• toplumumuzun toplamda beş tane bilimkurgu romanı okumamış kesmi için "en iyi 5 bk romanından biri" diye pazarlanmış ilginç bir bilimkurgu romanı.

    romanda zaman karmaşası olduğu gerçektir. romanın 5 birimden oluştuğu düşünülürse 2. 3. ve 4. birimler şimdiye kadar gördüğüm en uzun flashback le geçmektedir. son birimde roman ucu açık olarak biter.

    bitirdiğim için kendimi bir ferhan şensoy kitabıyla ödüllendirdiğim romandır ayrıca ışık tanrısı

    romanda çok güzel cümleler parağraflar bulunmaktadır ama bunlar reklamlarda hızla geçen minik altyazılar gibidir.

    güzel yazıları yakalamak için tekrar okunamayacak bir romandır.

    bilimkurgudan çok fantastik bir konusu vardır.

    bilimkurgularda azda olsa okuyuculara mantıklı açıklamalar yapılır. örneğin bk olmayan melekler ve şeytanlar romanında bile anti-madde üzerinde 1-2 sayfa karalamıştır yazar.

    ışık tanrısı romanında ise bir dünyamız var matriks mi öylesine bir gezegen mi yoksa devasa bir uzay gemisi belli değil.
    bir dünya var işte

    yalnız bu dünyaya bizim dünyadan gelen 50 - 60 kişilik bir topluluk var. günümüz teknolojisine ve birazda fazlasına sahipler. insan kopyalama teknolojisi ile beden değiştirerek kismi bir ölümsüzlüğe sahipler. bu fantastik dünyada çoğalıyorlar fakat bu mekandaki insanları cahil bırakıyorlar.

    herbiri tanrı olmak isteyince yunan mitolojosi az geldiğinden kontenjanı daha geniş olan hint olayına veriyorlar kendilerini
    eski dünyadan gelenler her biri birer hint tanrısı oluyor. hepsinin bu gezegende tapınakları var.

    hint tanrıları bu fantastik gezegende yetiştirilmiş insanları sömürüyorlar. kahramanımız ise bu kalleş düzeni budizm ile yıkmaya çalışıyor. sonra budizmin bir işe yaramadığını görünce ordu toplayıp savaş açıyor.

    romanda sözde hint tanrıları el bombaları gibi konvensiyonel silahlar kullandıkları gibi psionic güçlerle de savaşa girişiyorlar.

    yazarımız bu fantastik dünyaya teknolojinin ve bu bizim dünyaya ait insanların nasıl geldiğini hiçbir şekilde anlatmıyor.

    adı üzerinde tanrılar işte gökten zembille inmişler bu dünyayı sömürüyorlar.

    "taşın fazlasını atarsan heykel, hayatın fazlasını atarsan roman olur" düşüncesiyle yazmış romanı yazar.

    savaşların hepsi yarım sayfadan fazla sürmüyor ama onun yerine tapınaklarla tıkabasa dolmuş bir köyün tasviri 6 sayfa sürebiliyor. bu 6 sayfanın sonunda ne bir aksiyon ne de edebiyat şaheseri bir tasvirle karşılaşılıyor. tapınaklı köy aklımda las vegas gibi karşılıklı kumarhanelerle kaplı tek bir caddeden oluşan yerleşim yeri olarak kalıyor.

    yüzüklerin efendisi - kralın dönüşün de yüzlerce sayfa süren çok önemli savaşlar ışık tanrısı romanında 5 parağrafla sonlanıyor.

    yazar bilimkurgu formatında fantastik bir dünya kurup bunun üzerinde din felsefesi yapmaya çalışmış. sonra sıkıldığı yerleri roman yapmaya karar vermiş gibime geldi.

    romanda kısa ve uzun rolleri olan onlarca luzumsuz karakter var. romanın 4. biriminde yağmur gibi gökten boş karakterler yağıyor. yeter artık dedirtiyor.

    romanda psionic güçleriyle undead ordusu toplamış bir "eski dünyalıı" var bu eleman hint tanrıları modasını (sözde tanrılarıyla beraber) kökten söküp atıp yerine bildik hristiyanlığı getirmeyi amaçlamakta...

    yazar abimiz belli ki bir şeyleri güzel yakalamış ama maalesef okuyucusuna güzel anlatamamakta. sonra bunu gel sen türkiye gibi kitap okunmayan bir memlekette en iyi 5 bk romanından biri diye sat ardından türkler niye bk romanı okumuyor.

    niye okusun ki
    insan okuyacak bunu kardeşim
  • a matter of life and death albümünden...sözleri de şöyle ki :

    there are secrets that you keep
    there are secrets that you keep
    there are secrets that you tell to me alone
    i can't reach things i can't see
    you don't see this strange world
    quite the same as me
    don't deny me what i am
    nothing hidden still you fail to see the truth
    those are things you can't reveal
    those are things you can't reveal

    we are part of some strange plan
    why the slaughter of brotherhood of man
    infernal sacrifice of hell
    fire broathing lead the way
    mounds of bodies as they all burn into one
    revenge is living in the past
    time to look into a new millenium

    spiral path leads through the maze
    down into the fiery underworld below
    fire broathing lead the way
    lucifer was just an angel led astray

    free your soul and let it fly
    give your life to the lord of light
    keep your secrets and rain on me
    all i see are mysteries

    free your soul and let it fly
    give your life to the lord of light
    keep your secrets and rain on me
    all i see are mysteries

    we are not worthy in your black
    and blazing eyes
    we gather demons in the mirror every day
    the bridge of darkness casts
    a shadow on us all
    and all our sins to you we give this day

    others wait their turn
    their lives were meant to last
    use yours wisely as the light is fading fast
    free your soul and let it fly
    mine was caught i couldn't try
    time returns again to punish all of us

    we are cast out by our bloody fathers hand
    we are strangers in this lonely promised land
    we are the shadows of the one unholy ghost
    in our nightmare world in only one we trust

    free your soul and let it fly
    give your life to the lord of light
    keep your secrets and rain on me
    all i see are mysteries
  • başlarında bruce dickinson vokalinin ciddi şekilde ozzy'e benzediği bir parça.
  • yazarının bir çok şeyi havada bıraktığı şahane roman. bir çok şey havada kaldıysa nasıl şahane oluyor diye düşünmeyin. o bitmemişlik, doymamışlık hissi lezzet katıyor esere. okuyanların bazıları 2. kitabı da sormaktadır ama yoktur, tektir.
  • 1979 senesinde sinema filmi çekilmesi planlanan fantastik bilimkurgu romanı. lord of light 1979 yılında 50 milyon dolar bütçe ile çekilmesi düşünülmüştür. film için tasarlanan set colorado’ nun aurora kasabasında çekimden sonra eğlence parkı olarak hizmet verecek şekilde düşünülen bir tür bilimkurgu parkıydı. ünlü çizer jack kirby de bu film için kontrat imzalamış ve set dizaynlarını, karakter modellerini çizmiştir. ancak bazı yasal problemlerin çıkmasından dolayı proje tamamlanamamıştır.
    kitabın ismi ilginç bir şekilde daha filme dönüştürülme aşamasına geçmeden bir rehine kurtarma operasyonuna adı karışmıştır. kasım 1979 senesinde amerikan' ın iran' daki elçiliğinin altı çalışanı bir örgüt tarafından rehin alınınca, cia bu kişileri kurtarmak için bölgeye elit bir ekibi göndermiştir. sözde bu ekip lord of light filmi için mekan arayan bir grup senarist, set tasarımcısı ve film yapımcısından oluşmaktadır. filmin çekilmesi düşünülen tahran yakınlarında bir kasabaya gözlem grubu gibi giden bu operasyon ekibi rehine olarak alınmış büyükelçiliğin altı çalışanını kurtarmışlardır.
  • son yıllarda duyduğum en "sert" iron maiden'in şarkısı bu heralde, rifleriyle genel haliyle bir garip duruyor. brutal vokal ekleyip kaydetsem göteborg usulü melodik death metal şarkısı diye yutturabilirim bence. 01:39 gibi giren rif ve 05:51'de solo arkasında devam eden çift gitar harmonili rifin hastasıyım.
  • yıllar sonra aklıma gelen kitap. okuduğum bütün kitaplar arasında, en çok etkileyenler listesinde üst sıralara rahatlıkla oynar. kurgusunu, hikayesini bir kenara bırakıp içindeki öğretileri, anlatıları, diyalogları tekrar tekrar okursunuz bitirdikten sonra.

    ne yazık ki yıllar önce kitabı alıp geri getirmeyen bir şerefsize kurban gitmiştir, biran önce tekrar edinmem gerekliliği şiddetle kafama vurmaktadır.
  • yontulmamış kıymetli bir taş gibi bir “sci-fintasy” romanı. batılıların damak tadına göre manipüle edilmemiş doğu yemekleri gibi, hazmı zor, kolaya kaçıp vazgeçmesi kolay ve kusursuz değil. roger zelazny’nin hindu mitolojisini kazarak önümüze koyduğu; takıp takıştırdığımız, neyin beğenildiğine dair belirlenmiş kurallara göre kesilip biçilmiş parıltılı pırlantalar yerine yamuk yumuk, ilk bakışta şeklini şemalini anlayamadığımız, el yordamıyla anlamaya çalışırken oramızı buramızı kesen, ama parlaklığından gözümüzü alamadığımız bir cevher.

    roman 7 bölümden oluşuyor ve ilk bölüm, aslında kronolojik sırada altıncı. ilk bölümden sonra en başa dönüyoruz ve devamında son bölüme kadar süren uzuuuun bir flashback ile okuduğumuz ilk bölümde ne “saçmalandığını” anlamaya çalışıyoruz. bu yapı, öykünün tür olarak bilimkurgu ve fanteziyi de harmanlamasının da etkisiyle, yukarda belirttiğim gibi, romanın ilk okunuşta anlaşılmasını çok zorlaştırıyor, birkaç defa okumaya vaktiniz yoksa, aşağıdaki paragrafı göz önünde tutarak okumanız önerilir, orta şiddette spoiler içermekle beraber ne oluyor yahu burada demektense biraz fikir sahibi olarak okumak fena olmayabilir.

    uzak bir gelecekte, uzak bir gezende, artık yok olmuş ve unutulmuş bir gezegen olan dünya’dan (urath olarak geçiyor) uzay gemileri ile gelen insanlar (the first olarak geçiyorlar) sahip oldukları ileri teknolojiyi kullanarak hint kast sisteminin muadili bir sosyal yapı kurmuş ve gezegenin kuzey kutbunda giriş çıkışın kontrole bağlı olduğu cennet adını verdikleri bir ileri teknoloji şehrinin içinde kendilerini tanrı olarak konumlandırarak farklı hint tanrılarının isimlerini almışlardır. bu sahte tanrılar ruhlarını (atman) sahip oldukları teknoloji ile bedenden bedene geçirebilmekte ve ölümsüzlüklerini devam ettirmektedir. tanrıların gerçekten “tanrı” olduğuna inanan normal insanların tüm bu olan bitenden haberi olmadığı gibi matbaa, bisiklet gibi her türlü teknolojik keşif cennet tarafından şiddetle bastırılır ve hafızalardan silinir. ölüm vakti gelen sıradan insanların zihinleri psy-probe denilen bir cihaz ile taranmakta, ve içeriği tanrıların istediğine uygun olanlar bir üst kasta dahil olarak reenkarne edilirken, cezalandırılacaklar giderek daha alt sınıflara, hatta köpek, şempanze gibi hayvanların bedenlerine gönderilir.

    lord of light, maha”sam”athman’ın, düzene karşı çıkma öyküsü..insanları özgürleştirme çabasını, budizm öğretisini tekrar canlandırarak asırlara yaygın bir savaş şeklinde tasarlayan sam’in hikayesi, arka planda yer alan bilimkurgu öğelerine rağmen, doğu masallarını andıran fantastik ses veren bir üslupla anlatılıyor. (bu türler karışımının tahin –pekmez misali heyecan verici bir fikir olduğunu düşünsem de son tahlilde tahini biraz az pekmezi biraz fazla olmuş hissinden kurtulamadığımı belirtmek isterim.) . konusunun karmaşıklığının yanısıra inadına zorlaştırılmış hissi veren kurgusu, hızı ve anlatım teknikleri ile ortalama okuyucunun uzak durması gereken kitap dinler, totaliterizm, teknolojinin faşizme hizmete yatkınlığı, özgürlük, isyan, sol ve devrim üzerine insanın aklını, bitirdikten günler sonra dahi kurcalayan önemli sorular soruyor.

    ham elmastan pırlanta yontmaya yüksünmeyen okuyucuların dikkatine sunulur.

    ('american gods'’ın bu kitaptan fazlasıyla esinlendiğini, 'neil gaiman''ın kitabını roger zelazny’e ithaf ettiğini de not olarak düşelim)
  • (bkz: r'hllor)
  • george r.r. martin hakkında "en iyi bilimkurgu romanlarından biri" dediği için aldığım ve beğendiğim roman.

    benim okuduğum baskıda kitabın sonuna george r.r. martin'in romanın yazarı roger zelazny ile olan dostuklarını anlattığı bir yazı da eklenmişti.

    iki yazar birbirlerini etkilemiş olmalılar ki ikisinin eserlerinde de diğer okuduğum kitaplarda pek rastlamadığım kalıplara ve sözcüklere rastladım.

    örneğin kahvaltı etmek anlamındaki "eating breakfast" yerine oruç açmak anlamındaki "breaking his/her fast" , genç kız/kadın anlamına gelecek "girl, young woman" yerine "wench" sözcüğünün kullanılması ikilinin birbirlerini etkilediğinin bir kanıtı olsa gerek.
hesabın var mı? giriş yap