’un teşviki ve papaz saint bernard’ın propagandası neticesinde başlatılan seferdir. seferin komutanlığını, 7. louis ile almanya imparatoru 3. konrad yapıyordu. alman imparatoru komutasında 75.000 kişilik ilk kafile, konya ovasına geldi. bu ordu, türkiye selçukluları sultan birinci mesud tarafından imha edildi. alman imparatoru, canını zor kurtararak, beş bin kişiyle iznik’e sığındı. fransa kralı 7. louis, 150.000 kişi ile yola çıktı. alman imparatorunun geriye kalmış döküntü kuvvetleriyle iznik’te birleşti. bu kalabalık orduya karşı meydan savaşı yapmayı uygun bulmayan sultan mesud, haçlıları, toroslar geçidine çekti. burada büyük kayıplara uğratılan haçlıların artıkları, antakya’ya sığındılar. şam’ı kuşattılarsa da, türkler tarafından yenildiler.
  • 1147-1149 arasında yapılmış olan haçlı seferine verilen ad.

    birinci haçlı seferi sonunda kurulmuş olan haçlı devletlerinden edessa kontluğu'nun merkezi urfa'nın imadeddin zengi tarafından ele geçirilmesi üzerine bölgedeki haçlıların avrupa'dan yardım istemesi vesilesiyle organize edilen seferde önde gelen komutanlar alman imparatoru 3. konrad ve fransa kralı 7. louis idi. bizans bu sefere "ne olur ne olmaz" mantığıyla oldukça temkinli yaklaşmış ve haçlı orduları bizans topraklarında sakatlık çıkarmadan geçsin diye epeyce tedbir almıştır; öte yandan bizans imparatoru haçlıları selçuklularla fazla dalaşmadan doğrudan hedeflerine yönelmeleri konusunda uyarmış ve ele geçirdikleri eski bizans arazilerini kendisine vermeleri konusunda da -her ne kadar beyhude gözükse de- söz verdirmiştir.

    seferin genel özeti "fiyasko" kelimesiyle yapılabilir. haçlı ordularının gaza gelip anadolu'da doğrudan selçuklular'a saldırmaya kalkan bölümü darma duman olurken, anadolu'yu kıyıdan kıyıdan bizans bölgeleri üzerinden geçen bölümü selçuklular'ın yıpratma saldırılarıyla kayıp vermekle birlikte antakya'ya ulaşabildi. ancak burada kendilerine önerilen halep'e saldırma önerisine yanaşmayan haçlı kuvvetleri kudüs'te uzun süren görüşmelerden sonra şam'a saldırmaya karar verdiler ve bu kuşatma da büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı. sonradan askalon'un kuşatılması da bir sonuç vermedi. böylece sefer genel olarak başarısızlıkla ve önemli prestij kaybıyla sona erdi.

    sefere deniz yoluyla gelen haçlı kuvvetlerinin bir kısmının yolda iber yarımadası'nda karaya çıkarak lizbon'u ele geçirmesi seferin asıl hedefle pek ilgisi olmamakla birlikte tek dişe dokunur "başarı"sı sayılabilir; ayrıca oldukça erken bir tarihte iber yarımadası'nın kuzeyinde yer alan diğer latin devletlerinden ayrı bir portekiz devleti'nin oluşmasını tetiklemiştir.

    sefer esnasında gelişen olaylar sonucunda fransa kralının karısıyla arasının bayağı bozulması da seferin enteresan detaylarından biridir.
  • öncelikle bu yazı dizinine başlamadan önce bir farklı başlıklarda değindiğimiz birinci haçlı seferi (#60452147) (#60480807) (#72401227) nihayetinde kurulan “kudüs krallığı”nı (#72389943) (#72390410) anlattığımız yazıların okunması oldukça sağlıklı olacaktır. çünkü tekrar dediğim gibi yazıların hepsi birbiriyle bağlantılı. olurda okumazsanız bu sizin bileceğiniz iş. mabet şövalyelerinin diplomaside, ekonomik alanda, ticarette, bankacılıkta, çeşitli bilimlerde ve teknikte ne kadar ile geliştiklerini anlatıp durduk.

    peki, herkesin ürktüğü, çekindiği bu şövalyeler askerlikte nasıldılar acaba? harbiden de düşünüldüğü kadar üstün mü?

    bunu anlamanın bir yolu var. biraz tarih sayfası karıştıralım.

    selçuklular, alparslan’ın 1071 seneninde kazanmış olduğu malazgirt savaşı ile türk kavimlerinin doğudan batıya yönelmesini sağlayan kapıyı bundan sonra gittikçe genişletti. 1144 seneninde, hıristiyanların öteden beri doğudaki en ehemmiyetli kalelerinden biri sayılan edessa’yı (urfa) da ele geçirdiler. iç anadolu’ya girip batıya doğru ilerlemeyi sürdürdüler.

    batılı hıristiyanlara soracaktır olursanız, anadolu pek ehemmiyetli sayılmazdı. türkler orada her ne yaparsa yapsın, pek de umurlarında eğildi. onu bizans imparatoru düşünsündü. (bu bağlamda belki de katolik kilisesi ile ortodoks kilisesi arasındaki çekişme önem taşıyor.) antakya ile edessa ise farklıydı. bu şehirler, hıristiyanlığın öteden beri bu bölgedeki en önemli merkezleriydi ve katolik kilisesi açısından da çok değerliydi.

    edessa’nın yitirilmesi üzerine papa 4. eugenius alarma geçerek bir haçlı seferi çağrısı meydana getirmeye karar verdi. bunun için en önemli desteği tapınak şövalyeleri tarikatı’nın kurumunda baş rolü oynayan saint-bernard sağlayacaktı. lakin yalnızca mabet şövalyeleri ile bir haçlı seferi düzenleme edemezdi ki... aslolan silahlı gücü krallar ve prensler sağlamalıydı.

