• öncelikle filme gidilmeden önce cem yılmaz'ın stand up gösterilerinden birine gidilmediğinin kafaya iyice bir yerleştirilmesi lazım. sonuçta bir senaryo var , bir kurgu var , hikayenin anlatıldığı bir süreç var... bütün bunlar olurken filmin her dakikasında gülmüyorsunuz tabi ki. insanların filme gülmek için gelmesi normal, kimsenin ''cem yılmaz'ın filmini izleyeceğim, hayata bakışım değişecek'' diye filme gelmediğini biliyoruz fakat izlenilen şeyin sinema filmi olduğu unutulmamalı. oyunculuklar , dekorlar , mekanlar , kostümler hepsi çok önemli ve yahşi batı'da bütün bunlar iyi oturtulmuş.

    kısacası gülmekten ölmedik ama beğendik. ellerine sağlık.
  • filmin sonundaki kamera arkasımsı skeç bölümleri, filmin en güzel kısmıydı kesinlikle. cem yılmaz'ın vücutsal özgüveni (yağlı güreş sahnelerindeki) ve demet evgar'ın mimikleri helal olsun dedirten cinsten.

    --- spoiler ---

    ozan güven devam niteliğindeki nunçaku'lu komedide oynamıcakmış, öyle dedi. haha

    --- spoiler ---

    (bkz: nunçaku)
  • espriler, göndermeler ve görsel olarak bakıldığında tüm beklentileri karşılayan başarılı bir cem yılmaz komedisi. bizim tayfanın kendilerine taktıkları kızılderili isimlerinden kfc'sine johnnie walker'dan brokeback'ine kadar bir çok yaracak göndermenin bulunduğu amacına ulaşan güzel bir film. birde zenci karakter sahnesinde bir an back to the future'u hatırlattı bana. * birde filmdeki zenci kardeşimiz bir zamanlar bbg yarışmasına katılan ali galiba. *

    edit: çoğu kişiden johnnie walker değil jack daniels'ti tepkisini almaktayım ama sözlük ahalisi şerifin oğlu tiplemesi ile johnnie walker amblemine biraz baksanız karşılıklı ve adamın lakabı olan yürüyen johnnie olduğunu göz önünde bulundurursanız durumun böyle olduğu ortaya çıkmaktadır.
  • gitmeyi düşündüğüm film. hem de bu kadar insan yarısında çıkmıyorsa kesin güzel bir filmdir.
  • --- spoiler ---

    cem yılmaz'ın türkleri, türklere amerika'dan anlatması olmuş bu film. osmanlı iki adamın tutup amerika'ya gitmesi gibi görünse de film, aslında filmin başındaki muhabbet ortamına 19. yy amerika'sının iki osmanlı kanalıyla gelmesi olmuş. yani demem o ki, cem yılmaz beni büyük bir sıkıntıdan kurtarmış ve bütün bir filmi, iki çizmeyi okutmak için anlatılan bir mavraya indirgemiş. oh be!

    gora ve arog'da kendi içinde tutarlı düz metinler inşa ederken, karikatür komedi tarzını ve skeçlerin birleşimini sunuyordu bize; komikti, güldük. ancak şimdi, nargile içilen ve çarşı ortamında yağlı bir müşteriyi eski hikayelerle kafalamaya çalışılan, yurdun herhangi bir yerinde yaşanabilecek sıradan bir hikayeyi anlatıyor cem yılmaz. bu hikayenin içine yerleştiriyor fantastik fikirlerini. çünkü zaten anlatması gereken hikaye, karşı tarafı inandırmaktan çok ikna etmek üzerine kurulu bir mavra. bunun için film olmuş ilk defa.

