• farkına varamadığım bir süreçte çok acayip bir forma bürünmüş gündür. mesela süpermarketler özel günlerde bayram olsun, yılbaşı olsun ya da okulların açılması gibi özel olmayan ama kayda değer bir gün olsun girişlerini bu günlere has ürünlerle donatırlar epeydir. dini bayramlarda filan kuruyemişler, çikolatalar filan olur. sonra yılbaşında boy boy çam ağaçları, bu ağaçlar için olan süsler filan donatır süpermarket girişlerini. ya da okulların açılmasına yakın bilimum kırtasiye malzemesinden iğne atsan yere düşmez. efendim süpermarketler artık sevgililer günü içinde bu tip olaylara soyunmuş. sevgililer günü süpermarket girişi, binbir çeşit renkte güller, başka başka çiçekler, sonrasında akla gelebilecek türlü peluş oyuncaklar ve tüm bunların arasında küçük küçük kuyumcu standlarıyla dolu. sevgililer günü bence iki kişinin arasında özel olarak yer bulan, bu kadar topluma mal edilmemesi gereken bir gündür. hangi ara süpermarketlerin formatına sığındığı bir gün haline geldi, kör cahil kalmışım ben.
  • saate bir kez daha baktım ve ardından yıkanmak için banyoya girdim. o kadar heyecanlıydım ki daha yarım saat önce duş almış olduğumu unutmuştum, ne kadar heyecanlı olduğumu siz hesap edin. banyodan çıktım ve saate bir kez daha baktım. yelkovanın yeterince ilerlemediğini görünce ufak bir ayar çekmek zorunda kaldım. şimdi olmuştu, saat tam 3tü. yok yok olmamıştı, 3te evden çıkacaktım, o yüzden saati 2 buçuğa getirdim ve aynanın karşısına geçip saçlarımı şekillendirmeye, yüzüme en cool ifadeleri vermeye uğraştım.

    en fiyakalı giysilerimi giyip kapıya yöneldim, kedi gelip bacaklarıma sürtünmeye başladı. "gece gelmeyebilirim, mamanı ye yat zıbar beni bekleme" diyerek ayağımın içiyle şahane bir falso verip kediyi salona yolladım ve o anda saat "dong dong dong" diyerek artık çıkmam gerektiğini belirtti. kapıya atılan tek bir kilit ile evle irtibatımı kestim ve her şeyin çok güzel olacağı anlara doğru yelken açtım.

    tam yürürken telefonum çaldı, arayan dünyanın en abazan arkadaşıydı. "iki dakika taşak geçeyim şu yavşakla" diyerek telefonu açtım. "nabıyon lan bugün boş musun" diyerek doğrudan acınası durumunun kalbine daldı. "14 şubat oğlum bugün, sevgilin yok mu lan ahahaha" diyerek en puşt kahkahamı koyverdim ve iki dakika kadar küfür dinledim. "boşver oğlum seneye sen de bulursun birini kehkeh hadi beni oyalama, yengeni bekletmeyeyim" diyerek telefonu küüt diye arkadaşın yüzüne kapattım. çok komikti lan, sonunda ben de böyle saplarla dalgamı geçebiliyor, mutsuzlukları ile doyasıya eğlenebiliyordum.

    köşedeki çiçekçiden güzel bir buket yaptırdım. sonra bir tezgahta ayakkabımı boyattım. her şey çok güzeldi, geçen teyzeler gülümseyerek bana bakıyordu, benim gibi ellerinde çiçekle yürüyen elemanlar manalı manalı sırıtıyorlar, kızlar içlerini çekiyorlardı. sevgililer gününü bu kadar özel yapan şey aslında ak götün kara götün böyle ortaya çıkmasıydı. sağda solda boynu bükük garibanlar görüyordum, muhtemelen bir gün evvel bu kadar umursamadıkları bir şey için şu anda gıpta ediyorlardı ben ve benim gibilere. ben de elimdeki buketi bir sancak edasıyla taşıyarak adeta resmi geçit, bir gövde gösterisi yapıyor, sevgilisi olanlara neşe saplara ise hüzün veriyordum.

    bu kadarı yeterliydi, hayat bir oyundu ve biz de oyunculardık. perdeyi indirme vakti gelmişti. sap arkadaşımı aradım, bir yerde tek başına içiyordu. "birazdan geliyorum" dedim ve birazdan yanına gittim. "noldu lan sevgiline" dedi şişelerin ardından, "ben ne kadınlar sevdim zaten yoktular" dedim sırıtarak. "orospu..." diye kendi kendine mırıldandı ve bir şişenin daha sonuna geldi. "al lan sana çiçek aldım" diyerek buketi uzattım, "ahah siktir" diyerek çiçeği masaya koydu, ben de garsona iki bira getirmesini söyledim.

    "oğlum buradan kalkalım, çiçek miçek verdin, gay gibi görünüyoruz" dedi. "kalkalım da, bir de seni eve attığımı düşünsünler" dedim. hak verdi, onun yerine bizim gibi sap arkadaşlara ulaştık, sağolsunlar hemen geldiler. o kadar çiftin ortasında bir erkek güruhu saatlerce oturdu ve sevgililer gününün burukluğunu içerek sindirmeye çalıştı. kafamız şahane olunca kalktık, herkes evine gitti, kedi beni görünce yine paçalarıma sürtünmeye başladı, ben de dolaptan biraz rakı çıkartarak su kabına döktüm. zira o da yalnızdı. bir kaç sigara sonra bir sevgililer günü daha nihayete erdi, kedi çoktan sızmıştı zaten, ben de vurdum kafayı yattım.
  • bu tarih için "the big bang theory" dizisindeki sheldon cooper enfes bir sorgulama yapmıştır;

    "given that saint valentine was a third century roman priest who was stoned and beheaded, wouldn't a more appropriate celebration of the evening be taking one's steady gal to witness a brutal murder?"

    çevirirsek;

    "güne adını veren aziz valentine'in üçüncü yüzyılda taşlanıp, kellesi uçurulan bir roma rahibi olduğunu düşünürsek; sevgiliyi kola takıp vahşi bir cinayete tanıklık etmek (normalde yapılan kutlamalardan) daha uygun bir kutlama olmaz mıydı?"
  • terbiyesizlik etmek istemem ama bu st. valentine denen gebeşin santa claus kadar yüreğinin olmadığını kanıtlayan gündür. madem adına bir gün düzenleniyor, gel de sevgilisine hediye almak için uğraşan er kişinin cebine 3-5 kuruş sıkıştır. halbuki noel baba öyle mi? adam hediye verebilmek için baca baca iki geyiğin sırtında dolaşıyor. yazıklar olsun! tamamen ölmüş bu azizlik kavramı.
  • tuttuğunuz takımın maç günü ile çakışması durumnda şöyle olabilir
    http://www.pumahardchorus.com/
  • gençler için, evcilik; her zaman genç kalanlar içinse, sevgilicilik oynama günü.
  • --- spoiler ---

    bugun posta kartı şirketleri tarafından, insanlar kendilerini kötü hissetsinler diye bulunmuş bir gündür..

    --- spoiler ---

    eternal sunshine of the spotless mind
  • hoşgelmiştir.
  • 5 dakika önce başlamış olan gün. haydi gençler kapışın*!
hesabın var mı? giriş yap