• sivas katliamında katledilenleri, kendi katledilişlerinin sorumlusu olarak lanse edenlerin yetmezmiş gibi bir de katilleri de mağdur olarak gösterme çabaları, şimdi bir de 1 mayıs 1977’de katledilenlerin; üzerine açılan yaylım ateşinden ve kendi ölümlerinden sorumlu olduğu gibi saptırma ve yalan dolan üzerine kurulu tvlerde ve yazılı basında dönen kara propagandaya cevap olarak: suat parlar’ın "kontrgerilla kıskacında türkiye, bölüm: v katliamlar"dan hiçbir değişiklik yapılmadan olduğu gibi kitaptan alıntılanmıştır...

    "1 mayıs 1977

    1 mayıs 1977’de taksim meydanı kana bulandı. kontrgerilla timlerinin, “enternasyonal” destekle emekçilere kurşun yağdırdığı o katliamda 34 insan öldü ve çok sayıda insan yaralandı. istanbul cumhuriyet savcılığı toplum suçları bürosu hz.1977/14562, iddia no:1977/158 sayılı iddianamesinde olay anı şöyle anlatılıyor:”olay çıkarma anı çok iyi hesaplanmıştır, gerek beşiktaş’ta gerekse saraçhane başında toplanan topluluk saat 10’dan beri ayaktadır. üstelik muhtemel bir saldırıya karşı tetikte ve tedirgindir. ayrıca mitingin bitti bitecek anına gelinmiştir. bu suretle topluluğun fiziksel gücü oldukça tükenmiş, dikkati dağılmış, dönüş hazırlığına da girişmiştir. alanda 100 binin üzerinde bir kalabalık mevcut olup bunun bir bölümünü taşradan gelen, istanbul’u ve alanı tanımayan öğretmenler, işçiler ve dernek mensupları oluşturmaktadır. tanık ifadelerine göre önce abdülhak hamit caddesi üzerinden bir el, arkasından iki el peşpeşe silah atılmıştır. bu kesimi kısmen “kurtuluş” grubu işgal etmektedir. tesadüfi olmayan bu atışları intercontinental otelinin muhtelif kat ve bölümlerinden, bu otelin yanındaki inşaat ve çiçekçi dükkanı içinden, sular idaresine ait duvardan, ortağ restoranın bulunduğu ve civarında ozalit yazılı bulunan binasının çatısından, abdülhak hamit caddesi içinden, ptt binası üstünden, pamuk eczanesi üstünden veya civarından aynı anda başlayan seri atışlar izlemiştir … bir kısmı uzun menzili silahlardan atıldıkları iddia olunan kurşunlar alandaki büyük topluluğun ve kürsüdeki konuşmasının son sözlerini söylemekte olan kemal türkler ile protokole dahil olanların ve kürsünün etrafını çeviren diğer kalabalığın başlarının üzerinden geçmeye başlamıştır. bu durum karşısında yukarıda temas edildiği şekilde içinde bulunduğu yorgun, dalgın ve tedirgin atmosferin de etkisiyle büyük kalabalık içine düştüğü bu cehennemi kaos içinde ve can korkusu altında paniğe kapılarak silahların atıldığı, kurşunların geldiği ters istikamete doğru kaçmaya başlamıştır ... taksim alanında yaratılan ve kısa zamanda kıyıma dönüşen bu kararlı saldırı ve terör hareketi tanık ifadelerine göre ortalama 8-10 dakika sürmüş ama alanda bir kan denizi halini almıştır. 8-10 dakika içinde meydana gelen saldırının bilançosu 34 ölü ve 126’dan fazla yaralıdır.” iddianamede olayların tartışıldığı bölümde ise şunlar yazılıyordu:
    a) olaylar sırasında alanda 100 binin üzerinde bir topluluk vardır.
    b) alanın en hakim noktalarından ve alanı boşaltacak yolları kontrol edebilecek mevkilerden, aynı anda seri atışlar başlamıştır. (örneğin gümüşsuyu caddesine kaçma istikametini kontrol eden intercontinental oteli yanındaki çiçekçi dükkanı üstü ve arkasındaki tahta perdeyle çevrili yeni inşaat) polis memuru nazmi arı, intercontinental’in yanındaki yolun ağzında, buradan açılan ateş sonucu ölmüştür. harbiye’ye açılan cumhuriyet caddesinden kaçışı kontol eden ptt binasının üstü ile ortağ restoranın bulunduğu ve duvarında ozalit yazılı binanın çatısı, tarlabaşı’na giden abdülhak hamit caddesinin içi, istiklal caddesiyle sıraselviler caddesine hakim olan sular idaresine ait olan duvar, alanın orta kesimini ve kürsüyü kontrol edebilir yerde olan intercontinental oteli.
    c) bazı yerlerden halkın arasına, aynı anda patlayıcı maddeler atıldığı da ifade edilmektedir. (gerçekten zabıtaca alanın çeşitli yerlerinde üstünde torpil yazılarını havi patlayıcı maddeler ele geçirilmiştir) (polis dosyası)
    her tarafta birden başlayan atış ve patlama sesleri arasında halkın büyük bir kısmı ve özellikle disk’e bağlı işçiler kısmen yere yatıp, kısmen de en emin gördükleri geriye doğru kaçarlarken önlerinde disk iççilerinin bulunması nedeniyle o tarafa kaçamayan bir kısım halkta kurtuluşu intercontinental otelinin yanında ki kazancı yokuşundan aşağı kaçmakta bulmuştur. bu yokuştan kaçmaya çalışan topluluk aşağı yukarı anıtın çevresinde ve önünde toplanan dev-genç, töb-der, mem-der gibi dernek ve kuruluşların oluşturduğu insanlardır. nitekim ölenlerden birisi töb-der’li öğretmen, 9’u öğrenci, 9’u da halka mensuptur. yine tanık beyanlarına göre ancak kazancı yokuşu ağzına gelindiğinde bu defa yokuşun biraz altında kaçışan halka doğru atışlar başlamış, şu durum karşısında geri dönüp kurtulmak isteyen topluluktan, arkadan gelen habersiz büyük kalabalığın altında kalarak asfeksi ve boğulmalar sonucu hayatını kaybedenler olmuştur. sonuç olarak kazancı yokuşu ağzında bu şekilde 25’e yakın insan ölmüştür. alanın en hakim ve stratejik noktalarından 10 dakika kadar devam eden seri atışlarda 2 bine yakın mermi yakıldığı ifade edilmektedir.
