• israil buldozerlerinin filistinlilerin evlerini yıkmasına engel olmak için buldozerlerin önüne geçmesi sonucu ezilerek hayatını kaybeden barış gönüllüsü, inanılmaz insan. adı rachel corrie'dir.
  • "zamanımizın bir kahramanı

    dünya, insanlığın büyük bir çoğunluğunun istemediği korkunç bir savaşa doğru sürüklenirken yerkürenin dört bir yanındaki protesto yürüyüşlerinde pankartlarda resmi dolaştırılan 'kötü adam'ların çoğu amerikalı. bush, rumsfeld, cheney, wolfowitz... tam böyle bir dönemde aynı kalabalıkların yüreğini hayranlık duygularıyla dolduran 'güzel insan'ın da amerikalı olması ne kadar ilginç değil mi?

    onun adı da rachel corrie.

    belki gazetelerde okudunuz, televizyonlarda gördünüz. 23 yaşındaki amerikalı rachel, önceki gün bir israil buldozeri tarafından ezilerek öldürüldü. gaza'daki refah mülteci kampında bir filistinli öğretmenin evinin yıkılmasına engel olmaya çalışıyordu. israilli buldozer şoförü herkesin gözleri önünde çelikten canavarı üzerine sürdü, önce ileri, sonra geriye iki kez üzerinden geçti. arkadaşları tarafından hastaneye ulaştırıldığında rachel ölmüştü.

    rachel, washington eyaletinin olympia kasabasındanmış... iki noktanın küredeki yerlerine bakarak buraya gerçek anlamıyla 'dünyanın öteki ucu' diyebiliriz. yaşam tarzı farkı olarak aradaki mesafe daha bile büyük. pasifik okyanusu kenarında ormanlarla kaplı olan washington eyaleti, dünyada refahın en yüksek olduğu bölgelerden birisidir. oysa rachel'in öldürüldüğü refah kampı daha geçenlerde dünyanın en yoksul yeri ilan edilmiş!

    rachel, amerika'daki rahatını bozup barış savunuculuğu yapmak, israil hükümetinin insafsız ev yıkma politikasına karşı kalkan olmak üzere filistin'e gelmiş olmasa, televizyon dizilerinden aşinası olduğumuz türden rahat orta sınıf yaşamını sürdürecek, büyük bahçeli evlerde oturup, geniş asfalt yollarda kocaman arabalar kullanarak 'amerikan tarzı hayat'tan payını alacaktı. o kalkıp refah kampının minicik odalarda 8-10 kişinin uyumaya çalıştığı sefaletine ve çocukların israilli askerler tarafından tavşanlar gibi avlandığı dehşetine gelmeyi tercih etti.

    niçin?

    dinsel fanatik değildi, beyni yıkanmış bir tarikat mensubu değildi, ideolojik saplantısı yoktu. öyleyse niçin yoksul filistinlilerin evlerinin yıkılmasına engel olmak için dev buldozerlerin önüne kendisini atıyordu? niçin?

    bu sorunun cevabını annesine yazdığı bir mektupta buldum. (guardian gazetesinde yayımlandı, belki bugün bizim gazetelerimizde de çıkar.) içim, her şeye rağmen, insanlık için umutla doldu.

    mektubunda, filistin mülteci kampında tanık olduğu korkunç olayları, zavallı kamp sakinlerine reva görülen insanlık dışı muameleleri, seraların ve portakal bahçelerinin sırf intikam olsun diye yerle bir edilişini, akıl hayal almayacak acımasızlık tablolarını anlattıktan sonra şöyle diyordu:

    "evet, yine dans etmek istiyorum, erkek arkadaşlarım olsun istiyorum, iş arkadaşlarıma karikatürler çizeyim istiyorum, ama bunu durdurmak da istiyorum. burada gördüklerime inanamıyorum, yüreğim dehşetle doluyor. düş kırıklığı içindeyim. dünyamızın temel gerçekliği bu olduğu için düş kırıklığı içindeyim. bunu durdurmak istiyorum."
    kendi sonunu da tahmin eden bir mektubu şöyle bitiyor:

    "filistin'den döndüğümde uykumda kâbuslar göreceğimi, burada olmadığım için suçluluk duygularıyla kıvranacağımı biliyorum. bunları daha fazla çalışmaya yönlendirebilirim. buraya gelmek hayatımda yaptığım en iyi şeylerden biri oldu. oraya geldiğimde deli saçması şeyler söylersem ya da israil ordusu beyazları vurmama konusundaki ırkçı eğilimlerinden vazgeçip bir şey yaparsa şu yargıya varmakta hiç tereddüt etmeyin: dolaylı olarak desteklediğim ve hükümetimin başlıca sorumlusu olduğu bir soykırımın göbeğindeyim."

    rachel corrie'nin mektupları bana anne frank'ın günlüğünü hatırlattı. yazdıklarının insanlığa umut vereceğini bilse o da sevinirdi, eminim."

    ( haluk şahin, radikal, 19 mart 2003).
  • gordugum ve konustugum bazi amerikalilarin "kendi secimi ne isi var canim buldozer onunde" gibi okuz laflar etti..
  • buldozerle ezilse, gemi olup gelen kadın.
  • akibeti sonucunda , ulkesinin* ne gibi bir tavir alacagi ya da ne derece ciddiyette sorusturma takibinde bulunacagi merakla izlenen merhume.vefat eden bu kizcagiz , "uluslarasi dayanisma hareketi" adli baris yanlisi orgute uyeydi*.
  • sadece insan bedeni değil; orada, gazze’de ezilen bir vicdan.

    kitleler sağırlaştı, o sessiz kalamadı.
    kısık sesiyle de olsa, haykırdı soykırımı.
  • -filistin diye ülke mi varmış,
    -israil denen işgalci yahudiler tarafından istila altında mıyimış,
    - filistinliler birer birer öldürülüyorlar mıymış,
    - evleri bile başlarına mı yıkılıyormuş,
    - gözlerini o kadar karartmışlar ki, müslüman, hıristyan, arap, amerikalı ayırd etmeden ezip geçiyorlar mıymış?

    bağışla bizi rachel. sen ta dünyanın öbür ucundan duydun geldin de, biz dibimizdeki olaya seyirci kaldık.
    bağışla bizi rachel, biz bırak insanlığı dinin bile gereğini yerine getirmezken, sen uyuyamam diye tek başına koşup gelirken, biz yine seyretmişiz.
    bağışla bizi rachel.. erkek arkadaşların ırak'ı istilaya giderken, türkler, araplar amerika'ya yalakalık yarışına girerken, sen yine kutsal topraklardaydın.
    seni oraya ne din, ne devlet ne de başka bir şey değildi getiren. insanlığında. ben de olamayacak kadar temiz, diri, delikanlı bir yürek.

    resmini baş köşeme astım. her gün sana bakıp yaşadığım için utanacağım. özür dilerim rachel.
  • benim için özgeciliğin, kendi kabuğunda yaşayan bir böcek ol(a)mamanın simgelerinden biri. 2003'te, ben afyon cezaevindeyken ve çıkmama 40 gün kalmışken katledildi. "bundan sonraki hayatım"la ilgili iç hesaplaşmaların doruk noktasında.

    sık sık hatırlarım rachel'ı. sevgi ve hüzünle. ama bu sabah yeni şafak'ta gördüğüm bir haberle, gülümseyerek hatırladım. "gazze'ye özgürlük" seferleri kapsamında yardım malzemesi yüklü bir gemi irlanda'dan yola çıkmış. ve geminin adı rachel corrie. akdeniz'de türkiye ve yunanistan'dan kalkan gemilerle birleşip filistinlilere gıda, ilaç, inşaat malzemesi ulaştıracaklar.

    kız amerikalı. katili israil. o sırada filistinlilerin evlerinin yıkılmasına karşı barışçıl bir mücadele yürütmekte. şimdi irlanda'dan kalkan ve onun adını taşıyan bir gemi akdeniz'de türkler, yunanlılar ve başkalarıyla birleşip sekiz gemi dolusu yardımı gazze'ye ulaştıracak.

    bu "dincilik" ve "gericilik" örneği hâlâ özbe öz türk çayırlarda otlanmaya devam eden ulusalcılara, milliyetçilere, "ilerici" kemalistlere kapak olsun. dünya dönmeye, onlar bayrak sallamaya devam etsin...

