aynı isimdeki diğer başlıklar:
  • spoiler olacak, ama yine de okunmasında fayda var.

    kitaptan birebir kopyadır:

    --- spoiler ---

    partinin amacı yalnızca, kadınlarla erkeklerin arasında, sonradan denetleyemeyeceği bağların oluşmasının önüne geçmek değildi.

    asıl amacı, cinsel ilişkiden zevki kaldırmaktı.

    sevgi değil de, ister evlilikte olsun, ister evlilik dışı olsun, cinsellikti tehlikeli kabul edilen.

    parti üyeleri arasındaki tüm evliliklerin, bir komite tarafından onaylanması gerekiyordu.

    bu komite, ilkelerini açıklamamakla birlikte, eğer çiftlerin birbirlerine fiziksel olarak bağlandıklarını fark ederse bu evliliği onaylamazdı.

    evliliğin tek amacı, partinin hizmetine verilecek çocuklar üretmekti.

    cinsel birleşme lavman yapmak gibi iç bulandıran bir işlem olarak düşünülmeliydi.

    bu açıkça belirtilmez, ama çocukluğundan başlayarak, her parti üyesinin içine işlenirdi.

    hatta, her iki cins için bekâreti özendiren, gençlik anti-seks örgütü gibi kuruluşlar vardı.

    --- spoiler ---

    bir yerlerden çok tanıdık geldi nedense...
  • solcuları eleştiriyor denilerek anlamı basitleştirilen george orwell romanı. peşinen söyleyeyim 1984'ü ve orwell'in diğer bağlantılı eserlerini okudum. sadece orwell'in yazdıklarını değil orwell veya 1984 üzerine yazılanları da okudum. bağlantılı filmleri de izledim. kısacası 1984 üzerine çok çalıştım. şunu da kabul etmek zorundayım ki okuyan okumayan herkes bir şekilde 1984'ten alıntı yapıyor ve bir yerlerde kullanıyor. bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak en büyük meziyetlerimizden biri çünkü. 1984 solcuları değil, totaliter bir rejimi eleştiriyor. sadece komünist sovyet rusya'dan değil, hitler'in nazi almanyası'ndan da birçok eleştiri barındırıyor içinde ayrıca orwell'in ingiltere için imparatorluk sömürge polisliği yaptığı dönemde de yaptığı birçok gözlemi ve dediğim gibi hepsinin üstünde ''sonsuz iktidarın'' nasıl ve hangi araçlarla sağlanacağını gösteren bir uyarı 1984. geçmişin değiştirilmesi, çiftdüşün, iki dakikalık nefret, nefret haftası, buharlaştırma, false flag operasyonları, savaşla üretilenlerin tüketilmesi, dilin yozlaştırılarak düşüncenin yokedilmesi, gençlik anti seks örgütleri, sürekli izlenme paranoyası, düşman yaratma gibi daha birçok alt başlığa ayrıştırılabilecek çok geniş bir kitap. derinlemesine çalışıldığında ideolojilerden çok daha büyük anlamlar ve uyarılar içerir 1984. her bir kavramı üzerine sayfalarca makaleler yazılabilecek bir eser. her siyasi sistem, her devrim halka en iyisini vereceği vaadiyle ortaya çıkar ama hepsi bozulmaya ve yozlaşmaya açıktır. sosyalizmin totaliter bir rejime dönüşmesi bunun en bariz örneğidir. bu örneği anlamak için hayvan çiftliği'ni ve biraz da tarihi bilmek gerekir. düşman yaratma ve neftet töreni şu sıralar 1984'ten en çok alıntılanan konular arasındadır muhtemelen. günümüzde yaşadıklarımız ve 1984 arasındaki benzerlik tartışma götürmez elbette ancak önemli olan bu durumu kavrayabilmek ve anlatabilmektir. winston'ın dediği gibi ''özgürlük, iki artı ikinin dört ettiğini söyleyebilmektir. buna izin verilirse gerisi kendiliğinden gelir.'' ancak günümüzde iki artı ikiye dört demekten korktuğumuzu hatırlatmaya bilmem gerek var mı? korkmaktan ziyade gerçekten inanarak iki artı ikiye beş diyenler yok mu etrafımızda? ancak unutulmamalıdır ki ''akıllılık çoğunluğa bakılarak ölçülmez.''
  • televizyonlardan ve gazetelerden gördüğünüz dünyanın yalandan ibaret olduğunu anlamanıza sizi bir adım daha yaklaştıracak politik-bilim kurgu romanı şaheser. içerdiği -daha önce de belirtildiği gibi- gri, umutsuz ve karanlık atmosfere rağmen, şimdiye kadar okuduğum romanlar arasında "sevgi"nin önemini en başarılı şekilde vurgulayan kitaptır aynı zamanda.

    doublethink* ve newspeak*, george orwell'in dehasını ortaya koymuş mühtiş tespitlerdir kanımca. kendimi bildim bileli rahatsızlık duyduğum, artık hayatın her alanında karşımıza çıkan "kavram kargaşası" olayının bilinçli olarak yaratıldığı bir süreci ve doğuracağı sonuçları tokat gibi yüzünüze çarpar. kitabın mutsuz ve umutsuz sonu tahminen bunun çarpıcılaştırılması için planlanmıştır.

    parti'nin insanları insanlıktan çıkarmak ve güdülen yaratıklar haline getirmek için uyguladığı çiftdüşün sistematiği, etrafınızdaki insanlarda, özellikle bir takım fikirlere inanç ile bağlanmış kişilerde direkt olarak gözlemleyebileceğiniz bir şeydir. ampirik yöntemler ile gözlenebilen şeyleri yok kabul etmek, tam tersi deneye tabi tutulamayacak şeylerin varlığına inanmak, etkili planlanmış bir propaganda yöntemi ile insanlar üzerinde yaratılabilecek bir durumdur.

    çiftdüşün ile iki çatışan-çelişkili fikri, yenikonuş kelimelerinin de yardımıyla tek bir düşüncede toplarsınız, ikisini de doğru kabul edersiniz, ardından iki düşünce olduğunu ve bunların neden çatıştığını bilinçli olarak unutursunuz, son olarak da bunları neden unuttuğunuzu unutursunuz. böylece bu iki çelişik fikir içlerinde bulunan gözlemleri ve deneyimleri kaybederek, yani içleri boşalarak bir anlam kayması yaratır, sonuçta da yok olur. dezenformasyondan sorumlu doğruluk bakanlığı, savaştan sorumlu barış bakanlığı, kıtlık yaratmaktan sorumlu bolluk bakanlığı ve işkenceden sorumlu sevgi bakanlığı, ya da savaş barıştır, özgürlük köleliktir, bilgisizlik kuvvettir gibi sloganlar, çiftdüşün ile kavram kargaşasının tavan yaptırıldığı örneklerdir ve çiftdüşün ile bunların -sözüm ona- "gerçek" oldukları gayet ispatlanabilir.

    örneğin; doğruluk bakanlığı'nın her gün, her saat tarihi ve kayıtları değiştirmesi, siyasi gidişatta kökten (düşmanın ve müttefikin değişmesi gibi) veya ufacık (bir düşünce suçlusunun ortadan kaldırılması gibi) bir değişiklik olduğunda bile değişiklik öncesindeki duruma dair tüm kanıtları yok edip, değişiklik olmadığını, durumun başından beri böyle olduğunu dikte etmesi gibi durumlar tam bir dezenformasyon-sahtekarlık örneği iken, parti ilkeleri ile hedeflenen insan profili açısından, yani insanlarda parti'ye karşı bir süphe oluşmasını engellemek ve parti politikalarının her yönden doğruluğunu ispatlamak açısından tam bir -sözüm ona- iyilik-doğruluk örneği haline gelir. eğer parti tarafından iyi eğitilmiş bir kişi iseniz, parti'ye olan bağlılığınızla beraber bu iki durumu da doğru kabul edersiniz, aralarındaki muazzam çelişkiyi göz ardı eder, unutursunuz ve ardından bunları neden unuttuğunuzu da unutup, doğruluk bakanlığı'nı olduğu gibi -sözüm ona- doğru kabul edersiniz.

    aynı örneklemeler, kitap içinde kitap, üslup olarak komünist manifesto'ya benzettiğim emmanuel goldstein'in "oligarşik kolektivizm kuram ve uygulaması"nda bahsedildiği gibi "barış bakanlığı-savaş barıştır" fikrinin aslında doğru kabul edilebileceği, veya süresiz işkencelerle nihai amacı insanın içerisindeki sevgiyi öldürmek olan ancak diğer taraftan parti'yi, kurallarını ve büyük birader'i koşulsuz sevdirmeyi amaçlayan sevgi bakanlığı'nın çelişkisinde de yapılabilir.

