• netflix'te bugün yayınlanan, stephen king uyarlaması dönem filmi. karısını öldüren bir adamın 8 yılına odaklanılıyor. 1922-1930 yılları arası işleniyor. öyküyü okumadım, filmin temposu yavaş, film gerilimli değil. tür arasında gerilim geçiyor mu bilemiyorum ama gerilim filmi olmadığını, öyle bir amaç güdülmediğini söyleyebilirim. ortalama bir film. gene de şans verilebilir bence. thomas jane gayet iyi oynamış, rolün hakkını vermiş.

    spoiler

    arazi bahane. adamın karısını öldürmesinin nedeni -filmde kendisinin de belirttiği gibi- nefretten başka şey değil. karısından nefret ediyor, fırsatını-bahanesini bulunca da öldürüyor. öldürdükten sonra vasat altı bir hayat yaşaması, 400 koca dönem arazisi olmasına rağmen zengin olamaması, cinayetten 8 yıl sonra karısının dediği noktaya gelmesi, yani araziyi -yok pahasına- satması... filmin sevdiğim tarafları. halbuki karısını öldürmeyip başta araziyi satsa oğlu ve oğlunun 15 yaşındaki sevgilisi ölmeyeceklerdi, kendisi de elini kaybetmeyecek, belki daha zengin bir şekilde hayatına devam edecekti. ama öldürdü ve rezil bir hayat -gene de hak ettiğinden daha iyi- yaşadı. cinayetin yaşam standartlarına olumlu hiçbir etkisi olmadı.

    spoiler
  • bu filme kötü diyenler film namına bir bok bilmiyordur bence. hatta kolpaçino serisini falan kesin bilgisayarına indirmiştir.

    muhteşem film. tek kelimeyle muhteşem.
  • stephen king'in 1922 adlı kısa öyküsünden uyarlanmış ilgi çekici bir gerilim/drama. filmin temposu yavaş ama sıkılmadan merakla izliyorsunuz. thomas jane çok iyi oynamış. yapılan bir hata insan hayatını nasıl mahveder izleyin görün. filmin ana fikrinde belirtildiği gibi "her zaman başka bir yol vardır", biraz düşünmek gerek sadece. bir şans verin ve seyredin, başarılı.
  • son zamanlarda izlediğim en rahatsız edici, en kasvetli, en hasta ruhlu film. filmi soğuk bir kış gecesi (evet şimdi, tam olarak şu an) tek başıma izledim ve dakikalar ilerledikçe daral geldi, hafakanlar bastı, evdeki her şey üstüme üstüme gelmeye başladı. bir yerden sonra "sikerim faresini de, ineğini de. bit lan artık!" derken buldum kendimi. atmosferi ve gerilimi resmen iliklerimde yaşadım. bu hissi en son das boot izlerken yaşamıştım.

    filme iyi ya da kötü diyemiyorum. bittikten sonra imdb'de kaç puan vermek istediğimi uzun süre düşündüm. yani değişik bir film, anlatamıyorum işte. puan dışı, kategori dışı, beğeni dışı... "in misin cin misin, nesin amına koyim?" dediğim bir film.

    normalde bir filmden etkilendiysem ve o film romandan ya da öyküden uyarlamaysa kitabını da alır okurum ancak bu öyküyü asla okumayacağım. filmi bile bu kadar rahatsız ediciyse, kitabı delirtir herhalde. aman uzak kalsın!

    --- spoiler ---

    baba ve çocuğun bir araya gelip anneyi öldürme sahnesi inanılmaz gerçekçi ve dehşet doluydu. düşünsenize; yıllarca koca olmuş bir adam ve yıllarca "anne" demiş bir çocuk bir araya geliyor ve gecenin kör karanlığında anneyi öldürüyor. o anne ölmemek için debelenirken amatörce bir boğaz kesme şekline maruz kalıyor ve duvara, yatağa, yere sıçrayan kanlar... bir müddet sonra, ölen annenin cesedi gezmeye başlıyor sağda solda. fareler tarafından yenmiş zombi gibi bir ceset. her gördüğümde aklım çıktı ve euzu besmele çektim.