    edit: diğerlerinden daha eski ve dolayısıyla daha yavaş bir gemi olduğu ve üstüne bir de yolda arızalandığı için ancak bu sabah, ben yukarıdaki satırları yazdıktan üç hafta sonra girebildi israil karasularına. şu an israil savaş gemilerinin ablukasında. bu kadar geride kalmasına, rachel adına sevindim. 8-9 gemiden biri olarak arada kaynıyordu. şimdi herkes her yerde rachel'dan söz ediyor, geminin adının hikâyesini anlatıyor. milyonlarca insan rachel'ı tanıdı.
  • mazlumder istanbul şube başkanı mustafa ercan'ın rachel corrie'nin ailesine yazdığı mektup, virgülüne dokunmadan:

    kızınız rachel’in mücadeleci, hak savunucusu ruhu ölümünün birinci yıl dönümde de biz insan hakları savunucuları ile birlikte aramızda ve her mazlumun duygularında yaşamaktadır.

    bu gün rachel’in mezarına çiçek koyamıyoruz ama yüreklerimizden kopan binlerce sevgi çiçeklerini ona, onun, insanlık onuru, özgürlük ve hürriyeti için sancı çekmiş olan ruhuna ithaf ediyoruz.

    tarih, rachel corrie gibi hak savunucularını yüreğinin en müstesna köşelerinde yaşatırken onun gibileri susturanları karanlık sayfalarda lanetle anacaktır. ne rachel ne de onun filistin halkı için vermiş olduğu mücadele asla unutulmayacak, zalimlerin gözleri önünde dipdiri tutularak kimin kazançlı kimin kayıpda olduğu gösterilecektir.

    hayatının baharında işgalci israillilerce katledilen rachel’in bedeni her özgürlük savaşçısının bedeninde mücadele verirken hayatlarından olan diğerleri ile birlikte yaşayacaktır.

    rachel’in ölümünü ört bas eden ülke yetkileri ise israil’in suç ortağı olarak rachel’in cinayet zanlıları arasında vicdanlarda mahkum olmaktan kurtulamayacaktır.

    rachel hepimizin davası uğrunda bedenini siper ederek bizleri büyük bir minnet borcu altında bırakarak gitmiştir. ona olan minnetimizi onun "öteki" için verdiği mücadeleyi çocuklarımıza, torunlarımıza anlatarak ödemeye çalışacağız. onu hep yüreklerimizin çarpışı ile yaşatacak, onu her eylemimizde aramıza katacağız.

    seni seviyoruz rachel. binler sevgiler rachel’e binler minnet ve şükran tüm mazlumlar adına…
  • israil buldozeri altında kaldı, rachel corrie. farklı bir dilin, kültürün, dinin insanları için hayatını feda ederek ‘medeniyetler çatışması’ tezini tekzip etti. ‘insanlığa hizmet için yola çıkanlar’a da nelerle yüzleşmeye hazır olmaları gerektiğini hatırlattı. 16 mart 2003 günü gazze şeridi’nin refah kentinde filistinli bir doktorun evinin yıkımına engel olmaya çalışan amerikalı barış eylemcisi rachel corrie bir israil buldozerinin altında kaldı.

    uluslararası dayanışma hareketi’nin gönüllüsü olarak filistin’de bulunan rachel ister israilli kaynakların iddia ettiği gibi bir kazaya kurban gitmiş olsun, isterse filistinlilerin iddia ettiği gibi kasten öldürülmüş olsun dünyaya önemli mesajlar vererek ayrıldı aramızdan.

    rachel corrie, washington eyaletine bağlı olympia kentinde doğdu ve büyüdü. evergreen devlet koleji’nde eğitiminin son dönemine gelen corrie mezun olduktan sonra yazar ve aktris olmak istiyordu...

    son yıllarında arkadaşlığını paylaştığı peter bohmer onu her türlü baskıya ve haksızlığa karşı isyan eden bir insan olarak hatırlıyor. oldukça mütevazı ve sorumluluk duygusuyla yüklü bir hayat yaşayan rachel, olympia adalet ve barış hareketi’nin de aktif bir üyesiydi. sadece bir aksiyon insanı değildi. dünyada adaletin sağlanması için gündemi adalet ve barış olan örgütlerin faaliyetlerinin yetersiz olacağına inanıyor, iş ve işçi gruplarının da barış ve adalet gruplarıyla birlikte çalışabilmesi için projeler geliştiriyordu.

    israil işgaline karşı olan rachel her ferdin yapabileceği en düşük katkının ‘içten içe hissetmek’ olduğunu düşündüğü bir işgal karşıtı kampanyaya katılmak kararındaydı. evergreen’de arapça çalışmıştı. abd’nin irak operasyonu başladığında israil’in özellikle gazze şeridi’nde büyük katliamlara kalkışabileceğinden endişe ediyordu ve bunu durdurmanın tek yolunun bölgeye uluslararası gözlemciler yollamak olduğunu düşünüyordu. 20 ocak’ta olympia’dan ayrılarak önce batı şeria’ya, daha sonra da gazze şeridi’ne geçen rachel bahar döneminde eğitimine devam etmek üzere ülkesine geri dönmeyi planlıyordu.

    bir dava insanı analizi

    23 yaşında bir genç kızın en derin sırlarını, kalbinin en gizli köşelerini açacağı kişi, kendisini onun gibi yetişkin bir kadın olarak hissetmeye başladığı annesidir muhakkak. rachel corrie’nin filistin’de geçen 7 haftalık hayatı boyunca annesine gönderdiği e—mailleri bir dava insanının his dünyasını analiz etme imkanı tanıyor bize. bu mektuplarda korkularını, rüyalarını, hayallerini, iç çelişkilerini dile getiren corrie ‘ideal insanının’ kendini adamışlığının; ‘kandan, irinden deryalar geçmeye’ azmetmişliğin en güzel örneklerini bırakmış bize.

    7 şubat 2003 tarihli mektubuna “merhaba arkadaşlarım, ailem ve diğerleri” diye başlıyor corrie. ilerleyen satırlarda corrie’nin bu diğerlerinden kastının ‘bütün insanlık’ olduğu anlaşılıyor. 27 şubat tarihli mektubunda annesine “benim kelimelere çok önem verdiğimi biliyorsun” derken de mektuplarında hiçbir kelimeyi israf etmediğinin mesajını veriyor. her durumda rachel corrie kendisini bir tek insan tarafından omuzlanamayacak bir davanın parçası olarak görmüş ve her türlü iletişiminde tanımadığı dava arkadaşlarını da bu iletişime ortak etmiş görünmektedir.

    7 şubat’taki mektubunun merhabadan sonra gelen cümlesi “şu anda filistin’de iki hafta ve bir saattir bulunuyorum.” rachel’in bu bir saat üzerine yaptığı vurgu, davası uğruna çalıştığı her saate ne kadar değer verdiğini gösteriyor. nitekim takip eden mektuplarda gittiği evlerde ne kadar kaldığı, bir gösterinin ne kadar sürdüğü gibi ayrıntıları hep saatle vermiştir. zamana karşı yarış ve zamanı en güzel şekliyle değerlendirme düşüncesi onda filistinliler için acil planda birşeyler yapılması gerektiği kanaatiyle birlikte yürümektedir.

    hizmet götürdüğü insanlarla özdeşleşmek

    bir başka kültür, din ve medeniyetin insanlarına hizmet götürmenin gereklerinin farkındadır rachel. daha olympia’dayken öğrenmeye başladığı arapça’sını geliştirmekte olduğunu anlatır annesine. genelde gazze şeridi, özelde gönüllü olduğu refah şehri hakkında ayrıntılı ve tutarlı istatistikler verecek kadar konusuna hakimdir.

    rachel hizmet götürdüğü insanlarla sadece onları tanımak değil onların hissettiklerini hissetmek noktasında da özdeşleşmek gerektiğine inanır. 7 şubat tarihli mektubunda hissettiklerini ve fakat herşeye rağmen filistinliler gibi hissedemeyecek olmaktan da ızdırap duyduğunu anlatır annesine: “bilmiyorum bu çocukların çoğu duvarlarında tank mermisi delikleri ve sürekli olarak onları seyreden işgalci bir ordunun kuleleri olmaksızın hiç var oldular mı?... burada olanları görmeden bu insanların yaşadıklarını bilemezsin. gördüğünde de hissettiğin asıl gerçekliğin bir kısmıdır sadece... israil ordusunun silahsız bir abd vatandaşını vurduğunda karşılaşacağı zorluklar bir yana ordu kuyuları tahrip ettiğinde benim su alacak param olduğu gerçeği ve tabii istediğim anda terk etme şansımın olduğu gerçeği... amerika’ya geri dönerken burada olanlar hakkında düşünmek benim için çok zor. çünkü lükse giden sanal bir limanda hissediyorum kendimi.”

    rachel hizmet götürdüğü toplumun derdini dert edinmiştir. 7 şubat günü “burada gazze’nin yeniden işgal edileceği endişeleri var. gazze her gün yeniden işgal ediliyor. ancak korkulan o ki tanklar eskiden olduğu gibi ayrılmak üzere gelmeyecekler bu defa...” satırlarıyla dile getirdiği bu ‘dert’ 27 şubat tarihli mektubunda açıkça ifade edilir: “buradaki insanlar için gerçekten endişeliyim. dün iki küçük çocuğunun ellerinden tutmuş olarak tankların ve bir nişancı kulesinin, buldozerlerin ve jiplerin önünde evini terk eden bir babayı seyrettim. kendi evinin havaya uçurulacağını zanneden bu adamın çocuklarıyla birlikte tankların önüne geçmeyi evinde oturmaktan daha güvenilir hissettiğini düşünmek şoke etti beni. hepsinin birden vurulacaklarından endişe ettiğim için tankla onların arasında durdum. bu her gün oluyor ancak bu babanın iki çocuğuyla öyle aşırı üzgün bir halde yürüyüp çıkışları beni çok etkiledi.”

    bu derdini dert edinme kademesini aşmışlık rachel’in şartların getirdiği avantaj ve dezavantajları tamamıyla hizmet götürdüğü insanlar ve davası açısından değerlendirmesinde de göze çarpar. 20 şubat tarihli mektubunda israil ordusu’nun gazze’yi üç ayrı bölgeye ayırmasının sonuçlarından bahsediyor: “bunun anlamı üniversiteye kaydolmak isteyecek filistinlilerin bir sonraki dönem için kayıt yaptırmaya gidemeyecekleri... insanlar işlerini gidemeyecekler ve öteki tarafta kalmış olanlar evlerine dönemeyecek. uluslararasılar (bu ifadeyi kendisi gibi canlı kalkan olarak çalışan yabancılar için kullanıyor rachel) yarın batı şeria’da toplanacaklardı, yapamayacaklar...”

    en zor şartlarda dahi sevebilmek

    çatışmanın ortasında ‘sevgiyi ve paylaşmayı’ da öğrenir rachel. “evin cephedeki iki odası duvarlardan kurşunlar geçtiği için kullanılamıyor. bu yüzden bütün aile, üç çocuk ve iki ebeveyn bir yatak odasında uyuyorlar. ben yerde en küçük kız iman’ın yanında yatıyorum ve hepimiz battaniyeleri paylaşıyoruz... nidal’in ingilizcesi her geçen gün iyileşiyor. beni ‘bacım’ diye çağıran o. büyük nineye ingilizce ‘merhaba. nasılsınız?’ demeyi bile öğretti. her an tank ve buldozerlerin sesleri duyuluyor ama bu insanlar birbirleriyle ve benimle neşe içinde iletişimlerini devam ettiriyorlar.”

    rachel içinde bulunduğu durumda azla mutlu olmak zorunda olduğunu bilmektedir. 20 şubat’taki mektubunda kendi küçük mutluluğunu dile getiren ve biraz da annesini avutmak isteyen şu satırları yazar: “bilmeni isterim ki burada bana yardımcı olan bir sürü hoş filistinli var. basit bir nezle kaptım ve tedavi olmak için çok hoş bir limonlu içecek verdiler bana.” ancak bir hafta sonra içinde bulundukları duruma rağmen filistinlilerin gülebiliyor ve hâlâ kendisine iyi davranmaya çalışıyor olmalarını sorgulamaktadır.

    27 şubat tarihli mektubundaki bu satırlar rachel’in yaşamakta olduğu iç sorgulamanın ifadeleridir adeta: “şu anda çok zor bir dönemden geçiyorum. kendileri felaketin eşiğindeki bu insanların sevgiyle üzerime titremeleri beni hasta ediyor. amerika’dan bakıldığında bunun bir abartı gibi göründüğünü biliyorum. samimiyetle bu insanların coşkun nezaketi, hayatlarının mahvolmakta olduğunun baskın delilleri ortadayken bana gerçek değilmiş gibi geliyor. dünyada böyle bir şeyin daha büyük bir tepki oluşturmaksızın gerçekleştiğine inanamıyorum.”

    kendini sorgulama ve sürekli öğrenme

    rachel gazze tecrübesini kendi temel inançlarını sorgulamak ve hayatı yeniden anlamlandırmak için bir fırsat olarak görmektedir. 28 şubat’taki mektubunda insanın ne kadar iyi ve ne kadar kötü olabileceğini sorgular: “onlar zorluğa uzun müddet dayanabilmenin güzel bir örneği. şartların onları çeşitli seviyelerde etkilediğini biliyorum ama insanlıklarını—gülücüğü, ikramı, sıcak aile ortamını bu oranda koruyabilmiş olmaları beni hayran bırakıyor.” insan doğasındaki kötülüğü sorgularken bunu kendisi dahil olmak üzere bütün insanlar adına yapan rachel “birinci elden ne kadar kötü olabileceğimizi keşfetmenin getirdiği hayal kırıklığı”ndan bahsediyor aynı mektupta.

    bir sonraki gün bu sorgulayışını bir çağrıya dönüştüren rachel devam ediyor: “... konuyu dağıttım. istediğim anneme yazıp ona bu kronik ve sinsi soykırıma şahit olduğumu, gerçekten korktuğumu ve insan doğasının iyiliğiyle alakalı inancımı sorgulamakta olduğumu anlatmak istedim. bu durmalı. hepimizin yaptığımız herşeyi bırakıp hayatlarımızı bunu durdurmaya adamamızın iyi bir fikir olduğunu düşünüyorum. bunu yapmanın çok aşırı bir şey olduğuna inanmıyorum artık. hâlâ daha pat benatar’da dans etmek, erkek arkadaşlar edinmek, çalışma arkadaşlarımla şakalaşmak istiyorum. fakat aynı zamanda bunun durmasını istiyorum. hissettiğim inançsızlık ve dehşet. hayal kırıklığı. dünyamızın gerçek hakikatinin bu olduğunu ve bizlerin de onun bir parçası olduğunu görmekten hayal kırıklığına uğramış durumdayım. bu dünyaya geldiğimde istediğim şey bu değildi asla. insanlar bu dünyaya geldiklerinde bunu umarak gelmiyorlar. sen ve babam bir çocuk sahibi olmaya karar verdiğinizde bunu istemiyordunuz. capital gölü’ne bakıp ‘işte büyük dünya bu ve ben onun bir parçası olacağım’ dediğimde bunu kastetmemiştim. ben içinde hiçbir çaba göstermeksizin müreffeh bir hayat yaşayıp bir soykırımın parçası olduğumun farkına bile varmadan çıkıp gideceğim bir hayata gelmedim...”

    işgal ve zulme karşı içinde kabaran her türlü duyguya rağmen rachel akl—ı selim ve itidali elden bırakmamak gerektiğine inanıyor. kendi yaşadıklarının olayları yorumlamasına etki edeceğinin farkında olan rachel, filistinlilerin yaşadıklarının bir soykırım olduğunu iddia etmekle birlikte bu düşüncesini annesine dahi dayatmak istemez. “seninle konuştuktan sonra bana tamamıyla inanmamış olabileceğini düşündüm. doğrusu inanmadıysan bu daha iyi. çünkü her şeyin ötesinde bağımsız eleştirel düşüncenin önemine inanıyorum ve seninle konuşurken yaptığım her değerlendirmeyi kaynaklandırmada genelde olduğumdan daha dikkatsizim. senin gidip kendi araştırmanı yapman için pek çok sebep biliyorum.” aynı mektupta ‘soykırım’ gibi iddialı kelimeleri kullanmaktan hoşlanmadığını söyleyen rachel “benim çalıştığım, olanları vasfetmek ve insanların kendi çıkarımlarını yapmalarına izin vermek.”

    bütün bu yaşadıklarını anlamlandırmak için olayı dramatize eden rachel 7 şubat günü sınır bölgesinde gezerken mısırlı sınır askerleri tarafından uyarılır. çünkü bir israil tankı gelmektedir. sonra mısırlılar el sallayarak ismini sorarlar ona. rachel savaş ortamındaki bu ‘merak’tan etkilenir. “bu bana bir dereceye kadar hepimizin diğer çocuklar hakkında merak eden çocuklar olduğumuzu hatırlattı. mısırlı çocuklar tankların yolunda gezen bir yabancı kadına sesleniyorlar. filistinli çocuklar nelerin olup bittiğini görmek için duvarların arkasından çıktıklarında tanklardan vuruluyorlar. uluslararası çocuklar tankların önünde bayraklarıyla duruyorlar. tankların içindeki israilli çocuklar —çoğu buraya zorlanarak gelmiş, çoğu sertlik yanlısı— bizler uzaklaştığımızda evlerin içine ateş ediyorlar...”

    başkaları filistin’de yaşananlara nasıl bakarsa baksın rachel yaşadıklarından ötürü mutluydu: “geri döndüğümde muhtemelen kabuslar görecek, burada kalmadığım için suçluluk hissi duyacağım. buraya gelmek hayatım boyunca yaptığım en güzel şeylerden biriydi. eğer çıldırırsam bir gün veya israil ordusu bugüne kadar devam ettiği beyaz adamı yaralamama şeklindeki ırkçı eğiliminden vazgeçerse bil ki ben dolaylı yollardan desteklediğim ve benim hükümetimin büyük oranda sorumlu olduğu bir soykırımın ortasındayım.”

    rachel şubat sonlarında yaşadıklarının etkisiyle mi yoksa yaşayacaklarının etkisiyle mi bilinmez zorlu kabuslar görmeye başlamıştı. 27 şubat’taki mektubunu başlattığı bu sözler yaşayacağı şeylerle fazlasıyla örtüşüyordu: “sen, ben ve evimiz, içinde ve dışarıda tanklar ve buldozerlerle alakalı kötü kabuslar görmeye başladım. bazen adrenalin uyuşturucu gibi iş görüyor ve sonra bir akşam veya gece birden vuruyor beni. durumun realitesinden küçük bir parça...”

    medeniyetler çatışması tezine bir darbe daha

    rachel’in kasten mi yoksa kazayla mı öldüğü ondan alınacak mesaj açısından önemli değil. rachel eğitimini yarıda bırakmış, yaşıtlarının gençliklerini yaşadıkları bir dönemde gazze’ye gelmişti. dini kaygıları olmayan liberal bir çevrede yetişmişti. içinde büyüdüğü kültür batı medeniyetinin aldığı yeni çehrenin bir modeliydi adeta. huntington onun yaşadığı kültür ortamını doğu’nun kültürleri ile tabii bir çatışma içinde göstermişti. oysa rachel sadece insan oldukları için filistinliler adına hayatını tehlikeye atmaya hazırdı. rachel’dan iki hafta önce bir filistinli hamile kadın israil buldozeri tarafından yıkılan bir duvarın altında kalarak öldü. ondan birkaç gün önce 65 yaşında bir kadın yıkılan evinin altında can verdi. rachel corrie’nin verdiği mesaj israil ordusu’nun ne kadar acımasız olabildiği mesajı değildir.

    rachel corri farklı bir dinin, farklı bir kültürün, farklı bir dilin insanları için hayatını vererek ‘medeniyetler çatışması’ tezinin hayatın bir gerçeği olmak zorunda olmadığını göstermiştir. türk—islam dünyası rachel’in mesajını iyi okumalı ve bu dünyanın ‘insanlığa hizmet uğruna yola çıkan evlatları’ gerçek birer dava insanı şerefine ulaşmak istiyorlarsa nelerle yüzleşmeye hazır olmaları gerektiğini bir defa daha hatırlamalıdırlar.

    aksiyon dergisi
hesabın var mı? giriş yap