    bu durum karşısında eğer hedef gözetilerek ateş edilmiş olsaydı, kurşunla 5 ölü, 32 yaralı değil bu rakamların çok üstünde ölüm ve yaralanmalar meydana gelirdi. o halde tertip olunan bu hareket 100 bin kişinin üstünde mitingi izlemekte olan halk üzerinde yılgınlık, panik ve korku yaratmayı amaçlamakta idi. şunu da eklemek gerekir ki yukarıda açıklanan mihrak ve stratejik noktalardan açılan bu seri atışları takiben alanın içinde ve dışında panzerlerin siren çalmaya başlamaları, halkın arasında alanın o tarafına bu taraftan ilerlemeleri, ses bombaları atmaları ve bir yerlere sığınan halkın üzerine su sıkmaları, ateş açmaları normal muhakeme ve soğuk kanlılığını büyük ölçüde yitirmiş, can korkusu içinde bu 100 binlik kitlenin panik içinde düşmesini süratlendiren diğer bir etken olmuştur. o kanlı mayıs gününde halkın üzerine ateş açılan yerlerden biri sular idaresiydi. sular idaresinin üzerinde kalabalıkça bir grubun başında elinde makinalı tabanca olan birinin ötekilere amir gibi davranıp emriler verdiği istiklal caddesinin girişindeki fırının üst katından görülüyordu, (nail güreli, iki 1 mayıs, gir yayınları, mart 1979, sayfa 137) sular idaresinin üzerinde bulunan 60 kişilik grupla ilgili olarak dönemin istanbul belediye başkanı ahmet isvan şunları söylüyordu: “çok sayıda insan oradan bir çok kişinin elleri enselerinde kılıkları komando askeri filan gibi kılıkta … paçaları potinlerinin içerisine konmuş haki renkli elbiseli çok sayıda insanın elleri enselerinde indirildiğini söylüyorlar. polise soruyoruz, “polis geldi bunları aldı, götürdü” diyor … bir çok kişiler. arandı, silahlar yukarıda bıraktırıldı, adamlar aşağıya indirildi, götürüldü … toplum polisi amirine, duvarın üzerindeki adamları gösterdim bunların kimliği tespit edildi mi? elinde silah var, buradan ateş edildi dedim … bu konuyu soruşturmayı yürüten savcılarla da görüştüm. o zaman sular idaresi dubarı üzerinde eli silahlı kişilerin fotoğrafı yayınlanmıştı. bunun tespit edildiğini polis şefi uğur gür gelip fotoğraftakinin kendisi olduğunu söylemiş.” (ages. 179) mhp genel başkanı alpaslan türkeş’in özel notları arasında adı geçen “özel” eğitimli, mhp’ye yakınlığı ile bilinen siyasi polis şefi uğur gür’ün sular idaresi üzerinde ne aradığı bugüne kadar araştırmamıştır. üstelik sular idaresi duvarı üstünden indirilen grubun mevcudiyeti! polis tarafından reddedilmiştir. çok sayıda aksi tanıklığa rağmen. yine isvan, konuyla ilgili sorulara verdiği yanıtta: “evet, evet orasını çok iyi gören fırın olması lazım … asıl önemlisi başlarında bir amir bulunduğu, elinde makinalı tabanca bulunduğu, onları mevzilere yerleştirdiği ifadesi verildi … 50-60 kişinin başlarında bir amirleri olduğunu, elinde makinalı tabanca bulunduğunu, amir gibi bunlara emir verdiğini, diğerlerinin de bu emirleri yerine getirdiklerini söyleyen fırın işçilerinden tanıklar olacak” diyor. isvan chp araştırma kurulunun istediği tanıkları getirdiklerini, bunların ifadesinin yazılı olarak alınmadığını! belirtiyor ve rapor hazırlanıp, hazırlanmadığını bilmediğini amacın genel başkan’a bilgi sunmak olduğunu belirtiyor. dolayısıyla bu fırın işçileri ne mahkeme sürecinde ne de yakında hükümet olacak partinin belgelerinde tanıklıkları ile yer almıyor. oysa söz konusu olan siyasi polis şeflerinden birinin resimlerden de tespit edildiği üzere, sular idaresinin üzerinde görülmesi ve bazı kişilerin burada mevzilenmedir. olayların tanığı bir gazeteci ise şunları yazıyordu: “olaylar başlamadan 15-20 dakika önceydi. kürsü ve çevresinden çektiğimiz fotoğrafların filmlerini intercontinental otelinden fotoğraf çeken arkadaşlarımıza ulaştırmak gerekiyordu. o filmleri gazeteye götürecekti. bu nedenle kürsüden inip kalabalığı yararak intercontinental otele gittim. otelin resepsiyon memuruna gazetecilerin hangi katta olduğunu sordum. aldığım cevap 5. kattalar olduğu için bu kata çıktım. yanılmıyorsam, ya da aklımda doğru kaldıysa 208 sayılı odanın kapısı açıktı. odanın camlarından alanı seyreden kişiler ve masa üzerinde tele-objektifli makinalar olduğunu gördüğüm için gazetecilerin bu odada olduğunu sanarak içeri girdim. ancak odanın kapısından adımımı atar atmaz oldukça “mütecaviz” bir biçimde ve itilerek durduruldum. gazetecilerin bu odada olmadıklarını sert bir ses tonuyla söyleyen ve kapıyı hızla yüzüme kapatan kişi gözlüklüydü. kapı dışarı edilir edilmez odalara servis yapan garsona salt merakımı gidermek için bu odadakilerin kim olduğunu sordum. garsonun cevabı “polisler” oldu … silah sesleri başladığı zaman kürsüye yeniden dönmüştüm. ilk ateş sular idaresi tarafından başladı silah sesleriyle birlikte alanda biriken halk şiddetli bir rüzgarda buğday tarlası gibi dalgalandı.opera binası ve kürsüye doğru kaçmaya başladı. sular idaresi tarafından başlayan silah seslerinden çok az bir zaman sonra belki de bir iki saniye sonra, intercontinental otelinin önünden pamuk eczanesi tarafından silah sıkıldığını gördüm. ayrı ayrı noktalardan aynı anda büyük bir uyum içinde silahlar patlıyodu, alan 5 dakikada boşalmıştı.” (necati doğru, 8 mayıs 1977 politika)
    ……..
    ( diğer görgü tanıklarının cia’yı da kapsayan önemli ifadeleri konu devam ediyor)
    …………..