    ve o amına kodumun fareleri! splinter usta'nızı sikeyim, ne lanet hayvanmışsınız lan! annenin götünden girip ağzından çıktınız, yetmedi; çocuğun burnundan girip gözünden çıktınız. o da yetmedi, kredi kartı itelemek isteyen banka gibi evde, okulda, işte, her yerde adamın karşısına çıktınız; adamı da, beni de delirttiniz en sonunda. ha bir de o inek. 7 ailenin bir araya gelip kurbanlık olarak girebileceği devasa inek. ulan bi insan film izlerken inek görüp gerilir mi? ben gerildim anasını satayım! şu inek yüzünden maskot haline gelmiş sütaş ineği ve milka ineği'ne eski gözle bakamayacağım artık. tüm bunlar yetmiyormuş gibi hayatı sorgulatan diyaloglar, gerim gerim geren müzikler, yazın ayrı kışın ayrı kasvetli mısır tarlası (stephen king'in, mısır tarlalarıyla kesin alıp veremediği bir mevzu var. nitekim hangi uyarlamasını izlesem bir mısır tarlasıdır gidiyor...), thomas jane'in sinir bozucu redneck halleri, oğlu rolündeki dallamanın bebek yüzünün altında barındırdığı caniliği...

    --- spoiler ---

    insanı, hayvanı, bitkisi... hepiniz bir olup ebemi siktiniz gece gece. rüyama gireceksiniz diye yatamıyorum amk!
  • 2017 yapımı, stephen king'in kısa hikayesinden uyarlama gerilim, korku türünde netflix filmi. benim ilk ilgimi çeken şey thomas jane oldu. stephen king'in başka bir hikayesinden uyarlanan "the mist" filminde de başroldeydi. punisher'i hariç tutarsak bu adam neredeyse bir tek stephen king uyarlamalarında başrol alıyor. thin red line'da yıldızlar karmasının arasında kalmasından mıdır bilinmez, o filmde tanıyamamıştım.

    ağır ilerleyen ve sürekli geren bir film arasında çok ince bir çizgi var ve film birkaç kategoriye birkaç kez düşüyor. film suç olarak başlıyor, gerilimle devam ediyor bazı noktalarda korku - fantastik arası bir hal alıyor. film, wilfred'in, edgar allen poe'nun tell-story heart'ta ki kahramanı gibi bir otel odasına gelmesiyle flashback olarak anlatılıyor. planlı bir cinayetin wilfred'in psikolojisi ve ruh hali üzerinde yansıması olarak 1922 yılında çiftlikte geçirdiği yıl ve itirafını hazırladığı otel odası, kendi yarattığı şeytanlarla dolu perili mekanlar gibi. filmin fantastik boyutunu hikayeye katan wilfred'in değişen psikolojisi, güvenilmez bir anlatıcıdan bir hikaye anlatıldığını düşündürüyor. ama aslında film, stephen king için nadir yaptığı şeylerden diyemeyeceğimiz, erkeklerin planlı şekilde cinayet işlemeyi seçtiklerinde deliliği tamamlamak için kahramanın bir tepeden aşağı doğru sürekli düştüğü bir çizgi çiziyor.

    --- spoiler ---
    henry her ne kadar yaşadığı yeri sevdiği için safını wilfred'ten yana alıp, annesiyle omaho'ya gitmeyi reddetse de asıl neden sevgilisi shannon. çünkü böyle bir şey olursa parçalanacaklar. bu uğurda annesini bile öldürmeyi kafaya koymuş bir çocuğu göz önüne aldığımızda henry ve shannon'un sonu çok şaşırtıcı değildi. ki annesinin teklifini reddetmesinin nedeninin bu olduğunu düşündüren sahne de buydu.

