• bir kızla sevişmek istersin, yanar tutuşursun. eline geçmez, fırsatın olmaz, gücün yetmez yada seni beğenmez. sonra gider eve libidonu kendi kendine bastırırsın. sevişemezsin ama az da olsa tatmin olursun.

    kurtlar vadisi filistin bir toplumsal mastürbasyondur.

    (bkz: almanya'nın kurtlar vadisi filistin'i yasaklaması/#21807342)
  • --- spoiler ---

    maddeler halinde yorum yapacak olursam;
    *başlangıcı mavi marmara'yla yapmaları güzel bir jest olmuş.
    *müzikler çok güzeldi,hele bi ara vadinin jeneriğinin bi versiyonu vardı ki onu çok beğendim.
    *memati dünkü bölümde batırmıştı ama sağolsun kahkaha attırdı bir kaç kez.
    *ahmet'in polat'a muskasını vermesi ve ölüm şekli duygulandırdı.
    *abdülhey sen sadece koşmuşsun bi de adam öldürmüşsün gene.ha bir de arada memati'yle itişmişsin.
    *simon karakteri güzel olmuş.sevecen,narin olan güzel kızımız memati'nin ömrü boyunca en kibar davrandığı kadın karakter olarak adını tarihe geçirdi.
    *kötü adam karakteri memati'den daha rambo çıktı.adam sen de gözün gitti hiç mi umurunda değil.
    *zikir sahnesi olmamış,şeyh şeyhe benzememiş.
    *polat'ın koşuşları koşu bandında koşar gibi olmuş.
    *diyaloglar eksik kalmış.tamam öldürmeyin demiyoruz ama hobi olarak yapın,dakika başı yapmayın.(gerçi gerçek sayının yanında az bile kalmış ama)
    *senaryo çalışmamış,yönetmen çalışmış sadece.
    *son olarak;son sahne muhteşemdi,hele o kurşun.

    kurtlar vadisi ırak'la karşılaştırılırsa görsel anlamda çok daha iyi fakat içi çok daha boş olmuş.

    --- spoiler ---
  • konsept olarak kurtlar vadisi ırak'tan hiçbir farkı olmayan film.

    bütün ideolojik, felsefi, kültürel ögeleri ve kazanımları bir kenara bırakarak konjonktürel bir bakış açısıyla izledim filmi. yani kısacası filme odaklanabilmek için 2 saat boyunca şakirt oldum.
    buna rağmen;

    "masum insanlara zulmeden kötü insanlara dersini veren iyi insanlar"dan başka bir şey göremedim filmde.
    sanat adına hiçbir şey yoktu, ne kurgu ne oyunculuk...

    kurtlar vadisi ırak'ı hatırlayalım biraz.

    kötü adam billy zane'nin en yakın adamı ona ne demişti;
    "polat alemdar ve adamları tek başlarına türk mafyasını çökerttiler, türklerin yetiştirdiği özel bir birlik."
    dini ritüelleri işleyebilmek adına ne yapılmıştı;
    "manevi bir lider ve zikir sahnesi."
    bütün amerikan vatandaşlarının bu kadar iğrenç olmadığını göstermek amacıyla ne yapılmıştı;
    "iyi kalpli, sembolik bir amerikalı"
    blabla diye gider.

    gelelim kurtlar vadisi filistin'e

    kötü adam erdal beşikçioğlu'nun en yakın adamı ona ne diyor;
    "polat alemdar türklerin yetiştirdiği özel bir adam."
    dini ritüelleri işleyebilmek adına ne yapıldı;
    "manevi bir lider ve zikir sahnesi"
    bütün yahudilerin bu kadar iğrenç olmadığını göstermek amacıyla ne yapıldı;
    "amerikan vatandaşı yahudi bir kız. he unutmadan, kız iyi kalpli."

