• ne kadar ileri gidebileceklerini merak ediyorum. sabah erken kalkıp, işe gitmeden biraz tenis oynayan, sonra duşunu alan insanlar var. o arada fırınlar da açılmış oluyor (!) taze ekmekle kahvaltısını ediyor, kahvaltı sonrası biraz gazete keyfi, sonra iş. ve bunu yapanlar öle ne yaptığını bilmeyen insanlar değil. misal, ne kadar ölçüdür bilmiyorum ama, aralarında ünlü holdinglerin üst düzey yöneticileri de var.

    yanlış anlamayın, yargılamıyorum, her konuda kendimi kaynak eser zannetmiyorum. ama iddiam odur ki bu kadarı artık sabah insanı olmak falan değil. ne sabahı yahu? hangi sabah? bir önceki günün insanı bunlar.
  • ben hiç olmadım. olamadım.

    çok umrunuzda ya. ondan yazıyorum. herkese dertti benim sabah insanı olup olmadığım.
  • hayattan zevk almayı bilmeyen insan bunlar.
    mutlu olmak, kurtluymuş gibi erkenden kalkarak hoplayıp zıplamayı, fırından çıkan ilk ekmeği kapmayı falan gerektirmiyor.
    yarım saat daha uyumaktır mutluluk. bu yani, bu kadar.
  • evlerden ırak demek istiyorum. korkuyorum ben bu sağlıklı, düzenli, dinç, vs. insanlardan. sıkıcılar en başta. ne bu böyle aman sabah sporudur, portakal suyudur.. bir de haliyle tavuk gibi erkenden de uyurlar bunlar.. öyle imkansız görünüyor ki gözüme. sabah küfürederek uyanmanın verdiği huzur yok bir kere. ve tam tersi tatil sabahları öğlene kadar sevdiğine sarılıp uyuyabilmenin verdiği mükemmel his.. ne yapayım ben sabahın köründe spor diye kalkan adamı. insan gerilmez mi ya. böcek gibi hissedersin onun yanında. zaten o yüzden onlar genel müdür oluyor, ben bir bok olamıyorum galiba.
  • hallerinden memnun olan insanlardır. pek çoğu bu yaptıkları şeyleri mecburiyetten değil tabiatları onu gerektirdiği için yapar. ha etrafta komplekse sebep olurlar o başka. bende oluyorlar mesela. üniversitedeyken bir arkadaş her sabah kalkarım, iki hareket ederim, duşumu alırım, fönümü çeklerim demişti de ayrı evrenlerden bahsediyoruz gibi gelmişti. bense sabah uyanırım, tekrar uyurum, kalkar bir dolanır yine yatarım. sonra kalkar sigara-kahve içerim. boş zamanlarımda da içten içe bu tip insanları kıskanır, bir pazartesi bambaşka bir insan olacağımı falan sanarım ama o pazartesi bu pazartesi değil*
  • hayatta bi yere gelmiş olanları başarılarını buna bağlarlar. sabah erken kalkmaya, güne erken başlamaya, karga bokunu yemeden portakal suyunu içmiş olmaya.
  • sabah insanı olmakla baykuş olmak arasındaki fark meşgalededir.

    sabah insanı meşgelesi de mekanik bir düzen talep eden insandır. programı belli, işinin zihni ve bedeni üstünde yarattığı baskı yüksek de olsa sabit olan insandır.

    sabah insanı sabah insanlığı yaparken kendini bir kalıba sıkıştırılmış gibi hissetmez çünkü hayatının geri kalanında da bu kalıbı zorlayacak, sabah rutinini esnetmeye ittirecek bir şey yoktur.

    başarılı ve çok çalışkan olabilir. takdir edilir elbet. ancak sabah insanı ancak sabah insanlığıyla uyumlu meşgalelerde başarılı olabilir.

    baykuşlar, düzensizler, kaotikler ise sadece kimi meşgalelerde başarılı olurlar (özellikle meslek demiyorum, meşgul olduğumuz her şey, cazip geldiğimiz karşı cins numuneleri falan hep dahil)

    baykuşlar sadece gece geç yatıp geç kalkmazlar, bazan geceyarısında yatar bazan hiç yatmazlar, bazan üç saat uyur bazan hiç uyumaz bazen de arayı kapatmak için 10 saat uyurlar.

    baykuşlar böyledir çünkü aktiviteleri düzensizdir. kimi zaman 10 saat durmadan çalışmaları gerekir kimi zaman saatlerce hiç bir şey yapamazlar.