    son paragraf:
    lockhead rüşvet soruştırmasının ordu içinde sarsıntılar yarattığı bir dönemde patlayan 1 mayıs katliamı, darbe söylentileri, ortadoğu’da yaşanan karışıklıklar tam bir çelişkiler zembereği oluşturuyordu. 3 mayıs katliamını bu çelişkiler zembereğini eksen alarak değerlendirmek gerekiyor. ancak görünen o ki doğrudan cia’nın devreye girdiği, özel harpçilerin “sivil uzantılarla birlikte hareket ettiği, kontrgerillanın tüm birimlerinin devreye sokulduğu bir katliamdır söz konusu olan. sonuç ve etkileri ise uzun vadeli planlar açısından değerlendirilmiş, türkiye’yi 12 eylül’e taşıyan sürecin en önemli köşe taşlarından biri olmuştur. ancak tüm bilinenlere! rağmen, olayın ayrıntılarının vakit kaybetmeden gün yüzüne çıkarılması gerekiyor. 1 mayıs katliamı “onlar” açısından “modeldir” ve yine denemek isteyeceklerdir.
  • 1 mayıs 1977 kanlı pazar!
    bugün ölen 34 kişiyi saygıyla anıyorum. ruhları şad olsun!
  • önden edit : bütün görselleri ve videoları bir araya topladığım versiyonuna buradan ulaşabilirsiniz.

    türkiye’nin yakın geçmişine ‘’kanlı 1 mayıs’’ olarak adını yazdıran ve 1 mayıs 1977 tarihinde yaşanan olay neticesinde, 34 kişi hayatını kaybetmiş ve 126 kişi yaralanmıştır. bu olay işçi sınıfı tarihindeki en büyük katliamlarından birisi olarak yorumlanmaktadır. çoğu kesim yaşanan bu olayın abd desteğindeki hakim güçlerin işçi sınıfının ve solun türkiye'deki yükselişini durdurma konusunda kararlı olduğu, bu yüzden mitingin başarıyla sona ermesine izin vermeyeceği ve bunun sonucu olarak bir provokasyonun tasarlanıp uygulandığını savunmaktadır. her ne kadar olayın içerisinde amerika veya kontrgerillanın parmağı olduğu savı öne sürülse de bu iddialar günümüze kadar açıklığa kavuşturulamamıştır. yine aynı dönemde bülent ecevit’in chp’sinin, necmeddin erbakan’ın msp’si ile oluşturduğu koalisyonun sona ermesiyle süleyman demirel başkanlığında kurulan yeni hükümetin ismini ‘’milliyeçi cephe’’ olarak belirlemesi ülkenin yaşadığı hizipleşmeyi ciddi manada arttırmıştı. bununla birlikte kıbrıs barış harekatı sonrası uygulanan ambargo ülkenin ekonomik sıkıntılarını daha da arttırmıştı. dolayısıyla ‘’kanlı 1 mayıs’’ olayını ülkenin bu gelişmeden 1 sene önceki siyasi ve ülke içi durumunu değerlendirerek ele almakta fayda var.

    yukarıda zikrettiğimiz şekilde olayın yaşandığı dönemde milliyetçi cephe hükümeti iktidardaydı ve hükümet bir yandan dış baskılarla, diğer yandan ise iç sorunlarla uğraşmak zorunda kalıyordu. milliyetçi cephe hükümeti döneminde ülke içerisinde anarşi artmaya devam etmiş ve buna bağlı olarak da kamplaşmada iyice hızlanmaya başlamıştı. kısaca türkiye artık bir kısır döngünün içerisine girmişti. aslında ülkedeki bu gelişmelerden orduda rahatsızdı. teröre karşı devletin yeni bir mekanizma kurmasını istiyorlardı. bu mekanizmanın adı ise ''devlet güvenlik mahkemesi'' idi. ancak askerin bu projesine hiç beklenmedik bir engel çıkacaktı. bu engel ise devrimci işçi sendikası (disk) gerçekleştirecekti. 12 mart 1971 muhtırası her ne kadar önünü kapamaya çalıştıysa da ‘’disk’’ işçilerin örgütlenmesi ve hak mücadeleleri konusunda çok önemli adımlar atıyordu. özellikle otomotiv sektörünün de gelişmesiyle artan işçi kitleleri disk çatısı altında örgütleniyordu. dolayısıyla disk toplu sözleşmelerin inatçı ve katı bir pazarlıkçısı konumuna da gelmişti. sendikanın kayıtlı 500.000 üyesi bulunuyordu. disk bir beyanatıyla işçiyi sokağa dökebiliyordu. disk’in beyanatı ile işçilerin sokağa inme durumunu ise herkes 1 mayıs 1976 günü görmüştü. bu tarihte türkiye tarihinde bir defa daha 1 mayısı ‘’bahar bayramı’’ olarak değil, ‘’işçi bayramı’’ olarak kutlamıştı. bunun öncüsü olan disk o gün yaklaşık 100.000 kişiyi taksim meydanında ki kutlamaları toplamayı başarmıştı. bu kutlamalarda türkiye tarihinde o güne kadar işçi yoğunluğu olarak en fazla kişinin katıldığı 1 mayıs kutlamasıydı. çoğu sol kesime göre bu 1 mayıs kutlaması türkiye’deki sol mücadelesinin taçlanması olarak düşünüyordu. işte disk’in bu gücüne muhafazakar olan türkiş’in 26 sendikası katılınca milliyetçi cephe hükümetine karşı son derece güçlü bir muhalefet oluştu. bu muhaliflere chp bayraktar olmuş, işçi meydanlara çıkmıştı. chp ile disk devlet güvenlik mahkemelerine ''özgürlükleri kısıtlayacağı ve demokrasiyi ortadan kaldıracağı'' gerekçesiyle karşı çıkıyordu. disk ardı ardına gösteriler düzenledi ve tüm işçileri devlet güvenlik mahkemelerine karşı ayaklandırdı. ülke bir anda grevler, iş bırakmalar ve direnişlerle sarsılmaya başladı. disk sokaklarda, chp ise mecliste öylesine sert bir muhalefet gerçekleştirdi ki milliyetçi cephe köşeye sıkıştı ve bahsi geçen yasayı geri çekmek zorunda kaldı. bu olaylar ve yasanın mecliste geri çekilmesi, askerler arasında ülkeye yapılmış en büyük ihanet olarak algılandı. devlet güvenlik mahkemelerinin hayata geçirilmemesi askerlerin gözünde ülkenin adeta teröre teslim edildiğinin ilanından başka bir şey değildi.

