• bekleme sıralarında pek severler beni. girdiğim her sırada itinayla dert dinlerim, dedikodu ederim, hangi sırada bekliyorsak bekleyelim farketmez, sistemi eleştiririm (bir gün dayak yiyeceğim ama bakalım ne zaman?), atm sırasında emekli büyüklerimin maaşını çekerim, uzun beklemeli bazı kuyruklarda yine o büyüklerin akıllı telefonlarıyla olan sorunlarını çözerim (facebook'tan kavgalı komşu silme, son arayan numarayı kaydetme gibi.) bildiğin güzin ablayla karışık ikinci el telefoncu muamelesi görürüm.

    çoğunlukla eğlenceli olsa da kimi zaman canım sıkılır. özellikle hastane sırasında, hastalığını veya ilgisiz çocuklarını anlatanlarla muhabbeti kısa tutarım. çünkü üzüntüden içim ezilir. lakin bugün, 77 yaşında çok tatlı bir hanımefendiyle birlikte bekledik. akşamdan bigudiye sarılmış kıvır kıvır saçları, kırmızıya boyadığı uzun ve sivri tırnakları, altın yaldızlı bastonu, gösterişli takıları ve çerçevesi turuncu gözlükleriyle tam bir moda ikonuydu. beklerken yaşadığım ufak bir tatsızlık sonrası doyumsuz muhabbetimizin ilk cümlesini kendisi kurdu: “ah, siz gençler pek sabırsızsınız! size diyorum ama ben de asi bir genç kızdım.” diyerek başladı gençlik anılarını anlatmaya.

    sıcak bir istanbul yazında, büyük kulüp'te tanışmış hayatının aşkıyla ama öncesinde çok canlar yakmış. öyle de güzel yaşlanmış ki, gençliğinde ne kadar güzel ve işveli olduğunu tahmin etmek zor değildi. birkaç macerasını anlattı da ağzım açık kaldı. “isim vermek doğru olmaz, bir çoğu tanınmış kişiler.” diye diye neler anlattı neler. çok hızlı ama bir o kadar da tadını çıkararak yaşamış. gençliğinin ve güzelliğinin hakkını vermiş yani.

    o, fırtınalı aşk hikayelerinden kesitler anlatırken, “ulan ne hayatlar varmış! ot gibi yaşıyormuşum meğer.” diye iç geçirip, tam aydınlanma yaşayacağım anda muayeneye çağırıldı ve yanımdan ayrılmadan önce:

    “sakın unutma güzelim, erkekler emek verdikleri kadınların peşinden koşarlar.” dedi ve gitti.

    hanımefendinin anlattığı muhteşem anıları yarım saatten fazla dinledim ama final bu şekilde olmamalıydı. ben şimdi bu bilgiyle ne yapayım? böyle öğüt mü olur? ne demek bu? çok güzel söyledin de nasıl yapacağımı da anlatsaydın bari. her şeyi kendi başıma yapmaya alışmışım, şimdi ben bu yaşımda nasıl emek verdireyim kendime bilmiyorum ki! benim tek bildiğim selvi boylum al yazmalım, onda da kazanan samet.

    her neyse, yani demem o ki, bir kişiye öğüt verirken anladığından emin olun.
  • dün akşam ali amca'yı ziyarete gittim, her sene aksatmadan yaptığım gibi. ali amca, osman'ın babası. osman'ı tanımıyorsunuz, size anlatamadım onun hikayesini daha. belki bir gün, cesaretimi toplayıp anlatırım. ali amca, osman'ın babası ve osman öleli 17 sene oluyor...

    bahçesinde kocaman bir kayısı ağacı var, hep olduğu gibi onun altına oturduk. senelerdir hüküm süren sessizliğe takılmıyoruz, çok konuşmadan paylaşıyoruz özlemimizi. ağacın dallarına bakıyorum bir ara, tek bir kayısı bile yok. dayanamıyorum; "ali amca, geçen sene geldiğimde dallar kayısı doluydu, yedikçe yemiştim. bu sene niye hiç yok?" diye soruyorum. önce ağaca bakıyor, sonra bana, sonra da komşusunun bahçesine çeviriyor bakışlarını;
    - ee geçen sene biz bol bol yedik, bu sene de sıra onlarda. herkes tadına bakabilsin bu güzelliklerin, diyor.

    yan bahçeye bakıyorum; dalları kayısılardan ağırlaşmış bir başka kayısı ağacı...

    söylediklerinde çok güzel bir öğüt var ali amcanın. ağırlığınca kucağımda şimdi. dileyen herkes, tadına baksın istedim ben de.
  • öğüt; zamanında taze yenmemiş bir ekmeği başkasına bayat yedirme denemesidir.

    özdemir asaf
    yuvarlağın köşeleri
  • hz. mûsâ firavun’a dedi ki: “benden bir öğüt duy ve öğüt gereğince
    hareket et de, karşılığında dört fazîlet, dört iyi huy sâhibi ol!”

    • firavun sordu: “ey mûsâ; o bir öğüt nedir? onu bana anlat, açıkla!”

