• sözlük tanrıları beni affetsin, elma cismi gibi bir şey olmasının da dışında yüksek öğretimin başına geleceklere bir ön bakıştır:

    (bkz: http://int.kocaeli.edu.tr/…rkiyedeyuksekogretim.pdf)

    güncel sonuçlarından biri: (bkz: 2547 sayili kanunun 50 d maddesi)

    hamiş: yukarıdaki link, özet asıl dosya burada.
  • "türkiye üniversitelerinde, sermayenin üniversiteyle kurduğu ilişkinin özü, egemen sınıfların tarih boyunca bilim ve üniversiteyle kurduğu ilişki ve ona yüklediği anlamdan farklı değildir. tüsiad’ın dönem dönem hazırladığı üniversite raporlarında ortaya konan anlayış; yök’ün hazırladığı raporlarda dile getirdiği düşünceler; rektörler, dekanlar, üniversite ve fakülte yönetimlerine egemen olan anlayış, özünde aynıdır. bu çevreler tarafından “üniversitenin yeniden yapılandırılması” ifadesiyle özetlenen sermaye-üniversite ilişkisinin çerçevesi genel hatlarıyla şöyle açıklanabilir:

    üniversitelerin piyasanın ihtiyaçlarına uygun olarak uluslararası şirketler ve yerli ortaklarıyla yakın ilişkiler kurması, onların ihtiyaç duyduğu konularda araştırma-geliştirme (ar-ge) projeleri hazırlamaları, teknolojik açıdan donanımlı, altyapı sorunları az çok çözülmüş devlet üniversitelerinin bu şirketlerin yan kuruluşları haline getirilmesi, devlet üniversitelerine kaynak olmadığı gerekçesiyle bütçeden ayrılan pay düşürülürken özel üniversiteler ve vakıf üniversitelerinin teşvik edilmesi, bedava arazi tahsis edilmesi, en yetenekli ve başarılı öğrencilerin daha üniversite sıralarındayken bu şirketlerin elemanları olarak çalışmaya teşvik edilmesi, bilimin işlevinin ve amacının, şirketlerin kâr maksimizasyonu için yeni teknolojiler üretmekle sınırlandırılması, devletin ideolojik ihtiyaçlarına uygun olarak üniversitenin sözde bilimsel araştırmalar yapıp raporlar hazırlaması, vb.

    12 eylül sonrası hükümetlerin ve yök’ün üniversitelere yönelik karar ve düzenlemelerinin kapsam ve içeriği buna uygun olarak şekillenmiştir. birçok uluslararası şirket ve onların ülke içerisindeki yerli ortaklarıyla “bilimsel araştırma, teknolojik geliştirme” adı altında projeler hazırlanmış ve uygulamaya konmuştur. birçok konferans, sempozyum ve uluslararası ölçekte düzenlenen toplantılarla üniversitenin ufku, kapitalist sömürü sisteminin, kâr ve rantı artırmaya dönük girişimleriyle sınırlanmıştır. her tür bilimsel-teknik gelişme, sermaye düzeninin ihtiyaçlarını karşıladığı oranda geçerli ve yararlı sayılmış; toplumun çıkarına hiçbir proje oluşturulmasına izin verilmemiş, bu tür girişimler ya finanse edilmeyerek, ya da baskı altına alınarak engellenmiştir.

    üniversiteye finansman sağlamak, öğrencilerin yeteneklerini değerlendirmek ve ilerletmek propagandasıyla kendisine meşru temeller oluşturmaya çalışan bu egemen yaklaşıma göre üniversite ve bilim; koçlar, sabancılar, eczacıbaşılar ve onların işbirliği yaptığı yabancı tekellerle uyum içerisinde çalıştığı oranda ayakta durabilir ve çağın ihtiyaçlarına yanıt verebilecek kurumlar olarak varlığını sürdürebilir. bunun içindir ki, kamu arazileri, ormanlık alanlar bu kesimlere yasadışı yollardan ve bedava verilerek peşkeş çekilmektedir.

    sermaye-üniversite ilişkisinin nasıl bir amaç taşıdığının çarpıcı örnekleri türkiye’deki üniversiteler şahsında saymakla tükenmeyecek kadar çoktur. siyanürlü altın aranmasının, nükleer santrallerin kurulmasının, insan ve çevre sağlığı açısından hiçbir zararı olmayacağı doğrultusunda “bilimsel raporlar” hazırlayacak kadar alçalmış, kamuoyu önünde bunu savunarak üniversite kürsülerinde akademik kariyer yükseltecek kadar bozulmuş ve kirlenmiş, sermayenin boyunduruğu altına girmiş üniversite öğretim görevlileri sistem tarafından üretilmekte ve desteklenmektedir.

    üniversitelerde düzenlenen konferanslarda ve panellerde, borsanın iyilikleri üzerine methiyeler düzecek, girişimcilik ruhu ve kolay para kazanmanın, kısa yoldan köşe dönmenin yolları üzerine bilimsel seminerler veren, bunu üniversitenin çağa ayak uydurmasının zorunlu adımları sayan profesörler, doçentler el üstünde tutulmaktadır. enerjiden sağlığa, ulaşımdan iletişime birçok alanda toplumun ihtiyaçlarına yanıt vermeyi amaçlayan projeler geliştirmeyi gereksiz sayıp, bu konuda hiçbir sistemli çalışma desteklenip finanse edilmezken, devlet üniversitesindeki dersini bırakıp özel üniversitedeki dersine yetişen, şirket davetlerinde, yemeklerinde boy göstermeyi “bilim ahlakına” uygun sayan bir akademisyen tipini üniversiteye hakim kılma onuru sermaye-üniversite ilişkisinin bu çağdaş yorumuna aittir.

