• bu etegin beli dar ama sonra genisliyor, kafamdan gecirip giyebilirim, diye 34 beden etegi bir dukkanda denemek, sonra etegi ne ustten ne alttan cikaramamak, magaza gorevlilerinin 'nasil oldu mu hanfendi?' sorularina ikinarak 'nnggh bir dakika, deniyorum' diye cevap vermek, sonra kan ter icinde, 'yardim eder misiniz?' diye yalvarip, iki gorevlinin yaklasik on dakikalik cekistirmesiyle etegi cikarmak.

    budur.

    36 bedeni de yokmus efendim.
  • akademik ortamlar için konuşuyorum, acayip iyi bir motivasyon gücüdür.

    türk eğitim sisteminin sonucu mudur, kişisel özellik midir bilemem, ben sınıfta rezil olmaktan çok korkardım. üniversite yıllarımda sınıfta ilk defa soru sorabilmem iki yılımı almıştı, son iki sene boyunca sorduğum sorular da "demet ne kadar akıllı olduğumu görsün belki çıkarız" motivasyonuyla sorulmuştu birşeyler anlamak amacıyla değil.

    doktora sırasında işler daha da kötüydü, zaten yabancı ülkeye gitmişim, etrafta herkes canavar gibi, sadece sınıfta soru sormuyor değilim, seminerlerde hatta doktora hocamın odasında bile soru sormuyor sadece kafa sallıyorum. bir noktada anladım ki asıl rezillik anlamadığım şeylere kafa sallamak, başka kültürlerden gelen öğrenciler çatır çatır soruyor, bilmediğini öğreniyor, birşeyler öğrenip ilerliyor, ben yerimde sayıyorum. sonra nasılsa bir cesaret geldi, sormaya başladım, üstelik sadece 'bak ne kadar akıllıyım herkes görsün' diye değil, bayağı bayağı öğrenmek için sordum. çok hızlı bir şekilde rezil olmaya başladım, doktora hocama ortalama haftada bir kere rezil oluyordum mesela, adam öyle düşünmüyordu büyük ihtimalle ama 'oha bunu da mı anlamamışım' diye rezil olduğumu düşünüyordum. konferanslarda rezil oldum, adamın birinin yaptığı işin yanlışını buldum diye makale yazdım adam haklı çıktı, yine rezil oldum. oldukça öğrendim. hatta bu aralar 'ulan ne zamandır pek rezil olmuyorum' diye hayıflanıyorum, doktora öğrencilerinin yanlışlarını söyleyen adam ben oldum, yanlış yapanların rezil olduğunu değil öğrenmeye çalıştıklarını düşünüyorum.

    neyse, rezil olmaktan korktuğunuz için fikrinizi söylemiyorsanız, iş yapmıyorsanız, çekiniyorsanız hemen rezil olmaya başlayın.
    (not: demet'le çıkamadık, sınıfta soru sormak metodu olmuyormuş, gitar çalmayı deneyin)
  • bazen iyi niyet de sebep olabiliyor buna.

    akşam üzeri metroya bindim. karşımda 3 kız oturuyor. kapıya yakın bir yerdeler. kıyafetlerinden, makyajlarından belli ki çalışıyor hepsi de. koyu renklerin hakim olduğu kumaş pantolonlar, etekler felan.. 2-3 durak gittik 1 kız ve 1 erkek daha bindi. kız vücuduna göre dar bir palto giymiş. göbeği çıkmış haliyle ortaya. hani bazı vücutlarda olur, bira göbeği deriz, yan bölgeler nispeten toplu olduğu halde göbek sivri bir şekil alır.. kızınki de aynen öyle işte. biraz zaman geçti, karşımdaki grupta bir hareketlenme başladı. "sen kalk da otursun hanımefendi" filan diyorlar... sonunda aralarından biri kalktı ve ayakta bekleyen göbekli kıza "buyrun böyle oturun" dedi. şaşırdı tabii kızcağız.. bakışlarından anlam veremediği belliydi ki teklifi yapan kız ekledi hemen: "hamilesiniz sanırım, yorulmayın ayakta durarak". kız sadece "değilim" diyebildi lan. kıpkırmızı oldu anında. 3'lü grup zaten renkten renge giriyor.. kızın birlikte metroya bindiği erkek desen çoktan erenlere karışmış, ne yaptığının farkında değil. olanları anlamlandırmaya çalışıyor. diyaloğu duyanlar gülmemek için kasıyor kendini... o kızın yerinde olsam 3'ünün de kafasını raylara sürterdim yeminle. oturaklarla kırardım dişlerini. biter mi lan o yol o psikoloji ile? ben darlandım oturduğum yerde amına koyayım. gerçi 3'lü grubun niyetinin kötü olduğunu da sanmıyorum ama, o ayrı.
  • sikimsonik bir telefon kavgası yüzünden canım feci sıkılmış halde iş yerinden eve gitmek için asansöre bindim. /*sanki direkt asansör var bizim eve mnskym. ibreti alem için kalsın, silmiycem.*/ o sırada telefonla yapılan siktiri boktan kavgayı düşünüyorum. aradan ne kadar süre geçti hatırlamamakla birlikte birden asansörün kapısı açıldı. bende ani refleksle dışarı doğru adım atmış bulundum. dışarıda bir çığlık koptu ki sormayın gitsin.. çığlığı atan, bizimle aynı katta çalışan başka firmanın sekreteri kız.. bir taraftan bağırıyor bir taraftan beni yumrukluyor. anlam veremedim ne olduğuna.. yahu manyakmısın psikopatmısın derdin nedir derken güç bela sakinleştirebildim. ağlaması biraz geçtikten sonra kendi başından geçen hikayeyi anlattı. anladım ki, ben asansöre bindikten sonra herhangi bir kat düğmesine basmamışım. ışıklar sönük halde asansörün içinde andaval andaval beklerken, kız boş sandığı asansöre binip aşağı kata inmeye niyet ettiği sırada, ani bir hareketle üzerine doğru yürümüşüm. korkmuş tabi.. rezil oldum bütün iş yerine. adım asansör canavarına çıktı..

    edit felan: confusioner uyardı bir takım yanlışlar düzeltildi. sağolsun.
  • yolda yürürken yalnız başınıza, bir an için aklınıza gelen şeyi, jest ve mimiğe dökmek... durumun farkına ise, durumunuzun farkına varan insanların farkına varınca varmak... bir an toparlanmak, yüzünüze gözünüze orijinal ve doğal halini geri kazandırmak, tikiniz varmış ya da gözünüze bir şey kaçmış, dişinizin kovuğunda bir şey kalmış numarası yapmak... ancak her şey boşa olmak, siz rezil olmak bir kere...

    yolda yürürken bir an birinin el sallaması üzerine karşılık olarak el sallamak... ama kim o bir türlü tanıyamamak... sonra o gülmeye başlamak çünkü o size değil arkanızdan gelen adama el sallamak... siz de durumu kurtarmak adına elinizle saçınızı düzeltmek... ancak her şey boşa olmak, siz rezil olmak bir kere...

    yolda yürürken, anlık bir dikkat kaybı yaşamak... ayaklarınız düz yolda birbirine dolanmak ve siz küt diye yere düşmek... hemen ayaklanmak, fişek gibi doğrulmak, sağa sola bakınmak, herkese de kakır kikir size bakınmak tabi... siz de sanki düşmemiş de birden şınav çekesi gelmiş ve sadece bu sebepten yere eğilmiş edalarında olmak... ancak her şey boşa olmak, siz rezil olmak bir kere...

    yolda yürürken, saatinize bakma ihtiyacı duymak... kolunuzu sıvazlamak, fakat saatinizin yerinde karayeller esmek... öbür kolunuzu sıvazlamak, o kolda da lodos barınmak... siz aptal aptal kollarınızı sıvayıp dururken, biri durumu kavrayıp size saati söylemek... siz de "yok saatime bakmıyordum" demek refleksif olarak... neyse ki o biri, "e neye bakıyodun ulan o zaman deve, beni mi yiyosun, hödük gibi arandın işte" dememek... siz telaşla olay yerinden arkanıza bakmadan sıvışmak... ancak her şey boşa olmak, siz rezil olmak bir kere...

    hiç tanımadığınız biriyle buluşmak üzere bir yerde beklerken, bir an için birini onun tarifine benzetmek... acaba o mu sürüncemesine düşmek... yanına yaklaşıp “hamdi bey misiniz” demek... "hayır" cevabı üzerine ne deseniz boş olmak... "ben de öyle tahmin etmiştim" diyebilmek olsa olsa... ancak her şey boşa olmak, siz rezil olmak bir kere...

    gayet tanıdığınız biriyle buluşmak üzere bir yerde beklerken, bir an için onun ileride sizi beklediğini fark etmek... arkadan gözlerini kapamak, "kimim ben" diye sormak, cevabı "imdaaaat poliiis" şeklinde alınca beklediğiniz kişinin gözlerini kapadığınız kişi olmadığını anlamak... bu onun dublörü falan olmak... özür dilemek, durumu izah etmek... ancak her şey boşa olmak, siz rezil olmak bir kere...

    gürültülü bir parti ortamındayken, manyak gibi dans etmek, bağıra bağıra şarkı söylemek ve tam o sırada yanlışlıkla müziğin sesi kısılmak... sizin sesiniz çok afedersiniz hayvan gibi duyulmak... herkes size dönüp gülmek... siz de "acaba kim o hayvan" gibi etrafa bakınmak ve yani hiç üstünüze alınmamak... ancak her şey boşa olmak, siz rezil olmak bir kere...

    bir arkadaşınızın evinde sakin bir parti ortamındayken, yediğiniz bir şey dokunmak... tuvalete gitmek, feci gazınız olmak, ishal gergedan frekansında osurmak... dötünüze müdahale edememek... belki unutulur diye uzun uzun o tuvalette kalmak... sonra çıktığınızda sanki on dakika evvel o feci soloyu atan siz değilmişsiniz gibi gayet rahat tavırlar içinde takılmak... ancak her şey boşa olmak, siz rezil olmak bir kere...

    halka açık bir mekanda, mesela bir parkta, bir bankta otururken, uyuyuvermek, uyuyakalmak... salyanız akmak, iğrenç görünmek... mekan halka açık olduğundan, salyanız da halka kapalı olmamak... gelen giden, geçen koşan, size ve salyanıza bakıp kahkahalar atmak... siz gürültüye uyanmak, çenenizdeki ıslaklığı fark edip hemen elinizle silmek, çaresizce sırıtmak... eh tabi ki yani, başka ne yapabilmek, salyayı mı üstlenmemek, salyayı salyalığınızdan ve ağzınızı salya üretiminden men mi etmek... en iyisi salyayla dost olmak... "bu çok doğal öyle değil mi ey halkım" bakışlar savurmak dört bir yana... ancak her şey boşa olmak, siz rezil olmak bir kere...

    halka açık bir mekanda, mesela bir parkta, bir bankta otururken, yanınızdaki adam bir gazete okumak... siz de her türk insanı gibi göz tacizine girişmek... sayfalara tecavüz etmek ama adam başka ırktan çıkmak... çok sinirlenmek... "al da oku be kardeşim, tövbe estağfurullah, hasta edersiniz siz adamı, bir gazete bile okutmuyorsunuz" diye esip gürleyerek ve bu cümlenin peşi sıra küfürler ederek uzaklaşmak... herkes bu ana şahit olmak... siz gazetedeki kuponu kesmek, spor haberlerini okumak, kıvırıp şapka yapmak... ancak her şey boşa olmak, siz rezil olmak bir kere...
  • eğer yanınızda size destek olacak biri de yoksa hissettiğiniz utancı ikiye katlayacak küçük düşme, ezilme durumu.

    elbette ki herkesin vardır rezil olduğu anlar. şimdi efendim benimkisi italya havalimanı'nda geçmekte. lise 2deyim ve bizim ufaklıkla- kardeşim oluyor- annemlerin yanına roma'ya gideceğiz istanbul'dan. hem ilk defa uçağa biniyorum o zamanlar, hem de ilk defa yurtdışına çıkıyorum. iki kardeş bindik ettik falan derken italya'ya vardık. bavulumuz da olmadığı için sevinçliyiz bavul sırasına girmeden direkt çıkacağız diye. neyse uçaktan indik uçaktakileri takip etmedik tabii onlar bavul sırasına doğru yönlendikleri için. annemden de daha önce tembihlenmişim 'uscita' çıkış demek uscita yazan yerleri takip et çıkarsın, zaten biz sizi karşılayacağız diye. indik uçaktan her yerde uscita yazıyor, ananıı diyorum şuna bak havalimanı dediğin böyle olur kaç tane çıkış kapısı var. neyse efendim uscita'lardan birini takip ediyoruz kardeşimle, o zaten küçük ben naparsam peşimden geliyor itiraz etmiyor. neyse bir baktık insanlar metro gibi bir şeye biniyor, herhalde çıkışa gidiyor diyor biz de biniyoruz. başka bir binaya geliyoruz. her yerde danışma arıyor gözlerim fakat yok, o arada japon kardeşlerimiz de bana yol soruyorlar kaybolmuşlar onlar da. neyse o arada türkçe konuşan iki kıza rastlıyorum altın bulmuş gibi seviniyorum. soruyorum, diyorlar burası tekrar gidiş binası sizin o geldiğiniz binaya dönmeniz gerek.. meğer uscita bizdeki gate 24, gate 15... misali uçağa gidiş kapılarıymış!

    neyse metroyu tekrar bir şekilde buluyoruz, öbür binaya dönüyoruz. danışma soruyorum insanlara ingilizce anlayan yok, garip garip bir ingilizceyle cevap vermeye çalışıyorlar. bu arada ben ağladım ağlıcam kaybolduk diye. telefon da yok yanımda aileme ulaşamıyorum. sonra bir kapı görüyoruz uscita yazan yine, sevinçle yöneliyorum kapıya kapıyı açmamızla tüm havalimanında alarm çalıyor, resmen tüm havalimanı inliyor herkes bize bakıyor. meğer yangın alarmıymış çalan! oradan izbandut gibi kel bir herif koşarak bize doğru geliyor, pasaport soruyor. derdimi anlatmaya çalışırken başlıyorum ağlamaya. adam neyse bizi alıp danışmaya götürüyor. bu sefer danışmadaki adama inandıramadık ailemizin bizi dışarıda beklediğini, 'emin misiniz? hmm!' falan yapıyor adam. neyse bizi çıkışa pasaport kontrolüne götürüyorlar bir bakıyoruz aradan 45 dk falan geçmiş bizim uçaktakiler de ellerinde bavulları gelmişler sıraya. velhasıl sürüden hiç ayrılmasaymışız da bekleseymişiz bunca şeyi yaşamayacakmışız. çıkışta annem 'kızımmm' diye elinde fotoğraf makinesi bizi çekmek için beklerken, ben de bir yandan ağlayıp bir yandan kameralara yakalanmış ünlü edasıyla 'çekme!' işareti yapıp yüzümü kapatıyorum. ama nafile o anım sonsuza kadar belgelendi maalesef. o resmi gördükçe hep o rezilliğim gelir aklıma.
  • cd satan adamla 500 bin lira için pazarlık yapıp kazandıktan sonra parayı uzatırken cüzdandan 2 adet yirmiliğin fırlaması ve ardından koşarak uzaklaşmak.
  • 3 gündür youtube da video izleyemeyip dns ayarlarıyla yapılan küçük bi oynama sonrasın da sorunu gidermenin ardından 27 haziran 2009 youtube nin erisime kapatılması başlığını görüp altına da - 3 gündür süren hasretin ardından an itibariyle sona eren kapatma şeklin de entry girip ayar üstüne ayar yemek
  • istanbul da gönül rahatlığıyla içinde bulunabileceğiniz bir durumdur. temelinde "nasıl olsa bu insanlar beni bir daha görmeyecek, görseler de tanımazlar." mantığı yatmaktadır.

    (bkz: bir taşralının psikolojisi)
  • annenin evde olmadigi bir gunde ablaya yemek yap diye baski yapilmaktadir. lakin abla da pek bir sey bilmediginden ya da yapmak istemediginden bu aclik haykirislarina tepkisiz kalmaktadir. istedigimi yaptirmak amaciyla evin icinde aciiktiiimmm yaaa aciktiimmmmmm anlamiyo musun aciktimmmmm diye avaz avaz bagirinca karsi komsu da feryatlari duyup ici parcalanmis olucak ki elinde portakal suyu ve pogacayla elleri titreyerek kapiyi calmis, al yavrucum al pasa oglum diye bana uzatmisti..
    daha sonralari neyse ki telefonla siparis olayi gelisti de bir daha bole rezillik yasamadik.
hesabın var mı? giriş yap