• iyi, güzel, hoş da başkası yazsa çekilmez. rothfuss ne kadar uzatırsa uzatsın okunuyor. kendisini facebook'tan takip ederseniz sıradan olayları bile aynı özenle yazdığını görebilirsiniz. ama kitabı öyle böyle uzatmamış. how i met your mother gibi uzatmış. kanal d dizi çekmek istemiş de 6 sezona yaymış gibi uzatmış. ilk kitap ve ikincinin yarısı boyunca kvothe okul parasını nasıl ödeyecek? denna kolunda kiminle gelecek? ambrose ne pislik yapacak? ömrümüzü yedin.
  • bu kitap da çok başarılı, ama belki de birbirinin hemen ardından okuduğum içindir, ilk 250 sayfalık kesminden edindiğim çok olumlu izlenimlere rağmen (bkz: #30216715) kitabı geri koyduğumda the wise man's fear'ı ilk kitap kadar güzel bulamadığımı hissediyorum. üçüncü kitabı gözüm kapalı alacak mıyım? tabii ki amına koyum, hatta bu kitabın nispeten zayıf kalışını biraz da üçlemenin ikincisi olmasında görüyorum zaten. hani rothfuss o muhteşem dili, o akıcılığı, kurguyu gene konuşturmuş. yazarın kaliteli yazımına ek olarak, çok güzelce düşünülmüş ve "sonrası için" ciddi merak uyandıran kısımlar var kitapta. ama işte o relatif hayal kırıklığı da bununla bağlı: o "sonrası" denilen noktalara 2. kitap sırasında uğramıyoruz, yakınından bile geçmiyoruz. 2. kitap sahneyi hazırlıyor, ama onun dışında bu öykünün gidişatına dair pek de bir zırnık koklatmıyor. birinci kitap gibi, gösterip de vermiyor. birinci kitap bunu muhteşem bir şekilde yapmıştı, ama insan ikinciden biraz daha fazlasını bekliyormuş demek ki. en azından ben bekliyormuşum!

    gene de, çok da olumsuz konuşmayalım: bu seriyi okuyun, okumayanı, burun kıvıranı da sikin. o kadar samimi konuşuyorum bu konuda.
  • içinde muazzam bir hikaye bulunduran kitap. ilk okuduğunuzda bi kaç sn anlamaya çalışıyorsun sonraki snlerde dehşete düşüyorsun ve en sonunda anlamsızca kahkahayı basıyorsun. sırf bu hikaye ve hissettirdikleri için özel bir kitaptır.

    --- spoiler ---

    “bir zamanlar,” diye başladım, “küçük bir kasabada küçük bir erkek bebek doğmuş. annesi ilk başta bebeğin kusursuz olduğunu sanmış. fakat bebeğin değişik bir özelliği varmış. göbek deliğinde altın bir vida bulunuyormuş. vidanın sadece başı dışarıdaymış.

    annesi oğlunun el ve ayak parmakları tam olduğu için yeterince memnunmuş. fakat çocuk büyüdükçe herkesin göbek deliğinde birer vida bulunmadığını fark etmiş, hele bir de altın olsun. annesine onun neye yaradığını sormuş, ama kadın sebebini bilmiyormuş. ardından gidip babasına sormuş, ama babası da bilmiyormuş. dedesine ve ninesine sormuş, ama onlar da bilmiyorlarmış.

    böylece konu bir müddet kapanmışsa da çocuğun aklından hiç çıkmamış. sonunda yeterince büyüdüğü zaman heybesini hazırlayıp yollara düşmüş. işin aslını bilen birini bulmayı umuyormuş.

    oradan oraya gezerek herhangi bir konuda herhangi bir şey bildiğini iddia eden herkesle konuşmuş. ebelere ve hekimlere sormuş, ama hiçbir fikirleri yokmuş. gizemcilere, tenekecilere ve ormanlarda yaşayan yaşlı münzevilere danışmış, ama hiçbiri daha önce öyle bir şeyle karşılaşmamışmış.

    altından anlasa anlasa cealdimli tüccarların anlayacağını düşünerek onlara gitmiş. fakat cealdimli tüccarlar bilememiş. vidalardan ve nasıl çalıştıklarından anlasa anlasa üniversite’deki gizemcilerin anlayacağını düşünmüş, ama gizemciler de bilememiş. oğlan fırtınaduvarı’na kadar gidip tahllı cadı kadınlara sormuş, ama hiçbiri ona cevap verememiş.