    fransa kralı 7. louis bu haçlı seferine katılmaya gönüllüydü fakat birliklerini tapınak şövalyelerinin emiri altına vermeye yanaşmıyordu. o ikna edilene kadar, hem de saint-bernard’ın speyer katedrali’nde yaptığı mevzuşmayı dinleyip çok etkilenen mukaddes roma imparatoru 3. konrad, bu sefere katılmaya karar vermiş, alman silahlı gücü çoktan kendi başına yola koyulmuştu.

    almanlar, bizans’ı geçtikten sonra anadolu’nun tam göbeğinde selçuklular ile cenka tutuştu. fransa kralının razı edilmesi üzerine tapınak şövalyelerinin emirine girerek sefere çıkan fransız silahlı gücü bizans’a vardığında, mukaddes roma imparatorluğu silahlı gücünün savaşmakta olduğunu öğrendi. onlar türkler ile iyi mi olsa başa çıkarlar, sonra da edessa’yı kuzeyden çevirirlerdi. kendi yolları ise daha uzundu. antakya’dan sonra güneyde sur dolaylarına yanaşacak olan haçlı donanmasıyla buluşacaklardı. vakit yitirmemeliydiler. cenup’den, toroslara yakın bir rota izleyerek yollarına devam ettiler.

    oysa orta anadolu’daki savaş hiç de sandıkları benzer biçimde neticelanmamıştı. almanlar darmadağın olmuştu. imparator 3. konrad, yenilmiş olmanın verdiği eziklik ile yurduna döndü. böylelikle haçlı silahlı güçlerinin kuzey kanadı kırılmıştı ama güney kanadın bundan haberi yoktu.

    tapınak şövalyelerinin işi, başlangıçta tasarılandığı gibi gitti. aslabir aksama olmadı; önemli bir sorun çıkmadı. donanmayla birleşip, edessa üzerine doğru kestirmeden yürümek üzere suriye’ye girdiklerinde, «aman!... sakın akarsu boylarından ayrılmayalım.» derken, hangi istikamete doğru gitmeleri gerektiğini şaşırdılar.

    hiç bilmediği bir ülkede kaybolan biri ne yapar?... elbet etraftaki yerlilere müracaat eder. yol sorar. yapacak başkaca bir şey yok ki…

    öyle yaptılar.

    ancak, ya iyi ve doğru yolu gösterdiğini söyleyenler onları kandırdı veyahut onlar kandırıldıklarını sanıp tam ters istikamete gitmeyi daha uygun buldu.

    yanlış bir doğrultu tutunca, kendilerini bitmek tükenmek bilmez, ne istikamete bakılsa görüntüsü aynı olan çölün ortasında buldular. aç ve susuz kalma tehlikesiyle karşı karşıya geldiler. yoruldular; hastalıklar görülmeye başladı.

    durup geri dönseler bir türlü, aynı istikamette ilerlemeyi sürdürseler bir türlü, bir öteki istikamete dönseler daha bir başka türlü...

    aslolan mesele edessa’ya doğru ilerlemek değildi. bulundukları yere göre normal olarak işte o yanda, kuzeydoğudaydı. sorun, bir taraftan oraya doğru ilerlerken, öteki taraftan su kaynaklarından uzak düşmemekti. kestirmeden gitmeye kalkışmak yerine keşke antakya üzerinden dolaşıp oraya birkaç gün sonra varsalardı.

    sadece pişman olmak için artık çok geçti. baştan beri niçin öyle yapmamışlar ve kendilerini rizikoya atmışlardı ki?

    zira haçlı seferlerinden hiçbirinin mutlak dinsel emellerle yapıldığı söylenemez. bu işin içinde politika ve ekonomi, en az dinsel emel kadar ehemmiyetli olmuştur. nitekim çok daha sonra, 1204 seneninde tertip eden dördüncü haçlı seferi, sırf ekonomik çıkar kaygılarına dönüştürüldüğü için bizans’ta son bulmuştur. ondan sonraki öteki dört haçlı seferi ise direk siyasal nedenler üzerine heyetidir.

    bu evredeki siyasi kaygı, mukaddes roma imparatorluğu silahlı enerjisinin edessa’ya kendilerinden önce varıp, üstelik onlar gelmeden saldırıya geçip, şehiri başka bir deyişle ganimeti tek başına ele geçirivermesiydi. olur ya!... alman silahlı enerjisinin selçukluları dahi tepeleyeceğinden emindiler. almanların gücü edessa’yı geri almaya haydi haydi yeterdi fakat bu başarıyı bir tek başına ele geçirmemeliydiler. anca birlikte, kanca birlikte!... işin sonucunda işbirliği var.

    mabet şövalyelerinin kumandasındaki askerler suriye çölünde sıcaktan öyle bunaldı ki, zırhlarını çıkarıp soyunmak zorunda kaldılar. bu kez kızgın güneş altında kavrulmaya başladılar. tıpkı birinci haçlı seferi’nde olduğu şeklinde... «tarih tekerrürden ibarettir.» diyenleri haklı çıkarırcasına.

    perişan olmuşlardı. bir an önce suya erişmeleri gerekiyordu.

    haçlılar, bu şekilde bir sefere çıkarken doğuya yazları varmamayı, bu sıcak abuhavaya alışkın olmadıkları için çok sıkıntı çektiklerini bir türlü öğrenememişti.

    uzatmayalım... baktılar ki olacak benzer biçimde değil; geri dönerek güneybatıya yöneldiler. şam kalesi yakınlarına eriştiler.

    dikkat: bundan sonrası birazcık öykü…

    ilerde ağaçlık alanlar görünüyordu. demek ki orada “su” vardı. hızla o yana doğru ilerlediler.