    üniversiteye hakim kılınan bilim dışı anlayışın çarpıcı örneklerini, ders kitaplarında bilimsel öğretiler olarak okutulan saçmalıklarda da görmek mümkündür. iktisat, kapitalistlerin sömürü ve talanını haklı göstermek için okutulur ve özelleştirmeler, yabancı sermaye, aşırı kâr hırsı ve tekelcilik övülüp kutsanır. kapitalizmin ekonomik krizlerini güneş lekelerine ya da azalan marjinal faydaya bağlayarak açıklamak, iktisadi doktrinler olarak öğretilir. işletmecilik, en kısa yoldan “voleyi vurmak” ve emek sömürüsü üzerinden servete servet katmanın bilimi olarak “genç girişimcilerin” yüceltmesiyle beyinlere kazınır. matematik, fizik, kimya ezberlenmesi gereken karmaşık formüller ve şekillerden ibaret, sadece kârlı yatırımların ölçüm ve proje araçları olarak vardır. iletişim fakültelerinde kitle haberleşmesi ve hukuk ilişkisi üzerine okutulan “bilimsel” derslerde, 12 eylül’ün basın ve düşünce özgürlüğü üzerindeki baskıcı ve sansürcü tutumu haklı gösterilebilmekte ve gerekçeleri sayfalarca anlatılabilmektedir.

    sermaye-üniversite ilişkisi üzerine cafcaflı sözlerle yürütülen popüler propagandanın üniversiteyi içine ittiği ve giderek derinleşen uçurumun göstergesi durumundadır. burjuvazinin bilim anlayışının ve üniversite öğrenimine egemen olan ideolojisinin yarattığı tablodur. amaçlananın, üniversitenin toplumun, emekçi halkın yanında, bilimin amaç ve işlevlerine uygun olarak varlığını sürdürmesini savunan anlayışın, bu doğrultuda halkta ve öğrencilerde var olan beklentinin bütünüyle yok edilmesi, karalanıp unutturulması olduğu ise açıktır. "*

    eğitim-sen raporundan

    *http://www.egitimsen.org.tr/index.php?yazi=726
  • raporun özerklik ve üniversite yönetişimi bölümünden bir alıntı;

    özerklik ve hesap verebilirlik, akademik özgürlükle ilişkili apaçık ilkelerdir. özerklik tüm kurumlarda çeşitliliğe olanak tanımak ve kaynakların kullanımında etkinliği geliştirmek açısından gereklidir. aynı zamanda yaratıcılık ve yenilikçiliğin gelişebilmesinin ön koşulu olarak da önem taşımaktadır. yök, yükseköğretimin siyasi etkilerden bağımsız olmasını sağlamak için bir tampon işlevi gören kurum olarak önemli rol oynamıştır ve bu rolü oynamaya gelecekte de devam etmelidir.

    raporun sonuçlar bölümünden bir alıntı:

    türkiye’de yükseköğretim için üzerinde uzlaşılmış bir misyon ve vizyon oluşturulması, yükseköğretim camiası için acil yerine getirilmesi gereken bir görevdir. bunun üzerine yerindenlik ilkesine (subsidiarity) dayanan ulusal bir strateji inşa edilmeli ve söz konusu strateji zamanlamayı belirleyerek ilgili aktörlere sorumluluklar yüklemelidir. bir kere yeni bir yükseköğretim stratejisi üzerine anlaşıldıktan ve uygulamaya yönelik adımlar atıldıktan sonra bir konsolidasyon döneminin bu süreci takip etmesi önemli olacaktır.

    şimdi bu iki alıntıyı dikkatle okuduğumuzda ortada bir çelişki olduğu göze çarpmaktadır. ilk alıntıda yök'ün yüksek öğrenimin siyasi etkilerden uzak tutulmasında önemli bir tampon görevi üstlendiği ve bu görevi devam ettirmesinin gerekliliğinden dem vuruluyor. yani diyor ki üniversitelerin bir merkezden yönetilmesi oldukça şukela bir durumdur. ikinci alıntıda ise subsidiarity ilkesinden bahsediyor ki buna göre her üniversite kendi şartlarını kendisi değerlendiren ve stratejisini kendisi belirleyen özerk birer oluşum olmak durumundadır. e şimdi bizde çok kısa bir soru soruyoruz:

    yök kurulduğundan bu yana bu özerkliğin en büyük engeli olmamış mıdır?

    biz başka bir ülkede mi yaşıyoruz? dalga mı geçiyosunuz adam mı seçiyosunuz sevgili patronlar?
  • rapordan alıntı. "doçent ve profesörlerlerin kadro garantisi bulunması, teşviklerin olmaması ile birleşince çoğu durumda rehavete neden olmaktadır."

    bunu kocaeli üniv. "kadro garantisi, yenilikçi öğretimi ve araştırmayı engelleyen bir etmendir," olarak özetlemiş.
hesabın var mı? giriş yap