    zaman içerisinde vintas kralı’na, dünyadaki en zengin krala gitmiş. ama kral bilememiş. atur imparatoru’na gitmiş, ama olanca kudretine rağmen imparator da bilememiş. küçük krallıkları tek tek dolaşmış, ama hiç kimse ona bir şey söyleyememiş.

    sonunda modeg yüce kralına, dünyadaki en bilge krala gitmiş. yüce kral oğlanın göbek deliğindeki vida başına yakından bakmış. sonra el etmiş ve kâhyası altın ipekten yapılma bir yastık getirmiş. yastığın üstünde altın bir kutu varmış. yüce kral boynundaki altın anahtarı çıkarmış ve onunla kutuyu açmış. kutunun içinde altın bir tornavida duruyormuş.

    yüce kral tornavidayı alıp oğlana yaklaşmasını işaret etmiş. oğlan heyecandan tir tir titreyerek söyleneni yapmış. sonra kral altın tornavidayı oğlanın göbek deliğine dayamış."

    uzun uzun su içmek için duraksadım. küçük dinleyici kitlemin bana doğru eğildiğini hissedebiliyordum. “yüce kral altın vidayı dikkatle çevirmiş. bir kere çevirmiş, hiçbir şey olmamış. iki kere çevirmiş, hiçbir şey olmamış. sonra üçüncü kez çevirmiş ve oğlanın kıçı düşmüş."

    --- spoiler ---
  • kitap roman gibi yazılmış. ne var ki tüm roman matruşka bebekleri gibi; hikayenin içinden başka hikaye, o hikayenin içinden de başka hikaye çıkıyor.
    elinizden bırakamayacağınız, her sayfası ayrı bir keyifle okunan fantastik kitap.

    edit: bu kitap bitince dımdızlak kaldım. kitap önerisi olanlar yeşili yakarsa ne güzel olur.
  • başımın belasıdır. 1142 sayfalık kitaba yapışıp kaldım, the name of the wind'i de iki günde bitirmiştim. hayatınızda çok şey olup bitiyorsa, yoğunsanız başlamayın derim. oldukça bağımlılık yapıcı.

    --- highly spoiler ---

    hani kral katili muhabbeti var ya, bu kitapta (ilk 200 sayfa içinde bir yerde) o kralın kim olacağını anlamadık mı sanki? (burada kral katili güncesi okuduğumuz bilgisine dayanarak katilin kim olduğunu the name of the wind'in ilk 10 sayfasında falan çözdüğümüzü varsayıyorum) [önemli not: çok fena spoilerlı teori yazacağım kanka, en az 300 sayfa okumadıysan devam etme, sonra küfür kabul etmem.`]` ambrose 12 kişi sonra kral olacakmış. e hali hazırda birbirlerinin kafasını koparıyorlar. neden olmasın?

    --- i told you ---
  • son kitabı çıkmadan okumayın. yoksa benim gibi dımdızlak ortada kalırsınız. yabancı siteler mayıs 2013 diyor son kitabın (bkz: the doors of stone) çıkış tarihi için .
  • şimdiye dek okuduğum en kalın kitap.
    hikaye yine muazzamdı, bayıldım!
    ama ilk kitabı daha çok sevmiştim ben. sanırım bunun sebebi bu kitapta olayların fazlaca uzatılması. rothfuss ne kadar uzatırsa uzatsın akıcılığını yitireceğini sanmam, öyle güzel yazıyor adam! ama yine de böyle bir sorun yaşadığım gerçeğini göz ardı edemiyorum malesef.
    özellikle denna ve felurian kısımları beni sıktı. hadi felurian efsane bir karakter ona bir derece katlanıyoruz. fakat denna bu hikayeye ne gibi bir katkıda bulunuyor, henüz bir yanıt bulamadım. kvothe'nin uykularını kaçırması dışında tabii :)

    bu seriyle ilgili günlerce yazabilirmişim şu an bunu farkettim. adamın biri, bir hikaye kurguluyor ve milyonlarca insan bununla yatıp kalkıyor. pes doğrusu, rothfuss'a olan saygım git gide artıyor!
  • yaklaşık 1000 sayfa olmasına rağmen bir haftada bitirdiğim muhteşem kitaptır.
  • bilge bir adamın üç korkusu vardır: bin iki yüz sayfalık bir kitap, patrick rothfuss gevezeliği ve tatmin edici olmayan bir son.

