• imdb puanını tam tam taşıyan, recep ivedikler içinde boğulduğumuz şu günlere bir güneş gibi doğan, beğendiğim filmdir. anlaşılan o ki devamı gelecek ve kendini izletecek.

    her şeyden önce james mcavoy gerçekten döktürmüş. oldukça başarılıydı.

    --- spoiler ---

    bazı şeyleri anlayamadığını söyleyenler olmuş ben anladıklarımı anlatayım bu noktalarda

    1. kızların soyulmasının saçma olduğunu, hiç değilse sapık bir karekterin olması gerektiğini söyleyen olmuş. o karakter var zaten. yönetimi ele geçiren 3 karakterden biri olan dennis, barry imiş gibi davranıp doktorla konuştuğunda bunu görüyoruz. "dennis ve patricia'nın ışığı almaya yetkileri yok çünkü dennis genç kızların çıplak dans etmesini izlemeyi seviyor ve bu yanlış" diyor doktor. kaldı ki kızları kaçırdıktan sonra ilk olarak kıvırcık saçlıyı odadan aldığında "benim için danset." demiş kızın söylediğine göre.

    2. son kızı neden bıraktı onu da yeseydi diyen var. kevin küçükken annesinden fiziksel ve psikolojik şiddet görmüş. bu yüzden acı çekmemiş zorluk nedir görmemiş insanlar, beast karakterinin radarında. kızın üzerinde amcasının istismarından kalan izleri görüp onun da acı çekmiş biri olduğunu anlayarak vazgeçiyor. zaten başta da o kız radarında değildi diğer ikisini takip etmiş bir süre. hatta doktor barry taklidi yapan dennis ile konuşurken, iki genç kızın bir iddia için adamın elini alıp tişörtlerinin altına mı ne soktuklarını söylüyor. "bu konunun üzerinde fazla durmadık, bu senin için bir travma mı oldu acaba?" minvalinde bir şeyler söylüyor. belki o iki kız bunlar olabilir.

    3. kızlar kaçırılırken babaya ne oldu diye soran olmuş. bir ara haberlerde babanın otoparkta bayıltıldığını söylüyorlar.

    4. "23 çok, zaten göstermemişler hepsini, ne gerek vardı?" diyen var. burada bahsetmişler, gerçek bir karakterden esinlenilmiş çünkü. orada da adamın tüm karakterlerini birleştiren/yöneten "öğretmen" adlı bir karakter varmış hatta.

    5. trenin alakasını anlamayan olmuş. kevin'ın babası bi trene binip onları terk mi etmiş tren kazasında mı ölmüş ne... belki baba, annenin şiddetine karşı onu koruyordu ve bu yüzden babanın hikayesinin bittiği yerde diğer karakterleri koruyan beast'in hikayesi başlıyor.

    6. doktor adamın adını yazana kadar kendi neden söylemedi diyen var. kendisi sersemlediği için biri oraya gelirse adamı durdurabilsin diye tedbiren yazıyor kadın. zaten sonrasında da söylemeye çalışıyor ve bir kaç kez kevin diyor ancak dennis'in sıktığı ilaç yüzünden hali yok sesi çıkmıyor. ki bence adını bağırarak söylemek gerekiyor işe yaraması için. tıpkı annesinin bağırarak yatağın altından çıkardığı gibi onu olduğu yerden çekip çıkarıyor. zaten casey ilk söylediğinde de etki etmiyor sonrasında bağırınca kendine geliyor. ancak sırf diğer karakterler "kevin'ı uyuttuk" dedi diye çağırmayı tekrar denememesi çok saçma. ben onun yerinde olsam adını bağıra bağıra kaçardım.

    7. doktorun hiçbir önlem almadan adamın evine gitmesi saçma bulunmuş ama kadın did'i olan insanların hasta olduğunu düşünmüyor. aksine onların bizlerden daha gelişmiş olabileceğini, insan üstü varlıklar olduğunu düşünüyor. kaldı ki kadın kevin'ı çok iyi tanıyor. kevin yıllardır onun hastası. beast karakterinin varlığına da inanmadığı için korkmuyor. sonrasında bir terslik olduğunu anlayınca önce polisi araması gerekirdi diye düşünmüştüm ben de. sonra aklıma şu geldi. kadın kevin'ı "tehlikeli bir insan" olarak polisin radarına sokmadan önce gerçekten bir problem olup olmadığını görmek istemiş olabilir. zaten kevin'ı çağırmanın/kontrol etmenin yolunu da biliyor. en kötü senaryoda bunu kullanabileceğini düşünmüş olabilir.

