• oğuz atay'ın "günlük"te (iletişim yayınları, 2007) karşıma çıkan bir tespiti. 7 kasım 1970 tarihinde günlüğüne şöyle yazmış oğuz atay:

    " bana öyle geliyor ki biz çocuk kalmış bir milletiz ve daha olayları ve dünyayı, mucizelere bağlı "myth"lere bağlı bir şekilde yorumluyoruz en ciddi biçimde. aklı başında bir batılının gülerek karşılayacağı ve bize ölesiye ciddi gelen bir şekilde. (...) öyle bir yarım yamalaklığımız var ki, bizim dramımız, trajedimiz, akıl almaz bir biçimde gelişiyor. ayrıca, bir trajedinin içinde olduğumuzun farkında bile değiliz. çok güzel yaşayıp gittiğimizi sanıyoruz. iktidardaki adamlar da, bu sanıyı bütün millet adına dile getiriyorlar. birkaç aydın dışında bunu anlayan yok gibi. o aydınlar da, sosyal bir takım sözler ediyorlar. psikolojik yönü boş kalıyor bu meselenin. insanlarımız, bu kötü yaşantıyı dile getirmenin, "muhalefet yapmak" olduğunu sanıyor bir bakıma. aslında bir yanlış anlama olduğu halde, anlaşıp gidiyorlar. bir "mış gibi yapmak" tutturmuşlar; arabalar yürüyor ya, ekmek yapılıyor ya, iyi kötü suyumuz geliyor ya.. mesele yok. bir taklit yapıyoruz ve batı'ya bile kabul ettirdiğimiz anlar oluyor. (bir futbol maçında yeniveriyoruz onları) ya çocuksu gururumuz! beğenilmezsek hemen alınıyoruz. batılılara iftiralar ederek kendimizi temize çıkarmak için didiniyoruz. iyi aile çocukları arasında, onlara çamur atan mahalle çocuğu gibiyiz..."

    38 sene geçmiş atay'ın bu söyledikleri üzerinden... peki ne değişti?
  • ergenleşmenin, olgunlaşmanın, büyümenin, yaşlanmanın ve ölümün asla gerçekleşmediği hayal bir ülkenin gerçekliğini özetleyen söz. evlenene kadar ailesiyle aynı çatı altında birey olmaya çalışan ülke vatandaşları, kendi evcilik oyunlarına başladıklarında bile aileden kopamazlar. aile kavramının kutsal çatısını her ördükleri duvarın üstüne oturtmak zorunda olmaları ve birtakım büyüklerini bu duvarlara altın yaldızlı cerceveler eşliğinde asma rituelleri akabinde her çakılan çivi ile hayata çocuk kalarak kendilerini sabitlemeleri evciliğin altın kurallarındandır. büyük kişi rolü de yetişkin olamamış diğer çocuklar tarafından oynanmaktadır. hayal ülkenin vatandaşları sonsuz gençlik iksirlerini tükenmemesi için her gün çok minik yudumlar halinde tadına bakarlar. her minik ve zararsız doz onları kucaklar ve onlara şevkat gösterir. her çocuğun sevilmeye ihtiyacı vardır ve sıcak süt kokulu bu iksir vazgeçilmez bir afyondur.
  • "nescire autem antequam natus sis quid acciderit id est semper esse puerum" * diye bir söz vardır latincede.
    "doğduğundan önce olanları bilmemek çocuk kalmak demektir."

    biz çocuk kalmış bir milletiz, hep yeni doğmuş gibiyiz çünkü.
    kızsan kızamazsın, anlatsan anlatamazsın.
  • oğuz atay' ın oyunlarla yaşayanlar da coşkun ermiş ' e söylettiği söz.
  • kabahati örtmeye yetmeyen bir özürdür nicedir. hem kabahat acemiliğini kaybedeli çook oldu, hem kabahat olma niteliğini..
    güncelliğini kaybedeceği zamanları görebilme umudunu kimselere çok görmediğimiz bu tespit (özür??) üzerine bugünlerden bir yazıdan,
    ".. .türkiye nin iyi kalpli ama saftoron, vatanı için canını fedaya hazır ama kötü arkadaş kurbanı, dürüst ama biraz tembel bir çocuk olarak tasvirine cumhuriyet eğitimimiz boyunca iyice alıştırılmış bulunuyoruz. türkiye nin henüz hazır olmadıkları listesi, eski parlaklığını kaybetti elbet. ama bu milletin asla hazmedemeyeceği, başa çıkamayacağı gerçeklikler, gelişmiş bir irade istediği için bu milletin korunması gereken sınavlar üstüne hemen her muhafazakâr liberalin söyleyeceği çok şey vardır. olduğunu biliyoruz.
    türk vatandaşına nice konuda konuşma, nice meseleyi tartışma ehliyeti henüz verilmiş değil. yüce yargı, eline yüzüne sıvaştırarak 301 adındaki bu kördüğümü çözmeye çalışıyor.
    bu toprakların otoritesi, gücünü halkı çocuklaştırıp katılımını asgariye indirerek, 'halkın anlayacağı-anlamayacağı nı belirleyerek pekiştirmiştir. millet, rüştünü asla ispat edemeyecek bir güruhtan oluşmaktadır. ..."
    http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=245689
  • 18. ve 19. yüzyıllarda sömürgeci emperyalist avrupa devletlerinin afrika gibi geri kalmış kıtaları sömürmekte kullandığı bahanelerden birisinin türkiye için uyarlanmış halini içeren oğuz atay önermesidir. zira üstü kapalı ifade edilmiş bu avrupa devletleri de zamanında afrikadaki toplumların daha çocukluk döneminde olduğunu oysa ki avrupalı toplumların çoktan olgunluk seviyesine erişmiş olduğu için bu toplulukları eğitmeyi ve aydınlatmayı kendilerine misyon biçmeleri gerektiğini ortaya atmışlardır. kaldı ki toplumsal hareketler ve gelişimleri lineer bir mantıkta incelemek sosyolojiye ne kadar yakışır tartışmak gerekmektedir. her toplumun ve onu oluşturan kültürün kendine has özellikleriyle birlikte belirli bir bütün oluşturduğu ve evrensel kültür çorbasına bir tutam da olsa tuz kattığını unutmamak gerekir.
hesabın var mı? giriş yap