• yer yarılsa da içine girsem denilen anlar başlığına yazılabilecek harika bir hikayesi var artık.
  • tarihteki ilk vücut atmasını yaşayan kadın. lütfen tarih kayıtlarına geçsin bu dediğim.
  • sunucusu oldugu bir televizyon programinda uyuyan kadin...

    daha once yazildi mi emin degilim ama...
    bu kadinin isi ne?
    daha dogrusu nerden para kazaniyor.
    televizyon programindan, film cekiminden vs. degil mi?

    o zaman, o isin gerektirdigi sartlara da hazirlikli olmasi gerekmez mi?
    "sabah bilmem kacta kalktim da bik bik bik" diye sikayet etmeye hakki var midir?
    saatlerce suren bir ameliyat yapan bir cerrah, ameliyatin ortasinda uyusa ne tepki veririz? bu kadinin yaptiginin da, "is ahlaki" anlaminda bundan farki yoktur.

    isin 24 saat uykusuz kalmayi gerektiriyorsa, kendini ona gore hazirlaman gerekmez mi?

    zamanin otesinden : meslegimi ve calisma sartlarimi hakaretamiz bir sekilde sorgulayan(!) birkac mesajdan anladigim kadariyla, ulkemizde, calisirken uyumak, normal ve kabul edilebilir bir durummus. kusura bakmasinlar, oyle bir iste calisacak kadar sansli olmadigimdan bilemedim.
  • yaptığı inanılmaz, skandal seviyesindeki gaftan sonra bile hala "aa cınııım ne güzel uyumuş, oy oy oy.. kıyamam buna" tarzındaki yorumları gördükten sonra habertürk ün kendisini kadrosunda tutarak ne kadar isabetli bir karar verdiğini gördüğümüz kadın.. böyle başa böyle tarak, bu kadar öküz abaza topluma böyle tarih(!) programcısı..
  • uyku apnesinden muzdarip olduğunu düşündüğüm hatun. bir doktora görünsün aradabir böyle kısa kestirmeler yaşıyor ise uyku apnesi sorunu olabilir.
  • arka odada uyuyakalmış insan. normal yani. zaten benim o programda kendisinden beklediğim başka bir performans yok. hatta hep uyusun, daha az konuşunca program daha katlanılabilir olabilir..
  • uyuması gayet normaldır. programda iki herif oturmuş ciddi ciddi padilşahların 75. torunlarını tartışıyorlar.

    tarih değil o tartıştıkları...başka birşey.
  • uyuyarak programa iyi bir ayar vermiştir aslında. o nasıl bir formattır allahım.

    - ya şimdi...padişahın 5. torununun ismi rıza efendiydi.
    + yok yaw...ali'ydi ali.
    - riza riza
    + peki ağabey sen rıza diyorsan rızadır.
    - bi mail gelmiş...topkapı'da inci sözlük varmış...yok öyle birşey yok.
    + yok lan onlar sözlük akılları sıra dalga geçiyolar
    - işiniz gücünüz yok, erkekseniz karşıma çıkın lan
    + mastürbatör herifler ne olacak.
    - ben yatıyorm aq*
    + yat gözüm yat...neyse nerde kalmıştık
    - padişahın torununda
    + bak yine mail atmışlar...lan!
    - uğraşma reklamlarını yapma...işsiz güçsiz herifler bunlar
    + yine 7'yi devirdik valla...şu tarih ne zevkli birşey
    - he la
  • uyuyan pelin batu'nun reji tarafından odaklandırılmasında program formatına karşı bir absurdluk yoktur, çünkü tarihin arka odası trt mantığı bir tarih programından ziyade kendi içinde bir samimi/rahat/sıcak bir havası olan, laf sokma, muhabbet, seyircilerle kurulan interaktivite, seyirciye giydirme, ekip arası giydirme, çaylar börekler, musiki araları vs vs bir pop-akademik atmosfere sahiptir. bu konuşulan konuların akademik düzeyde yapılmadığı anlamına da gelmez, ama şunu anladım ki, beni bu programın başında tutan bu saydığım özelliklerin olması, ki programın teması tarih değilde, tarımcılığın dünü bugünü de olsa aslında programı izleyeceğimi farkettim, tarih sevdamdan değil, orta ögrenimde sırf tarih coğrafya okumamak için fen matematik bölümü seçmişliğim vardır.
  • hayatının büyük bir kısmını yurtdışında geçirmiş, anadili ingilizce olan büyük elçi kızı, edebiyat doktorantı.

    pelin batu new york'ta okumuş, boğaziçinde okumuş, pakistan'da okumuş, piyano çalmış, modern şiir denemeleri olan ve edebiyat teorisine cidden hakim bir doktora öğrencisi bildiğim kadarıyla. pelin batu'ya ciddi bir şekilde bakıldığında saçma sapan bir insan olmadığını anlarsınız yani.