    kitabın esas sloganı olan "big brother is watching you"yu ele alalım mesela, can yayınları çevirisindeki "büyük birader'in gözü sende" çevirisi kanımca orjinal cümleyi tam olarak karşılayamıyor (çevirmene suç attığım yok, başka bir alternatif benim de aklıma gelmiyor). bunun sebebi watch kelimesinin "who watches the watchmen" gibi, orwell tarafından tam olarak ciftdüşün-yenikonuş'a uygun olarak çift anlamlı kullanılmasında yatıyor. bütün parti'nin amacını içerisinde eritilmiş olarak barındırıyor. "izlemek" anlamıyla watch, parti'nin tüm dezenformasyon, kıtlık, sabotaj, şantaj, istihbarat, işkence gibi leş uygulamalarını içerirken, "gözetmek" anlamıyla watch ise büyük birader'in, yani partinin -sözüm ona- insanlarını koruyup kolladığını, onlar için var olduğunu belirtiyor. yine partiye bağlı bir yoldaş olarak yukarıda anlattığım çiftdüşün yöntemi ile bu ağır çelişkileri tek potada erittiğiniz ve "big brother is watching you" sloganını olduğu gibi -sözüm ona- doğru kabul ettiğiniz takdirde, kitabın dehşet verici sonunda da görebileceğiniz gibi büyük birader'i ve partiyi bir çeşit stockholm sendromu ile sevmeye başlarsınız.

    kendimce ayrıntılı bir çözümlemeye girdim ancak asıl demek istediğim şey şu; öncelikle bu kitabı, alt metinleri kaçırmadan dikkatlice okuyun. ardından da televizyonlarda politikacılar "özgürlük, demokrasi, eşitlik, kardeşlik" gibi kelimeler sarf ederken, onların beyninden bu kavramları ve bu kavramlarla kastettiklerini algılamaya çalışın, muhafazakar aile büyüklerinizin anarşist*, komünist*, ateist* gibi kelimeleri kullanış tarzlarına dikkat edin. emin olun orwell'inki kadar sert olmasa da çiftdüşün'ün hemen yanımızda, hatta içimize işlemiş durumda olduğunu fark edeceksiniz.
  • "bilinçleninceye dek başkaldıramayacaklar, başkaldırmazlarsa da hiçbir zaman bilinçlenemeyecekler."
    "bir zamanlar, erkekler bir kadının bedenine bakar ve çekici bulurlardı, işte o kadar. artık saf aşk ya da tutku söz konusu değildi. hiçbir duygu saf olamıyordu, çünkü her şeye korku ve nefret sinmişti. kucaklaşmaları bir savaş, orgazmlarıysa bir zafer olmuştu. bu, partiye indirilmiş bir darbeydi. sevişmek siyasal bir eylemdi." g. orwell-1984
  • bu kitabı türkiye'de yaşayıp da hala okumayan varsa başımıza yakın tarihte gelecekleri anlamak için hemen okusun. ben yaptıkları her harekette "yok artık bu kadarına cesaret edemezler" "bu haber uydurmadir bunu da yapmazlar heralde" demeyi kitabı okuduktan sonra bıraktım. en azından şimdi sakin sakin daha başımıza gelecek işler olduğunu bilerek bekliyorum. sinirden sağlığımı harap etmiyorum. bu entry'i de tele ekranin beni göremediği bir yerden yazıyorum. entrinin mentirinin kökünün kazinacagi zamana alıştırma olsun diye. son olarak sloganimizi yüksek sesle haykırıyorum

    "savaş barıştır
    özgürlük koleliktir
    cahillik güçtür"
  • kitap okunduğunda yaşanan can sıkıntısı kitapta anlatılan dünya yüzünden değil, anlatılana ne kadar yakın bir gerçeklikte yaşandığının bilinmesindendir.
  • 1984 romanının hiç bugün türkiyesini yansıtmadığını düşünüyorum. orada şeytani bir ince zekanın kurduğu çok etkili bir sistem vardı, bugün türkiye'de olan ise çok yakında foyası çıkacak düşük ıq'lu bir güldürü tiyatrosu. koskoca büyük birader imparatorluğunun zekasına hakaret etmeyelim lütfen.
  • hayatımda okuduğum en zekice kurgulanmış kitaplardan biri. okuduktan sonra paranoya yaşamamak elde değil. ama son zamanlarda "big brother is watching you" denildiğinde insanların aklına yarışma programlarının gelmesi acı bir durum
  • 20. yüzyılın en önemli edebi eserlerinden biri. yazarı olan george orwell bu eseri yayımladıktan bir yıl sonra, 1950'de ölmüştür.
    politik-bilimkurgusal bir dram olan 1984'ü tanımlayabilecek en etkili kelime karamsar olacaktır. 1984'te umudun en ufak bir kırıntısına yer yoktur, eserin kahramanı bir an için bile olsa hayatıyla ilgili iyimser düşüncelere kapılamaz.

    --- spoiler ---

    yıllarca süren savaşlar sonunda dünya üç büyük devletin egemenliğine kalmıştır: okyanusya, avrasya ve doğu asya. kitabın ilerleyen sayfalarında öğreniriz ki, aslında bu üç devletin de birbirinden farkı yoktur. ancak kitap okyanusya tarafını anlattığı için, diğer iki devletin durumunun çok kötü olduğu ve okyanusya'nın pek yakında dünyanın tek hakimi olacağı düşüncesi bize sık sık empoze edilir.
    okyanusya'da (doğu asya ve avrasya gibi) komünizm hüküm sürmektedir. parti, güçlü ve bilge bir lider tarafından yönetilmektedir: big brother. big brother her şeyi bilir ve görür. her yerde onun kocaman posterleri asılıdır ve o posterleri delip geçen bakışlarıyla adeta beyninize hükmetmektedir. posterlerin üstünde aynen şöyle yazmaktadır: big brother is watching you!
    her yerde; işyerlerinde, evlerde, hatta tuvaletlerde tele-ekranlar vardır ve insanların yaptığı her hareket parti üyeleri tarafından denetlenmektedir. parti sahiplenici ve kucak açıcıdır (aslında hükmedici ve beyin yıkayıcı olsa da)!
    parti bu sayede her şeyi denetleyebilmektedir, bir tek şey dışında: düşünmek. işte bu yüzden, en büyük suç düşünmektir! cezası ise ölümden bile daha beterdir.
    "parti, insanların düşünmesini engellemenin bir yolunu bulmuştur: yeni bir dil: adı da "yenikonuş". yenikonuş'un (newspeak) tek amacı, kullanılmakta olan sözcükleri her geçen gün biraz daha azaltarak, insanların kendilerini ifade edebilmelerini olanaksız kılmaktır. 1984'te henüz yenikonuş tek iletim aracı değildi; ingilizce ile birlikte kullanılmaktaydı. parti, yenikonuş'un 2050'ye dek ingilizce'nin tamamen yerini almasını planlıyordu. yenikonuş benimsendiği ve ingilizce tamamen unutulduğu zaman, kabul gören öğretilere karşıt düşüncenin üzerinde düşünülmesi olanaksız hale gelecekti. yani, yenikonuş'un sözcük dağarcığı, bir parti üyesinin açıklamak istediği tüm kavramları doğru ve ustaca kullanabilmesine izin verirken, bunun dışındaki tüm kavramları ve onlara ulaşabilmenin dolambaçlı yöntemlerini ortadan kaldırmaktaydı. bu, kısmen yeni sözcüklerin kurulmasıyla, ama daha çok, istenmeyen sözcüklerin dışlanmasıyla ilgiliydi."*
    yenikonuş'un en tehlikeli özelliği, "çift düşün" idi. çift düşün sayesinde insanlar, önce kendi kendilerini kandırıyorlar; daha sonra da kendilerini kandırdıklarını unutup, yaşamaya devam ediyorlardı. bu konuyu birazdan açıklayacağım.
    1984'te okyanusya, doğu asya ile müttefikti ve avrasya ile savaş halindeydi. ancak üç devlet de o kadar güçlüydü ki, ikisi birleştiğinde bile diğerine üstünlük sağlayamıyordu. kitabın ilerleyen sayfalarında, değişen şartlar gereği okyanusya, doğu asya'ya savaş açar ve avrasya ile müttefik olur. bir süre sonra dengeler yeniden değişir ve bu bir kısır döngü içinde dolanıp durur. ancak; parti'nin hata yapmış olması gerçekten mümkün müdür? yani, okyanusya bir zamanlar avrasya ile savaşıyordu... buradan tek bir sonuç çıkarılabilir: avrasya kötüdür. parti ise asla kötülerle ortaklık yapmaz. bu yüzden tarih değiştirilmek zorundadır. bütün gazeteler, dergiler, kayıtlı belgeler değiştirilir ve şu konuma gelinir: okyanusya tarihin başından beri doğu asya ile savaşmaktaydı ve avrasya ile müttefikti. kayıtları değiştiren kişiler, çift düşün yardımıyla kayıtları değiştirdiklerini unuturlar. doğu asya 'artık' düşman değildir: doğu asya zaten hep bizim düşmanımızdı!
    insanlar ikiye ayrılmış durumdadır: insanlar ve proleterler. insanlar, parti için çalışırlar. her an parti için bir şeyler yapmak zorundadırlar. partinin yasaklamaları ve dayatmaları aslında hep 'insanların iyiliği' içindir. örneğin, cinselliği ele alalım: cinsellik bir suçtur; seksten kesinlikle zevk alınamaz! çünkü seksten alınacak zevk, parti için çalışma isteğinin önüne geçebilir. bu yüzden seks, sadece çocuk (parti'nin geleceği için çalışacak bir kişi daha) yapmak için gereken sıkıcı, rutin bir işlemdir.
    proleterler ise, parti ile ilgileri olmayan fakir kesimdir. parti'nin yasakları bunlar için geçerli değildir; onlar zaten önemsiz yaratıklardır, insan bile sayılmazlar. onlar içki içip sarhoş olan, seks gibi sıkıcı bir işlemden bile zevk alan, bütün gün kahvede iskambil oynayan ve en önemlisi parti'ye yarar sağlayamayan zavallılardır. parti üyelerinin proleterlerle iletişim kurması yasaktır. parti, kendisine bir tehdit unsuru olma ihtimali olan proleterleri yaptığı baskınlarla öldürür.
    kendisi de bir parti üyesi olan eserin anti-kahramanı winston bir şeylerin ayırdına varmıştır. her sabah 7'de kalkıp gece yarılarına kadar parti için çalışmak, bunun dışında başka hiçbir uğraşa sahip olmamak: hayatın anlamı gerçekten de bu mudur? bundan gerçekten zevk mi almaktadır? acaba gerçekten de uçak denen aleti parti mi bulmuştur? acaba bir gün parti yazıyı da kendisinin bulduğunu iddia edecek midir? kuşkusuz winston bu düşüncelerini kimseyle paylaşmaz, çünkü kimsenin arkadaşı yoktur. birine bunlardan bahsetmesi, partiye güvensizliğini belli etmesi olacaktır ki, bu da ölüm fermanını kendi eliyle imzalaması demektir. ancak işin kötü tarafı, kendisi bile hiçbir şeyden emin olamamaktadır, çünkü partinin iddialarının tersini kanıtlayabilecek tek bir kanıt bile yoktur!
    winston herkesten ölesiye nefret etmektedir, ancak birileriyle partinin geleceği hakkında konuşurken, yüzüne o aptal, memnun koyun ifadesini yine de yerleştirmek zorundadır. memnuniyetsizlik, parti için tehdittir ve gereken hemen yapılır.
    winston'ın çalıştığı bakanlıkta özellikle dikkatini çeken biri vardır; bir kadın. bu kadın tüm nefretinin sorumlusu gibidir âdeta. hiç durmadan, saatlerce partinin yaptığı güzel işlerden, etrafa getirdiği iyiliklerden, hayatın ne kadar harika olduğundan bahsetmektedir. winston bu kadının görevini veya kim olduğunu bilmemektedir, ancak eğer bir fırsatını bulabilse, onu öldürmekten memnunluk duyacaktır.
    winston'ın çalıştığı yere arada bir uğrayan o'brien adlı bir adam vardır. winston, nedendir bilinmez, o adamın da kendisiyle aynı hisleri paylaştığını düşünmektedir. o da partinin ne boktan bir şey olduğunun farkındadır sanki, bu yüzden bir fırsatını bulup kendisiyle aynı görüşleri paylaşıp paylaşmadığını öğrenmek istemektedir. ancak bu pek mümkün değildir, her yerde tele-ekranlar vardır ve winston'ın onunla iletişim kurma şansı neredeyse hiç yoktur. ayrıca o'brien partinin etkili kişilerinden biri olarak bilinmektedir; winston ya yanılıyor idiyse, o zaman ne olacaktır?
    derken winston bir gece rüyasında o'brien'ı görür. o'brien ona şöyle demektedir: "karanlığın olmadığı bir yerde buluşacağız".
    winston artık emindir o'brien'ın da kendi tarafında olduğundan, ancak yine de ona ulaşması pek kolay olmayacaktır.

    --- spoiler ---

    kitabın girişi genel olarak böyle. elbette winston'ın nefret ettiği kadın da zamanla olayların içinde kendine bir yer ediniyor ve eser müthiş bir hız kazanıyor. 250 sayfalık bir roman; ama insan bir günde bitirebiliyor, hatta belki de bir oturuşta. hayat değiştiren bir roman bu; tek kelimeyle tüyler ürpertici.*
  • bir yazarın elde edebileceği en büyük başarı, yazdıklarının geniş kitlelere ulaşması olarak kabul edilirse, orwell bu başarıyı yakalamıştır. bugün, “big brother” dendiğinde, kimden bahsedildiğini hepimiz biliriz.

    bir yazarın elde edebileceği en büyük başarı, geçmişten geleceğe bir bağ kurabilmekse, orwell bu başarıyı da elde etmiştir. 1949 yılında yazdığı kitap, bugün hala güncelliğini korumaktadır ve hatta geçmişe nazaran, bugün daha anlaşılabilir bir hale gelmiştir.

    bir yazarın elde edebileceği en büyük başarı, hayatı olduğu gibi yansıtırken, anlatmak istediğini kelimelerin arasına sıkıştırabilmekse, kuşkusuz orwell bunu en iyi yapan yazarlardan biridir.

    orwell gücünü, tüm insanlığın tek ortak noktasından alıyordu. izlenmek, düşünce sistemlerinin temelini oluşturan özdür. tüm dinler, tanrı’nın insanları izlemesi eksenine oturmakta, tüm yönetim sistemleri bireylerin izlendikleri ya da izlenebilecekleri aldatmacasıyla ayakta kalmaktadır.

    orwell’in kahramanlarıyla özdeşleşmek imkansızdır. orwell sizi bilerek ve kasıtlı olarak dışarıda tutar. okuyucu, farketmeden big brother’ın kendisi olur ve bu aşamada orwell, big brother ile köşe kapmaca oynamaya başlar.

    elindeki en güçlü koz gerçekliktir. gerektiğinde, gerçekliği bir gizlenme aracı olarak kullanır ve kahramanlarını gerçeklik örtüsü altına gizler. kimi zaman, gerçekliği güçlü bir ışık kaynağı haline getirir ve okuyucunun gözüne diklemesine tutar. dilediğinde, gerçeği değiştirir ve sanki hiçbirşey olmamış gibi devam eder.

    orwell’in diğer kozu, andır. orwell, zamanı önemli anlar ve önemsiz anlar olarak ikiye ayırır. bu ona, gerçekliğe dilediği zaman müdahele etme fırsatı verir. bir aşk sahnesinde, “bugüne kadar kaç erkekle yattın” diye sorar. sonra, “ne kadar çok erkekle yatmışsan seni o kadar çok seviyorum” der. “iki kere iki dört eder” yazdıktan az sonra, “iki kere iki beş eder” yazabilir.

    orwell’in elindeki silahlardan bir diğeri de şaşkınlığa hükmedişidir. onun kahramanları, korkak ve pasif biriyken, kimsenin cesaret edemediğine gözü kapalı atılan biri haline dönüşebilir. onun kahramanları, aşktan ve sevgiden bahsederken, birden eli kanlı katillere dönüşebilir. tüm bunlar olurken, herşey size normal ve anlaşılabilir gelir. bu nedenle asla şaşırmazsınız. çoğu zaman bir sonraki sayfayı tahmin edebilirsiniz. ama esas şaşkınlık burada ortaya çıkar; okuyucu olarak asla tatmin olmazsınız.

    orwell, herşeyi yarıda kesebilir. duygular arasında geçiş yaparken, düşünülemeyeceğini bilir. kitabın kahramanları, iki dakikalık nefret esnasında sevgi ile nefret arasında gidip gelirken, okuyucu düşünemez. duygu değişiminin sıradanlığı, okuyucunun düşünmesini engeller.

    sonuç olarak 1984, sizi hiçbir açıdan tatmin etmez. duygusal anlamda akılda kalıcı bir öyküsü yoktur. düşünce boyutunda, size bilmediğiniz hiçbirşey söylemez. ama kitabı okuduktan sonra, winston’ı asla unutmazsınız. orwell beyninizdeki otokontrolün üzerine yerleşir. izlendiğiniz sürece, özgür olamazsınız. orwell’dan kurtulmak için, 101’e girmeniz ve oradan değişmeden çıkmanız gerekir. bilen bilir; bu olanaksızdır.
hesabın var mı? giriş yap