    ırmak kalenin öteki yanındaydı. hazır buraya kadar gelmişken, önce alçak ve kolay surlarla çevrili olduğundan aslına bakarsak girilmesi pek de zor olmadığı görülen şam’ı abluka etmek bile istemiyor, bir an önce suya varmak istiyorlardı. çoğu artık susuzluğa dayanamaz hale gelmişti. disiplin bozulmuştu.

    bundan böyle artık hiçbiri ne şövalye ne asker sayılırdı. yalnız bir an önce suya varması şart olan canlı varlıklardı.

    askerler komutanlarının emirlerine aldırış etmeyip ağaçlığa daldılar. her bir ağacın peşinde bir arap askerinin siper almış bulunduğunu fark etmediler bile...

    zırhlarını çıkarmış oldukları için, arap oklarından hemen hemen aslabiri boşa gitmiyordu. birbiri ardınca suya doğru koşarken ağaçlık alana giren askerler ağızlarını ıslatacak suya bile ulaşamadan oklara hedef olup yıkılıyordu. resmen avlanmışlardı işte ava giderken…

    silahlı gücü yönetmekle mesul olan mabet şövalyeleri olan bitenin farkına varıp durmaları için bu defa kendi askerlerine karşı kılıç kullanmaya başladıklarında artık çok geçti.

    şam kalesine doğru koşan ya da at süren herkes yediği bir okla birbiri ardınca yıkıldı. hemen ardından araplar çil yavrusu benzer biçimde üstlerine geldi. haçlı silahlı gücü hiç düşünmedikleri bir şekilde ağır kayıp verdi.

    bundan sonrasını anlatmak gerekmiyor... vakasın açık seçik tek bir neticesi vardı: haçlı seferi fiyaskoyla neticelanmıştı. bu başarısızlığın sorumlusu da mabet şövalyeleri idi. beceriksizlik etmişlerdi. bunun başka aslabir izahı yoktu.

    saint-bernard, bu nedenle -biraz da kendiliğinden gelin güvey olarak- mabet şövalyeleri hesabına bir özür dileme bildirgesi yayımladı.

    özür dilemek ne işe faydaydı ki?... askeri maharetlerine bu kadar çok güvenilen, bir sefer de bundan dolayı saygı gören şövalyeler, daha giriştikleri ilk harpta yüzlerini kara çıkarmıştı.

    saint-bernard bu başarısızlıktan dolayı kendini sorumlu tutmuştu. şövalyelerin kabahatlanmasındansa, bunu kendi omuzlarına almayı tercih etmişti. iyi niyetli bir davranış fakat neye yarar?

    fransa kralı 7. louis ise silahlı gücünün dökülerek perişan oluşunun, askerlerinin büyük çoğunluğunu yitirişinin hesabını normal olarak mabet şövalyelerine soracaktı. silahlı gücün idaresi kendi komutanlarına bırakılsaydı, hiç de bu şekilde olmayacağına inanıyordu. ülkesine dönmek üzere gemiye binerken kılıcını göğe doğru uzatıp şöyle seslendi:

    «isa ve mukaddes meryem’e andım olsun ki, bundan bu şekilde şu mabet şövalyelerine hiç güvenmeyeceğim. koşullar her ne olursa olsun bu viran topraklara da bir daha ayağımı basmayacağım.»

    ikinci haçlı seferi, böylelikle bir fiyaskoyla son buldu.

    tapınakçılar açısından sonrasında neler bulunduğunu ise izleyen bölümde anlatacağım.
  • önceki yazımız (#72400603). aslında paylaşmaya pek gerek yokmuş. başlıkta 1 sayfayı doldurmayacak kadar entry var. ne demiştik? bu bölümde fiyaskoyla son bulan 2.haçlı seferi sonrası tapınakçılar açısından sonrasında neler oldu. salâhaddin eyyubî, 1174 seneninden başlayarak musul, şam, halep, antakya ve akdeniz doğusunda daha bir hayli ehemmiyetli merkezi ele geçirmişti. güneye sarkıp, filistin’e doğru yürümeye başladı. gerek kudüs’ü gerekse akdeniz’in doğu kıyılarını müslümanlara karşı savunup müdafaa etmekle görevli tapınak şövalyeleri, eyyubîleri durdurmayı muvaffak olamıyordu.

    üstelik doğudaki hıristiyanlar, kendi aralarında doğru dürüst bir bütünlük içinde değildi. bir benlik dövüşüdür tutturmuş, çekişip duruyorlardı.

    salâhaddin eyyubî’nin topraklarını hızla genişletmeye başladığı sırada can veren kudüs kralı 1. amalric son soluğunu verirken, kral olarak yerine 13 yaşında olan erkek çocuğunun getirilmesi dileğinde bulunmuştu. erkek çocuğu cüzzamlıydı. kral 1. amalric, «erkek çocuğumun pek az ömrü kaldı. nasıl olsa ülkeyi yönetirsiniz. bırakın, kral olarak can versin. sonra uygun birini seçersiniz.» demişti.

    bu vasiyetin tutulması üzerine 4. baudouin isimiyle kudüs kralı olan erkek çocuğu, 1185 seneye kadar yaşadı. artık ölümünün yaklaştığını sezdiğinde, o da kudüs’te benimsenmiş ananesi çiğnedi ve babası gibi yaparak yerine trablus kontu 3. raymond’un getirilmesini vasiyet etti.

    gelin görün ki. trablus kontu 3. raymond ile tapınak şövalyelerinin o sıradaki büyük üstadı gérard de ridefort’un arası bozuktu.

    niye?... olmayacak bir nedenden dolayı... bunun ne askerlikle alakası var, ne siyasetle, ne mevki hırsı ve kaygılarıyla ne de hemen her yerde sık sık görülmüş olan «ille benim dediğim olacak!» tarzındaki diretmelerle. çok enteresan çok!... ben yazmadan düşünün bakalım niye olabilir? bilmiyorsanız, bulamayacağınızdan %95 eminim.