    üstelik ilk defa (gavurun self-reflexivity dediği) yazarın metinden çıkıp okuyucuyla iletişime geçmesi diyebileceğimiz şeyi fantastik kısımdan çıkarıp, gerçeklik katmanındaki hikayeye oturtmuş. hani cem yılmaz'a "meddah" diyoruz ya; tam da şimdi meddah'lık geleneği ile sinemayı harmanlamış kanımca. galadan sonra "çığır açmıyor" diyen eleştirmenlerin de filmi hangi açıdan izlediklerini merak ettim doğrusu...

    daha da güzeli, osmanlı'nın ne kadar "sığ" üç beş simgeye indirgendiğini kendi kendine itiraf eden "osmanlı" tiplemesi aziz vefa oldu benim için. demet evgar'ın canlandırdığı susan vandyke (bkz: suzan kardeş) karakterine kendilerinin osmanlı olduklarını anlatmak için girdikleri binbir trip kahkahaya boğsa da, nihayet olayı lokumda bitirmeleri, oldukça manidardı. kızılderili-türk benzetmelerinde yapılan da bunun uzantısıydı. başta bu nedenle dedim, aslında türk'ü türk'e anlatan bir film.

    filmi izledikçe daha da güzel yanları çıkacaktır elbette. ancak en çok güldüğüm sahnenin, kelebek sahnesi olduğunu söyleyip bitireyim. filmin en zeki esprisiydi kanımca (kaba ama zekice)...

    --- spoiler ---
  • emeği geçen herkesin ellerine sağlık. sadece ¨evlilik düeti¨ kısmında biraz sıkıldım, gerisi gayet komikti, vaktin nasıl geçtiğini anlamadım. barış çubuğu sahnesinden sonraki bisküvi isteme esprisi falan hayli komikti. gora ve arog'dan daha komik olmuş bence.

    bu arada, gülmek için izlediğim bir filmdi, yeterince güldüm. yerli yersiz eleştirenlerin hangi türk filminde daha çok güldüklerini merak ediyorum gerçekten...

    edit: suzan kardeş esprisi de çok iyi bence, her ne kadar küçük bir kitle tarafından algılansa da... gerçi komik olmasının sebebi küçük bir kitleye hitap etmesinden kaynaklanıyor tabi.
  • gösterilerini izleye izleye esprilerini ve bakış açısını çok iyi öğrendiğimizden cem yılmaz'ın dünyasını ezberlediğimizi gösteren bir filmdi sanki. nerede nasıl bir espri gelecek, hangi konu nereye bağlanacak belliydi. ama aslında görmek istediğimiz de buydu. özellikle diğer filmlerine yaptığı göndermeleriyle, başka filmlerden alıntılarıyla, ve kelime oyunlarıyla ilgi çekiciydi.

    --- çok fena spoiler ---

    gora ve arog'da olduğu gibi burada da uzak diyarların güzel kızına aşık olup ona kendi kültürünü öğretme vardı. hatta demet evgar'ın onların maceralarına dahil olması hokkabazda turnelere katılan özlem tekini hatırlattı.

    gora'da ikide bir çıkıp bir cisim yaklaşıyor diyen adam gibi burda da fırtına öncesi sessizliğe dikkat çeken amca vardı.

    buck berry isminin komikliği ve chuck berry ile olan benzerliği çok güzeldi. ayrıca karakterin brokebackli olmasından ötürü nonoş olması ve uğur polat gibi bir karizmatik bir adam tarafından canlandırılıyor olmasındaki tezat çok iyiydi.

    --- çok fena spoiler ---
  • bir kere film kesinlikle komik degil. tamam komedi filmi fakat cem yılmaz'ın eksi filmleriyle kıyasladıgımda cok daha az gülünen bir film. yani filmden önce recep ivedik 3 ün fragmanına 10 kat daha fazla güldü salondakiler.

    bu film istesek de istemesek de recep ivedik 3 'le kıyaslanacak.

    şahan ile cem yılmaz arasındaki farkı anlamıştır artık herkes herhalde. şahan muthiş bir oyunculuk ve basit esprilerle insanları güldürüyor. şahan'ın yaptıgı karakter ezilen halkı temsil ediyor ve onun ''elit'' denilen (elin ne lan) sınıfı ezişine gülüyor insanlar. ama şahan oynamıyor yaşıyor bu karakteri.

    --- spoiler ---

    cem yılmaz ise harbiden film yapmaya çalışıyor onu yapamıyor cogu zaman o ayrı bu film de oyleydi. mesela kfc espirisi, atın sikinden kelebegi alması filan bunlar cok basit espriler degil.