    1977 yılına girilirken ülkede tam bir buhran yaşanmaktaydı. çünkü ekonomi artık felce uğramıştı. merkez bankasının çekleri yurtdışında karşılıksız çıkıyor ve çoğu finans kurumu tarafından kabul edilmiyordu. ayrıca döviz kıtlığı dayanılmaz safhalara gelmişti. bu dönemde bulgaristan parasını alamadığı için türkiye’nin ithal ettiği elektriği kesmiş ve ülke içinde kısıntılar günde 11 saate kadar çıkmıştı. ırak ise aynı şekilde ödeme alamadığından petrol vermiyordu. bu yüzden benzin istasyonlarında ki kuyruklar giderek uzuyor ve tüpgaz bulunamıyordu. bu sıkıntılarla birlikte %200'lere varan zam furyası halkın belini iyice büküyordu. aynı zamanda köyden şehirlere olan göç çığ gibi büyümeye devam ediyor ve her yeni gelen beraberin daha yeni sorunlarla kentleri dolduruyordu. bu göç dalgasıyla şehirlerde önceki dönemde az görülen gecekondu mahalleleri giderek çoğalmaya başlamıştı. bu ortamda arabesk salgını yolunu şaşırmış ve ne yapacağını bilemeyen insanların feryadını simgeliyordu. açıkçası türkiye müthiş bir darboğaz ile birlikte değişiminde sancılarını yaşıyordu. sadece şarkıların değil kentleri dolduran aç ve işsiz insanlarında umudu sol parti ve örgütlerdi. solun parti olarak tek umudu ise cumhuriyet halk partisiydi. chp’nin arkasındaki en büyük güç ise disk idi. sol chp’nin şemsiyesi altında toplanmıştı. solun amacı ise yine aynıydı; milliyetçi cephe hükümetini devirmek ve karaoğlan’ı (bülent ecevit) tekrar tek başına iktidara getirmek. zaten o sıralarda milliyetçi cephe içerisinde çatlaklar kendini göstermeye başlamıştı. msp, ülkücü terörden duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. mhp ise msp'yi yeşil komünist olmakla suçluyordu. bu ve buna benzer tartışmalardan dolayı sağdaki ayrışma hızlanmaya başlamıştı. iktidar ortakları bunca baskı altında daha fazla devam edemeyeceklerini görmüşler ve erken seçim kararı almışlardı.

    ancak bu dönemde sol örgütler arasında da bir ideolojik ayrışma ve hizipleşme yaşanıyor, bunun sonucu olarak da cinayetler yaşanıyordu. aslında daha önce başlayan bu ayrışmalar hızlanarak ve çoğalarak devam ediyordu. önceki dönemlerde bu örgütler yan yana kulvarlarda faaliyetlerine devam ederken 1970’in ortalarından itibaren sol örgütler kendi içerisinde bölünmeye başlamıştı. örneğin çin yanlıları halkın sesi, halkın kurtuluşu, halkın yolu, halkın birliği gibi örgütlenmelere, sovyet yanlıları türkiye işçi partisi (tip), türkiye sosyalist işçi partisi (tsip), türkiye komünist partisi (tkp) gibi örgütlere bölünmüştü. bu örgütlerin içinden çıkıp vurucu timler şeklini almış örgütlerde bulunmaktaydı. bu örgütlere en iyi örnek ise mlspb (marksist leninist silahlı propaganda birliği) gösterilebilir. siyasi gruplar tabi ki bu anılanlardan ibaret değildi. kürtler de yukarıdaki grup ve sendikaların bir bölümünde yer almakla birlikte, kawa gibi kendi bağımsız kürt siyasi hareketlerini oluşturmuştu. 1977 yılına gelindiğinde sol artık bir şey üzerinde uzlaşabilir olmaktan çıkmıştı. çünkü birbiriyle kanlı bıçaklı olan bir sürü grup vardı. ayrıca aynı görüşte olan örgütler daha yakın rakip oldukları için belki daha da fazla kanlı bıçaklı durumdaydı. sonuç olarak sovyet yanlılarının artık oldukça net hegemonya kurduğu disk’in içerisine, özellikle çin'i temsil eden hiçbir grubu almamak gibi bir hedefi de vardı.