    şayet «tapınak şövalyeleri’nin tüm tarihi süresince gelmiş geçmiş en meblağsız, üstelik en hırslı ve geçimsiz büyük üstat kimdir?» diye sorulacak olursa, bunun cevabı «elbette gérard de ridefort.» diye verilir.

    kim olduğuna şöyle bir bakalım.

    bir zamanlar hem macera hem de kendisine sağlam bir gelecek arayan sıradan bir şövalye idi. sırf bu amaçla kendi başına kalkıp orta doğu’ya gitmişti. hem kudüs kralı 1. amalric hem trablus kontu 3. raymond ile yakın arkadaşlık kurma imkanını ele geçirmişti.

    bundan sonrası sanki bir öykü… şimdi, 1180’li senelerin öncesinde olan bitenlere ait bir öyküyü olabildiğince kısaltarak aktarayım:

    “trablus kontu raymond, bir gün gérard’a çok güzel bir kız gösterdi. gérard kıza vuruldu. raymond ona ikisini en kısa vakit içinde baş göz edeceğine konusunda söz verdi.

    bu kızın kim olduğu bilinmiyor fakat herhalde raymond’un çok yakın bir akrabasıydı. kim bilir, belki baldızı, belki kuzini...

    tam raymond kızı gérard ile izdivaç ettirmek üzere hazırlığa girişmişti ki, italya’dan, piza şehrinden çıkıp gelen çok zengin bir tüccar aynı kız için raymond’a kızın ağırlığınca altın öneri etti.

    raymond bu önerinin çekiciliğine kapıldı; gérard’a vermiş olduğu sözü göz ardı ediverdi.

    italyan tüccar, apar topar izdivaç ediverdiği kızı alıp ülkesine götürdü.
    bu olaya çok sinirlenen gérard, o anda trablus’u ayrılarak kudüs’e gitti. bir gün raymond’dan bunun öcünü alacağına yemin etti.”

    bundan sonra geçen yıllar içinde gérard’ın bahtı yaver gitti. tapınak şövalyesi oldu. artık kadınlarla alakası olamazdı fakat raymond’dan öç almaya yemin ettiğini de unutmadı. gösterdiği faydalıklarla hızla tarikatın üst düzeyine doğru ilerledi. büyük üstat olacaktı. kafasına takmıştı. bunun kulisini çok güzel bir şekilde yıllar öncesinden yaptı; başka türlü olmazdı zira..

    1184 seneninde tarikatın o sıradaki büyük üstadı arnold de toroga ölünce, yerine gérard de ridefort seçildi. iki sene sonra da, kudüs kralı 4. baudouin ölünce zaman onun yerine en kuvvetli aday olan trablus kontu 3. raymond’un seçilmesini engelleyerek öcünü aldı.

    öcünü aldı almasına ama kudüs kralı olarak seçilmesini isteyip iddia ettiği eniştesi guy de lusignan ise aslında kral olabilecek nitelikte biri değildi. üstelik kralı seçecek olan şövalyelerden birçoğu da ondan hiç hoşlanmıyordu.

    gene çevrilen bir alay entrikanın neticeninde, tapınak şövalyelerinin büyük üstadı’nın istediği oldu. guy de lusignan yeni kudüs kralı olarak seçildi fakat aynı zamanda hıristiyanların birbirine girmesini fırsat bilen salâhaddin eyyubî de filistin dolaylarındaki bir hayli şehiri apar topar ele geçirdi. hemen peşinden 1187 seneninde kudüs’ü de aldı.
  • anadolu selçuklu devletinin, saksıya fesleğen gibi oturturum anlamı da çıkarttığı seferdir ayrıca.

    hahaha bayılıyorum tarihin derinliklerinde kaybolmaya du başlıyoruz pisssmii.

    efendim zengi müslüman devleti mezopotamya'da güçlenince 40 yıllık urfa haçlı kontluğu ya da krallığı neyse burayı annexlemiş, eu4 oynayanlar bilir ne demek istediğimi. bağzı cahiller için söyleyeyim ilhak edip topraklarına katmış he.

    bunu duyan diğer 3 haçlı kontluğu vatikan'a mail atıyor cc'de bizans macar kutsal roma germen fransa vs var.

    yardım et papa hazretleri kutsal babamızı ezip geçti bu vandallar help me please diye.

    papa bu durur mu hemen aksiyon almış hristiyan dünyasında çanlar çalınmış sefere gidiyoruz hazırlanın ahali diye.

    davullar avrupa'nın en uç köylerinde bile çalınmış sefere davet için cennette tapu müslümanların zengin malları kızları eşleri hepsi sizin olacak erol taş gibi but yiyeceksiniz diye ne kadar gariban varsa kandırmış ipneler.

    yazık la kimin çocuklarıysa..

    neyse konumuza dönelim öncelikle haçlı seferine katılan devletlerin ordularının tamamı eğitimli profesyonel adamlar değiller milis dediğimiz yerli halk da var ellerine kılıç tutuşturulan. tamam eğitimli düzenli sınıf ve birlikler var ama o dönemde bu sayı büyükçe değil sebebi teknoloji feodal yapı anlayışı maliyetler vs.

    ayrıca i. haçlı seferinde ordu düzeni o kadar disiplinsiz ve kopuktur ki yağmalanan hristiyan köylerinin sayısı belli değil. inanılmaz bir talan söz konusu.

    papa bu durumun tekrar etmemesi için bizans imparatoruna mektup yazar.

    haçlı orduları doğu roma topraklarına girdiği andan itibaren güzergah boyunca konstantin orduları uganda cumhurbaşkanını karşılamaya giden hababam sınıfı gibi dizilecek belli noktalarda yerel pazarlar kurulacak ve ordular bu güzergahtan çıkmaya taşkınlık yapmaya kalkarlarsa bizans askerleri oracıkta hepsini kılıçtan geçirecektir.

    şey gibi düşünün iki yanı ağaçlı yol. ortadan gidiyorsunuz o ağaçların her biri askermiş gibi jigglypuff olup hala anlamayanlar varsa googlelasınlar.

    neyse gel zaman git zaman istanbul'a aksaray önlerine ilk gelen alman orduları olmuş. bizans imparatoru hemen ido otübüsüyle kadıköye göndermiş bunları yanlarına yiyecek yolda eğlenmeleri için birkaç eskort ciciş vermiş.

    anadolu selçuklu sultanı 1. mesut, bu arkadaşların geleceğini bildiği için sınır taraflarında gizlice kamp kurup beklemeye koyulmuş.

    eskişehir de kamp kuran haçlı ordusuna, harbiye marşı eşliğinde gece baskını yapan selçuklu süvari alayı 20 bin kafürü kılıçtan geçirip oklamışlar.

    ortalık tam bir can pazarı iki bine yakın alman askeri istanbul'a kaçmış o korkuyla. bu esnada konstantinople'ye varan fransızlar alman askerlerinin bu hallerini görünce korkuya kapılmışlar. ordu içindeki panik çok yıkıcı bir kimyadır derhal müdahale edilmezse facia olur. bunu her komutan bilir.

    yeniden kararlar alınmış bu sefer bizans toprakları üzerinden güneye inilecek denizli üzerinden antalyaya oradan kıbrıs aktarmasıyla kudüs'e gidilecektir.

    1. mesut bunu duyunca nasıl duyuyor demeyin kalbinizi kırarım gizlice topluyor orduları kazıkbeli denilen o dar geçitte pusu kuruyor.

    hiçbir şeyden haberi olmayan fransızlar geçite geldiklerinde bizimkiler allah allah nidaları ile dağdan bayırlardan aşağıya pelennor çayırları savaşıdaki rohan süvarileri gibi süzülmeye başlamışlar düşman orduları üzerine.

    yer misin yemez misin bir ona bir ona bir bu duvara bir o duvara derken ordunun uç önlerinde olan birlikler canlarını zor kurtarmış, kendilerini antalya'ya atmışlar. oradan gemilerle kudüs'e yelken açmışlar falan. geride kalanların tamamı imha edilmiş. esirler dahil.

    bazen düşünmeden edemiyorum türkler islama geçmeseydi ve haçlı seferlerini destekleseydi bugünkü ortadoğu nasıl olurdu diye. çünkü muazzam bir duvar ve tampon savunma bölgesi oluşturmuşuz anadolu'da.

    gelelim konumuza sefere katılan tüm devletlerin ordularının yarısından fazlası imha edilmiş geriye kalan çok küçük birlikler kuzey yolu üzerinden antakya'ya diğerleri gemilerle kudüs'e varmışlar. haçlı kontluklarına vardıklarında moral gecesi düzenlenmiş ve az da olsa bu birlikleri nerede nasıl kullanacaklarını konuşmak için konsil dediğimiz o gizli toplantı yapılmış. urfa'yı almayı götlerine yediremeyen haçlılar şam şehrine saldırma kararı almışlar.

    ve şam'ı kuşatmak için yola koyulmuşlar bunu haber alan şam valisi şehrin savunma hazırlıklarını başlatıp urfa fatihi imadeddin zengi'ye yardım çağrısı göndermiş.

    zengi sultanı imadeddin zengi, hızlıca ordularını toplayıp şam'a varmış ve şehri kuşatma altına alan haçlı ordularına derhal burayı boşaltıp geri dönün yoksa ananızı laciverde boyarım dedikten birkaç saat içinde ordular geri çekilmişlerdir.

    bu da böyle seferdir.

    devamında haçlılar ulan zengi'nin hasmına dalak mı o zaman bize bir şey demez diye fatımilerin kontrolündeki kahire'ye yürümüşlerdir ki bu da başka bir tarihin konusudur. el emeği göz nurudur copy paste değildir.

    bir başka seferde görüşmek üzere esen kalın.
  • lisbon’un alınmasında büyük bir payı olan seferdir.

    --- spoiler ---

    portekiz kralı alfonso henriquez, üşbüne'yi (lişbune, lisbon, lisboa) tacu nehrinin denize döküldüğü yerdeki önemli stratejik mevkii, sağlam bir kale olması ve en önemlisi de portekiz ortalarında güçlü bir müslüman savunma noktası teşkil etmesi sebebiyle ele geçirmekte kararlıydı. bunu tek başına yapamayacağını bildiği için doğuya gitmekte olan ve ingiliz, alamn ve hollandalılar'dan müteşekkil haçlı ordusundan yardım istedi.

    kral, 541 (1147) yılı sonlarında kenti kuşatmaya aldı. denizden müslümanlara destek yolunu haçlılar kapattılar. şehir surları çevresinde iki taraf arasında pekçok çatışma yaşandı. müslümanlar şehri çok iyi savundular. ancak, saldırının çok şiddetli olması ve kuşatma uzakdıkta maişet kaynaklarının tükenmesi, direnişi zayıflattı. sonunda, surlardan gedikler açmaya muvaffak olan düşman şehre hakim oldu. hıristiyanlar, şehirde katliam ve soygun yaptılar. büyük camiyi kiliseye çevirdiler. piskoposluğuna da gelberto'yu atadılar. üşbune'den sonra istila hareketine devam eden alfonso, aynı sene üşbune'nin güney doğusunda kalan şenterin'i ele geçirdi.devamla, civar endülüs yerlerini de kendi topraklarına kattı. bu esnada başka olaylarla uğraşmakta olan muvahhidler, bölgeyi kurtarmaya gelemediler.

