• okumaya yeni başlayacaklar için, içinde geçen eski sözcükler ve anlamları ;

    ahval : durumlar, hâller, vaziyetler.
    aksülamel: tepki, reaksiyon
    armada: donanma
    atalet: 1. tembellik 2. işsizlik, işsiz kalma. 3. işlemezlik. 4. süredurum.
    ameliye: uygulama
    abes: 1. gereksiz, yersiz, boş 2. akla ve gerçeğe aykırı
    ahar: hattatların kâğıt cilalamak için kullandıkları nişasta ve yumurta akından yapılan özel bir karışım.

    bermutat: alışılagelen biçimde, her zaman olduğu gibi
    behemehal: her hâlde, ne olursa olsun
    buud: uzaklık, mesafe
    bittabi: doğal olarak
    binaeneleyh: bundan dolayı
    bedahet: apaçık, besbelli
    barem: çizelge
    bedbaht: mutsuz, bahtsız, talihsiz
    beynelmilel: uluslararası

    cenup: güney

    çalak: eline ayağına çabuk, atik, çevik
    çolpa: 1. ayağı sakat olan. 2. mec. beceriksiz, eli işe yakışmayan, acemi, aciz, zavallı
    çıfıt: hileci, düzenbaz, yahudi.

    dessas: düzenci
    dekovil: küçük demiryolu
    daüssila: yurt özlemi

    eşref: onurlu, şerefli.
    efkari umumiye: kamuoyu
    ezcümle: kısaca, özet olarak, özetle

    filhakika: hakikaten
    fatalizam: yazgıcılık
    fütuhat: zaferler, fetihler.
    fecir: tan kızıllığı
    fecaat: çok acıklı, yürekler acısı durum

    gadr: merhametsizlik
    garabet: gariplik, tuhaflık

    huddam: büyü ve cin ilimcileri, hizmetçi cin
    hulasa: özüt
    hassa: özellik.
    halita . alaşım
    halayık: kadın köle
    haddizatında: aslında
    hasbi: gönüllü ve karşılıksız yapılan
    hasis. cimri
    hacalet: utanma
    hodbin: bencil
    heyula: korkunç hayal
    haşiye: 1. dipnot. 2. bir eseri daha iyi açıklamak için yazılan kitap
    hamakat: beyinsizlik, bönlük.

    ıstılah: terim, herkesin anlamadığı özel anlamda kullanılan söz

    ikbal: baht açıklığı,odalık,arzu istek.
    ilga: ortadan kaldırma
    istidat: yetenek
    iktiza: gerekli olma.
    istitrat: . sırası gelmişken söylenen söz, anlatıma eklenmesi istenen söz
    işret: içki içme
    istihsal: üretim, elde etme
    ictimai: toplumla ilgili
    ihtilas: 1. aşırma. 2. bir malı açıkça sahibinden veya evinden hızla kapıp alma
    ispritizma: ruh bilimciliği
    istihkar: hor görme, aşağılama.
    istihza: gizli veya ince alay
    intizar: 1. birinin gelmesini, bir şeyin olmasını bekleme, gözleme, 2. ilenme, beddua
    iştiha: iştah
    ikrah: 1. tiksinme, iğrenme. 2. isteği dışında bir şey yaptırma.
    inhisar: 1 . tekel. 2 . mecaz tek başına sahip olma.
    itiyat: alışkanlık
    iktifa: yetinme

    kabil: olanaklı, türlü, kabul eden, kabul edici.
    konkur: yarış, yarışma.