    mcavoy karakterleri o kadar güzel vermiş ki mesela dennis beast'i tarif ederken "(kişiliklerin) en irileri benim ama o benden de iri" diyor. o bunu diyene kadar resmen daha iri yarı kaslı olduğunu hissettirdi dennis'in.

    alter egolardan birinin başlı başına bir psikolojik rahatsızlığı olması (ocd) ayrıntısı benim çok hoşuma gitti. barry görünümlü dennis'in ocd'sine karşı koymaya çalışması... sapıklığını ocd'nin arkasına saklayıp kızları soymaya çalışması...

    bu arada sandviçi yamuk kesince deliren patricia'nın da hafiften obsesif bir yanı var sanırım.

    casey'nin adamın ocd'si olduğunu farkedip kıvırcık kıza "altına işe" diye tavsiye vermesi takdire şayandı.

    doktorun öldürülmesini gereksiz buldum. sonraki filmlerde işe yarayabilirdi. ancak doktoru öldürmek beast'in planında var sanırım. çünkü barry görünümlü dennis doktora "siz ölürseniz bize kim bakacak? yalnız mı yaşıyorsunuz?" gibi şeyler soruyor. sadece doktorun oraya gelmesi planı öne almış sanki.

    bu arada doktor yalnız yaşıyorum diyor ancak sonra yalnız olmadığını görüyoruz. bunu neden göstermişler ben de onu anlamadım. bu yalanın kadına güvensizlik olarak döneceğini falan düşünmüştüm ama o da olmadı... saçma.

    hedwig'in dans edişi ve 'pencere' olayı çok hoşuma gitti.

    bilgisayarın bulunduğu odada tüm karakterlerin kıyafetlerinin olması da güzel ayrıntıydı.

    hedwig casey'e sarılmış yatarken "dennis senin çok fazla bluz giydiğini söylüyor." diyor. casey'nin amcasının istismarından kalan izleri saklamak istiyor olması ve yine istismar kurbanı olduğu için vücudunu sergilemek istemiyor olması ihtimalini, beastin yara izlerini göreceği son sahneler için kullanmış olduklarını düşünüyorum.

    casey'nin geçmişi neden anlatılmış gereksiz diyenler olmuş ama bence yara izlerinin arka planını öğrenmemiz için gerekliydi ve belki casey'nin hikayesinin de devamını izleriz sonraki süreçte.

    yalnız eh be kızım hadi yıllardır sustun da polis aracının içinde "vasiniz sizi almaya geldi" dediklerinde bari desene "bu adam beni istismar ediyor gitmem bununla" diye...

    google, filmi fantastik-gerilim olarak tanımladığı için ben o kafayla izledim. o yüzden de doğaüstü konular beni irite etmedi. kurgu sonuçta. "nasıl vuruldu da ölmedi" demek saçma o yüzden. vücudun sınırlarını biz kafamızda yaratıyoruz mesajını vermiş orada film. ki biri burada seyit onbaşı örneğini vermiş bu konuda, benim de aklıma o gelmişti.

    ben unbreakable'ı izlemedim ancak yönetmen kendi evrenini yaratıyor diyenlere inanarak, başarılı bir film olduğunu söyleyebilirim.

    --- spoiler ---

    edit: unbreakable'ı da izledim sonunda. o da gayet başarılı. bir shyamalan evreni oluşturuluyorsa umarım devamı bu kez daha çabuk gelir.
    bu arada her iki filmde de villian karakterleri süper kötü yapmak yerine onlar için üzüntü duyacağımız, bu sebeple sempati besleyecek gibi olduğumuz özellikler yüklenmesini çok sevdim, belirtmeden edemeyeceğim.
  • kendi başına da zaten gayet güzel bir filmken belli bir yaşın üstündeki izleyiciler için ayrı bir anlam ifade eden filmdir. sonu klasik shyamalan twist'i içerir. bundan sonrasını filmi izlemeyenler okumasın:

    --- spoiler ---

    film boyunca kevin'ın çoklu kişilik bozukluğu hastalığından muzdarip olduğunu düşünüyoruz. ki bu kısmen de olsa doğru. ancak kevin aslında tıpkı unbreakable'ın ana karakteri david dunn gibi insan evriminin bir sonraki basamağında yer alıyor ve insanüstü güçleri var. aslında bunun ipuçları bize film boyunca -özellikle kevin'ın psikoloğunun seminerinde- sıkça veriliyor. doktor, kevin'ın farklı kişiliklere bürünmekle kalmayıp vücut kimyasını da değiştirdiğinden bahsediyor. örneğin kişiliklerden biri gerçekten de diyabet hastası ancak diğerleri değil. normal şartlar altında bunun mümkün olmaması gerekir fakat kevin'ın özel durumu bunu mümkün kılıyor. filmin sonlarına doğru da kevin'ın gerçek olduğuna inanılmayan 24. kişiliği, yani "beast" karakteri ortaya çıkıyor ve bir sonraki filmin kötü karakterinin son ve en önemli parçası da tamamlanıyor. basın ise bu kötü karaktere bir isim veriyor. horde. tıpkı 17 sene önce gösterime giren unbreakable'ın kötüsü mr. glass gibi.

    kısacası bu film kendi başına bir hikaye anlatıyor olsa da m. night shyamalan'ın 2000 senesinde gösterime giren filmi unbreakable'ın devamı ya da spin-off'u niteliği taşıyor. bir sonraki film de split'in sonunda müjdelendiği üzere david dunn ile horde'un kapışması şeklinde geçecek. yani hiçbir şekilde hastalanmayan, yaralanmayan, sakatlanmayan adam ile neredeyse yaralanmayan, süper güçlü, çevik ve hızlı bir kötünün karşılaşması. bakalım bu ikisinin karşılaşmasından kim galip çıkacak?

    --- spoiler ---

    shyamalan universe'e hoş geldiniz!
  • m. night shyamalan'ın kariyerindeki yönetmen koltuğunda olduğu 14., yazar olduğu 17. filmi (buraları imdb den kopya çektim). filmi izlemeden önce mümkünse tüm shyamalan filmlerini seyredin, bu filmde çok faydası olacak.

    uzunca bir entry olabilir şimdiden uyarayım.

    film hakkında şu satır sonrası her şey spoiler olabilir aman dikkat. buradan sonra filmi seyretmeyip spoiler yememek için son çıkış noktası burası.

    --- spoiler ---

    tam olarak emin değilim türkiyede çıktı mı bu film ama ben avusturya ön gösteriminde seyrettim, yarın herkese film sonundaki spoileri verip trollük yapasım var.

    bu arada seyrettiğim versiyon almanca olduğu için maalesef bazı nüansları aktaramamış olabilirler karakterlerde.

    en başta film james mcavoy'un oyunculuğunu konuşturduğu bir film, filmin ne hikayesi ne yan oyuncuları ne de çekimleri, james mcavoy harika oynamış ve çok farklı karakterleri potbori halinde sunmuş (değineceğim buna aslında ama hikaye çok güçlü olmasa da ilerideki gelişmeler için önemli, fakat bahsettiğim gibi mcavoyun oyunculuğu çok daha iyi).

    totalde 23, +1 olarak the beast karakteri var mcavoy'un içinde, biz 3-4 tanesini görüyoruz sadece. ama muhtemelen sonraki bölümlerde devamını göreceğiz, bu the beast'i not alın.

    film küçükken amcasının tacizine uğramış ama güçlü bir kız ile 2 arkadaşının kaçırılması ile başlıyor, bunların anya taylor dışındaki ikisi muhtemelen ileride korku filmlerinde ilk ölen karakterler haline gelecekler zaten. support rollerdeler(sonradan imdbden baktığım kadarıyla diğerleride kötü filmlerde oynamamışlar aslında).

    ben anya taylorun oyunculuğunu beğenmedim, film başında, ortasında, sonunda gram değişmedi mimikleri, gel koy türk dizilerine sırıtmaz o derece. bu mimiksizliği kızın güçlü oluşuna bağlamışlar aslında, o konuda oluru var yani mimiksizliğin.

    shyamalan filmde her zaman olduğu gibi görünüyor. burada ingilizce "you're getting soft around the middle" diyormuş, almancada aklımda değil tam ne dediği ama bu ayarda bir lafı vardı, çok dikkat etmemiştim, ama kendine eleştiri yaptığı konusunda herkes hemfikir.

    asıl filmin en spoiler yeri ise bruce willis'in çıktığı nokta. aslında after credit yapılacak bölüm film bitirilmeden eklenmiş bence.

    anlamayanlar için açıklarsak, bizim mcavoy kaçıyor the beast olarak, kendisine isim takılmış "the horde", bu sırada bardaki kadın "şu tekerlekli sandalyedeki herifin adı neydi? " diyor ve çekilince bruce willis yakasında "dunn" ismi ile (david dunn- unbreakable) "mr glass" diyor. yani kadın shyamalan'ın başka filmi olan unbreakable filmindeki mr. glass'ı soruyor, bruce willis ise cevaplıyor, yani devam filmi shyamalan universe içerisinde david dunn vs. the beast şeklinde olacak büyük ihtimalle. burada shyamalan universe diye yepyeni bir evren göreceğiz ileride sanırım. artık signsdaki uzaylıları mı geri getirir, mel gibsonı mı getirir, the villagedaki kör kızı mı getirir(bu arada filmde bağlantılı hikaye belki buna bağlanır) bilemem.

    film içerisinde unbreakable vurgusu yapılmış ben farkedememiştim ama sonradan okuduğum reddit yorumlarında gördüm çoğunu, mesela amtrakta yapılmış bir gönderme varmış, hem the beast hem de david dunn güçlerini tren kazasında keşfediyorlar. ek olarak muhtemelen the beast bir sevdiğini kaybediyor kazada, çiçek olayı ona bağlanacak. belki unbreakable'da bir sahnede gözüküyordur tekrar seyredeceğim.

    not: zamanla bazı eklemeler yapabilirim bu entrye.

    --- spoiler ---
  • herkesin bir takım eksiklikleri var dediği ama kimsenin bu eksiklikler nelerdir açıklayamadığı film. sanırım bi çok kişi sırf sinefil görüneyim diye aslında gayet iyi olan split'i beğenmemiş gibi davranmayı tercih ediyor ve aslında neyi beğenmediklerinin de farkında değiller. farkında olanları tenzih ederim. onun haricinde öykü büyük potansiyel taşıyor. bu potansiyeli kullanmasa da gayet iyi hissettiriyor. zaten kullanmak zorında da değil. siz yolda yürürken etrafta gördüğü herkese kuantum fiziği anlatan dr. emmet kılıklı insanlar görüyor musunuz? hayır. onlar da sıradan kişiler gibi günlük işlerine bakıyorlar. dolmuşa falan biniyorlar. dolayısıyla tahminimce şamalayan bilinçli olarak bu potansiyeli sonuna kadar kullanmak yerine bu potansiyelden küçük bir kesit çıkarmayı tercih etmiş. ortaya attığı çoklu kişilik bölünmesi yaşayan karakter fikrinin doğuracağı alternatif sınırlarda dolaşıp büyük, epik ama dağınık bir öykü anlatmak yerine küçük, etkileyici ve kompakt bir öykü anlatmayı yeğlemiş ki benim şahsi kanaatim böylece en iyisini yaptığı yönünde.

    ayrıca final muazzam.

    film izlemeyi bilmeyenler, alt metin nedir daha önce hiç duymayanlar için spoylırlı edit:

    film 23e bölünmüş kişilik hastalığı olan bir adamın hayatını değil yıllarca akraba tacizine maruz kalmış bir kızın trajedisini, bu travmadan kurtuluşunun hikayesini ve ayrıca bu iki karakterin yollarının çakışması ile bizi canavarlarımızdan bazen başka canavarların kurtarabileceğini anlatıyor.

    23 dediniz 6 tane çıktı nerde lan kalan 17 tane mantığıyla film izlenmez.
  • --- spoiler ---

    film afişleri ve isimlerdeki benzeşimi fark ettiniz mi?
    [link https://i2.wp.com/…ploads/2017/01/unbreakable-2.jpg]
    --- spoiler ---
  • gerilim filminin hakikaten hakkını veren film.

    herkes gibi james mcavoy'un oyunculuğuna bayıldım.

    --- spoiler ---

    özellikle son sahnelere doğru seri halde karakterler arasında geçiş yaparken inanılmaz bir oyunculuk gösterisi sunuyor bize mcavoy.

    --- spoiler ---

    uzun süredir bu kadar rahatsız edici bir gerilim filmi izlememiştim.
  • --- spoiler ---

    merak edenler için unbreakable ile split'in bağlantı noktaları amtrak. kevin'in babası dunn'ın ölmediği tren kazasında ölüyor ve annesinin ona olan tacizi başlıyor. bu the beast'in oluşmasını sağlayan kırılma noktası.

    biz unbreakable'da muhtemelen annesi ve kendisini görüyoruz. stadyumda dunn kalabalıklar içerisinde durup hissetmeye çalışırken yanından geçen kırmızı montlu sinirli anne ve çocuğu kevin ve annesi. dunn burada hiç bir şey yapmıyor ve yardım etmiyor.

    bazı teorilerde, dunn'ın kurtardığı(en azından yarısını) gece kevin'i de kurtarabileceği ama kurtar(a)madığı söyleniyor.