    *lütfi şeyban, reconquista, s. 193-194

    --- spoiler ---
  • bernard of clairvaux nun avrupa'da etkin olmasıyla düzenlemede büyük rolü olan haçlı seferi.
    (bkz: st. bernard)
  • outremer'deki hıristiyan devletleri birinci haçlı seferi sonrası, müslüman komşuları olan mısır'daki fatımiler ile suriye ve ırak'ta, ekseriyeti selçuklu türklerinin kontrolünde bulunan çok sayıdaki şehir devleti arasındaki ihtilaflarından mütevellit neredeyse yarım yüzyıl boyunca tabiri caizse güven içerisinde varlıklarını sürdürmüşlerdir. zaman zaman franklar ile müslümanlar arasında muhtelif çatışmalar yaşansa da bunlar küçük meselelerdir ve genel itibariyle bölgedeki hıristiyan varlığını tehdit etmemektedir. hatta mezkur müslüman beyler, ihtiyaç duydukları takdirde "ortak düşmanlarına" karşı outremer ile ittifak kurmakta da herhangi bir beis görmemişlerdir.

    mevzubahis "ortak düşman" mefhumunu en iyi dolduran isim ise şüphesiz, kariyerine 1127 yılında bağdat'taki abbasi halifeliği adına kendisini kuzey ırak'ta bulunan musul'a atabey olarak atayarak başlayan selçuklu türkü imadüddin zengi'den başkası değildir. onun, 1144 yılında ilk kurulan haçlı devleti olan edessa kontluğu'nu (bkz: urfa) hıristiyanlardan geri alması arap vakanüvisler tarafından franklara karşı doğu'da gerçekleştirilecek olan cihatın miladı olarak kabul edilmektedir. aynı şekilde urfa'nın düşüşü batıda yarattığı etki bakımından, iki avrupa kralının önderliğinde denizden ve karadan gerçekleştirilmiş büyük bir askeri sefer olan ikinci haçlı seferi'nin altında yatan asli motivasyon kaynağı olarak da nitelendirilmektedir.

    her ne kadar yukarıda da bahsini geçirdiğimiz üzere ikinci haçlı seferi büyük bir askeri harekat hüviyetinde olsa da başlangıçta batı, edessa'nın kaybına tepki vermekte ağır davranır. bunun üzerine papa üçüncü eugenius 1145 sonbaharında yedinci louis'ye bir mektup yazarak kraldan, kutsal toprakların müdafaası için yeni bir haçlı seferi düzenlemesini talep eder. o dönemde 25 yaşında olan ve çevresi tarafından aceleci, zayıf ve açgözlü olarak nitelendirilen fransa kralı ise roma'nın mezkur isteği üzerine noel arifesinde baronlarını toplantıya çağırır ve haçı alacağını beyan ederek onlardan da aynı şeyi yapmalarını beklediğini ifade eder. ancak kısa bir zaman önce louis, champagne kontu'nun topraklarını ele geçirdiği için baronların tepkisini çekmiş durumdadır ve binaenaleyh onlardan beklediği reaksiyonu alamaz. ancak yine de feodal beyler, konunun tekrar istişare edilebilmesi adına 1146 yılının paskalyasında burgonya'daki vezelay'da toplanmayı kabul ederler.

    durumun kritik olduğunun farkında olan louis, vakit kaybetmeden dönemin popüler bir figürü olan meşhur vaiz ve tapınak şövalyeleri'nin sözcüsü hüviyetindeki bernard de clairvaux ile iletişime geçer ve onu, vezelay'daki bir sonraki toplantıda vaaz vermesi için ikna eder. bernard, faaliyetleri sayesinde yalnızca papaların ve kralların dostluğunu kazanmış değildir (papa üçüncü eugenius, bernard'ın kurucusu olduğu clairvaux'da keşişlik yapmıştır ve aynı zamanda fransa kralının kardeşi de kısa bir süre önce söz konusu manastırda sistiryenlere katılmıştır.); aynı zamanda çileciliği, inancı ve belagati sayesinde çağının görece en etkileyici ruhani figürü haline gelmiş durumdadır. nitekim onun vezelay'da vaaz vereceği duyulduğunda, tıpkı papa urbanus'un clermont'ta birinci haçlı seferi için çağrıda bulunduğu esnada olduğu gibi fransa'nın dört bir yanından insanlar bölgeye akın etmiş ve oluşan kalabalık, vaazın yapılacağı katedrale sığmadığından dolayı şehrin dışındaki tarlalara platformlar kurulmuştur.

    bernard'ın vaazı o kadar etkili olur ki, kalabalığın deus de volt haykırışları sırasında haçı almak için öne çıkanlara kendi cübbesinden yırttığı şeritleri vermek durumunda kalır. mezkur kimselerin başında da kral louis ve baronları gelmektedir. nitekim çoğu da ilk haçlıların oğulları veyahut torunlarıdır. bernard ise birkaç gün sonra papa'ya yazdığı mektubunda yaşadığı deneyimi şu şekilde ifade eder: "siz emrettiniz; ben itaat ettim. ağzımı açtım, konuştum ve bir anda sonsuz sayıda haçlı çıktı. köyler ve kasabalar artık terk edilmiş durumda. her yedi kadına karşılık bir erkek bile bulamazsınız. her yerde kocaları hala hayatta olan dul kadınlar görürsünüz."