    doktora öğrencisi böyledir mesela, en azından benim için makbul olanı. kimi zaman parlak bir fikirle 20 saat kalkmadan yazar, analiz yapar, denklem çözer, kimi zaman haftalarca rutin okumalardan egzersizlerden ileri gidemez, kimi zaman keşif ilhamıyla günlerce haftalarca kendini kaybetmişcesine çalışabilir ama şartlar uygun değilse kendini zorlayarak hiç bir bok yiyemez.

    yazarlık da böyle bir meşgaledir. kendine bir günlük rutin belrielemiş kaç başarılı yazar vardır?

    hemen her bilim adamının hiperaktif ve durağan dönemleri vardır.

    eğer böyle bir meşgaleniz varsa baykuş olmak kaçınılmazdır çünkü meşgalenizin beden ve zihniniz üstündeki baskısı sabit değildir. kimi zaman sıfıra yakın kimi zaman altından kalkılamayacak kadar ağır olabilir. kimi zaman sizi tamamen serbest bırakırken kimi zaman son hücrenizdeki son molekük oksijene kadar, iradenizin son kırıntısına kadar talepkardır böyle meşgaleler.

    bir ofis rutinini, bir esnaflık zanaatini sabah insanlığına terbiye edebilirsiniz. kendi de bir dizi rutinlerin ard arda sıralanmışı olan bir hayatı sabah insanlığının kalıbıyla denkleştirip barış içinde yaşatabilirsiniz ama kimi meşgaleler tasmaya, zincire gelmez, terbiye olmaz , evcilleşmez. eğer onlardan verim almayı istiyorsanız onu ittirip kaktırmaz, nazını çeker, taleplerine boyun eğersiniz.

    sabah insanları alınmasınlar yazdıklarıma. çünkü hayatlarını meşgul eden aktivitelerle bir parça kendinden memnun, bir parça sağlıklı bir parça tatminkar yaşamanın tek yoludur belki sabah insanı olmak, rutinler rutinlere eklenirken bunlara kendi insiyatifinde bir uvertur eklemek takdire şayandır. ama zannetmeyin ki hayat bir monolittir ve yaşamanın, mutlu, tatminkar, üretken hayatlar sürmenin tek bir yolu vardır!
  • bi arkadaşımın annesi aynen böle. arkadaşımı yaklaşık 20 senedir tanıyorum, annesi 20 senedir her sabah 5te kalkar, levent tenis kulübüne gider, tenis oynar sonra giyinir kuşanır işine gider. bu azminin sonucu olarak da taş gibi bir vücudu var. bana gelince ben 08:10da yataktan kalkıyorum, 08:25te evden çıkıyorum. çok isterdim sabah kalkiim, sporumu yapıp duşumu aliim, kıyafetimi seçiim sonra kahvaltımı edip şıkır şıkır işe gidiyim ama olmuyo işte. alışmış kudurmuştan beter derler ya, bence bu morning person ya da night owl olma durumu doğuştan gelen bi özellik. ana rahmine düşmeden önce yukarda bize soruyolar sanırım, morning person mı olmak istersin yoksam night owl mu diye, ona göre şekillemiyo hayatımız.
  • bu tipte biriyle ebraber çalışıyorum ben.

    kendisi 50 yaşında erkek. her sabah 04:30'da kalkıyor. fenerbahçe sahilinde koşuyor, havuza giriyor. eve dönüp kahvaltı ediyor. saat 06:45 gibi evden çıkıp, anadolu yakasından avrupa yakasına trafikte, kendi arabasıyla geçiyor.

    tüm gün yurt içi satınalma için ordan oraya koşturuyor. akşam evine dönüyor, ailesiyle ilgileniyor ve en erken gece yarısında uyuyor.

    ve bunu hayatının her günü yapıyor.

    bu tür insanlara imrenmekten başka bir şey gelmez. hayatı dolu dolu yaşamak böyle olsa gerek?!
  • ben de bunlardan değilim kesinlikle ama bu insanlara gıcık da olmuyorum. bence gayet iradeli insanlar. düzeni tertibi bilen insanlar bunlar. bu sebeple zaten iş hayatlarında da başarılı oluyorlar.

    illa sabah erken kalkıp tenis oynayan insanlar olarak da düşünmeyin bunları. zamanında bir büyüğümüz bize nasihat ederken derdi ki, "işinde başarılı olmak isteyen insanın güneş üzerine doğmamalı". budur yani olay.

    ayrıca "erken kalkan yol alır" diyerek bir özlü sözle tamamlayayım entrimi. tamamladım. evet.
hesabın var mı? giriş yap