    sol örgütler her ne kadar kendi içerisinde bölünmüş olsa da erken seçim öncesinde 1 mayıs işçi bayramında dev bir gövde gösterisi yapmaya kararlıydı. bu gövde gösterisinin bayraktarlığını yapan disk, ülkedeki sol gruplar ile görüşerek ''gelin milliyetçi cephenin işini taksimde bitirelim.'' demişti. ancak yukarıda da zikrettiğimiz gibi o dönemde sol partiler ve örgütler arasındaki ideolojik ve siyasi rekabet alabildiğine yükselmişti. son yıllarda birbirleriyle her yöntemle mücadele içinde olan pek çok sol grup aynı alanda olaysız bir şekilde nasıl bir araya gelecekti? mitingin düzenleyicisi disk içindeki etkin tkp kanadı, "maocu" diye nitelenen grupları taksim'e sokmamaya kararlıydı. çünkü gazetelerde ‘’disk ve maocu gruplar arasında çatışma bekleniyor!’’ gibi başlıklar atılmaya başlanmıştı. aslında provokasyon daha mitingin afişleri asılırken başlamış ve 18 nisan gecesi kocamustafapaşa’da öldürülen sadık canaslan adlı öğrencinin sol içi çatışmada vurulduğu söylentileri yayılmıştı. cinayetten ötürü suçlanan igd yönetimi bir açıklamayla olayla ilgilerinin olmadığını duyurmuş; fakat bu kez 28 nisan sabahı izmir’de yapılan afişlemelerde idris türkoğlu adlı bir başka öğrenci öldürülürken aynı iddialar öne sürülmüştü. işte bu olaylardan ötürü disk'in o dönemdeki genel sekreteri ve 1 mayıs 1977 mitingi tertip komitesi başkanı olan mehmet karaca bazı sol örgütlerin alana alınmaması kararını ve nedenlerini şöyle anlatmıştır:

    "’’1 mayıs'ı disk organize ediyor, disk'in talepleri bunlardır. sizin de talepleriniz olabilir, bunları yine kendi belirlediğiniz çerçevelerde söyleyebilirsiniz ama eğer disk'in mitingini bozacak bir eyleminiz olursa biz buna da müsaade etmeyiz’’ dedik. aslında miting sırasında buna büyük ölçüde uyuldu. fakat bu aydınlık, halkın sesi gibi yayın organlarının etrafında toplananlar, buna uymayacaklarını söylediler. biz bu beyanlardan dolayı bu grupları miting alanına almak istemedik. çünkü olay çıkmasın, bir provokasyona meydan vermeyelim diye işçileri iş kollarına göre ayırarak her sendikanın nerede toplanacağını belirledik."

    dönenim halkın kurtuluşu grubunun etkin isimlerinden ahmet sami belek o günlerdeki tavırlarını şu şekilde anlatmıştır:

    "anti sovyet yanlısı grupları almayacağız dediler. o zaman biz de, ‘’1 mayıs kimsenin tekelinde, kimsenin ipoteğinde değildir. taksim de kimsenin ipoteğinde değildir. o gün işçi sınıfının bayramı, biz de çıkarız oraya…’’ dedik. bir yandan da görüşmeler yapılıyordu. mesela ydgd (halkın kurtuluşu'nun yurtsever devrimci gençlik derneği) yöneticileriyle disk'in o günkü sendika yöneticileri birkaç kez bu konuyla ilgili görüştüler. onlar ‘’biz anti-sovyet yanlısı sloganları attırmayız.’’ diyorlar. e şimdi, bu zaten gelmeyin demek. yani benim o sloganı atmamam mümkün değildi."

    çelişki ve gerginlik yalnızca "sovyetçi" - "maocu" gruplar arasında değildi. birbirlerine yakın iki siyasi grup olan dev-yol ve kurtuluş arasında da o tarihlerde yoğun çatışmalar yaşanmış, yaşamlarını yitirenler olmuştu. ancak bu iki grup kendi önlemlerini alarak herhangi bir karşılaşma ve çatışmanın önlemini almayı seçmişti. alınan bu karara göre dev-yol beşiktaş-dolmabahçe üzerinden, kurtuluş ise saraçhane-tarlabaşı üzerinden alana geleceklerdi.

    aynı tarihlerde sağ örgütlere yakınlığı bilinen gazeteler de bazı kışkırtıcı yayınlar yapmaya başlamıştı. örneğin 20 nisan gününün ortadoğu gazetesi

    “sol 1 mayıs’ta halkı galeyana getirmek istiyor…” şeklinde manşet atmıştı.

    25 nisan'da ise halkın kurtuluşu örgütünün yayın organı;

    ''meydanlarda toplanacağımız, kızıl bayraklara sarınacağımız. bayramımız yaklaşıyor.'' şeklinde yayına yaparak sempatizanlarını taksim meydanına çağırıyordu.

    30 nisan bayrak gazetesinde ise;

    ‘’disk ve maocu gruplar arasında çatışma bekleniyor.’’ şeklinde manşet atılmıştı.

    1 mayıs gününün tercüman gazetesinde ise

    ”arabalar tahrip edilecek, inşallah aldanırız ama kanlar akacak. bu çeşitli solcu gruplar arasında slogan kavgasıdır…” şeklinde yazılar çıkmıştı.

    1 mayıs kutlamaları ile ilgili yukarıda zikredilen gelişmeler yaşanırken disk olası provokasyonları önlemek için 20.000 sopalı işçiyi düzeni sağlamak için görevlendirdi. planlama yapılırken hangi grubun hangi güzergahı izleyerek meydana ulaşacağı ve alanın neresinde duracağı daha önceden kararlaştırıldı. ancak asıl dikkatleri çekmeyen sabahın alacakaranlığında aynı meydanın farklı noktalarına, kimsenin tanımadığı bazı kişilerin yerleşmeye başlamasıydı. bunların bir bölümü taksimin göbeğindeki intercontinental otelinin 213, 510 ve 713 numaralı odalarına yerleşmişti. aynı gün olan olayları soruşturmak için görevlendirilen cumhuriyet savcısı muhittin cenkdağ'ın verdiği beyanatlarda;

    ''olaydan bir gün önce intercontinental resmi olarak kapatılıyor. ancak uçakla bir sürü yabancı uyruklu insanlar yeşilköy’e gelerek, olay gecesi otele yerleşiyorlar. ancak bu kişiler otel kayıtlarında maalesef yok, ama bu kişilerin otelde bulundukları görgü tanıklarının ifadeleriyle sabit...'' demiştir.

    bu kişilerin yerleştiği odalardan alanın her tarafı görünebiliyordu. diğer bir grup ise sheraton otel'in çatısına çıkmıştı. bazıları ise sular idaresi’nin duvarında konuşlanmıştı. alanda görevli hiç kimse bunun nedenini sorgulamamıştı. bu kişilerin kimlikleri ise hiçbir zaman belirlenemedi. meydandaki seyyar ekiplerde erkenden yerlerini almıştı. artık kanlı oyunun sergileneceği sahne hazırdı ve oyuncularını bekliyordu.

    saat 13.00’dan itibaren gruplar dalga dalga taksim’e doğru yürüyüşe geçmişlerdi. gruplar içerisinde bayraklar açılmış, sloganlar atılıyor, şarkı ile türküler söyleniyor ve işçisinden öğrencisine kortejler halinde sol akın akın meydanı doldurmaya başlamıştı. kimsenin beklemediği kadar fazla bir katılım vardı. artık insan selinden dolayı kortejlerin ucu bucağı görünmez olmuş ve meydanda adım atacak yer kalmamıştı. tabi ki bu kadar kalabalığın içerisinde bazı tartışmalarda olmuyor değildi. örneğin alana sokulmak istenmeyen dev-genç'liler 50.000 kişilik bir grup halinde zorla güvenlik kordonunu yardılar ve meydana giriş yaptılar. işte böyle bir ortamda birkaç saatlik gecikmeyle konuşmasına başlayan disk genel başkanı kemal türkler sözlerini bitirmek üzereyken tarlabaşı civarında bulunan gruplar arasında itişmeler başladı. bu itişmelerin arasında önce bir el silah sesi duyuldu. ardından 2-3 el daha ateş edildi. işte bu andan itibaren binlerce insan aniden panikledi. kimse silahın nereden, kim tarafından ve kime karşı atıldığını anlayamamıştı. belki de gruplar arasında bir çatışma gerçekleşiyordu? işte kanlı 1 mayıs o anda başlamıştı. yüzbinlerce insan canını kurtaracak bir yer aramaya başladı ve bu insanlar ölümcül bir panik içerisindeydiler. bu kargaşada yere düşen eziliyor ve bir daha kalkamıyordu. meydanda bulunan bazı katılımcılarda siper alıp açılan ateşin geçmesini bekliyordu. aslında ilk iki silah sesi adeta bir sinyaldi. çünkü bu iki ateşten hemen sonra 4 ayrı yerden bir yaylım ateşi başlamıştı. ilk anda sular idaresinin üstünden gelen kurşunlar paniği daha da arttırdı. bu yoğun ateş ile birlikte intercontinental oteli tarafından da silahlar ateşlenmeye başladı. buradaki ateşlenen kurşunların hedefinde ise disk yöneticilerinin bulunduğu platform vardı. ateş devam ederken sendika yöneticileri başkan kemal türkler'i aşağı indirerek olası bir kurşun isabetinden kurtarmıştı. bu sırada meydandaki kalabalık ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. çünkü kimse olanlara bir anlam veremiyordu. tam bu kargaşa içerisinde meydana nereden çıktığı tam anlaşılamayan beyaz renkli bir otomobil girdi ve insanların arasına daldı. bunlar yetmezmiş gibi sahneye birde panzerler çıkmıştı ve bu panzerler kalabalığın paniğini arttıracak şekilde su sıkmaya başlamışlardı. bir diğer yandan bu panzerler hem sis bombası hem de ses bombalarını atıyorlardı. taksim artık tanınmayacak bir duruma gelmişti. taksimin hemen hemen her yanından gelen ateş oradaki topluluğu kazancı yokuşuna yönlendiriyor gibi duruyordu. aslında başka kaçacak yerde yoktu. dolayısıyla topluluk can havliyle kurtuluşu bulacakları kazancı yokuşuna doğru birbirlerini ezerek akmaya başladı. bu kalabalık aynı anda yine beklenmeyen bir durumla karşılaştı. kazancı yokuşu zaten dar bir sokaktı; birde yokuşun ortalarına doğru yolu kapatacak şekilde bir kamyonet konulmuştu. kalabalığın burada yapabileceği hiçbir şey yoktu. çünkü can havliyle kaçan insanlar arkadan halen gelmekteydi ve önde olanlar sıkışmaya başlamıştı. bu yüzden kanlı 1 mayıs'da çoğu ölüm kazancı yokuşunda sıkışan insanlardan dolayı gerçekleşmişti. bu korkunç olay aslında 15-20 dakikayı aşmamıştı. seslerin kesilerek herkes dağıldıktan sonra koskoca taksim alanı bir savaş alanı gibiydi. bayraklar, slogan dolu pankartlar ve insanların bırakıp kaçtığı eşyalar etrafa dağılmış, herkes yaralılara yardım etmeye çalışıyordu ve alan ölüm sessizliğine bürünmüştü. gerçekleşen olaydan sonra geriye 34 ölü ve 126 yaralı kalmıştı. olay sonrası ölenlerin cesetleri bir araya toplandı, kimlikleri belirlendi ve sessizce morglara gönderildi. bahsi geçen 34 ölünün 28’i kazancı yokuşunda ezilme veya havasızlıktan, 1 kişi panzer altında kaldığı için ve 5 kişi kurşun yarası ile ölmüştü. böylelikle kanlı 1 mayıs sona erdi ve gerçekleşen kanlı tiyatro son buldu.

    ertesi gün basın, beklendiği gibi sol içi çatışmayı öne çıkartıyor ve günaydın gazetesi;

    “maocu vatan hainleri işçi bayramını kana buladı” başlığı ile olayı manşetten veriyordu.

    sol örgütlere yakınlığı ile bilinen politika gazetesi ise

    “o bin kişilik disiplinli kalabalığa kışkırtıcı ajanlar ateş açtı. 1 mayıs alanı saldırıya uğradı...” şeklinde yayın yapacaktı.

    türkiye'nin en kara günlerinden birisi olan böyle kanlı bir olayı diğer gazetelerde manşetten haber veriyordu. (cumhuriyet), (hürriyet), (tercüman), (milli gazete), (bayrak gazetesi)

    ülke ise 1 mayısta yaşanan olaylardan dolayı dehşete düşmüştü. ülkeyi aylardır terör kasıp kavuruyordu; ama kimse böyle bir katliamı beklemiyordu. olay sonrası istanbul cumhuriyet başsavcılığı derhal soruşturma başlattı. olaylarda parmağı olduğu düşünülen 453 kişi gözaltına alındı. olayın soruşturmasını yapan savcılar ilk duruşmada soruşturmanın genişletilmesini, esas faillerin bulunmasını ve bazı kamu görevlilerinin açıkça suçlu olduklarını iddia etmeleri üzerine, savcılar görevden alınarak yerlerine yeni savcılar görevlendirildi. buradan anlaşıldığı üzere davanın bu şekilde yürütülmesini istanbul başsavcılığı istemiyordu. kısa bir süre sonra ise bu tutuklananların çoğunun olaylarla ilgisinin olmadığı anlaşıldı ve serbest bırakıldılar. geri kalanların mahkemesi ise 12 yıl sürdü ve yüzlerce dosya hazırlandı. yeni davalar açıldı. araya yine yıllar girdi ve davalar zaman aşımına uğradı. sonunda hiçbir sanık ceza almadan dosya kapandı. ancak 1 mayıs olaylarının vicdanlarda açtığı yara hiçbir zaman kapanmadı ve hiçbir zamanda kapanmayacaktı. kanlı 1 mayıs olayları ile ilgili soru işaretleri ise günümüze kadar yanıtsız kalmaya devam etti. kimilerine göre ise olayın yanıtları çok açık şekilde ortadaydı. bu görüşe göre;

    ''bir toplumsal olayın içerisine bir takım provokatörlerin girmesi ve bunların olayı provoke etmeleriyle birlikte bu olayı sabote etmeleri sonucu bu olay karşısında da polisin aciz kalması... maalesef yaşanan bu 1 mayıs olayı türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük provokasyonlarından birisidir.'' olarak nitelendiriyorlardı.

    olaylar sırasında kolluk kuvveti görevini üstlenen polis teşkilatının resmi açıklaması ise ''halkın paniğe kapıldığı'' şeklindeydi. oysa dönemin polis müdürlerinden recep ordulu'ya göre paniğe kapılan sadece halk değildi. kolluk kuvvetlerinin de paniklediğini şu sözlerle açıkça dile getirmiştir;

    ''kolluk kuvvetleri arasında kimin ne yaptığı belli değildi. panzerleri kontrol eden müdür tarafından panzerlerin meydana girmesi için emir verildi. panzerlerin ise tek yaptığı şey paniği arttırıp ölü sayısını arttırmaktan başka bir şey değildi.''

    olayı yakından yaşamış biri olan şükran ketenci ise,

    “bence olayı başlatmada araç olma anlamında, yürüyüşe alınmayan gruplar suçlansa bile, olayın boyutlarını büyüten, yönlendiren çok daha değişik güçlerdi” diye açıklama yapmıştı.

    kısaca şükran ketenci’ye göre 1 mayıs olaylarının arkasında amerika vardı. amerikan yönetimi türkiye’yi karıştırarak bir askeri darbeye doğru ülkeyi sürüklemek istiyordu. ancak bu iddiaların gerçekliği de hiçbir zaman kanıtlanamadı.

    bu olay en çok chp’yi sarstı ve seçimlere kısa bir süre kala karşılaşılan bu olayın anlamını çözmek için özel komisyonlar oluşturuldu. ancak oluşturulan bu komisyonlarda herhangi bir sonuç alınamadı. ancak chp lideri yapılan açıklamalar ve komisyonların yaptığı çalışmaların sonuçsuz kalmasından tatmin olmamıştı. bu işin peşini de bırakmaya niyetli değildi. bunun için cumhurbaşkanı fahri korutürk'ün makamına çıktı. ecevit'e göre kanlı 1 mayıs olaylarının arkasında kontrgerilla yani özel harp dairesi olabilirdi. ecevit cumhurbaşkanına bu şüphelerini hem anlattı hem de yazılı bir metin verdi. bu görüşmeden sonra ecevit, izmir mitinginde de bu konuyu ilk defa halka açıkladı. başbakan süleyman demirel ise chp liderinin bu yaklaşımını hayal mahsulü görüyor ve şiddetle reddediyordu. demirel'e göre yapılan tüm tahkikatlara rağmen devlet veya ordunun içerisinde böyle bir örgütün olmadığı aşikardı. demirel, ordunun bir özel harp dairesi olduğunu kabul ediyordu. ancak bu birimin kesinlikle kontrgerilla gibi bir yapılanma barındıramayacağını iddia ediyordu. kısaca demirel, kontrgerilla isimli yapılanmanın hayalden ibaret olduğunu söylüyordu. ancak ecevit'in kendine göre haklı nedenleri yok değildi. 1977 yılının nisan ve mayıs ayları boyunca ecevit yaşamının en zor ve tehlikeli günlerini geçirmişti. çünkü miting için gittiği şehirlerde tam 3 kez ölümle burun buruna gelmişti. ecevit'e karşı ilk saldırı niksar'da gerçekleştirilmişti. ecevit miting için gittiği niksar'a gece yarısı varmıştı. ancak yolda konvoyda bulunan araçlara ateş açılmış ve araçların camları kırılmıştı. gece otele vardıklarında sabaha kadar herkes istim üstünde uyumuş ve ertesi gün meydanda yapacağı konuşmaya gittiğinde tehdit havasının büyük olmasından ötürü meydan neredeyse boştu. ecevit ise konuşmasını resmen boş meydana yapmıştı. ecevit'e karşı gerçekleştirilen ikinci saldırı ise şirhan'da gerçekleşmişti. bu kez meydan kalabalıktı, ama kalabalığın arasında kahverengi çarşaflı bir sürü kadın bulunmaktaydı. bu kadınlar ecevit konuşmaya başladıktan hemen sonra ecevit'e taş atmaya başladı. ecevit ise konuşmasını tamamlayamadan otobüsle şehri terk etti. bu olayın hemen ertesi günü erzincan'a gitti. son saldırı ise 21 mayıs günü izmir çiğli havaalanında yaşandı ve tam anlamıyla bülent ecevit'e karşı düzenlenmiş bir silahlı saldırıydı. özel bir silahla atılabilen bir kurşun mehmet isvan'ın araya girmesiyle bülent ecevit'e isabet etmesi engellenmişti. bu olaydan 1 hafta dahi geçmeden yeni bir suikast girişimi bu defa başbakan süleyman demirel'in ihbar mektubu ile ortaya çıktı. demirel, ecevit'in taksim meydanında düzenleyeceği miting sırasında sheraton otelinden uzun namlulu silahla saldırıya uğrayacağını bildirmişti. chp lideri bülent ecevit ise radyoya çıkarak bir çağrıda bulundu. bu çağrıda;

