• öğrenci işlerindeki personel ekşisözlükte okulun başlığında takılıyor sanırım. git de telefona bak.
  • marmara universitesi,benim tabi oldugum yuzu ve cikan kisminin ozetiyle hayatimda kayip olan 5 seneye denk gelir. senelerin kaybinda elbette benim etkin rolum oldugu suphesizdir, ama 95 senesinde kapisindan iceri girdigim bu universite yerine hapse girsem, askere gidip 5 sene boyunca doguda sicak temasa girsem dahi kisisel gelisimim uzerinde daha etkin deneyimler yasayacagim kesindir.

    gercekten de benim tanidigim ve herhangi bir degisime ugramadigina emin oldugum marmara universitesi ogrencileri uzerinde oyle bir etki birakan kurumdu ki, cok kisa zamanda en hevesli ogrenci dahi "notumu toplarim, sira ustunu doldururum, gecerim" makamina gecis yapar, okul ile ilgili akademik her turlu ideal ve hedeften ariniverirdi.

    bunda okulun ve kampuslerinin heyecan verici olmak soyle dursun, insanin icini sikan mimari yapilarinin, istedigi okula giremedigi icin buraya gelmis oldugu herhalinden belli olan ogrencilere ders anlatmaktan daralmis hocalarinin sifatinin da etkin oldugunu soyleyebilirim. ne var ki neticede, marmara universitesi mezunlarinin mezuniyetlerinden itibaren iliskilerini kesmeye can attiklari, arkadas ya da tanidik belledikleri kisilerden uzaklasmaya and ictikleri bir kabus tesekkulu oldugu gercegini degistirmemektedir.

    "universiteye bir kapagi atayim da" diyerek kendisine marmara universitesini reva goren bireyler uzun vadede kapagi baska hangi kuruma atarlarsa atsinlar omur boyu surecek bir birikim ve deneyim ile onlerini acacaklarini, hayatlarinin en verimli caglarini yasayabileceklerini goz ardi etmesinler isterim.

    ben, en ossuruk konuda paragraflarca yazi yazabildigimi bildigim kendim, oyle ya da boyle, faal ya da pasif gecirdigim 5 senenin ardindan marmara universitesi hakkinda anlatacak hic bir sey bulamiyorsam, bulmak icin hafizami zorlamak gereksinimi hissediyorsam o kurumda bir problem vardir, o kurumda bir seyler cok ciddi oranda eksiktir demek yukumlulugunu hissediyorum.

    ossde secenekleri arasinda marmara universitesini bulunduran kimseyi bu entry ile yolundan cikarabilecek, kimseyi marmara universitesinin devamlilik istemeyen, "ogrenci olayi olmuyormus" onkabullu tatil koyu cazibesinden vazgecirebilecegimi sanmiyorum. ama yine de bir umut, yaziyorum.
  • çok açık gerçekleri ortaya koyan bir üniversitedir bu. nedir bu açık gerçekler? bu toplumun ve sistemin bir türlü kavrayamadığı bürokrasi sistemi ve eğitim anlayışı.

    olsa da aileler yarışıyor tarzında bir anket yapılsa; 100 marmaralı öğrenciye sorulsa, 100 kişiden 1 tanesi bile okuluyla ilgili hoş bir laf etmez. nedir marmara'nın sorunu öyleyse? şudur: kaybet-kaybet işleyişi. bu nedir? az sonra bakıcaz.

    ama ondan önce beni çok daha sinirden güldüren -ve aslında cevabı yıllar önce bu üniversiteyi tercih etmeme de neden olan şu soruyu soralım: nasıl oluyor da böylesine bir üniversite, öss denilen sistem içerisinde giriş puanlarını yüksek tutabiliyor? elbette, marmara hiç bir zaman odtü ya da boğaziçi olmadı ama istanbul üniversitesi gibi pek çok alanda daha bir üniversiteleşebilmiş bir kurumdan, en azından benim üniversiteli oluş yılım 2002yi baz alırsak, sadece hukuk fakültesi hariç diğer tüm alanlarda daha yüksek giriş puanları elde etmiş? hatta (sözde) ingilizce olan bölümleri gayet yüksek puanlar istiyor; üstelik herkesin bildiği gerçek de gün gibi açıkken; marmara'da ingilizce diye bir şey yok. türkiye'nin tek "çok dilli" üniversitesi gibi saçma bir sloganı gururla taşıyan bu üniversitenin, öğrencilerine öğretebildiği bir dil yok çünkü bunu sağlayacak bir altyapıları yok. buna rağmen nasıl oluyor da türkiye'nin önde gelen ve saygın üniversitelerinden biri sayılıp, bu yalana aldanan binlerce gencin hayatını zehir edebiliyor?

    gelin cevapları bulmaya çalışalım; öncelikle en baştan başlayalım; liseden mezun olan öğrencilerin üniversite algılarını kesinlikle karşılayamayan bir kurumdur marmara üniversitesi. okulun ilk günü tüm öğrenciler büyük bir hayal kırıklığı yaşarlar. çünkü düzensiz ve gecekondu tarzı yapılaşmasıyla broşürlerde gördüğümüz boğaziçi nin yüzyıllık tarihi yapıları ya da çimenleri bir anda silinirler kafanızdan ve acı duyarsınız. yeni marmaralının ilk yaptığı şey şu karşılaştırmadır: "lisem bile daha iyiydi". kaçınılmazdır bu karşılaştırma çünkü öğrencinin beklentisi büyüktür. peki bu öğrencinin suçu mudur? hayır! hiç beklentisi olmayan bir adam bile marmaranın kampüslerinden herhangi birine girdiği anda mutsuzlaşır. çünkü mimari sadece bir çizim değildir dostlarım. binalar, içinde yaşayan insana da, önünden geçen insana da bulunduğu yakın çevresine de, içinde bulunduğu şehre de anlamlar yükleyen ve enerji gönderen yapılardır. mimarinin şahsımca en önemli yanı da binaların ileteceği anlamı ve hissettireceği duyguyu ayarlayabilmesidir. bu soyutluğu hesaba katmayan yapılarda mimarlıktan bahsedilemez, zanaatçılıktan bahsedilir. üniversite kurumları özellikle buna dikkat etmeledirler çünkü hem kısa vadede hem de uzun vadede bunun faydasını çok görürler. marmara üniversitesi bu kuralı hiç kafaya takmamış ve üst üste yığdığı tuğlalardan dünyanın en anlamsız binalarını yaparak kampüsler kurmuş. bu kampüslerin çirkinliğinden ayrıca bahsetmiyeceğim çünkü yeterince anlatılmış.

    binalardan bir anlam ya da olumlu enerji alamayan öğrenci de bunu gerçekleştiremeyen üniversite de bir sıfır yeniktirler.

    -bu konuda daha ayrıntılı bilgi için: (bkz: türk üniversitelerinin mimari yapıları) -

    yeni marmaralının yaşayacağı ikinci hezimet, üniversitenin idari personelidir. üniversiteler, çağını en iyi anlamış, kavramış ve bu doğrultuda hareket eden hatta toplumu ileri götürmesi beklenen ve buna uygun davranma "zorunluluğu" olan kuruluşlardır (bu konu da uzun uzun anlatılabilir ama başlık için üniversite daha uygundur, çok uzatmak istemiyorum, o yüzden es geçiyorum). bu açıdan rektöründen güvenlik görevlisine, dekanından temizlik hizmetlisine kadar kurum içinde tüm çalışanlardan, bu "zorunluluğa" uygun davranmaları beklenir. idari personelde çalışacak insanların, bu açıdan, işe "uygun" olmaları ve üst düzey yönetim tarafından yönlendirilmeleri gerekir. marmara'da bu durum kesinlikle yoktur. insan kaynakları ya da işletme gibi alanlarında bas bas bu konular üzerinde dururken, yanıbaşındaki güvenlik görevlisinin üniversite kapılarında "1939 tarihli bir hudut askerine" dönüşmesine seyirci kalır. öğrenci işleri, en hafif ifadeyle "işini bilen memurlar"dan oluşmaktadır. 50li yıllarda kamuda bir memurluk kapıp nereden geldiğini unutan ve kendini bir anda dünyanın en önemli kişisi gören insanların zavallı, kendini savunmaktan acz köylüleri aşağalamayı en temel işi bellemiş devlet memurları zihniyetine sahip çalışanları, bir üniversitenin en temel öğeleri olan öğrencilere sürekli işkence ederler. burada çıkmaz nokta şudur, devlet dairelerinde azarlanan vatandaş boynunu büküp gider, memurun egosu her geçen gün biraz daha şişerken burada öğrenciler en tabii şekilde haklarını arama yoluna gitmekte, böyle bir geri saldırıyı küstahlık olarak gören okul memurları da her geçen gün yenilmemek için gittikçe permalaşmakta gittikçe ganyanlaşmaktadırlar.

    yani bu personel hem öğrenciyi hem de üniversiteyi iki sıfıra getirmiştir.

    yeni gelen ve artık pişmekte olan öğrencilere eski marmaralılar üçüncü golü atarlar.

    eski marmaralı öğrenciler üstte saydığımız ve birazdan saymaya devam edeceğimiz faktörlerden yara almışlar, pişmişler ve kinleri içlerinde taşlaşmıştır. kendilerini öğrenciden çok bir kader mahkumu gibi görmektedirler. kurumsallaşamamış yapının kurum sevgisi beslemeyen bu öğrencileri, içlerindeki isyanı en güzel şekilde yeni öğrencilere kusarlar. çünkü bu faktörleri en başta üniversitenin kendisi dinlemelidir, ama hayır! marmara yönetimi asla öğrenciyle muhatap olmaz... kime anlatacak derdini? devlete mi? devlet dinlemez çünkü o sırada gecenin bir köründe kim bilir belki de hakkari'de kuyular açtırıyordur, çoluk çocukla ve eğitimle işi yoktur pek. anne-babalar, onlar asli görevlerini yapmışlardır, çocukları artık üniversitededir; ondan beklenen, bölümünü bitirip işe girmesi yani kendi görevini halletmesidir. bu tür yakınmalar sadece şımarıklık olarak görülür. o yüzden eski marmaralılar içlerindeki kini yeni gelenlere kusarlar çünkü aynı kaderi yaşayacak bu körpe bedenlerden başka kulak bulamamaktadırlar. olumsuzluk üzerine olumsuzluk hikayeleri anlatılır; bu hikayeler gerçektir ve bir kere duyulunca hikayelerde anlatılan olayları gerçekte görmek artık daha kolaylaşacaktır.

    yani eski öğrenciler hem okulu hem de öğrenciyi üç sıfır eylemiştir.

    bir diğer faktör eğitim kalitesinden kaynaklıdır. yeni gelen öğrenci bir kere marmara'ya girdiğine göre bellli açılardan (öss puan sistemi itibariyle) görece başarılı bir çocuktur. bu çocuk kendi farkında olmasa bile gelişime ve öğrenmeye açıktır. onu bu yollara kanalize edecek olan da eğitim sistemidir. yazık ki marmara'nın uyguladığı yöntem çağdışıdır, kötü klasiktir, lise bozmasıdır. koskoca iktisat tarihi gibi önemli ve kişiye sistemi ve dünyayı anlayabilmesine çok yardımcı olacak bir ders bile takır takır kendi defterinden bir şey okuyan hocalar tarafından dikte edilir. dikte edilmesinden anlayacağınız şey şu; hoca bülbül gibi defterini okur, öğrenci bu söylenenleri not almakla mükellef bırakılır. yani o okuyacağı defteri fotokopi olarak çocuğa daha önceden verip ders esnasında da onun hakkında tartışmak ve konuşmak yoktur (burayı kendim bu dersi aldığım için ekliyorum; ama genelleyebilirim çünkü marmara da her şey geneldir, öznel ve orijinal durumlar hemen hemen yok gibidir). tartışmak ve konuşmak zaten yoktur; bunu yapan hocalarda bir şekilde susturulur bu okulda. marmara üniversitesinin bölümlerinde hiç olmayacak derslerin, geçilmesi çok zor hale getirilmesi, asıl alan derslerinin ise yetersiz olması ise neredeyse okulun gizli bir vizyonu haline gelmiştir.

    öğrenciye de üniversiteye de bir eksi koymuş oluyorz yine.

    sosyal etkinlikler, tüm üniversitelerin en önemli silahlarından biridir, harvard üniversitesi bile, açın bakın web sayfasına, bu konuya oldukça önem vermektedir. hadi bırakalım akademik etkinlikleri, en basitinden bir öğrenci odası bile zor tahsis edilir marmarada, edilse de hiç destek verilmez, bu odalarda sadece bir çekyat vardır o kadar. bu alanda da öğrenciler yönlendirilmez; ne adam gibi bir festivali olmuştur marmara'nın şimdiye kadar ne de ders dışı sosyal/toplumsal bir organizasyonu.

    eksilere devam ediyoruz.

    diğer üniversitelerle karşılaştırma başka bir faktördür. marmara üniversitesi istanbul da olan bir üniversite, dolayısıyla ülkenin en iyi üniversitelerinden birkaçı ile aynı şehri paylaşmakta. o diğer üniversitelerin (onlarda da pek çok eksik olsa da, asla marmara kadar hiçbiri kötü değildir) öğrencileri ile çeşitli sosyalleşme anlarında karşılaşan/tanışan marmaralılar, diğerlerinin kendi üniversiteleri hakkında eleştirilerini ve şikayetlerini ağızları açık dinlerler ve rüyalara dalarlar. çünkü o eleştirilerden anlaşıldığı üzere karşı taraf bir marmaralının hiç elde edemediği, hiç kendi okulunda karşılaşmadığı şeylerden bahsetmektedir.

    diğerleri üniversiteyi de öğrencisini de eksi hanelerdeki yollarına devam ettirirler.

    değişmezlik son faktör. öğrencinin okulda olduğu süre (4-5 ya da 6) boyunca hiçbir şey değişmez. aslında hiç de değişmemiştir. değişmeyecektir de.

    değişimsizlik üniversiteye de öğrenciye de son eksiyi takar.

    yani sonuç nedir? öğrenci her adımla, her faktörle üniversitesine olan ilgisini kaybetmekte hatta ilk günlerde yaşadığı hayalkırıklığına eklenen eksilerle okuluna karşı kinlenmektedir. çünkü biliriz ki bu bir insan hayatının önemli bir evresidir. geri gelmeyecek bir süreçtir, bu sürecin böyle geçmesi kişinin yaşamında harcanan yılların gerçeğidir. bu gerçek, öğrencide okula karşı bir nefretin oluşmasına neden olur.

    bu nefretin sonucu kişinin marmaralılaşamamasıdır. okuldan çıktığı gibi okulu unutmak ister. onunla bir daha görüşmek istemez (ne yazık ki yüksek lisansını da eğer başka yerleri başaramadıysa burada yapacaktır bu sürecin devam etmesine neden olur ve sonuçları daha da vahim olur). ilk elden basitmiş gibi görünen bu durum aslında bir üniversitenin başına gelebilecek en acı şeydir. çünkü okul kendi tarihini yazamamaktadır. marmara üniversitesi kuruluşunu 1883 olarak göstermekte (aslında çok hatalı); yüzyılı aşmış bir okulun bundan çok daha ileride ve geleneklerini oluşturmuş bir yapı olması gerekirdi. bıraktım üniversiteleri. liselerde bile bu durum çok önemlidir; galatasaray lisesi, kadıköy anadolu lisesi ya da istanbul erkek lisesi gibi başarılı okulların ortak yönleri ne? tarihleri olmasın sakın... bu tarihte yetiştirdikleri kişilerin bir kısmı yaptıkları üretimle okullarına geri dönerler. bu durum okulları hem maddi hem de manevi hem bilim hem de sanat açısından ileri götürür.

    marmara üniversitesi'nin kaçırdığı budur. o yüzden her eksi, hem öğrenciye hem de okula yazıldı. okulun öğrenciye ettikleri aynı zamanda kendine ettiğidir; kısa vadede öğrenci vazgeçmiştir, sadece formaliteleri devam ettirir ve okulun başarısına katkıda bulunmaz, okul da kısa vadede üretkensiz bir yapıdadır. uzun vadede öğrencinin hayatının önemli bir kısmı heba olurken, üniversite de gelişememiş ve değişememiştir.

    bu yüzden kaybet-kaybet olayı gerçekleşmektedir.

    peki bir de şu sorun var: marmara neden bunu başaramıyor; üstte saydığımız sorunlar çözülmeyecek şeyler değil oysa...
    çünkü örgütler yaşayan varlıklardır dostlarım! kendi iklimleri ve kültürleri vardır. ne yazık ki marmara'nın böyle bir kültürü yok, olmasına da imkan olmamış çünkü marmara zaten ölü doğmuş, fişe takılı yaşıyor.

    marmara her ne kadar biraz önce de dediğimiz gibi 1883 tarihini kendine yakıştırsa da bu doğru değil. okulun tarihçesi şu:

    1883, hamidiye ticaret mekteb-i âlisi
    1959, istanbul iktisadi ve ticari ilimler akademisi
    1982, marmara üniversitesi

    yani 1982 de olan olay şu: eski akademiyi -ki bu akedemi öyle çok adı sanı olan ya da çok büyük bir yapı değildi -butik bir okuldu (lütfen bu okulu da günümüz üniversite zihniyetiyle düşünmeyelim), istanbul'un çeşitli yerlerinde yer alan kendi gibi küçük yüksekokullarla birleştirilmiş ve ardından fen-edebiyat, eğitim fakültesi, mühendislik gibi alanlarda da faaliyete girmeye "zorlanmış" bir yapıdır. bu yapının kuruluşu zorlamadır. üstten indirmedir. marmara üniversitesi kenan evren zihniyetine sahip birilerinin rengarenk parçalardan yaptığı bir legodur. kendi ticari ilimler akademisiyken sahip olduğu kültür ve gelenek ortadan kaldırılmış, genelleştirilmiş ve elbette bu genelleştirme aşamasında yetersiz kalmıştır. okulun vizyonu da misyonu da anlamsızdır çünkü ezbere yazılmıştır, belki de başka bir yerden apartmadır. demek istediğim marmara üniversitesi, 80 sonrası mantığın da etkisiyle (bu mantık hatalıdır ya da doğru değildir demiyorum, algılanması falsoludur), "aman şunu da ekleyelim, hadi şunu da koyalım, bak bu da ilginçmiş" şekliyle özünde gösteriş olsun diye yan yana getirilmiş öğelerden oluşan bir sirk gösterisidir.

    sonuç şudur; bir üniversitenin kültürü yoksa hiçbir şeyi yoktur. yıllarca öğrencilerine acı veren kendini de içten içe kokutan bu kurumun tüm sorumluları da işte "onlardır".

    o mantık hale ülkemizde, cart curt diye tepeden üniversite açıyor. oysa biliyoruz ki geçmişten günümüze gelen ve geleceğe de taşınacak olan üniversiteler, bir araya gelmiş ve hem toplum hem bireyler için gerçek vizyonu ve misyonları olan akademisyenlerin ya da bu alanın sevdalıları tarafından kurulmuş olanlardır.

    ülkemizde özellikle son zamanlarda açılan hiçbir devlet üniversitesinin uyduruk bir bina dışında hiçbir zaman anlamı olamayağıı kesindir, vakıf üniversiteleri arasında da ticari amaçla değil, adanmışlıkla açılanların ayakta kalacağına inanıyorum.

    son ve trajikomik cevap ise şudur: marmara adam sanılmakta ve hala puanları yüksek çünkü marmarada çünkü istanbulda. yıllardır bunun kaymağını yiyor o kadar. gerisi koca bir yafta.
  • az önce tüm ilişiğimi kestiğim okuldur.

    bir daha tüm benliğimin ta amına koysalar bile önünden geçmem.
  • başka üniversitelerden tüyap'a servis kaldırılırken marmara dan o ses türkiye ye servis kaldırılan bilim yuvası.
  • dershanede rehber hocam buradan mezundu, yazma ananı bacını sikeyim yazma diye defalarca uyardı. ben dinlemedim, liseli gençlere uyarımdır:

    (bkz: yazma ananı bacını sikeyim yazma)

    süper okul.
  • telefonları açık bırakarak sürekli meşgul çalmasını sağlayan çalışanlara sahiptir.

    soru soracağız soramıyoruz. allah cezanızı vermesin.
  • tıp fakültesinde okuyan bir arkadaşa sorulan soru üzerine cevabı; bu da mı gol değil?

    'mavisimenotlar sordu: neden tıp okumaktan dolayı bu kadar pişmansın?

    tıp okumaktan pişman değilim, marmarada tıp okumaktan pişmanım. çünkü öğrencisine değer vermeyen, adam yerine koymayan bir okul.

    mesela ilk senemde geçme notumuz 60 idi. sınavdan 59 alanlar bile büte girmek zorunda kaldı. halbuki geçme notu 60 olan diğer fakültelerde kalan öğrencilere göre geçme notu 50lere çekilebiliyor.

    hadi prensipli bir okul dedik, girdik büte. sadece bir komitem 49du ortalamam 65’di. ve bana kalan tek komite için tüm sınıfı baştan okuyacağımı, geçtiğim dersleri de alacağımı söylediler. ‘hocam yapmayın etmeyin sadece kaldığımız komiteyi verelim, ya da alttan komite alalım’ dedik, ‘olur mu öyle saçma şey’* dediler. tamam dedim tekrardan 1. sınıfı okumaya başladık. sonra haberler gelmeye başladı..

    sınıf mevcudumuz 125 kişiydi zaten, 30a yakın kişi sınıfta kalınca bunlar 50 alanları geçirelim demişler. öğrenci işlerinden biri beni aradı, hocalardan biri aratmış, isterse onu da geçirebiliriz demiş. ben de saf saf geldim geçirecekler diye, dilekçe yazdım. ama geçirmediler. ‘e geçirmeyecektiniz madem neden aradınız beni heveslendirdiniz?’ diyemedim. çünkü muhatap alan hiçbir öğretmen yoktu okulda. tekrardan başa döndük.

    önce lablara girin yoksa sınava giremezsiniz dediler, sonra kalabalık oldu sınıf lablara giremezsiniz dediler. ona da eyvallah dedik tüm komiteleri teker teker verdim. kaldığım komiteyi de verdim. ama bi önceki sene geçtiğim komiteyi veremedim talihsizlikler yüzünden.

    yazın bütünlemelere 3 gün kala mevzuatı değiştirdiler, geçme notunu 65 yaptılar, çan getirdiler ve telafi sınavını kaldırdılar. acemiyim ben de ne bilirim hak hukuk. boynumu eğdim, ağladım kendi kendime. ‘mevzuatı dönem ortasında değiştiremezsiniz’ diyemedim. tarih, türkçe gibi derslerimin harfi değişti ortalamam düştü.

    yaz boyunca bütünlemeye çalışan bir arkadaş vardı. yeni mevzuata göre geçmiş olduğu sınava girdi ve puanını düşürdü. baştan mevzuat belli olsaydı en azından başka bir komiteye çalışırdı. hem tüm yazını rezil ettiler hem de yine sınıfta bıraktılar.

    ama bi önceki sene biz söyleyince saçma* olan kuralı getirdiler. sadece kaldığımız komiteyi verecekmişiz, geçtiğimiz komiteleri alamazmışız.

    ‘hocam bari o komiteyi verdikten sonra üst sınıfa geçelim, yarım dönem kaybedelim sadece’ dedik. yine 'olur mu öyle saçma şey’** cevabıyla karşılaştık. 'geçen sene saçma dediğiniz kuralı getirdiniz ama’ diyemedim.

    neyse bir döneme daha başladık. o arkadaş tek komitenin gelmesini bekledi.

    ölçme değerlendirme ortalaman 1,78 kaldın sınıfta demişti başka bir arkadaşa da. pek çoğu gibi o da burslarını kaybetti. sonra bi gün bu arkadaşa transkript lazım oldu. bi baktı ortalaması 1,82 yazıyo. aslında 3. sınıfa başlaması gerekirken 2. sınıfım diye dolanıyodu ortalarda. çünkü 2. sınıf listesindeydi adı. komiteleri kaçırdığı için ek sınav yaptılar ona. ama dersine girmediğin sınavı nasıl geçebilirsin ki? sorun çıkarmasın diye sürekli telafi hakkı verdiler. yıllar geçti ama hala kendi dönemini yakalayamadı.

    bu arada ikinci kez saçma** dedikleri kuralı getirdiler. artık ortalama dönem ortasında hesaplanacakmış, 1,8’i geçen üst dönemin derslerine başlayabilecekmiş.

    bi arkadaş daha vardı, çocukken doktor hatası yüzünden tek bacağı kısaydı. ameliyat olması gerekiyodu sınav döneminde. ama raporu bizim okuldan almadığı için telafi hakkı vermemişlerdi. direk büte bırakmak zorunda kaldı.

    3. sınıfların son komitesinde herkese anatomi pratik puanına 0 verdiler. sadece kemik getirenlere ve sunuma katılanlara ek puan vereceklerini söylediler. e bu insanlar neden girdi peki derslere, sınavlara? neden çalıştılar?

    dönem bitti, bütünleme zamanına geldik. ama üniversitenin sitesinde mevzuat yoktu. yine bişeyler değiştireceklerine dair söylentiler dolanmaya başladı. bi tane yetkili abi de çıkıp açıklama yapmadı. zorla, baskıyla mevzuatı istedik. kem küm ederek yolladılar. hastaneye geçme ortalaması 2.00 olmalıydı. zaten ortalamam yetmiyor diye sınava girmeyenler oldu.

    bütünlemeler bitti. bi anda hastaneye geçme ortalamasını 1.8e düşürdüler. o tek bacağı kısa olan arkadaş fakülte grubunda bu adaletsizliği yazınca da yorumunu sildiler.

    3 sene önce saçma* dedikleri 2. kuralı getirdiler sonra. alttan komite almaya başladık.

    kızlar tuvaletinin önünde mastürbasyon yapan bir temizlikçi görmüştüm 1. sınıfta. kimseye diyememiştim. 2 yıl sonra baktım anatomi lab sorumlusu olmuş. sürekli bakışlarından rahatsız olduğum için asistanlara söyledim önceki olayı. ‘bi önceki de kız atıyodu arkaya, bu daha iyi’ cevabını aldım. hala çalışıyor o adam.

    3 yıl önce üsküdardaki hastanemizden çıkarılınca apar topar pendikte bir hastaneye yamandık. 2. faz öğrencileri derslere geç başladı. hastaneye ulaşım sorunluydu, etrafında düzgün ev yoktu (olsa bile ha diyince taşınmak zordu).

    geçen sene de dönem ortasında temel bilimleri taşıdılar maltepeye. yeni bina olduğu için ulaşım zaten yoktu da okula gidecek yaya yolu bile yoktu. keçi gibi dağdan tepeden atlaya atlaya gidiyoduk. dayanamadım şikayet ettim, kepçeyle saçma sapan merdivenimsi bir rampa yaptılar. sınavlara havalandırmalardan akan sularla girdik. lab dersleri iptal edildi.

    kişisel bilgilerimizi denizbankla paylaşıp öğrenci kimliklerini denizbank’ın kartı yaptılar. geçen sene bozulduğu için de yenisini istedim. ve lanet bürokrasi yüzünden hala elime ulaşmadı yenisi. basıldı mı onu bile bilmiyorum. 1 senedir yemek yiyemiyorum okulda.

    yine geçen sene bütünlemelerde klinik hocalarının eksik soru vermesi yüzünden eksik soruyla yani eksik puanla girdi arkadaşlar büte. beni 1 puanla sınıfta bırakan okul için 10 sorunun eksik olması sorun olmadı nedense. çıkmış sorularla bile tamamlayabilirlerdi o farkı ama suçu yine öğrenciye attılar.

    slaytını vermeyen hocaları, okulu bıraktıkları için yarım kalan araştırmaları, 15 yıldır aynı slaytı anlatıp hala yanlış soru sormayı becerebilen hocaları saymıyorum bile.

    birileri hakkını aramaya çalışınca öğrenciler bile ‘ne diyor bu’ gözüyle bakıyor. tuzu kurular gizli gizli dedikodu peşine düşüyor sadece.

    pişman olmakta haksız mıyım? sence de bir haksızlık yok mu?'
  • ya kardeşim yemin ediyorum anlamıyorum lan. bu üniversite'de öğrencilik hariç diğer tüm kadrolar için beyinsizlik belgesi falan mı istiyorlar? aga sizin amacınız ne?

    abi vize takvimini 1 haftaya sığdırmak ne demek lan? her şey aynı, okulu iki hafta erken kapatmak için her iki vize dönemini de birer hafta yapalım. peki oturup düşündünüz mü, siz, iki hafta fazladan kıçı devirip yatacaksınız diye biz 1 haftada 10-12 dersi nasıl vereceğiz?

    allahını seven biri çıkıp desin ki kapatıyoruz şu üniversiteyi, biz okul bitirme derdinden kurtulalım onlarda bizden kurtulsunlar. bak allah'ın adını verdim kapatın, girdiğim güne lanet olsun arkadaş bu üniversiteye.
  • bu okul istanbul il sınırları dahilinde olmasaydı adım gibi eminim şu an ösym kitapçığındaki en az tercih edilen üniversitelerden biri olurdu.
hesabın var mı? giriş yap