    • hz. mûsâ cevap verdi: “o bir şey şudur:

    ‘allâh’tan başka mâbud yoktur!’ diye açık olarak hakk’ın birliğini kabul et!

    • o tek olan, o eşsiz olan allâh, göklerin, göklerdeki yıldızların, yeryüzünde
    insanların, şeytanların, perilerin, cinlerin, kuşların yaratıcısıdır!

    • denizin, ovanın, dağın, çölün yaratıcısı odur; mülkünün sınırı, zatının benzeri
    yoktur!”

    • firavun dedi ki: “ey mûsâ! bu inanca karşılık olarak bana vereceğin o dört
    şey nedir; onları söyle!

    2528• mûsâ (a.s.) dedi ki: “o dört lutfun birincisi bedeninde daimî bir sağlık
    ve afiyet bulunur!tıp bilgisinde adları geçen bütün hastalıklar bedeninden uzak kalır!

    2530 • ikincisi; öyle bir uzun ömür elde edersin ki, ecel bile senin ömrünün
    uzunluğundan çekinir, sana yaklaşamaz! sağlıkla geçen uzun bir ömürden sonra, muradına ermeden dünyadan gitmezsin! ölümün de seni acılarla, ıztıraplarla canından bıktıracak bir hastalıktan olmayacak; süt emen bir çocuğun sütü istediği gibi sen de ölümü zevkle, kendi isteğin ile karşılayacaksın!

    “üçüncü vaadi de söyle! heyecanla gönlüm eridi gitti!”

    • hz. mûsâ buyurdu ki: “o üçüncüsü şu: dünyada ve âhirette düşmandan
    arınmış devlet ve saltanata erişirsin; her türlü korkudan kurtulur, emniyet
    içinde yaşarsın! öyle bir devlet ve hükümet ki, bugünki mülkünden daha geniş, daha
    büyüktür! şimdiki devletin savaşla ayakta duruyor, o devlet ise ebedî barış içindedir!

    • kendisi ile savaş halinde bulunduğun allâh, sana bunca mülk ve devlet verirse; barış
    halinde sana neler vereceğini, nasıl bir nimet sofrası kuracağını düşün!
    • o kerem sâhibi allâh, senin cefâna karşı, bunları ihsân etti; vefâlı olunca, seni
    nasıl görüp gözeteceğini artık sen hesab et!”

    • firavun; “ey mûsâ!” dedi. “dördüncüsü nedir? çabuk söyle; çünkü sabrım
    kalmadı, hırsım arttı!”

    • mûsâ; “dördüncüsü” dedi, “genç kalırsın; saçların katran gibi simsiyah
    durur, yüzün ise erguvan gibi pespembe kalır!” “ne yüzüne ihtiyarlık buruşukluğu gelecek, ne de selvi gibi olan boyun iki kat olacak!
    • ne senden gençlik kuvveti eksilecek, ne de dişlerin ağrıyıp çürüyüp
    dökülecek! ne kadınların erkeklerden nefretlerine sebep olan gevşekliği, ne de kadına
    yaklaşamamak derdini görürsün!”

    (mesnevi'den)

    not: bu kıssadan musa bilinç mertebesinde oluşan tevhid idrakının bedensel, cismani sonuçlarının da olduğunu anlıyoruz. ancak musevi bilinç mertebesine gelmek için öncesinde elbette ibrahimi bilincin aşılması gerekir. aşağıdaki vaadlerin gerçekleşmesi için firavunun yani musevi bilinç mertebesindeki nefsani kutbun veya antitezin tasfiye edilmesi zorunludur.

    vaadler:

    1. sıhhat ve afiyet üzere olup her türlü hastalıktan uzak olmak.

    2. sağlıklı uzun bir ömür ve nihayetinde de acısız güzel bir ölüm.

    3. müreffeh bir hayat ve her türlü korkudan emniyet.

    4. yaşlanmamak ve genç kalmak.
  • ...vermesi almasından zevkli olan tek şey-trevanian - the summer of katya
  • okulda,anladıkça başaracaksın.
    yaşamda,başardıkça anlayacaksın.
    gelecek mutlu-mutsuz,inanmasan da;
    gözlerin yaşardıkça anlayacaksın.

    (bkz: özdemir asaf)
  • ellerini, karının ve kızının saçlarından eksik etme oğul, bil ki; kadınlar açlıktan ölmez ama sevgisizlikten ölür.

    hacı bektaş veli
  • imam şâfiî(rahimehullah) dedi ki:

    "kardeşine yalnızken öğüt veren ona nasihat etmiş ve onu güzelleştirmiştir. insanların arasında öğüt veren ise onu rezil etmiş ve yüzünü karartmıştır."

    (nevevî, şerhu sahîhi müslim, 1/24)
  • uslanma hiç hep deli kal
    büyüme sakın çocuk kal
    es deli deli böyle kal
    son harmanında sevdanın
    tüken toz toz savrula kal
    suçüstü bulmalı ölüm
    ölürken de sevdalı kal ...

    kendime öğüt/aziz nesin
  • ... alıntı:

    "vermesi almasından zevkli olan tek şey."

    (bkz: katyanın yazı)
hesabın var mı? giriş yap