    burası kişisel yorum içerir, tavsiye etmiyorum.
    bana bu filmde zikir sahnesinin sanatsal anlamda filme ne kattığını söyleyebilecek birileri varsa beri gelsin.
    nedir yani "huh huh, allah allah, huh huh, hallah hallah"
    10 dakika dinledik ve izledik, ne oldu. o sahneyi nereye bağlamamız gerekiyordu da beceremedik.

    filmdeki mantık hatalarını ve saçma sahneleri söylemiyorum bile.
    bu arada zikir sahnesinde ritme ayak uydurdum yalan olmasın, 2 saatlik de olsa şakirtliğin hakkını vermek gerekiyor diye düşündüm.

    not: 7 yaşındaki çocuğu filme getiren baba, çocuğunun mücahit olması yolundaki en büyük adımı atmış bulunmaktadır, tebrik ediyorum.

    not:türk sinema tarihinin gelmiş geçmiş en iyi filmiymiş, hasiktir diyorum ya ciddi misin.
    izlediğin filmler yalnızca kurtlar vadisi ırak ve filistin serileriyle sınırlıysa tabi ki en iyisi budur.
  • henüz izlemediğim film.

    ama yine de sadece fragmanına bakarak kin kusmayacağım film.

    arz-talep dengesinden bihaber über ötesi sinema kurdu sözlükçü film eleştirmenlerinin "izleyici" profilinden dem vurarak eleştirdiği film aynı zamanda. recep ivedik diye bir magandanın maceralarını izlemeye gidenler de "maganda"ydı di mi? ya da inception'a "harıl harıl" bilet arayanlar hayatın sırrını rüyalarla çözen freud mahdumlarıydı?

    "her malın bir alıcısı vardır arkadaşım. işbu kabullenememe sinkafından biraz sıyrılıp eleştirilerinizi öyle yapın" diyesi geliyor insanın ama, nafile. sözün özü; önyargılarını alaycılıklarıyla sulayarak yetiştiren bir tutam kofti entelin eleştirmek için izlemeye bile gerek görmediği film.

    kendilerine bolca ferzan özpetek yanına innaritu garnitürlü hayatın anlamını anlatan sinema başyapıtları diliyorum.
  • gizli mazda reklamı olan filmdir. filmde polat ve adamlarının kullandıkları bütün arabalar mazda, üstelik karşı tarafta tanklar patlarken; mazdaların camı falan kırılıyor sadece. hepsi taş gibi yoluna devam ediyor maşallah. (bkz: #15233236)
  • ne kurtlar vadisi dizisini izledim, ne deli yüreği, ne de herhangi bir mafyalı diziyi. ama dün akşam bizim berberde traş olurken resmen sinemaya otobüs kaldırıyorlardı. hatta bir tanesi hayatında ilk defa sinemaya gidecekti "çok bahalı lan" diyordu. ne bileyim içim burkuldu biraz. yaşı 20'ye dayanmış ama sinemaya ilk defa gidiyor. ya da tek bir kitap okumamış ama siyasi bir düşüncesi oluyor.
  • acemi birliğindeki koğuşumu andırır yaklaşık 80 erkekle izlememe şaşırmadığım film.

    --- spoiler ---
    çekim kaltleri açısından gelişmekte olan türk sinemasının bir örneği idi.mantık hataları zaten klasklerimizden oldu.mesela siz tankla bir askeri üsse giriyorsunuz.aynı üssün farklı bir yerinde askerlerin bundan hala haberi yok devriye atıyorlar.e o zaman biz sabah akşam israili alırız veririz.konu olarak tamam filistine yapılan zulmü işleyen ender filmlerden.zaten vadi fanı olarak her türlü izliyorsunuz.ırak tan çok farklı değil diyebilirim.

    --- spoiler ---
  • aksiyon sahneleri için sıkılmadan izlenebilecek, konusu ve senaryosu olmayan gayet hareketli bir film...
  • olmadı polat alemdar... olmadı raci...

    8 yıllık dizinin 6 yıllık kadrolu izleyicisiyim, yalnızca iki kez uykum geldi dizi sürerken. birinde nöbetçiydim, yorgun gelmiştim galiba diğerini hatırlamıyorum.
    gelgelelim dün izlediğim yaklaşık 120 dakikalık filmde gözlerim ağırlaştı, iki kez uykudan döndüm. o kadar aksiyon varken üstelik...

    nedeni, filme işin mana boyutunun yedirilemeyişi, normalde metaforları seven kv. senaristlerinin böyle girift bir film için düz bir senaryo yazmaları ve kuşkusuz filmin ilk negatiflerinin yanmasıyla işin pek dar bir zamana kalışı... ayrıca mavi marmaradan evvel startı verilmiş filmin mavi marmara faciasından sonra yeniden ele alınması da kanımca bunda etkili olmuş.

    doğrusu, film bizim gibi nitelikli izleyici kadrosuna pek bir şey söylemiyor ama ortaöğrenim çağındaki izleyiciye ve sinemaya nadir uğrayanlara etkili biçimde hitap ettiğini tahmin ediyorum. semitizm, antisemitizm konusunda pek çok şey söylenmiş zaten... koskoca filmde, üç farklı milletin ittifak ettiği yegane hususun güzel dilimizi kullanmak oluşu, kahramanlardan çok konuşan silahlar, kolayca basılan güvenlik birimleri, kuru cesaretin korkunç güç odaklarını mağlup edişi vs. filmi kurtlar vadisi tadından 70'lerin malkoçoğlu seviyesine düşürmüş. keşke pana film gibi ülkenin yüz akı bir sinema şirketi daha özenli çalışmış olsaydı diye hayıflandım durdum film boyunca. tamam süre dardı, tamam negatifler yanmıştı, tamam kısa zamanda büyük maliyetli iş kotarma rizikosu söz konusu idi ama bu izleyiciye bu yakışmadı. tantanası kadar muhtevası olmayan bir filmle karşımıza çıkıldı. ...ve resmen dağ fare doğurdu.

    ne kur'an'dan ne tevrat'tan çarpıcı bir alıntı yapılmayan, aforizmalarıyla ünlü kahramanlarının nedense tutuk kaldığı, abartılı şiddet dozajı ile götürülmeye çalışılmış bir yapım, evvela bu kadar zeki ve çalışkan senaryo ekibine yakışmadı. yaptıkları işleri beğeni ile takip eden biri olarak yakıştıramadım. kurtlar vadisi ırak 7,5tan 8 ise bu film kusurları ve eksikleri yüzünden 5-6 arası vasat çizgide bir yapım olmuş. tıpkı mahsun'un güneşi gördüm filminden sonra new york'ta beş minare ile düşüşe geçmesini andırdı bana.

    filmin verdiği mesaj ne idi?

    abd'li, avrupalı çevirdiği filmle yalnızca hoş vakit geçirtmekle kalmıyor kendi zihin evrenini de sunuyor, anlatacakları var adamların: aile iyidir, uyuşturucu kötüdür, uzayda yaşam vardır, toplumda yozlaşma... vs. ya da son dönemde şiddet = islam tezini işliyorlar bilinçli biçimde. peki ya kv filistin?

    çıktıktan sonra düşününce, ne yazık ki bilinmeyenlere ışık tutmamış, izleyiciye derdini anlatamamış, filistin yarasını üstünkörü ele almış bir film kalakalıyor arkanızda bıraktığınız perdede. üzülerek söylüyorum ki islam aleminin çok ciddi bir sorunu ticari açıdan sinema endüstrisinin metaı haline gelmiş. oysa yüksek cevhere sahip beyinler tarafından şerh edilmeyi bekliyor bu konu. bu bakımdan da film hayal kırıklığına uğratıyor. direk askerle çatışarak filistin sorununa girilemiyor maalesef.