    lahza : an
    layiha: 1. herhangi bir konuda bir görüş ve düşünceyi bildiren yazı, 2. tasarı
    lalettayin: baştansavma, özensiz

    muganniye: kadın şarkıcı.
    menhus: uğursuz
    muaddel: değiştirilmiş
    muhassala: elde edilen sonuç.
    mezbele: çöp ve süprüntü dökülen yer, aşağılık durum.
    mekkare:kiralanarak yük taşımada kullanılan at, deve, katır gibi bir yük hayvanı.
    müsavi: eşit
    munis: alışılan, alışılmış.
    muarız: karşı koyan
    menhus: uğursuz
    mihnet: sıkıntı
    müphem: belirsiz
    müsteşrik: doğu bilimci
    mücessem. cisim durumunda olma
    muvazene: denge, dengeleme
    mamafih:bununla birlikte
    muvakkit :güneşe bakarak namaz vakitlerini bildiren kimse
    muazzep: acı, sıkıntı, azap çeken
    muhayyile: hayalgücü
    müstehlik: tüketici
    mücrim: suçlu
    müştemilat: eklentiler
    mihver: eksen
    manivela: kaldıraç
    muttasıl: bitişik, yan yana olan
    meyus: üzgün, karamsar
    metih: övgü
    muhayyile: hayalgücü.
    maişet: geçim, geçinme
    muaşaka: birbirini karşılıklı sevme, sevişme, âşıktaşlık
    muvazzene: denge, dengeleme
    müverrih: tarih yazan kimse, tarihçi
    muharrir: yazar
    mukaddime: önsöz, başlangıç.
    muhayyile: hayalgücü
    mahrek: yörünge
    muttasıl: 1. bitişik, yan yana olan. 2. zf. aralık vermeden, aralıksız, durmadan, biteviye
    mücerret:1. yalın durum. 2. evlenmemiş, bekâr 3. katışık ve karışık olmaya
    mültefit: iltifatkar
    müstait: doğuştan kabiliyetli
    müstahdem: hizmetli
    mucip: gerektiren, gerektirici
    miyar: 1 . değerli madenlerde yasanın istediği ağırlık, saflık ve değer derecesini gösteren ölçü.2 . mecaz ölçüt, ölçü 3 . kimya ayıraç.
    mukadder: yazgıda var olan, yazgı ile ilgili olan, alında yazılı olan
    müşkül: 1 . güç, zor, çetin 2. engel, güçlük, zorluk
    mütehassis: duygulanmış

    nahiv: söz dizimi.
    naçiz: değersiz
    namütenahi: sonsuz
    necabet: temiz bir soydan gelme, soyluluk
    nizamname: tüzük

    ökse: ucu yanmış odun parçası, değnek, alımlı kadın

    pespaye: alçak, soysuz, aşağılık

    rabia: 1. dördüncü. 2. saatteki salisenin altmışta biri. 3. tanzimat’tan sonra memurlukta bir rütbe
    ricat: vazgeçme
    refika: eş
    rokoko: a. 1. mim. xviii. yüzyılın başında fransa'da çok geçerli olan, kavisli çizgileri bol, gösterişli bir bezeme üslu
    ricat: 1. vazgeçme. 2. ask. gerileme, geri çekilme, geri kaçma
    riyazi: matematik, geometri vb. bilimlerle ilgili olan

    salaş: derme çatma, sebze dükkanı
    sarih: açık, kolay anlaşılır, belli, belirgin, belgin
    savat: gümüş üstüne özel bir biçimde kurşunla işlenen kara nakış
    somaki: 1 . kızıl veya yeşil renkte, damarlı ve çok sert bir porfir türü mermer.2 . sıfat bu mermerden yapılmış
    sentaks: sözdizimi

    temessül: benzeşme
    tenkisat: azaltma, eksiltme
    terakki: 1. ilerleme, yükselme, gelişme
    teşyi: uğurlama
    takamül: 1. olgunluk, olgunlaşma. 2. gelişim, gelişme
    teveccüh: 1. bir yana doğru yönelme, yüzünü çevirme. 2. güler yüz gösterme, yakınlık duyma, hoşlanma, sevme
    tafsilat: 1. ayrıntı. 2. ayrıntılı açıklama
    tecerrüt: herşeyden uzaklaşma.
    tecessüs: belli etmeden kendini ilgilendirmeyen şeyleri öğrenmeye çalışma.
    tekellüf: 1. zahmet veren bir iş görme, güçlüğe katlanma. 2. bir işi gösterişli bir biçimde yapmaya çalışma, özenme, gösteriş
    talakat: kolayca düzgün söz söyleme durumu
    tedip: uslandırma, yola getirme, terbiye etme.
    tenasüt: 1. omuzdaşlık. 2. dayanışma
    tröst: aynı alanda iş yapan çeşitli ortaklıkların hisse senetlerinin, bir denetim teşkilatına teslim edilmesi ve yönetimin bir teşkilatı yöneten gruba aktarılmasıyla oluşan, tekelci sermayedarlığa dayanan ortaklıklar birliği.
    tenazur: bakışım
    tarziye: yapılan kötü bir davranış için özür dileme, gönül alma
    tariz: kapalı bir biçimde, dolaylı olarak söz söyleme, taşlam
    tarh: 1 . bahçelerde çiçek dikmeye ayrılmış yer.2 . vergi koyma.3 . matematik çıkarma
    tashih: düzeltme, düzelti.

