• "hiçbir" anlamına gelen no (örn: no kids allowed) ile "hayır" anlamına gelen no farklı kökenlerden geliyormuş. hayır anlamına gelen hint-avrupa ne kökeninden, "hiçbir" anlamına gelen ise latince non kelimesinden türemiş.

    not: latince'deki non'un da ucu hint-avrupa ne'ye dayanıyor. ancak bunlar ingilizce'ye farklı zamanlarda farklı yerlerden girmiş. yani non'u latince konuşanlardan, no'yu ise kendi atalarından almışlar.
  • şili referandum kampanyasının anlatıldığı ve gael garcia bernal'in başrolünde olduğu film.

    filmin politik bir filmden çok bir reklamcılık güzellemesi olduğunu kabul etmek gerekiyor öncelikle. reklamcılığa bir eleştiri değil, yaratıcılık üzerinden bir övgü var.
    "politik görüşünüz ne olursa olsun kapitalizmin tüketim/ürün/satış politikalarına boyun eğmelisiniz, zafer böyle gelir" ana fikri rahatsız edici olabiliyor. -en azından daha romantik ve anti-kapitalist filmlerden hoşlanan şahsımı rahatsız etti-
    ancak benzer bir referandum sürecinden geçmiş bir halkın çocuğu olarak, "bir şili olamamışız" diye tekrarladım durdum film boyu.
    en etkilendiğim yeri ise devlet/pinochet propagandası için sanatçı bulamamaktan yakındıkları kısım oldu. orada işte türkiye'nin sayısız utançlarından biri duruyordu. ne sanatçı yetiştirebilmiştik iktidara "hayır" diyecek, yetiştirdiklerimizin de götü anca lösemi kampanyalarında boy göstermeye yetiyordu, politik herhangi bir adıma değil. bizim referandum sürecimizi filme çekebilecek bir nesil yetiştirme olasılığımızın düşüklüğü ve o nesilden çıkacak filmin çapı da izlerken düşündüğüm konulardan oldu. tarih yazılıyor. biz ne yazıyor ne de okuyabiliyoruz kendiminizinkini... yazılabilse/yazıldığında oysa ne çok insanın payına utanç düşecek..
    velhasıl adamlar tarihleriyle yüzleşebilecek filmler çekerken de dile getirdikleri üzere "tarih herkesin zamanında durduğu yeri yazacak".
    ki son sahnedeki reklamcılığın reklamı kısmı, sert olmasa da etkili bir reklamcılık eleştirisi de taşımıyor değildi.
    özellikle biraz reklam, manipülasyon, halkla ilişkiler ve politikayla ilgiliyseniz film hoştu denebilir. iyi ve kötü reklam örnekleri açısından da refere edilebilir bir film olmuş.

    bu arada kaykay yapmak bir tek çocukluk aşkım michael j fox'a yakışır sanıyordum ancak gael garcia bernal'e de yakıştırdım.
    (uçan kaykay istiyorum!)
  • bir türkiye filmi.
    iki yönden benzerliği var. birini söylemeyeni dövüyorlar. 12 eylül öncesi ve sonrası. pinochet yerine kenan evreni koyarsak kenan evren için referandumda neden %92 evet oyu aldığını anlamak biraz daha kolay anlaşılır.

    kimsenin dikkatini çekmeyen ikinci benzerlik ise genç parti'nin mutluluk vaadeden seçim kampanyasıyla neredeyse %10 seçim barajına yaklaşan oy oranı. 12 eylül sonrası herhangi bir yerel-genel seçimde tüm sol partiler toplamda o seçimde genç parti'nin aldığı oya ulaşamadılar.

    çünkü sol partiler ve hareketler kendilerini "şiddetle" tavsiye ediyorlar. şiddetle tavsiye ederken insanların zihninde acı görüntüler oluşuyor ve insan doğası gereği o acı görüntülerden kaçmak isterken kendisini o acıya sürükleyen çaresizliğe sığınıyorlar.

    filmdeki anne ne diyor; çocuklarımdan biri okuyor, öbürü x, torunum var, geçimim yerinde. oysa aynı anne asgari ölçülerle geçiniyor. ama işte çocukları etrafında. anneye sorulunca bu acıları unuttun mu sorusu, geçmişte kaldı onlar, diyebiliyor. bireysel acılar geçmişte kalsın ama biz baskı altında yaşamaya devam edelim kafasında anne. şilide de türkiye de de dünyanın diğer üçüncü dünya ülkelerinde de halklara ölümü gösterip sıtmaya razı eden kapitalist cunta sistemi hakim maalesef.

    reklamcı hesaplaşma sürecini mutluluk ve diğer pozitif kavramlarla oluşturuyor. negatif bir kavram olan "no"ya bile pozitif anlamlar yükleyerek halkı mutluluğa davet ediyor.

    sadece bir seçimin kazanılması özelinde değerlendirecek olursak başarılı bir kampanya. ama hayat sadece bir seçimi kazanmaktan ibaret değil. seçimin ve o seçimi kazanırken gösterdiğinin politikalar kazanılan seçimden sonra halkın nasıl yaşayacağını da gösterir.

    bu seçimden yıllar sonra general pinochet yargılandı ama şili asla diğer latin amerika ülkeleri gibi emparyalizme kafa tutan bir güç haline gelmedi. bildiğim kadarıyla hala cumartesi anneleri' çocuklarını bulamadı.

    http://www.youtube.com/watch?v=hk2igdda8li

    ayrıca depremleriyle, maden kazalarıyla ve polisiyle geçinemeyen muhaletiyle tıpkısının aynısı.
  • --- spoiler ---

    "daha sonra tarihin bizi suçlayacağı bir şeyin içinde bulunmak istemiyorum."
    --- spoiler ---

    güzel, çarpıcı film. en az esinlendiği kitap los días del arcoíris kadar.
  • "yaratıcı siyasal iletişim nasıl yapılır" sorusuna kıyak bir cevap.

    ilaç için insaniyet için şu filmi muhalefet partisi liderlerine günaşırı izlettirin arkadaşım. iyi düşünülmüş stratejik kampanyalarla vatikan'a papa bile olursunuz olm. hala kampanya değil hıyar gibi duyuru yapıyorsunuz. mkyk'nıza 3 tane zehir gibi reklamcı alın. ekiplerini kursunlar. cayır cayır çalışsınlar.

    memleketin ıstırabı sikilmiş, hala tırı vırı işlerle uğraşıyorsunuz monako.
  • 97-02 arası millenium pop'unun tüm güzelliklerini ince ince ekleyip, harmanlamış meghan trainor'ın ikinci albümü thank you'nun çıkış şarkısı.

    christina aguilera girişi
    tlc-no scrubs'ın askıntı adam hikayesi
    destiny's child geri vokalleri
    nsync nakaratı
    sisqo na na na sı
    ve britney spears tarzı dili alt dişlere dayayarak yapılan vokal gibi özlediğimiz ne varsa bu şarkıda mevcut.
  • bir shakira şarkısı... -bunca zehirle artık yaşayamam/bir zamanlar senin aşkinin bana verdiği umudu/ artık kimse veremiyor/yemin ederim, yalan değil-

    no, no intentes disculparte*
    no juegues a insistir*
    las excusas ya existían antes de ti*

    no, no me mires como antes*
    no hables en plural*
    la retórica es tu arma más letal*

    voy a pedirte que no vuelvas más*
    siento que me duelas todavía aquí*
    adentro

    y que a tu edad sepas bien lo que es*
    romperle el corazón a alguien así*

    no se puede vivir con tanto veneno,*
    la esperanza que me dio tu amor*
    no me la dio más nadie,*
    te juro, no miento*

    no se puede vivir con tanto veneno*
    no se puede dedicar el alma*
    a acumular intentos
    pesa más la rabia que el cemento*

    espero que no esperes que te espere*
    después de mis 26 (veinte seis)*
    la paciencia se me ha ido hasta los pies*

    y voy deshojando margaritas*
    y mirando sin mirar*
    para ver si así, te irritas y te vas*

    voy a pedirte que no vuelvas más
    siento que me duelas todavía aquí
    adentro

    y que a tu edad sepas bien lo que es
    romperle el corazón a alguien así

    no se puede vivir con tanto veneno
    la esperanza que me dio tu amor
    no me la dio más nadie
    te juro, no miento

    no se puede morir con tanto veneno
    no se puede dedicar el alma
    a acumular intentos
    pesa más la rabia que el cemento
  • başka bir ülkenin bilmediğiniz hikayelerini anlatıyor sanıyorsunuz, oysa ki aynıları sizin ülkenizde de olmuş, olmaya da devam ediyor üstelik. ülkelerin adını değiştirseniz de sınır aynı sınır. aynı hükümet, aynı asker aynı hükmetme kaygısı, aynı güç hırsı, aynı şiddet, aynı taraflı basın, aynı kapitalist düzen, aynı korku, aynı baskı, aynı dayatma, aynı zorlama kurallar, aynı keyfi tutuklamalar, zulüm üstünden işkence gören, dayan yiyen, kaybolan, ölen insanlar aynı.

    demek ki ülkelerin sınırları devamlı yeni dikta rejimler üretiyor, diktatörlüğün varlığını sürdürmesi için sebepler sunuyor. sisteme hizmet eden tüm kurum ve kuruluşlar bizim tepemize tepemize kurulup bize demokrasi diye bir şeyi yutturmaya çalıştıkça küçülen gerçekler oluyor, kişisel özgürlükler, kişisel haklar ve adalet oluyor.

    doğal çekimlerinin yanında gerçek görüntülerle de desteklenen bir film olduğu için bulunmaz bir belgesel olmuş aynı zamanda. ama ben evet ve hayır diyecek insanların da birbirleri hakkında neler düşündüklerini görmek isterdim.

    şili'yle ilgili herhangi bir duygu sömürüsüne de yer vermediğini düşündüğümden mutlaka ama mutlaka izleyin derim.
  • nihayetinde kapitalizmin galip geldiği ironik ayrıntılarla dolu güzel film.
  • 2000'lerin başında hotbird uydusunda viva polska diye bir kanal vardı. 10 klipten biri rock videolarıydı. rock programları mevcuttu fakat gece geç saatlere denk geldiği için izlemek mümkün değildi. rock videosu beklerken ne yayımlarlarsa izliyordum. meghan hanım'ın no isimli şarkısına o yüzden çok aşina olduğumu fark ettim. şarkını bir bölüm var, konuşma/mırıldanma şeklinde söylediği; yahu bu neye benziyor diye bildiğiniz kıvrandım. aklımda klip de kalmış, başladım klipteki hareketleri yaparak şarkıyı hatırlama sancısına. 20 dk. sonra buldum. o kısımlar pink'in you make me sick'ine benziyor. evet, pink'in bu klipteki hareketlerini yaparak şarkıyı hatırlamaya çalıştım. utanıyorum ama maksat bir şeyleri keşfetmenin mutluluğuna ulaşabilmek.

    "nah to the ah to the, no, no, no!" kısmının benzediği şarkı:

    https://www.youtube.com/watch?v=mgfz0fv5wfq
hesabın var mı? giriş yap