    120 dakika boyunca manidar, aklı başında tek bir diyalogun olmayışı da büyük bir handikap.
    ne bir alt metin, ne arz-ı mevud'a dair bir çift söz ne de filistinli karakterin ağzından okkalı bir kelam... senaryo boyutu pek zayıf hissi veriyor ister istemez...

    her parça eğreti duruyor:

    hiçbir yere oturtamadığımız alakasız bir zikir sahnesi...yorum bile yapmıyorum.

    yahudi asıllı abd'li rehberin zulmü kendi gözleri ile içten görmesi gayretine sokulması, entari giymesi gibi komik...

    basacağı birimin krokisine polat'ın nasıl ulaştığı ise levh-i mahfuz bilgisiyle telif edilecek cinsten...

    masumun tek teline dünyayı kurban ederiz diyen adamın çok gereksiz bir çatışmayla yüzlerce masumu toprağa terketmesini neyle izah ettiklerini yayında ve yapımda emeği geçen herkese en derin hürmetlerimle sormak isterim...

    moşe rolünde arz-ı endam eden erdal beşikçioğlu resmen paraya oynamış, isabetsiz bir tercih. her akşam yüzü görünen bir aktör, her hafta sonu sahneye çıkan bir tiyatrocu seçilmeseydi keşke, alışılmış ve aşınmış çehreye ilgi azalıyor çünkü. israil denince akla her zaman yeşil giyimli askerler, tüfekler, kıl kıl tipler gelmek zorunda mı ayrıca? rehber dışında sivil israilli yaşamıyor mu o topraklarda?

    bir de bu film terminolojiye kurşuna şerbetli türk ikonu kazandırdı. dakika başına yetmiş kurşunun düştüğü bir filmde neden bir türk öldürücü yara almaz acaba? neden dizide ve filmlerinde bu karakterler mermiye bu kadar bağışıklık kazanmış sormak isterim. muhtemelen dizide de memati 7-8 kez vurulmuştur ama yine de vadinin derinlerinde voltasına hep devam etmiştir. biz türkler dayanıklı milletiz, bilhassa kimyasal israil mermileri söz konusu ise...

    çok aceleye gelmiş bu film. kanaatim bu...acemice kaçmış pek çok şey... oylumlandırılmamış senaryo...
    kaba, olduğu gibi kalmış, kalıp bir senaryo ile birleşen aksiyon sosu damağımızı burktu...

    evet filmde güzel şeyler yok değil. malum meseleye odaklayıcı muayyen bir psikolojiyi teşekkül ettiriyor. geniş halk kitlelerinin ilgisini filistin'e çekiyor. bu filmin bir artısı.
    ayrıca bu filmle çıtası yukarı çıkan bir efekt dünyası var. holivut ayarında olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. ne demişler yiğidi öldür hakkını yeme!
    ama çok fazla çatışma sahnesi var, öyle ki sıkılıyorsunuz bile -hatta benim uyuklayamak üzere olduğum yer de böyle sahnelerden biriydi-amma velakin realite düzeyi üst seviyede olmuş tüm bu sahnelerin. mükemmel ama haddinden fazla oluşu onları da güme götürmüş: bayağı sahnelere dönüşmüş bunlar bile...filmin ikinci yarısının yüzde yetmişi yetmiş beşi çatışma sahneleri olunca izleyiciyi baydı. seyrederken salondaki bir intibaım bu oldu. ikincisi de moşeyi vurunca "oh!" diye rahatladıklarını beyan eden genç kitle...ve ilginç bir biçimde kopan alkış tufanı...sanki dört saniye önce mermiden hızlı takla atarak fizik kurallarını alt üst eden polat'ı takdir ediyor mübarekler...dediğim gibi film ortaöğretim seviyesindekilere pek hitap etmiş...

    salonda iki bayan olması da kayda değer doğrusu...izleyici profiline bu anekdotlar ışık tutmuyor değil.
  • --- spoiler ---

    216ncı sayfayı aç bak sahnesindeki söylenen replik hoşuma gitti.

    - o sayfada arapların yahudileri öldürdüğü yazmıyor.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap