• tam bir türk-yunan kırması, barışçı, öncü, genç lider...iri ela güzel gözlerini organ bağışı kampanyasına bağışlamış ve iü edebiyat fakültesinde örnek bir davranış gösteren güzel insan...
  • mesleği gereği leb demeden leblebiyi anlayan, insanı değil görünümünden ses tonundan bile tahlil eden, radyo programında sesi çocuk gibi çıkan*dün akşam maşrapa hanım ın evinde verilen batsın bu dünya partisinde kendini şarap tanrısı dionysos sanıp 3 şişe şarabı banamısın demeden götüren ve sabahleyin de mide kanaması geçirmekten korkup maşrapa hanımla hastaneye gelen ve iğne vurulacağını duyunca da koşarak uzaklaşan kız çocuğu...
  • zeusun en zeki ve güzel kızıdır bu bizim mijen. troia savaşında aşık olduğu akhilleusun yengeç burcu çıkıp onu diğer ölümlülerle aldatması üzerine babası zeus'dan bir daha aşık olmamayı dilemiş ve dileği şimdilik kabul edilmiştir...
  • bazı insanlar vardır, karşısında ne kadar üzgün, neşeli, kırılgan ya da kusurlu göründüğünün bir önemi yoktur. o seni seviyordur çünkü. "benim defom bu" dersin ona en çıplak halinle. o da yarasını gösterir sana. o gözlerde ne bir yargılama, ne bir acıma ne bir hüküm vardır. birbirinizi seversiniz sadece.

    kaç yılı devirdik artık saymıyorum. onu her gördüğümde sımsıkı sarılıyorum, içim ısınıyor. çünkü öğrendim: seni gerçekten seven insan, senin yanında olandır. çünkü tiksindim: nasıl olduğun umurunda bile olmadığı halde senin için kaygılı görünüp, kendini kollamanı tembih eden tiplerden.

    herkesin hayatında zor günler vardır, iş bu ya biri yoksa o an seni anlayan, o gün mıhlanır kalır kalbinde. çok ender yaşarım ama böyle günlerden biriydi. çocukça bir nedenden fakat çok kırılgan bir halde aradım onu. sesim titriyor, gözyaşlarım yüzüme düşmedi ama o ağladığımı biliyor. telefonum o an hiç susmuyor ama konuşmak istediğim tek kişi o. toparlıyorum lafları, "sen iyi misin" diyor, "iyiyim merak etme" diyorum, onun tek izin günü, evinde dinlensin, keyfi kaçmasın diye kapıyorum hızla telefonu. ve bana göre sesim gülümseyen bir tonda veda ediyor ona "aman kaygılanmasın" "keşke diyorum burada olsa" canım çok yanıyor çünkü. telefonum susmak bilmiyor o sırada, hışımla tam kapatacakken telefonu, bakıyorum o arıyor. "ben taksideyim geliyoruz, hem şarap da aldım, tam yerini söylesene" diyor neşeyle. sesinde şu var aslında, "üzülme, ben varım".. çok boktan bir günü mucizevi güzellikte, kahkahalarla dolu bir güne çeviriyor böylece, yanında canıyla ikisi.

    dost ondan pek çok şey öğrendiğin ve kendini onda tanıdığın insan bir bakıma. ben mijen'e nazaran epey yabani tabiatlı bir insan olduğumdan bunu geç öğrendim. ama unutmadım: bir insanın sana ihtiyacı varsa, bahanen yok, onun yanında olmalısın. seni gördüğünde sıkı sıkı sarılıyorsa bir dostun kalbindesindir. eğer sözde insanlarsa yaşamındaki, o zor günler mıhlanır kalır kalbinde işte.

    aramızda bunu hiç dile getirmedik ama ben o günü hiç unutmadım. çünkü "gelmemi ister misin" diye sormadı. "yoldayım" dedi. "bir ihtiyacın var mı" diye de sormadı, "yanındayım, işte geldim" dedi. ben daha güzel bir sevgi tanımı bilmiyorum.
  • size onu anlatayım..
    bana benden iyiliği daha çok iyiliği dokunan bir kişidir mijen.. bir gün katil olsam, sol cebimde taşıdığım bir silah ve kalbime doğru gelip sıyrılmış bir kurşun yarası.. sürünsem caddelerde, aklıma beni koruyacak, saklayacak kim gelir hemen ? elbette mijen! beyoğlu’nda oturan ve kadıköy’ü hiç bilmeyen bir insan olarak diyebilirim ki karşı tarafa gittiysem birkaç kez, hep bu ana kraliçe yüzündendir. o çağırır ben giderim. ben gitmek isterim gel der. sıkılmaz hiç. yorulmaz sabrıyla buyur eder her zaman.

    sözlerini de yazayım tam olsun türünden bir hüzünlü şarkı.. bir romandan altı çizilmesi gerekenbir parça, kalemin rengi kalın kırmızı.. hayatımıza giriveren ve şükür ki hiç çıkmayan. çıkmayacağından emin eden bizleri. başım sıkışırsa ki -buna çok müsait bir kellem vardır- haberi olsun diye yatırım amaçlı yazmıyorum bunları kendisine. eminim zaten dostluğunun yüksektir kondisyonu, sonsuzdur. korur saklarsın bizi, bu karmaşık ve çok azını kullandığım istanbul kentinde.

    sen orada devam et çilelerden en harika ve koruyucu kazakları örmeye. zira önümüz kış.
    bizim burada ipliğimiz pazarda.
    satılıyor üç beş paraya..
    örnek alalım seni.
    iki ters.. bir düz.. bir de haroşa!
  • bir ara konuşuyoruz, kahve içmeye gideceğiz. arkadaşları filan da var ortamda, ben de tanışma meraklısı bir insanım, arkadaşları ile de tanışayım istiyorum. e nihayetinde antropolog olarak takılıyorum alemde.

    bak dedim, benim numaram bu. telefonunu çaldırdım. msn üzerinden dedim tabii. sen benim numaramı nereden biliyorsun dedi. kendisi verdi halbuki. ben bilsem hatırlamadığını "ben bond" derdim "james bond".

    alzheimer hakkında konuşuyoruz, acaba kendisinde olabilir mi diye. ben dedim ki bak (bkz: alzheimer/@antropolog) demişim. baktı. aaa dedi. evet.

    haftasına konuşuyoruz yine. geçen birisi bana alzheimer hakkında güzel bir şey demişti demez mi? der. dedi netekim.
  • uzun zamandır heyecanlı çenemin düşüklüğüne dostane sakin sevecenliği ile desteklerde bulunuyor:

    -bilmem ne eğitimine şurada gitsem mi acaba? ne dersin nereye gitsem?
    -atehcim, şurda şu var. ben de ordan şunu alıyorum. sen de...

    -şöyle bir iş başvurusunda bulundum. öyle oldu böyle oldu... sen ne dersin? bence...
    -ımmmm.. şunu da düşün, bunu da konuş, onu da...
    -evet! evet! onu da yapiim, bunu da...

    -mijencim, oldu bu iş!!! ama şuna ne dersin çünkü bu...
    -aaa!süper! çok sevindim. şuna dikkat et. bak bunu da...

    ne kadar teşekkür etsem az...
    birtanesin karamelli çikolata taneli mijencim...
  • mijenciğim...
    ben gitmeyi düşünürken...
    ve tam giderayak/@m0ruzak' takileri yazarken...
    yazdıklarımla arama giren...
    beni kararımdan döndüren...
    sözlükle beraber -sonradan- edindiğim...
    her şeyi(mi) konuşabildiğim tek arkadaşım...

    sen gittin ve ben üzüntümden öylece peşinden seyirten gölgene bakakaldım...
    cebimde(n,) gizlenen utangaç elimi bile çıkartıp arkadan sallayamadım...

    -bir süreliğine de olsa- gidişine bu gökkubbe bile dayanamaz ağlar...
    sonra bu düşkentte inceden bir yağmur başlar...
    bedava olduğundan mıdır nedir, durmadan yağar...
    ıslanır kaldırımlar, kargalar ve de benim gibi yalnızlar...

    biliyorum örseleterek arttırıyordu kıyılarında duygusal şiddetini buralardaki rüzgar...
    bir yolculuksa bu sanıyorum; gitmek, yola çıktığın yere geri dönmekle özde başlar...
    gelmeyi unutma olur mu? bak önümüzde(ki) -ilk-bahar...
  • bir duble rakıyla feleğini şaşıran,gecenin bir vaktinde türk dil kurumu'na yeni yeni kelimeler kazandıran medar-ı iftiharım.micenim,kara bahtım kör talihim çatal karam çingenem.efendim tdk'ya kazandırmış olduğu kelimeler aşağıdaki gibidir:

    numuruyo: numara yazıyor
    uyatkım: uykum geldi yatıcam.
    sağ: sol
    sol : kol saatimin yönü.
  • dişi ağrıyodu bu kızın, şişmişti hem de..ama rakı kokusunu alınca bişeyciği kalmadı. anında çevikleşti ve de espri espri üstüne patlatmaya başladı. hatta yaran diyalogların baş kahramanı oldu yine:

    mj:-canım kardeşim çiçekleri ütüledin mi?
    mh:-(maşrapa hanım 14 yıllık arkadaşını artık çözmüştür) evet canım çiçekleri ütüledim, çamaşırları suladım...
    mj:- anaaa. o ne kıss??
    mh:- senin mantık çıkarımın şekerim.
    mj:-puauahahuuaaa.
hesabın var mı? giriş yap