    ülfet: 1. alışma, kaynaşma. 2. tanışma, görüşme
    vakıa: vaka (cümle başında ise “bununla birlikte”
    vuzuh: açık olma durumu, açıklık, aydınlık
    vido: oyun, oyunda kazanılacak sayıyı veya parayı iki katına çıkarma
    vazıh: açık, aydın, belli
    vakıa : vaka (cümle başında kullanılınca "bununla birlikte")
    velut: doğurgan, verimli.
    visal: kavuşma
    vaveyla: çığlık

    yeknesak: tekdüze
    yosma: şen, güzel, fettan (genç kadın)

    zayiçe: yıldızların, belli bir zamandaki yerlerini, durumlarını gösteren çizelge
    zem: kötüleme
    zani: zina yapan erkek.
    zelil: hor görülen
  • "saatin kendisi mekan , yürüyüşü zaman , ayarı insandır.."
  • "ben aşktan daima kaçtım. hiç sevmedim. belki bir eksiğim oldu. fakat rahatım. aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. şu veya bu şekilde... fakat daima ödersiniz... hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz..." halit ayarcı
  • hayri irdal'ın talihinin döndüğü "sabaha doğru" bölümünde romanın atmosferindeki rahatlama ve keyif daha iyi nasıl ifade edilebilir?

    "her şeyde bir çocuk saçı yumuşaklığı var"

    şapka çıkarıyorum.
  • s.a.e, şunun ispatıdır bence: şarkla garp arasında milletçe yaşadığımız tereddüt o kadar ezeli, o kadar trajiktir ki, arada kalıp neticede delirmemek için tek bir çıkış yolu görünür bize: o çıkış da mizahtır. ironidir. inceliktir. yaşadığımız çelişkiler bir membadır bu manada, bir mizah madenidir.
  • türk edebiyatında kurgusu en iyi olan roman. ahmet hamdi, türk modernleşmesinin ironik eleştirisini yaparken bir yandan da toplumun karakteristik durumlarını adeta üç boyutlu karakteriyle yeniden kurguluyor. orhan pamuk'un beslene beslene tüketemediği derya.
  • üstad ahmet hamdi tanpınar'ın bu kült eserinin macerasından bahsetmek istiyorum biraz, kitapların tarihi her zaman ilgimi çekmiştir.

    ilk önce şunu söylemek lazım: saatleri ayarlama enstitüsü, üstadın hayattayken yayınlanan son kitabı. (hayattayken yayınlanan diyorum çünkü, güler güven hoca tarafından yıllar sonra yarım kalmış aydaki kadın kitabı üç bin sayfalık notlar arasından tasnif edilip yayınlandı. ayrıca, ben hala üstadın yayınlanmayan kaybolmuş başka kitapları olabileceğinden şüpheleniyorum. dağınık bir yaşam sürmüş olduğundan hareketle öne sürüyorum bunu.)

    dönemin çoğu romanı gibi tefrika edilerek yayınlanmış ilk önce. 20 haziran 1954'de alaattin koçak'ın sahibi olduğu yeni istanbul gazetesinde ilk tefrika bölümü yayınlanmış.