    ''hiç bir istanbulludan düzenlenecek miting için taksim’e gelmelerini bekleme hakkını kendimde görmüyorum. ama ben ve eşim taksim’de otobüsün üzerinde olacağız.'' dedi.

    miting günü polis bu kez olağanüstü bir güvenlik önlemi almıştı. her çatıda ve balkonda bir görevli bulunuyordu. polis ise miting alanına giren her bir kişiyi üst aramasından geçiriyordu. ecevit istanbullulara ''gelmeyin'' demişti; ama istanbullular taksimi yüzbinlerce kişiyle doldurmuştu. chp’nin seçim öncesindeki en kalabalık mitingi taksim meydanında gerçekleştiriliyordu.

    sonuç olarak 1 mayıs'ı kim planlamış olursa olsun bir bakıma amacına varmıştı. zira sol bu olayla birlikte daha da fazla bölünmeye başladı. bunun sonucu olarak da kendi aralarında ki çatışmalarda artmaya başladı. asıl önemlisi ardı ardına gelen suikast girişimleri ve terör halkı korkuttu. dolayısıyla sol örgütler dalga dalga geri çekilmeye başladı. malatya, çorum ile kahramanmaraş’da yaşanan olaylar, suikastlar ve bunlarla beraber terör olaylarının artmasının ardından türkiye 12 eylül 1980 askeri darbesine son hızla gitmeye başladı. kısaca 1 mayıs 1977 tarihinde yaşanan olaylar türk siyasi tarihi ve yakın geçmişimizin kırılma noktasını oluşturdu. bu olaydan sonra anarşi ve ekonomik buhranın artması ordunun 12 eylül 1980 tarihinde yönetime el koymasına zemin hazırladı.
  • konuyu aydınlatan eski solcu yazısı için;

    http://www.birgun.net/…24&day=08&month=05&year=2012
  • 1 mayıs 1977'nin ilk defa yayınlanan görüntüleri:

    https://www.youtube.com/watch?v=rk8jziihi5k#t=496
  • hiçbir zaman unutmayacağım, "keşke hiç ama hiç var olmasaydı." dediğim tarih. bugün 41. yıldönümü. bu vesileyle kazancı yokuşu'nda hayatını kaybeden herkesin ruhu şad, bütün emekçilerin de 1 mayıs günü kutlu olsun.
  • 1 mayıs işçi bayramı'nı taksim'de kutlayan işçilere yönelik katliamın gerçekleştiği tarihtir ve bugün yıl dönümüdür.

    bu katliamda pek çok kişi hayatını kaybetmiş; ama, bu olay sonrasında, emekçiler ve, siyasi alanda da solcular, mağduruz edebiyatına bel bağlamamışlardır. oysa ki, pek çok insanının hayatını kaybetmesiyle beraber taksim meydanı'nda bayramlarını kutlama hakkını da yitirmiştir emekçiler.
  • türkiye'de solun '70'li yıllarında sonunun başlangıcı olan bir kara gün 1 mayıs '77. 49 ayrı fraksiyona bölünmüşlüğüyle zaten öleceği aşikar bir beden olsa da son bir gayretle parçaları bir arada tutmanın tezahürü. oysa beri yandan devletin de "siz çok oldunuz artık." duygusuna girip kendi projesini ortaya koyabileceğini hesaplayabilen bir solun ortada olmayışıyla kaçınılmazın gerçekleşmesi. sağda akıncılar ve ülkücülerin düşük yoğunluklu itişmeleri haricinde bir yekvücut yapı hakimken solun mao'cu, sovyetçi, bilmemneci diye 49'a bölünmüş olması kontrgerillanın işini kolaylaştıran en önemli unsurdu.

    korhan atay, o günü yaşayan, alanda bulunan 13 farklı kişiyle yaptığı röportajlardan bir derleme haline getirdiği kitabında size o gün yaşananları saniye saniye aktarmıyor. sebep ve sonuçlarını kendi penceresinden değerlendirmiyor. ama önemli bir tanıklık belgeseli sunuyor. sular idaresi'nden, ıntercontinental oteli'nin pencerelerinden, tarlabaşı girişindeki provokatörlerin silahlarından fazlasını öğrenmek gerek. devlet ya da devlet içi devlet cıa'in sponsorluğunda sonucunda 34 (yaralıların kaybıyla beraber 36-39 gibi sayılara da ulaşılabilir) kişinin ölmesini, kitlelerin ezilme korkusuyla üzerinden atamayacakları bir travmayı sağlamadı o gün sadece. tanıkların da tek tek belirttiği üzere o günden sonra işçiler soldan uzaklaşmaya başladı. ordu, çorum'u, maraş'ı bekleyip göz yumduğunda sol artık 149'a bölünmüş bir çaresizliğin içine girdi. 1 mayıs 1977 sabahı büyük umutlar taşıyan milyonlarca insan aynı akşam saat 7'de devasa bir umutsuzluğun içine düştü.

    tanıklıklardan da anlaşılacağı gibi sol fraksiyonların hiçbiri özeleştiri yapmadı. hepsi ortak olarak kontrgerillayı suçlasa da bir yandan da karşıt grubun alandaki varlığının da provokasyonu kesinleştiren bir durum olduğunu söyledi durdu. bu cılız ve verimsiz tartışmaya ise son noktayı kenan evren koydu.

    kitapta yalnızca söyleşiler yok. yanısıra dönemin gazetelerinden sayfalar da mevcut. 1 mayıs '77'de bir kısmı ölen yüz binlerce mağdura rağmen ertesi gün mhp'nin verdiği mesaj: "disk ve chp kapatılsın." tanıdık geldi mi?
  • (bkz: kanli 1 mayis)
hesabın var mı? giriş yap