    --- spoiler ---
  • güzeller güzeli hırvatistan'ın güzeller güzeli tatil kenti. kasaba demek istiyor dilim ama değil, bildiğin şehir. hatta şehre yaklaşırken karşınıza çıkansevimsiz ve yoğun yapılaşma üzüyor az bişey ama sonra hemencecik unutuveriyorsunuz. riva dedikleri sahil şeridi ve hemen arkadasındaki ortaçağdan kalma ve hala dibine kadar yaşayan yerleşim alanı rüya gibi. diocletian sarayı kentin tam kalbinde bir harabe; harabe ama öyle ya da böyle ayakta ve insanlar hayatlarını bu eksende geçiriyorlar. sokaklarda dehlizlerde kaybolur gibi kaybolmak bir iki gün sonra tanıdık kıvrımlara dönüşüyor ve yolunuzu bulmaya başlıyorsunuz. ortalık turist kaynıyor ama o kadar düzgün bir kalabalık ki huzur veriyor insana her şey. yaşam dingin ve sakin, tatil kıvamında yaşanıyor her şey.

    jadrolinija ile her yere öyle ya da böyle deniz ulaşımı var. buralara kadar gelmişken makarska'ya, hvar'a, brac'a, trogir'e, vaktiniz varsa güneyde dubrovnik'e, kuzeyde sibenik'e, vodice'ye, hatta ve hatta zadar'a şöyle bir uzanıvermelisiniz.

    http://www.split.info/

    yüreğimi bıraktığım her tatil yöresi gibi bir ömrü burada geçirmek isterdim ama tek bir ömür bunca güzelliğin hangisinde ne kadar yaşamaya izin verebilir ki?
  • iyi beklentiyle gidip sinemadan memnun ayrıldığım film. o anki ruh haline memnun demek doğru olmaz ama berbat desem yanlış algılanacak. öncelikle james mcavoy'a extraordinary performansından dolayı teşekkür ederiz, dr frankenstein'dan sonra canavarın hakkını da fazlasıyla vermiş. anya taylor-joy'u da gerek yeteneği gerekse güzelliğiyle gelecekte sık sık görecek gibiyiz. senaryo harika olmasa da iyiydi, bazı sıkıntılar vardı. yönetmenliği de beğendim. 7.5/10.

    --- spoiler ---

    yalan olmasın ben de her an bütün muhabbetin casey'in kafasında döndüğünü zannettim. insan vücudunun nasıl bir karakteristiğe sahip olacağını beynin belirlediğine her zaman inanmışımdır. insanın gerektiği zamanlarda insanüstü yetenekler gösterebildiği görülmemiş bir şey değil, seyit onbaşı'nın 200 küsür kg mermiyi kaldırabilmesi yakın bir örnek mesela. bu durum hastalıktan kaynaklanmasa da beynin neler yapabildiğini göstermekte, demek ki farklı çalışan beyin vücudu da farklı kılabilir. çok fazla "öğretildiğimiz" için çok kısıtlandığımızı düşünüyorum.

    geyik avlama mevzusu güçlü olanın güçsüz olan üzerindeki hükmünü gösteriyor ki beast diğer insanlardan üstün olduğu için onlara istediğini yapma hakkını kendinde görüyor ve onlarla besleniyor. bu mevzu biraz prisoners'ı çağrıştırdı.

    kızın acı çekmiş olduğunu gördü ve onu serbest bıraktı. bunun empati ile ilgisi yok elbette. fazlasıyla acı çekmiş olduğu için daha güçlüydü (filmin başından beri diğer kızlarla kıyaslanabilir), bu onu diğer insanlardan daha üstün yapıyordu ve belki bu nedenle kendi türüne yakın gördü ve beslenmek istemedi? belki.

    senaryodaki sıkıntılara gelecek olursak mantıktan ziyade mantıksızlık hataları. madem yukarıda bir çıkış olduğundan şüpheleniyorsun, bunu daha uygun bir zamanda denersin. madem kevin'ın içeride birilerini sakladığını düşünüyorsun, gitmene izin vermişken gider polisi ararsın kendin dedektifliğe kalkışmazsın. kağıda yazdığın şeyleri kaburgaların ve omurgan kırılmadan önceki sürede kendin de söyleyebilirdin, kale boş iken pas atmak niye? yani ölümcül hatalar değil ama sırıtıyor.

    son olarak bunu beğenenler identity'yi de izleyebilirler.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    filmdeki the beast karakterinin nedense nietzsche 'nin üst insan kavramına dokunan bir havası vardı. asıl kişiliğin yetersiz ve güçsüzlüğünden sıyrılmak isteyen; hem fikren hem de bedenen çok daha üst düzey olmaya çalışan bir kimlikti.
    --- spoiler ---

    (bkz: übermensch) (bkz: üst insan)
hesabın var mı? giriş yap