99 entry daha
  • "neredeyse" sanatı...

    "hiç elinden çıkarmayacaksın değil mi" dedi kadın. "onun yokluğunda nesneler anlamsızlaşıyor, anlamsızlık nesneleşiyor. izin verseydi de varoluşumun temelini onun altın renkli saçlarının kiraz tellerine adayabilseydim" dedi adam. "belki de haklısın, hiçbirimiz bu dünyada bağırarak susmamalıyız, sessizlik perdesini yırtan içinde binlerce anlam yüklü bakışlarımız var sanki, sessizliğinden bu anlaşılıyor" " ve bir insana verilebilecek en büyük ceza onunla bir daha konuşmamaktır, bunu anlayacaktır."dedi kadın. elindeki yüzüğe baktı adam, her bir ayrıntısını ezberlemişti. parmağından çıkarabilmek için kullanacağı hareketler aklındaydı, aklı "o"nda olduğu için parmağından çıkaramıyordu. "belki de zamanı geldi" dedi...

    tanrı bu dünyaya gönderebileceği en kötü insanı göndermedi belki, her kötü insan en kötü insan olmaya çalışıyordu. dünyadaki kıyamet bu yüzden, azap ve işkenceyi tattırmanın verdiği zevk de bu yüzden. "bana verdiği en büyük kötülüğü anlıyorum, hissediyorum ve gelecekteki halini de seziyorum." "yalnız benim de elimden bu geliyor, yüzüğü çıkarttığım zaman elimde hiçbir mutluluk göstergesi kalmayacak." dedi adam. bazı alınıp satılan metalar bizim mutluluk göstergemiz olmuştu, pahalı bir araba ya da bir nişan yüzüğü. bu dünyada mutsuz insanlar evlenmeyecek diye bir kural var mıydı, o zaman neden evlenen insanların hepsi mutluydu? mutluluk ya da mutsuzluk bile metalaşmıştı şu çarkıfelek dünyada.
    "hiçbir ilaç geçici değil, hiçbir sıhhat kalıcı değil. yüzüğün senin ruhundaki anlamını bilemiyorum. çünkü insanlar artık bu dünyada o kadar karmaşık bir hayat sürüyor ki, sadece. sadece, karşındaki insanın ne hissettiğini bilemiyorsun. onu anlayamıyorsun. onu çözemiyorsun. onu üzüyorsun. onu gömüyorsun. gömerken bile o acıyı derinden anlayamıyorsun" dedi kadın...

    "belki ölümüm yaklaştığı zaman melekler parmağımdaki yüzüğü gördüğü zaman beni mutlu zannederler." adamın sözü irrite ediciydi.bir erkeğin hayatında gözünün önünde olup da göremediği şeyler vardır. onun göremediği ise hiçbir şeydi. hiçbir özelliği yoktu ve hiçbir kimse kadar değerliydi. "önyargıları kırmanın imkansız olduğunu düşünmek bir önyargıdır, önyargısız olduğunu düşünmek de bir önyargıdır. yüzük senin bir önyargın, mutsuzluğa doğru açılan bir kapın ya da mutluluğa açılabilecek binlerce kapın." kadın mantıklı konuşuyordu fakat "bir harf var,o olmasa hiçbirimiz olmazdık. bizi ayakta tutar,zıtlıklarımızı bağışlar. işte ben o harfe aşığım." dediğinde "galiba elif harfinden bahsediyorsun" cevabını verdiğinde mantığın ötesinde olduğunu gösterdi.

    insan ancak aklının algılayabileceği kadar sevilir. adam ne kadar sevildiğinin farkında değildi. belki de tahmin ettiğinden çok çok az sevilmişti. ancak şeytan ben şeytan değilim der. adamın aklına yüzüğü bir centilmen edasıyla tutuşu ve sevdiği tek kadının parmağına takışı geldi. ruhuyla ben senin meleğinim diyordu fakat dört mevsim kar yağdıran mikail' den başkası değildi. "çölden fazla uzakta olamam ama şu an donuyorum." sözüyle adam içindeki bütün kıyameti cümleler vasıtasıyla dünyaya duyurmuştu.

    hepimiz bu dünyada yalan söyleriz. "nasılsın" sorusuna verdiğimiz cevap "iyilik" olmuştur yıllar boyunca. halbuki iyilik, aslında bizde var olan durum değil, istediğimiz durumdur. adam basit bir ifadeyle "iyi" idi. suyundan bir yudum aldıktan sonra: "çaresiz biçimde, öylece oturuyordum ve bir anda düşümdüm ki sen bu dünyada yaşadıkça aslında ölmek istemiyorum." dedi adam.

    kadın bir garipti, masada otururken hiçbir şey istemedi, yemedi, içmedi. sadece dinledi. ikisi de bir yüzükten yola çıkarak hayatın anlamını bulmaya çalışıyordu. kadın son kez "mutluluğunu tek bir nesneye bağlamak, kuyruklu yıldızı rodeo yaparken yakalamaya benzemek olacaktır. elindeki metal parçayı istersen çıkartma ama şunu bil insan hiçbir zaman geçmişteki kadar mutlu olamayacaktır. hayatın bize sunduğu en iyi seçenek geçmişteki bir seçenektir. belki bir dost, belki bir sevgili. ve biliyor musun, geçmişin en ilginç yanı ondan kopamamak ama ondan bağımsız hareket etmektir. eğer onu çıkartırsan eminim melekler senin mutsuz bir adam olduğunu düşünecek ve sana daha iyi davranacaklardır."

    adam ağladı, ağlamak kalpteki duyguların beyne ve göze hükmetmesidir. akan her bir gözyaşında yaşanılan mutluluklar, yaşanılmayan ukteler vardır. yüzüğü çıkarttı ve garsona seslendi:

    "hocam, hanımefendiye sorar mısınız, bir şeyler içecek mi?

    garson: "efendim siz sarhoş değilsiniz galiba. biz de sizin kendi kendinize konuştuğunuzu düşünüyorduk..."

    "o zaman şu parayı al, ben şu yüzüğü bozdurmaya gidiyorum" dedi adam.

    garson cevap vermedi...
67 entry daha
hesabın var mı? giriş yap