    bernard'ın mesajı, fransa ile de sınırlı kalmaz. dinamik vaiz, vezelay'den sonra fransa'nın kuzeyindeki flanders'e giderek buradan ingiltere halkına hitaben bir mektup yayınlar: "ülkenizin genç ve dinç erkekler bakımından zengin olduğu biliniyor. dünya onlara övgülerle dolu ve cesaretlerinin ünü herkesin dilinde. bu fırsatı kaçırmayın. haçı sizler de alın. pişman bir yürek ile itiraf ettiğiniz tüm günahlarınız için hemen bağışlanacaksınız. bedeli hiç de pahalı değil, eğer alçakgönüllülük ile takarsınız karşılığının cennetin krallığı olduğunu göreceksiniz."

    bilahare haçlı seferi haberleri almanya'ya kadar ulaşır ve mevzubahis çağrı, cahil halk kitleleri tarafından ren nehri boyunca ikamet eden yahudilere karşı girişilen pogromlara yol açar. bernard, bu kıyımın önüne geçebilmek adına ivedi bir şekilde bölgeye intikal eder ve itidal çağrısında bulunur. yine halkın duygularını kontrol etmek ve yönlendirmek adına almanya'nın gönülsüz kralı üçüncü konrad'a da haçı alması için bizzat çağrıda bulunan clairvauxlu, bu girişiminde de başarı olur ve konrad, 1146'nın noel'inde kutsal toprakları müdafaa etmek için doğuya gideceğini ilan eder. ertesi yılın bahar aylarında ise papa eugenius, kastilya kralı 7. alfonso'nun ispanya'daki müslümanlara karşı başlattığı seferi kutsayarak bu teşebbüsü de bir haçlı seferi olarak addeder ve 1147'nin sonbaharında kuzey avrupa'dan gelen bir haçlı filosu, portekizlilerin lizbon'u arapların elinden almasına yardım eder. hülasa ikinci haçlı seferi, büyük ölçüde bernard'ın enerjisi sayesinde ivedi bir biçimde hem doğu hem batı da islam güçlerine karşı beynelmilel bir sefer hüviyetine bürünmüştür.

    - tapınak şövalyeleri'nin haçlı seferindeki rolü

    tapınak şövalyeleri'nin kuruluşlarından itibaren giderek artan önemi, 27 nisan 1147'de 7. louis ve papa 3. eugenius'un ikinci haçlı seferi'nin planlarını görüşmek üzere tarikatın avrupa merkezi haline paris tapınağı'na gelmeleriyle kolayca anlaşılabilmektedir. yine mezkur toplantı esnasında 4 başpiskopos, 130 tapınak şövalyesi ve en az bir o kadar da şövalye yamağı hazır bulunmaktadır.
    toplantıda şövalyelerin, doğuya giden fransız ordusuna eşlik etmesi kararlaştırılır ve muhtemelen bu vesile ile papa tapınakçılara, beyaz cüppelerine kutsal toprakların müdafaası sırasında ölmeye hazır olduklarını simgeleyen kırmızı haçı takma hakkını verir. eugenius ayrıca haçlı seferini finanse etmek adına tüm kilise mallarına konulan vergiyi tahsil etmek üzere şövalyelerin hazinedarını görevlendirir ve mevzbahis gelişme bir anlamda paris tapınağı'nın, fransa krallığı'nın fiili hazinesi olarak hizmet vereceği 150 yıllık meşum ilişkinin de başlangıcıdır.

    bilahare fransa tapınak üstadı everard des barres, fransız ve alman ordularının doğuya geçişi için kullanılacak güzergahı belirlemek üzere 7. louis tarafından konstantinopolis'e 1. manuel komnenos'un yanına gönderilir. bu gelişmeler yaşanırken bizans imparatorluğu halihazırda sicilya'nın norman kralı ikinci roger ile savaş halindedir ve arkalarını güvence altına almak adına kısa bir süre önce selçuklular ile bir antlaşma imzalamışlardır. binaenaleyh mevcut konjonktürde hem bizans hem de de franklar birbirlerine şüphe ile yaklaşmaktadır.

    eylül 1147'de alman imparatoru konrad'ın ordusu konstantinopolis'e varıp boğaz'dan anadolu'ya geçirildiğinde ve onu bir ay sonra louis'nin askeri birlikleri izlediğinde her şey yolunda gibi gözükmektedir. bunun yanı sıra büyük bir kuzey avrupa filosu da yukarıda da bahsini geçirdiğimiz üzere lizbon'u müslümanlardan almasının akabinde akdeniz'den doğuya doğru ilerlemektedir. ancak iyi gidişat, ekim ayında gerçekleşen bir felaket ile son bulur. alman imparatoru, küçük asya'yı doğrudan geçmek niyetiyle ordusunu selçuklu topraklarının sınırına kadar götürmek gibi bir hata yapar ve 25 ekim'de dorileon'da yani günümüz eskişehir'inde birinci kılıç arslan tarafından ağır bir yenilgiye uğratılır. konrad'ın kendisi de dahil olmak üzere hayatta kalanlar iznik'e çekilerek daha güvenli olarak addedilebilecek kıyı yolunu izleyen fransızlara katılırlar. haçlıların başına gelen olumsuzluklar ise daha yeni başlamış durumdadır. konrad efes 'te hastalanır ve kuvvetleriyle birlikte konstantinopolis'e geri döner. bizanslılar tarafından yetersiz şekilde iaşe edilmiş olan fransızlar ise sertleşen kışa rağmen menderes vadisi'ne ve doğuya doğru ilerlmeye devam ederler. 1148 yılın ocak ayında haçlılar, aydın'da bulunan madran dağı'nın dar geçitlerine geldiklerinde ise selçuklular'ın onları beklediğinin farkında bile değillerdir. selçukluların hızlı mobilize süvarileri, ağır zırhlı fransız şövalyelerine büyük kayıplar verdirir. ordusu dağılmanın eşiğindeyken kral louis, panik içerisinde sorumluluklarını yanında bulunan paris tapınağı üstadı everard des barres'e devreder. deneyimli bir asker olan barres ise orduyu birliklere bölerek, her bölüğün başına bir tapınak şövalyesi atar. tapınak şövalyelerinin soğukkanlılığı sayesinde fransız ordusu, ağır kayıplarına rağmen bir şekilde kendisini attalia'ya (bkz: antalya) atmayı başarır. ancak haçlıların çilesi bitecek gibi gözükmemektedir. orduyu kutsal topraklara götürmek için beklenen bizans filosu, attalia'ya geldiğinde fransızlar büyük bir hüsrana uğrar. zira filo, mütevazi bir ölçektedir. binaenaleyh kral louis, ordusundan geriye kalanların yalnızca küçük bir kısmı ile kutsal topraklara yelken açar. arkada bırakılanların ekseriyeti ise selçuklu toprakları üzerinden kudüs'e doğru ilerlemeye çalışırken hayatını kaybedecektir ...