    çıldırmış olabilecek bir adam hakkında bir film yapmak oldukça zor olabilir, çünkü suçlu bir adamın vicdanını fiziksel olarak tezahür etmeniz gerekir. aslında farelerin filmdeki yeri de bu. wilfred'in vicdanının dışa yansıması. wilfred, karısının ölümüne ilk ve tek kez, kuyudan ona baktığında, karısının ölü bedenine saldıran fareleri görüp onları uzaklaştırmaya çalıştığı sahnede vicdanen üzüldü. öyle ki farelerin sayısı ile wilfred'in vicdanen duyduğu rahatsızlık ve akıl sağlığını kaybetme derecesi eşdeğer. wilfred otel odasında mektubu yazarken farelerin sayısı, aynı wilfred'in sürekli tepetaklak olması gibi, dibe battığı son sahneye kadar sürekli artıyor. öyle bir noktaya geliyor ki karısının yanına, kuyuya düşürdüğü inek bile filmin sonuna doğru onun için dert oluyor.

    thomas jane, bana göre bu filmde en iyi oyunculuğunu yapmış. filmin başında ağır ve güçlü bir karakter çizerken, akıl sağlığını kaybettikçe filmin başındaki halinden zıt bir karaktere evriliyor ve gittikçe derinleşiyor. film her ne kadar 50-60 dakikada bitecek bir hikayeye sahip olsa da thomas jane'nin oyunculuğu filmin sündürülmesini katlanılabilir kılmış.
    --- spoiler ---
  • iyi bir film. büyük buhran öncesi birleşik devletleri çok iyi yansıtıyor. tam anlamıyla redneck(makyöz’e saygılarımı sunuyorum) olan bir adamı ve ailesinin hikayesini izliyoruz. gerilimden ziyade suç\drama daha bir yakışıyor bu filme. thomas jane efsanevi güneyli aksanıyla alıp götürüyor zaten filmi.
  • stephen king'e ait bir kısa öyküdür. netflix tarafından filme çekilmiş ve 20 ekim'de yayınlanacak.

    oyuncu kadrosunda thomas jane, molly parker, neal mcdonough, brian d’arcy james, dylan schmid gibi isimlerin yer aldığı 1922; wilfred james’in maddi kazanç sağlamak için eşi arlette’yi öldürmesini, bunu itiraf edişini ve sonrasında yaşadığı esrarengiz olayları konu alıyor. filmin yönetmenliğini ve senaristliğini ise these final hours filmine imza atan zak hilditch üstleniyor.

    film; aynı zamanda başrol oyuncusu thomas jane’in, the mist ve dreamcatcher filmlerinden sonra yer aldığı üçüncü stephen king uyarlaması olma özelliğini taşıyor. 1922, 20 ekim’de netlix’te görücüye çıkacak

    fragmanı da şurda:
    https://www.youtube.com/watch?v=3e_ft0atsji
  • az oyuncu, az mekan, film boyunca devam eden tekinsiz ve karanlık tema, filmin ağır temposuna yayılan huzursuzluk hali, çarpık ilişkiler, saklanan bir suç ve ortalığın kan revan olması gibi bütün muhteşem detayları bünyesinde barındıran güzel bir film. bu tarzı sevenler keyifle izleyebilir.

    empati yapmanın asla ama asla mümkün olmadığı ama yine de haklı olduğunu hissettiğiniz bir ana karaktere sahip. bu detayı hissettiriyor olması filmi başından sonuna kadar gerçekten çok rahatsız edici yapıyor. ana karakter ve seyirci arasında bağ kuracak bir detay olmamasına rağmen insan bu hisse filmin doğal akışında kapılıyor. zaten bütün rahatsız edicilik de bu noktada başlıyor. çünkü böyle bir şey niye olsun? ama oluyor işte. filmin başrolü thomas jane'in hakkını da teslim etmek lazım, çok başarılıydı.
  • herkes gömüyor gidiyor. senden önce aynı boş lafları etmiş onlarca entry varken papağan gibi bunları tekrarlamak niye?

    gayet de güzel filmdir. kurgu, görüntü, oyunculuk kendini gayet iyi izletir. her saniyesi fotoğraf karesi gibi düşünülmüş, diğer ucuz netflix filmleri gibi baştan savma değil.

    10/10
  • başarılı başrol, ara ara da giren iyi ve atmosfere uygun müzikler. ha bir de bu unsurları iyi kullanan hoş bir fragman. gerisi çöp. yani okumadım ama izler izlemez bunun bir roman değil kısa hikaye olduğunu ve king'in öylesine haftasonu eğlencesi diye yazdığı belli. üzerine film çekmelik değil.

    bir de tüm film tatlış fare dolu. olm biz ratatul izlemiş nesiliz artık onlara kötü bakamayız.
hesabın var mı? giriş yap