    --- spoiler ---

    coğu iki aşamalı espri. oncelikle bilgi gerektiriyor ve iki yönlü düşünmek gerekiyor. şahan'ın esprilerinde bu yok. bir cogunda gülmek için bir şey bilmek zorunda degilsiniz. ya da cok basit popüler şeyleri seçer. tarzları cok farklı.

    ama baktıgınızda cem yılmaz canlı gösteride rakipsiz, şahan ise espri yapabilen bir adam degil. sıradan bi komikligi var. ama insanların neye gülecegini biliyor. bence cem yılmaz bunu o kadar iyi bilmiyor.

    kişilik olarak cok farklılar cem yılmaz kuralcı bir adam bi cok şeyi kuralına göre yapar. şahan da bu yok dagınık biraz daha türk.

    bu filmin cok fazla izlenecegini sanmıyorum. bence cem yılmaz bu filmlerle yüzünü eskitiyor. bir kere yine türk filmlerinde son zamanlarda yaşanan aynı oyuncu sendoromu yine var. aynı oyuncularla film yapmak bir kere handikaptır. cem yılmaz'ın filmlerdeki rolu tipatıp aynı. değişik bir karekter yazamıyor mu bu adam. hep aynı kişiyi oynuyor.

    komiklik acısından arog gelmiş geçmiş en komik filmdir benim için. cem yılmaz'ın vizontele'deki oyunculugu efsanedir mesela.

    muhtemelen recep ivedik 3 tekrar rekor kıracak cem yılmaz'ın filmi ise cok gerilerde kalacaktır. bunu olması cok normal. fakat cem yılmaz'ın komedide ve aynı ekiple ısrar etmemesi gerekiyor. komedi yapacaksa bile insanların nelere güldüğünü iyice ögrenmesi şart.
  • son derece eğlenceli, kovboy filmi hastalarına özel bir şekilde zevkli gelecek ve izlerken mutlu edebilen bir film bence. bir çok artık gizli diyeceğim ve nedense dopdolu salonda sadece 5-10 kişinin güldüğü sahnelerin yanında hakikaten absürd ve komik bir çok sahne de vardı filmde. ama en çok koptuğumuz (filme beraber gittiğim kişi ile) sahnede kimsenin gülmemesine anlam veremedim. spoiler eşliğinde anlatıma geçmek isterim yüksek müsaadenizle.

    --- spoiler ---
    cem yılmaz ve ekibi, çaldırdıkları kolyeyi geri almaya çok yakındırlar. bunun için sahte bir türk-amerikan günü düzenlerler ve valiyi de bu davete çağırırlar. erkan-ı umumiye arz eder mekana ve arka arkaya yapılan gösterileri zevkle izlemeye, günün tadını çıkartmaya başlarlar. kasabanın yalaka şerifi -ki çalıntı kolye bir poker oyununda onun eline geçmiştir ve kasasında saklı durmaktadır- fırsatta istifade etme kaygısı ile oğlunu kıçından sahneye itekler ve "olm get de iki şarkı söyle, valiye de yaranalım" der. velet bir heves sahneye fırlar, hemen valinin önünde rezil sesiyle şu şarkıyı söyler: "amerikan kovboyları donsuz ge zer leeeeeeer." tabi hemen kafaya bastonu yer ve kenara alınır. gerek şerifin fırsatçı yapısı, gerekse şerifin oğlunun deli saçması öz güveni, rezil sesi ve şarkı seçimi benim bu sahnede kopmama yol açmıştır. hatırladıkça hala da gülmem tutmaktadır.
    --- spoiler ---
    kısaca çok keyifli ve izlenesi bir eser ortaya çıkmış.
  • --- spoiler ---
    bu filmin galibi her saniyesiyle ferdi sancardır arkadaş, şans eseri midir bilmem ama filmin en iyi kurgulanan karakteri olan şerifin oğlu johnie (bkz: johnie walker) gerek çıkış noktası, gerek replikleri ve tabi sergilediği oyunculuk ile sivrilmiş, sivrilmiştir de gözümüze girecektir.

    filmin başında kıyafetinden anlamayanlar için daha da açıklayıcı olsun diye bir de öyle boş boş yürütülmüştür kendisi. ama ben ancak sözlükte okuyarak tezahür edebildim ya olayı, harbi johnie walker lan bu. sonra "aranıyor" repliğini yaparken sergilenen oyunculuğun vasat espriye kattığı tat, "bi sigara versene" detayı, ve daha neler neler.

    film beni ziyadesiyle mutlu etmiştir.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap