• "konstantiniye ve ayasofya efsaneleri" isimli kitabıyla tarihçi geçinenlere derslerini vermiş ulu kişi. yeni kitabı "süleymaniye" ile de bu yapının osmanlı için ne anlama geldiğini araştırmış, sorgulamıştır. imparatorluk ideolojisinin bir tezahürü olan süleymaniye'nin dönemindeki anlamını kavramış birkaç tarihçiden biridir. diğerleri güzel bir cami olarak bakar bu anıtsal yapıya o kadar.
  • bir arkadaşım tanık olmuş. paris'te türkiye ve azınlıklar üzerine bir söyleşi düzenlenir. genelde akademisyenlerin katıldığı bu etkinlikte türkiye'den kimse yoktur. bu konularda hassas olan paris elçiliğimiz iki kişiyi söyleşiyi izlemesi için gönderir. görevliler, konuşmacılar arasında stefanos yerasimos'u görünce hakkımızda konuşan bu yunanlıya taciz edici sorular yöneltip tartışmaya çekmek isterler. tabii bu kişiler ne yerasimos'un adını duymuşlar ne de bir kitabını okumuşlardır. yerasimos istanbul'da doğup büyüdüğünden başlayarak türkiye için yaptıklarını kısaca anlatır ve bu cahil diplomatların ağızlarının payını verir.
  • ilber ortaylı'nın anlatımıyla yerasimos: "istanbullu, hali vakti yerinde sanayici bir rum ailenin fransız eğitimi almış, gene bu şehirde mimarlık ve şehircilik eğitiminden geçerek paris'e doğru yelken açmış oğluydu.

    türkiye'nin serencamını ele alan az gelişmişlik sürecinde türkiye adlı eserini okuduğumda o'nun farklılığı anlaşılıyordu; bir kere hakikaten çok tarih okumuştu, coğrafya biliyordu, kaynak meraklısıydı. "az gelişmişlik sürecinde türkiye 1-bizans'tan tanzimata"nın yazarı günlük hayatın "dimetiki" denen rumcasıyla yetinmemişti; bizans döneminin klasik eserlerini okuyacak düzeyde "koine" denen dili öğrenmişti.

    klasik yunanca da biliyordu. galiba bu özellik bizim kuşakta bir de dimitris gutas'ta vardır. yerasimos'un bir özelliği daha vardı; kendi çevresindeki ikinci el kaynakları okuyarak yetinenlerin ve yazanların aksine arşivleri kullanacak derecede osmanlıca da öğrenmişti.
    umumi tarih yaklaşımlarını renkli olarak yapıyordu, ama ayrıntılara önem veren monografilere ve kaynak yayınlarına da düşkündü. fransız seyyahların türkiye üzerindeki seyahatnameleri hakkındaki eseri, türk tarih kurumu'nun değerli yayınları arasında yer alır.
    üstadın gerçek bir tarihçi olduğunu bizans-osmanlı dönemi kültür tarihinin ayrıntılı bir yorumu olan "konstantiniye ve ayasofya efsaneleri" adıyla yaptığı çalışmada görürüz. halk edebiyatı ve okumuşların edebiyatında, 1500 yıl boyu istanbulluların ne kadar müşterek noktaları vardır. bu monografi onu verir.

    stefanos yerasimos, bu memleketin seçkin evladı ve bizans-osmanlı mirasıyla mutlu ve iki dünyayı birleştiren efendiydi. gerçekçi olduğu için tarihi ve toplumsal çevreye bakışı da dürüstçeydi. gene bu özelliklerinden dolayı cumhuriyetçi bir aydındı. istanbul'da, 15 gün önce bir seminerde, yine dürüst ve çarpıcı yorumlarından birini yaptı.
    ne yazık ki ömrünün olgun yaşında ani bir veda ile bunlardan bizi artık mahrum bıraktı. yabancı ülkede yaşasa da her yazdığını ve yaptığını önce burada yayınlama endişesini taşırdı. hazır gelen bir kültür veya nasılsa edinilmiş bir eğitimle bildiğinden fazla yorumlamalara girişmedi. öğrenerek geçen bir ömürle öğretici oldu. yarım yamalak işler yapılan bir ortamda özlenecek bir bilgin olduğuna hiç şüphe yoktur. ve asıl önemlisi, bu memleketi sevmenin çok soğukkanlı, dengeli ve ciddi bir eylem olduğuna örnekti. yeri doldurulacak adamlardan değildir."
    *
    yerasimos, 1972’den itibaren paris üniversitesi’nde çalıştı ve türkiye cumhuriyeti yurttaşlığını hiç bir zaman bırakmadı. aynı üniversiteden 1989’da profesörlük ünvanı aldı. 1994-1999 arasında merkezi istanbul’da olan fransız anadolu araştırmaları enstitüsü’nde yöneticilik de yaptı. yayınlanan kitapları arasında,
    az gelişmişlik sürecinde türkiye,
    osmanlı imparatorluğu’nda gezginler,
    milliyetler ve sınırlar,
    kurtuluş savaşında türk-sovyet ilişkileri,
    türkiye’de sivil toplum ve milliyetçilik,
    türkler: doğu ve batı-islam ve laiklik,
    topkapı sarayı’nda yaşam,
    sultan sofraları,
    konstantiniye ve ayasofya efsaneleri,
    istanbul: imparatorluklar başkenti,
    istanbul ( 1914-1923),
    süleymaniye,
    birinci dünya savaşı ve ermeni sorunu, bulunuyor.
  • ölüm haberini duyduğumda önce kızıl saçlı eşini ve kırmızı atkısını düşündüğüm sevgili hocam. bizi izlemek ve eşini dinlemek için her derse eşlik eden o kızıl saçlı güzel kadın yerasimos'a böğürtlenli çay yapardı ders aralarında. ders çıkışı yan yana ve hep konuşa konuşa soğuk rüzgara doğru yürürlerdi..belki dünyanın en uzun ömürlü aşkı onlarındı kim bilir. ama beni sevdiğim biriyle yaşlanmaya özendiren insandı. mimarlığı, tarih kitapları, yemek tarifleri vardı. duyduğum en sevimli türkçeye sahip insandı. gitti, ama daha okunacak, öğrenilecek, ve kesin gülümsetecek çok şey bıraktı ardında.
  • türkiye cumhuriyeti

    bir evladını kaybetti.

    pek çok türk'ten daha fazla

    bu ülkeye hizmet etmişti.

    kafa patlatmıştı,

    uykusuz kalmıştı,

    elinde kalem yorgun argın da olsa

    inatla ve heyecanla çalışmıştı.

    "konstantiniye ve ayasofya

    efsaneleri" artık öksüz kalmıştır.

    sultanahmet meydanı'nın

    bir köşesinde heykeli olmalıydı.

    altında çiçekler,

    kendisine vermeye vakit bulmadığımız...
  • sözlükte bugüne bastım.

    stefanos yerasimos (7)

    ruhumuz mu alışmış kötü haberlere ya da nerede çok entry orada bir fevkalade durum. olmasını istemiyordum, uzun zamandır aklıma gelmemişti, çünkü uzaktı. birden kendimi palais de france’ın bahçesinde, avluda nereye gideceğini bilmez, aradığı adamı tanımaz şekilde dolaşırken buldum. daha önce 14 temmuz kutlamasına katılmıştım orada, ama mekan o kadar yabancılaşmıştı ki, sanki ilk defa geliyordum, çok farklı bir mekandaydım... prova yapıyordum, mösyö stefanos... yok yok olmadı mösyö stéphane... bayım? bayım mı? çok kitabi. stefanos efendi, ı ıh saçmalıyorsun. doğal ol, bırak provayı... nereye gidecektim ki, hay allah... fransız anadolu araştırmaları enstitüsü burası mı? merhaba ben falanca... hayır uymamıştı, ismini söyleme telaşım vardı, stefanos nasıl duracaktı ağzımda merak ediyordum, her daim isimleri, isimlerin oturduğu kimlikleri ve kişilikleri merak etmiştim. gizli bir meraktı bu, merakım beni benden alıyordu.

    o kadar provaya ne dediğimi anımsamıyorum sonuçta, heybetli, kocaman, devasa bir kişiydi, bilgisiyle daha da devleşiyordu. türkçe, fransızca, osmanlıca her türlü iletişimine tanık oldum zamanla. türkmenistan ve yunanistan devletlerinin bursu var elimde ilgilenirsen demişti bir keresinde.

    o zamanlar, milliyetler ve sınırlar kitabını yeni okumuştum, benim sabır katsayımı zorlayacak derecede kalın bir kitaptı. ve ben hayatımda ilk defa bir kitaba zarar vererek okumuştum, çizmiştim bir kitabı, ilk ve son kez. hiçbir kitabı kıvırmaz, katlamaz, çizmez, sayfaları açık masa üstüne ters çevirmeyen ben çizmişti evet. kendimce saygısızlıktı yaptığım. o bilmiyordu bunu ama ben kendimce utanıyordum. kitap, kütüphanede elime geldikçe, her seferinde özür diliyordum havaya, sanal olarak. biliyordum bilmeyecekti, duymayacaktı. şimdi değişti her şey, duyacak biliyorum, saygısızlığımı affedeceğini de.
  • türkiye'deki azinliklardan.
    türkiye'de basladigi hayatini, fransa'da gecirmis, cesitli görevlerle türkiye'ye yollanmis kisi. türkiye'de stefanos, fransa'da stephane ismini kullanan, osmanlica kelimeleri dahi bilen arastirmaci.
  • prof. halil berktay: haziran sonunda eşi belkıs hanımla birlikte türkiye'deydiler. dört kişi birlikte yemek yemiş, 10-15 yıllık dostluğumuz içinde ilk defa birbirimize hayatlarımızı anlatmıştık. tipik 68 kuşağı hayatlarıydı bunlar. çok ilginç benzerlikler taşıyordu. burada ortak kaygı veya teorik ilgi türkiye'nin az gelişmişliğinin tarihsel gelişim sürecidir. ona 'az gelişmişlik sürecinde türkiye'yi aşağı yukarı aynı şekilde ben de yazmış olabilirdim dedim. karşılıklı tatlı tatlı gülülmüşük. yerasimos'un ruhunda, aklında, karakterinde eğri büğrü hiçbir taraf yoktu.
    prof. murat belge: stefan arkadaşımdı. acısı var üstümde, çok kötü oldum. hem türkiye hem yunanistan önemli bir tarihçisini kaybetti. bir istanbul rumu olarak stefan -aynı zamanda bir dünya vatandaşı da olarak- kendini çok iyi yetiştirmiş bir aydın ve tarihçiydi. türkiye-yunanistan arasındaki herkese nasip olmayan konumunu yazdıkları çerçevesinde bir avantaja dönüştürdü. bu iki dünyaya hem mesafeli hem yakındı. ikisine de nesnel olmayı ama yanı zamanda dost olmayı başaran ender insanlardandı.
    prof. mete tunçay: aslında stefan mimar ve şehirciydi ama çok geniş entelektüel bilgileri vardı. türkiye ve başka osmanlı ülkelerindeki mimari üzerine çalıştı. çok çeşitli alanlarda yazılar yazdı. mesala benim için önem taşıyan çalışması da türk-sovyet ilişkileri belgeler derlemesi oldu. tarih vakfı yönetim kurulunda bulundu. çok yakın bir arkadaşımızdı. onu herzaman sevgiyle ve saygıyla hatırlayacağız.
    prof. ilber ortaylı: son derece zamansız bir kayıp. iyi bir aileden geliyordu, iyi yetişmişti. yerasimos kendi meslek grubu içinde tekti. osmanlıca biliyordu öncelikle. ayrıca bütün bir etnik grubun içinde tekti çünkü modern rumcanın dışında koine biliyordu. böylece bizans metinlerini okuyabiliyordu. bu yüzden osmanlı-bizans mirasını önyargısız değerlendirebilen tek zengin kişilikti. örneği dünyada çok yok.
    prof. uğur tanyeli: tarih dünyasında daha çok 'generalist' çalışma yöntemi uygulardı. çünkü mimarlık eğitimi gördü. sonra paris'te türkiye'de de bir dönem çok önemsenmiş bir doktora çalışması yaptı: 'azgelişmişlik sürecinde türkiye'. sonra da mimarlık tarihi ile genel tarih ara kesitinde çok sayıda çalışma gerçekleştirildi. mimarlıkla tarihçiliğin uzlaşması zor. o bu zor uzlaşmayı hayatı boyunca yaşadı.
  • azgelişmişlik sürecinde türkiye adlı eseri dikkatle okunmalı, vermiş olduğu sosyokültürel mesajlar çok iyi analiz edilmelidir. beyin fırtınası istiyorsanız, eserlerini inceleyin.
  • "tarih konusunda dersini almak için can attığım nadir insanlardan. zamanın ötesinde kişi."

    yazar kardeşim ironi yapmıyorsan yerasimostan ders almak için birazcık geç kalmış olabilirsin, ama tabi "parasız yatılı"yı kazanırsan belki...
hesabın var mı? giriş yap