    louis mart ayının başında antakya'ya vardığında ordunun erzak ve nakliye masrafları o kadar artmış durumdadır ki, sefere devam edebilmek adına tapınak şövalyelerinden borç almak durumunda kalır. aynı şekilde urfa'yı geri alma niyetinden de vazgeçen fransız kralı, artık yalnızca yeminini yerine getirebilmek adına bir şekilde kudüs'e varmak istemektedir.

    - şam'da fiyasko

    fransızlar nihayet 1148'in yaz aylarının başında kutsal topraklara ulaşırlar. bu süreçte konrad ile beraber konstantinopolis'e dönen alman ordusundan sağ kalanlar da deniz yoluyla mezkur kitleye eklenmiş durumdadır. velhasıl 24 haziran 1148'de outremer'de bulunan senyörler ve komutanlar akka'da büyük bir konsey gerçekleştirirler. hospital ve tapınak şövalyeleri'nin de hazır bulunduğu, fransa ve almanya krallarının da iştirak ettiği toplantıya 17 yaşındaki kudüs kralı üçüncü baudouin başkanlık etmektedir.

    zengi'nin halefi olan oğlu nureddin zengi'nin kontrolü altındaki halep'e, halihazırda fatımiler'in elinde bulunan mısır'a ve franklar ile ittifak yapmaya istekli tek müslüman güç olan dımaşk'a saldırmak gibi konuların istişare edildiği mecliste nihai olarak haçlı seferi'nin mevcut tüm kuvvetlerinin dımaşk'a yoğunlaştırılmasına karar verilir. her halükarda bahsi geçen tüm bölgeler, doğu akdeniz'in kıyısında tutunmaya çalışan frank devletleri için derinliklerini genişletmek adına stratejik bir zorunluluk hüviyetindedir. dımaşk üzerinde consensus sağlamasının asli sebebi ise şehrin, konum olarak önemli bir ticari kavşak üzerinde bulunması ve alınması halinde avrupa'dan doğu'ya yapılacak olan ikmali kolaylaştıracak olmasıdır.

    bütün bu gelişmelerin ışığında 1148 yılının temmuz ayının sonlarında birleşik haçlı ordusu, celile'den şama yani dımaşk'a doğru hareket eder. birlikler, şehrin batı surlarının önüne geldiklerinde meyve bahçeleri ve nehirler arasında iyi ikmal edilen bir mevkide kamp kurup kuşatmaya hazırlanmaya başlarlar. ancak meyve bahçeleri, haçlılara karşı durmadan saldırılar düzenlemek adına siper hüviyetinde olan şam müfrezelerinin işine yaramaktadır. bunun üzerine louis ve konrad, saldırılarını açık arazinin bulunduğu ve ağır süvariyi daha etkili bir şekilde konuşlandırabilecekleri doğu surlarına kaydırmaya karar verirler. fakat şehrin surları, mezkur kanatta çok daha yüksektir ve kuşatmanın uzaması ile beraber haçlıların geri çekilmekten başka çaresi kalmaz. velhasılı ikinci haçlı seferi, kutsal topraklarda herhangi bir muharebeye bile giremeden franklar nezdinde yenilgi ve fiyasko ile sonuçlanır.

    şam'dan geri çekilme outremer ile avrupa arasındaki ilişkilerde bir nesil boyunca sürecek bir hoşnutsuzluğun hasıl olmasına sebebiyet verir. outremer'in nokta-ı nazarında kral louis ve konrad ne urfa'yı geri alabilmiş ne de şam'ı veyahut bir başka yeri zapt ederek mezkur kaybı telafi edebilmiştir.
    haçlı seferindeki başarısızlık, batı'da da tabiri caizse büyük bir şok etkisi yaratmıştır. zira söz konusu harekat, güçlü krallar tarafından yönetilmiş ve çağın görece en büyük ruhani figürü olan bernard de clairvaux tarafından vaaz edilmiştir.
    bu seferin sonucunda bilhassa outremer franklarının idrakine vardıkları konu; batı'nın parasal desteğine ve askeri yardımına ne kadar bel bağlarlarsa, işler ters gittiğinde kendilerine karşı avrupa'dan yükselen şikayetlerin o kadar sert olduğudur. binaenaleyh doğudaki franklar bütün bu gelişmelerin ardından, kutsal toprakların savunması için büyük ölçüde askeri tarikatların şövalyeleri tarafından inşa ve komuta edilen kaleler ağına güvenmeye karar vermişlerdir.

    konuya dair daha fazla bilgi edinmek isteyenlere ernoul kroniği, malcolm barber'dan haçlı devletleri tarihi, ibn kalanisi'den şam tarihine zeyl, thomas asbridge'den haçlı seferleri ve kelly devries ile iain dickie'den haçlı seferleri / dünya savaş tarihi 5 adlı eserleri tavsiye ediyorum.
hesabın var mı? giriş yap