    --- spoiler ---
    kalın kitaplar beni oldum olası asabileştirdiği için biraz olumsuz konuşacağım izninizle.

    öncelikle, kitaptaki kısımlar birbirinden çok alakasız ve o kısımları birbirine bağlayan olaylar çok zayıf şekilde yazılmış. kvothe, üniversiteden sudan bir sebeple ayrılıyor, maer'in yanından saçma bir sebeple haydut yakalamaya gönderiliyor, yakalama görevi dönüşü hiç yoktan doğmuş bir sorunu çözmeye ademre'ye gidiyor, maer'in yanına geri döndüğünde yine sudan bir sebeple kovuluyor. super mario oynuyormuşuz gibi, güç bela kaleye ulaşıyoruz ve bir de bakıyoruz ki yeni bir dünyada uyanmışız. nasıl oldu, neden oldu orasını karıştırmamamız isteniyor. biz de mecbur mücadeleye devam, yeni bir kaleye doğru yol alıyoruz.

    bir de rothfuss'un kvothe'nin eğitimi üzerine titremesi meselesi var, üzerine düşününce çok komik geliyor. rotfuss, çocuğunu haftanın beş günü farklı kurslara yollayan mükemmeliyetçi ebeveynler gibi titizlenmiş her bir ayrıntıya. kvothe lavta çalmayı dünyanın en iyi müzisyenleri kumpanyacılardan, gizemiyeyi dünyanın en iyi okulu üniversiteden, dövüşmeyi dünyadaki en iyi dövüşçüler olan ademlerden öğreniyor. tak oynamayı mı öğrenecek mesela, işin ustası saniyesinde onu buluyor. ilk cinsel ilişkisi bile aylar belki de yıllar süren bir eğitime dönüşüyor.

    zaten neredeyse iki bin sayfadır kvothe'nin bir şeyler öğrenmesi dışında ne okuduk bilemiyorum. kvothe'nin çıktığı küçük maceralar bile kendi içinde bir okula dönüşüveriyor her seferinde. örneğin kvothe basit bir haydut yakalama görevine çıkacak diyelim, önce yeni bir dil üstüne de garavel usta tekniğiyle kung fu, aikido, karate, işte allah ne verdiyse öğrenip geri dönüyor. okurken ben yoruldum bu kadar eğitimden, yeter ulan.

    bu kadar eleştirdim peki hiç mi beğendiğim kısımlar olmadı? tabi ki oldu, ademlerin konuştukları dili ve kendilerini ifade ediş şekillerini çok orijinal buldum. aslında ademre'de geçen her bölümü sevdim. elodin'in isimlendirme derslerini de. anlatılan hikayeleri de. kvothe'nin karanlık ve güçlü taraflarının ortaya çıktığı olayları da.

    aslında kvothe'nin bu üç günlük hayat hikayesini seviyorum, okumasi zevkli. ama abartılı yorumların aksine kusursuz bir hikaye değil bu, bazı şeyler göz yumulmayacak kadar rahatsız edebiliyor. bir de bitmek bilmeyen sayfaları ve hiç umursamadığım ayrıntılarıyla feci derecede yoruyor insanı.

    üç kitabın ikisi tamamlandı, okuduğumuz tüm o sayfalar boyunca çok şey söylendi ama pek az şey anlatıldı gibi geldi bana. hiçbir gizem açıklanmış değil, en başta aklımızda oluşan sorulara ne bir cevap ne de cevaba giden bir ipucu bulabildik. bu seriye dair en büyük korkum bu noktadan sonra rothfuss'un hikayeyi toparlayamayacak kadar açılmış olması. üçüncü güne chandrialılar, üniversiteden kovulma, kralı öldürme(?), auri, denna, hancı kote, bast meseleleri sığacak mı, tatmin edici bir son okuyabilecek miyiz? ciddi şüphelerim var, kitabın bunca yıldır gelmiyor oluşu da bu şüphelerimi güçlendiriyor. ama bir taraftan da rothfuss'a karşı tuhaf bir güven besliyorum, bu işin altından kalkabilir bir şekilde.
    --- spoiler ---
  • an itibariyle idefix, ilknokta gibi sitelerde ön siparişe girmiş olan kitaptır. gönderimler 15'inde yapılacakmış. 16 aralık'ta elimizde olabilirmiş en erken.

    edit: 19 sayfalık ön okuma için: http://www.mediafire.com/?0t1hqur9rabbu3u#1
hesabın var mı? giriş yap