    yayınlanan tefrika manşeti
    birinci bölüm

    (kaynak: istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi öğretim üyelerinden ali şükrü çoruk'un twitter sayfası)

    bir kaynakta okuduğuma göre 4 yılda yazılıp tefrika edilmiş roman. 1961'de yani üstadın ölümünden bir yıl önce de kitap olarak yayınlanmış. wikipedia'da ilk baskısının dergah yayınlarından yapıldığı yazıyor ama bu bilgi yanlış (dergah yayınları 1967'de anadoluculuk hareketi öncüsü nurettin topçu tarafından kurulmuş. arada koskoca bir altı yıl var.) ilk baskısı 1927'de remzi bengi'nin kurduğu bir dönem tam manasıyla fırtınalar estiren remzi kitapevi tarafından yapılmış.

    ilk baskının kapağı

    yalnız şöyle bir şey var, kitap yayınlandığı dönem okuyucunun pek ilgisini çekmemiş. hatta ilk baskı 70'lerda kitapçılarda rahatlıkla bulunabiliyormuş. bakınız beşir ayvazoğlu, 23 kasım 2019 tarihinde karar gazetesindeki köşesinde yazdığı "huzur yetmiş yaşında" adlı yazısında ne diyor;

    "genç okuyucularımız tanpınar’ın bugünkü popülerliğine bakarak huzur’un yayımlandığı tarihte kapışıldığını zannedebilirler. hayır, huzur’un ilk baskısı 1970’lere kadar piyasada rahatlıkla bulunabiliyordu, çünkü tükenmemişti. ilk baskısı 1961 yılında yapılan saatleri ayarlama enstitüsü de öyle. kütüphanemdeki nüshayı 1974 yılında babıâli yokuşundaki bir kitapçıdan satın almıştım, sahaflar çarşısı’ndan değil."

    bu kadar büyük bir yazarın eserlerinin 10-15 yılda hala birinci baskılarının bitmemesi çok acı. o devirde, şimdiki gibi bir baskının 1000 adet yapılmadığını en fazla 500-800 adet arası yapıldığını düşünürsek demek ki 1974 yılında üstadı okuyan okuyucu sayısı taş çatlasa 500 falan.

    peki bunun sebebi ne?

    tanpınar, arkadaşları tarafından dahi ciddiye alınmamış. yazdıkları popüler, sanattan yoksun hatta daha da ileri giderek birer fantazi olarak görmüşler. (ayvazoğlu, yazının devamında buna değiniyor.)

    dönemin yazarları yeni tekniklerden bihaber iken tanpınar'ın postmodernizm üzerine düşünüp, freud'u okuyup anlaması buna kitaplarında yer vermesi dönemi için çok sıradışı işler yani ne dönemin edebiyat kamusu ne de okuyucular tanpınar'ı tam manasıyla anlayıp kavrayacak kapasiteye sahip değiller.

    peki noluyor da tanpınar bir anda popülerleşip herkes tarafından okunup baskı üzerine baskı yapmaya başlıyor?

    1969 yılında zamanın en çok okunan gazetelerinin başını çeken tercüman gazetesi huzur'u, 1001 temel eser dizisinin ikinci kitabı olarak basıyor ve kupon karşılığında dağıtıyor. yani okuma faaliyeti sadece gazetelerin resimlerine bakmaktan ibaret olanlar sırf alıp bir yere koymak için adını dahi duymadıkları yazarın kitabını alıyorlar. tanpınar, bir anda popülerleşiyor. bunun üzerine dergah yayınları, 26 sene sonra şubat 1987'de saatleri ayarlama enstitüsü'nün ikinci baskısını yapıyor.

    ne mutlu ki ikinci baskı huzur da saatleri ayarlama enstitüsü de babam vasıtasıyla elimde bulunmakta. bir bibliyoman daha ne ister...

    sae 1

    sae 2

    sae 3

    huzur 1

    huzur 2

    ama macera burada bitmiyor devamı da var.

    edebiyatımızın yaşayan en büyük isimlerinden enis batur, 1988'de yapı kredi yayınları'nın genel yayın yönetmeni oluyor ve 2000'de dergah yayınları üstadın tüm kitaplarını basarken aynı anda yapı kredi yayınları da basmaya başlıyor. tabi, bu durum telif yasasına aykırı. ülkemizde, bir yazarın ölümünde 70 yıl geçmeden telifi düşmediği için yazarın kitaplarını sadece bir yayınevi yayınlayabiliyor eğer başka bir yayınevi de aynı kitapları basarsa taraflar mahkemeye gidiyor bu yüzden yky ve dergah mahkemelik oluyor uzun süren bir süreçten sonra karar veriliyor ve yky suçlu görünüyor ceza olarak da dergah'a tazminat ödemek mecburiyetinde kalıyorlar. bu mahkeme olayları basında da yer buluyor ve tanpınar daha da popülerleşiyor. "yapı kredi yayınları ceza ödeyeceğini bile bile bu işe neden girdi?" diye de sorarsanız onu da kendimce açıklayayım.

    tanpınar, hocası yahya kemal gibi hiç evlenmeyip hayatını bir otelde (narmanlı han) geçiriyor. çocuğu olmadığından yasal mirasçıları -varsa- yeğenleri veya uzaktan akrabaları falandır büyük ihtimal. onlar da anlaşılan bu işlerle pek ilgilenmemişler ki yky basabilmiş istediği gibi.

    işte saatleri ayarlama enstitüsü'nün yayın macerası böyle. her daim ilgimi çeken bu olaylar zincirini umarım hakkını vererek anlatabilmişimdir. sürç-i lisan ettiysek affola...
  • büyük yetenekler karaktersiz oluşlarıyla meşhurdur. tanpınar'ın günlüklerini okurken içimde derin bir sızı duymuştum. yetenekli bir insanın sıkışıp sıkışıp akacak yer bulamadığında nasıl ekşiyebileceğini görünce kendi hayatıma dair bir gelecek korkusuna kapılmıştım. büyük bir yetenek olduğumdan falan değil, bir gün kendimi ifade etmeyi beceremez de dünyanın beni görmediğine inanırsam tanpınar gibi biri olmaktan korktum. tanpınar ekşiydi çünkü arkadaşları peyami safa gibi vasat bir yazarı göklere çıkarırken kendisi hep gözardı ediliyordu. tanpınar ekşiydi çünkü ne dönemin alafrangaları ne de alaturkaları onu anlayamıyordu. tanpınar ekşiydi çünkü çoğu zaman kendini anlatmaya tenezzül dahi etmiyordu. eniştesinden gelen parayı fındık fıstığa yatırıp yemek yemeyi bile unutunca, birileri davet etse de birkaç kadehle çakırkeyif olabilsem diye bekleyerek şikayet ve pişmanlıkla yaşıyordu. arkadaşlarının eşlerine yaptığı sarkıntılıklardan ve hayallerini süsleyen fantezilerden bahsetmiyorum bile. görülme ve keşfedilme arzusuyla dolu, pişman bir ruh. tanpınar kendim başta olmak üzere sevdiğim tüm insanları dönüşmekten korumak istediğim bir anti-kahraman.

    bu akşam oyuna gittim, tam bir meddahlık işi, serkan keskin'in oyunculuğunu konuşturduğu ve romanın başarılı biçimde sahneye taşındığı güzel bir oyun. çıkışta, bu kimin fikriydi, tanpınarı sahneye taşıyan, bu kitabı bazı çevrelerin kuru övgüsünden kurtararak yaşayan bir işe çeviren kimdi diye diye metroya doğru koştuk.*yıllar boyunca görülmemenin acısını çeken birini insanların şimdi okuyor, alkışlıyor, takdir ediyor oluşu bana tanrının komik olmayan bir esprisi gibi geliyor. yine de bu alkışta sesim olduğu için mutluyum. koskoca bir salon onun kelimelerini dinledi, belki ızdıraplı ruhu bir nebze de olsa ferahlamıştır.
  • okuduğunuzda, önceden okumamışsanız, niye bu kadar geç okumuşum dedirten bir eser...
  • "ayar saniyenin peşinden koşmaktır"
hesabın var mı? giriş yap