    bunun yanında televizyondan izlediğim kadarıyla, aslında sanat, kültür, dünya edebiyatı, gender studies, climate change gibi uluslararası konularla ilgili de rahatlıkla konuşabilirsiniz pelin ile sanıyorum. buna ek olarak hayatı, babası nedeniyle muhtemelen vip davetlerde, kokteyllerde geçtiği için nerde oturup nerde kalkacağını, ne konuşacağını falan çok iyi bilen biri olduğunu da düşünüyorum.

    tüm bu saydığım şeylere rağmen; şimdi evinde pijamayla oturup sigara, çay, ossuruk üçgeninde televizyon seyreden ülkem genci bu insanla neden dalga geçiyor buna bir bakalım.

    pelin batu türkiye'de iki şekilde tanındı. birincisi, oynadığı sinema filmlerindeki o donuk haliyle. ve arkadan gelen "kim bu kız ya?" sorusuna verilen, "büyükelçi inal batu yok mu, işte onun kızı" cevabıyla. ikincisi de, televizyonda zaman zaman yaptığı değişik programlarla. değişik diyorum çünkü, yukarıda saydığım türkiye'de çok da kimsenin umurunda olmayan konularla ilgili tartışmalar yapıp, olayla hiç ilgisi olmayan televizyon seyircisinin karşısına, sanki brooklyn'de akşam yemeği yiyip toplanmışız gibi bir triple çıkıyordu. türk milletinin genel refleksi şudur, anlamadığı şeyle hemen bir yüzeysel dalga geçmeye başlar. küçük çocuklar gibi acımasızca saldırır bu anlamadığı şeylere. yani insanların bilmediği yerlerden ve şeylerden konuşarak onların vizyonunu geliştiremezsin bu ülkede, maskara ederler seni. pelin batu'da bunların hedefi oldu uzun süre, ne yaptığını ve nerede yaptığını düşünmeden doğaçlayan bu genç kız çapı yetmeyen adamlar tarafından acımasızca yerin dibine sokuldu.

    sonra bir dönem pelin batu ortadan kayboldu ve birden tarihin arka odasından çıktı. yanında muhtemelen büyük zorluklarla üniversite okumuş ve inanılmaz gayretlerle kendini bir yere getirmiş olan "self-made" akademisyen erhan afyoncu ile, okumak ve çalışmaktan artık hiçbir şeye, hiçbir fikre, hiçbir kimseye değer veremez hale gelmiş murat bardakçı var. tabii pelin bunlar arasında amaçsızca terliyor ve asla olmayacağını bile bile kendini kanıtlamaya çalışıyor.

    şimdi erhan afyoncuyu anlamak zor değil. tokat'tan geliyorsun istanbul'a bir yurt odasında büyük zorluklarla okumaya çalışıyorsun. ben büyük tarihçi olacağım falan desen güler herkes sana, o nedenle hayattaki herşeyi bırakıyorsun 20 sene belki daha uzun zaman kendini osmanlı arşivlerine hapsediyorsun. o gençliğin müzik, aşk tutku, sanat vs. gibi yaşanması gereken bin bir nimetinden mahrum oluyorsun çünkü hayallerin ve ihtirasların var. yani erhan ile pelin'in bir noktada buluşamamasının sebebi çok farklı bir süreçten geçerek hayata bakmış olmaları. erhan için bilmek, öğrenmek bir kurtuluş, bir savaş, bir kendini yaratma süreci (existensialist bir durum); pelin için ise bilmek,öğrenmek bir aşk ve dilek. murat bardakçı'ya bakarsak onun aksiliği, geçimsizliği komplekslerinden kaynaklanmıyor bence, daha çok yalnızlığından. ama bu yalnızlık almancadaki "allein" değil, "einsam" a denk geliyor (lonesome yani, alone değil). öğrenmek, araştırmak ve çalışmakla geçen yılları onu geliştirirken, türkiye'deki insanların yüzeyselliği ve bilgisizliği nedeniyle bardakçı yalnızlaşmış artık, aksiliği ondan. denebilir ki, neden ilber ortaylı sevimliliği yok onda pekiyi. çünkü o üniversitede olmadığı için ünvanına duyulan bayağı saygıdan nasiplenememiş ve sürekli kendini yeniden ve yeniden kanıtlamak zorunda kalmış benim anladığım. bir de küçük yaşlarında ailesinden gelen bir baskı ve eğitimin de ağırlığını taşımış belli ki. o kendini hep osmanlı hanedanına yakın görmeleri muhtemelen ondan kaynaklanıyor.

    işte "self-made" savaşçı erhan, "einsam" yorgun murat ile çevirmeye çalıştığı çarkta pelin'in dışlanması ve göze batması ondan. ve bu böyle gidecektir sanıyorum. benim kanaatimce, eğer para kazanması gerekiyorsa, ve gayet normaldir olabilir, pelin'in yapması gereken doğru bir iki edebiyatçı ile hafta içi max. 2 saat süren adamakıllı bir edebiyat programı yapmasıdır. türkiye'nin buna da ihtiyacı var bence. yani kültür sadece tarihin arka odasında bahsedilen şey değildir. mary wortley montagu mektuplarını o yeni programında okuyup yine osmanlıdan bir iki dem de vurabilir ayrıca.
hesabın var mı? giriş yap