• bağıyla, bahçesiyle, çınarları, çamları, cevizleri, dereleri, ırmakları ve de kazlarıyla meşhur gölgelik, serin bir yermiş.

    yukarıdaki cümledeki her bir unsur, kozyatağı'nın adının nerden geldiğine ilişkin spekülasyon nedeni:

    - kimisi, eski dilde ceviz anlamına gelen koz kelimesinden hareketle cevizi bol yer, cevizyatağı yani kozyatağı demiş.
    - kimisi, kazlarının bolluğuna bakıp kazyatağı demiş ama bu isim, semtte oturmaya başlayan paşalara, nazırlara hürmeten kibarlık icabı kozyatağına çevrilmiş (kibarlığa kurban giden bir diğer semtimiz için bkz. cadıbostanı ---> caddebostan)
    - refik halid karay gibi kimseler ise ("horoz ile inci", tan gazetesi, 26 eylül 1940) sözlüklere bakıp kuzeyde kalan, soğuk yer gibi anlamlara gelen kuz'dan hareketle istanbul'un bir zamanlar ağaçlık, gölgelik ve serin bu semtine kuz tağ/kuzdağı/kuzyatağı/kozyatağı demiş.
  • bütün fizibiliteleri tamamladım. şu an oturduğum ev ataşehir'de ve buraya yakın olduğu için sık şekilde çeşitli kafelerinde zaman geçirdim, aynı şu an olduğu gibi. irili ufaklı sokaklarını keşfettim, hayat nasıl diye, bana yol veren şoförler mi dersin, ağaçlı yeşil sokakları, caddeleri mi dersin, köprü bağlantısı mı dersin, metrosu mu dersin, yürümeyi seven benim gibiler için sahile yürüme imkanı mı dersin… seneye bana yine taşınma görünüyor gibi. kiralar kol gibi oldu ama ev önemli, yaşadığın semt daha önemli.

    evet arkadaşlar ev böyle seçilir. pembe panjurlar, ankastre mutfak, hilton banyo, altın varaklı duvar kağıtları, pembe led tavan aydınlatmaları bir sonraki aşamadır.

    nisan 2022 gibi kiralık ev ilanınız falan olursa onu bana mesajlardan atıverin.

    edit: tarih

    edit 2: ankara'ya taşındım. yaa işte gördünüz mü.
  • kozyatağı, 1906 yılında içerenköy'den ayrılarak kurulmuştur. o zamana kadar adı ''çukur kahve''ydi.

    kadıköy'ün 11. mahallesiydi. 317 evi, 20 dükkanı, 567 erkek + 460 kadın = 1037 nüfusu vardı. arsanın metrekaresi 3 kuruştu. 1910'da kadıköy'de yapılan sağlık sayımında bulaşıcı hastalık çıkmayan tek mahalleydi..

    koz = ceviz. eskiden bu kesim de cevizlikti.. ceviz ağacının çok ve sık olduğu yer anlamına, buraya kozyatağı denmiş.

    bazıları, kozyatağı, ''kozayatağı'', ''kuzuyatağı''ndan gelir der. belki bu kesimin boş olduğu zamanlarda kozalar, kuzular da yatırılmıştır bilemiyorum. fakat, bu bence yakıştırmadır. çünkü 1615, 1773, 1796, 1807, 1877, 1900, 1908, 1913 yıllarına ait belgelerde ve tapu yazıtlarında hep ''kozyatağı'' yazılıdır..
  • bir sahil kesmine sahip oldugunu sozluk sayesinde henuz ogrendigim guzel semtim.
  • güzel bir anı olarak kalacak bende. haziran itibariyle ailecek ilişiğimizi kesiyoruz kendisiyle. buralara taşınmak için ne uğraşlar vermiştik zamanında. 3 yıl gibi kısa bir süre barınabildik sadece.

    toplu ulaşıma yakınlığı, sakin ve yeşil sokakları, sahile ve caddeye yürüyüş mesafesinde olması, güzel esnafı, taze havası vs istanbul içinde yaşanabilecek optimum bir yer oldu.

    artan kiraları nedeniyle burada barınmak çoğu insan için zor olacak artık. bize fırsat çıktı, onu değerlendirdik. fırsat çıkmasaydı zaten ev sahibi bizi çıkartıyordu. yeni bir kiralık ev de bulamayacaktık muhtemelen. her halükarda kozyatağı'na veda edecektik yani.

    umarım hep böyle kalır.
  • söyleyin bana, kim besliyor burada horozu?
    geçtiğimiz ay annemleri ziyaret etmek için üç haftalığına kozyatağı'na döndüm. ilk gece duyunca televizyonun sesini fazla açmış komşu zannettim, meğer kim olduğunu tam kestiremediğim bir komşu kümes kurmuş kendisine. hiç şaşmadı namussuz ya, gece 22:30 dedin mi başladı ü üürü üüü ü üürü üüü. yerini de göremedim. anneme sordum, o da bilmiyor kimin horozu. "kızım salmışlar horozu sokağa, gece ikiye kadar böyle kabadayı gibi gezip ötüyor" dedi. bu vakitsizlikle niye bunun başını kesip yemiyorsunuz ayrı bir soru ama manyak mısınız siz sayın komşular, kozyatağı'nda horozun ne işi var?
    üstelik vaktinde ötmesini de bilmiyor. rica edeceğim, horozunuza sahip çıkın.
  • sessiz, sakin ve yaşanılacak semttir.
    park sorunu yoktur, sokaklarda ki araba fazlalığı ise apartman otoparkına sığmayan 2-3 arabalı ailelerin sonucudur. suç oranı düşük, trafik azdır*.
    her noktaya ulaşımı kolaydır, karşıya* direk geçmek için otobüsler e-5 ten kalkar, yine e-5 ten kadıköy-maltepe-kartal gibi merkezlere ulaşılır tek vasıta ile. minibüs caddesi de alternatif güzergah olur size.
    heryere orta noktada bulunur, şehrin içindedir ama sakinliği ile dışında kalabilir.
    parkları boldur, bizim kısaca çamlık dediğimiz kriton curi parkında gecenin karanlığında bile güvenle spor yapan birileri görülebilir. bahar zamanında sabahları step dersleri verilir.
    carrefour sayesinde aranılan ya da istenilen şeyler kolay şekilde temin edilebilir, eğer oraya kadar gidilemezse gıda maddeleri için okkolara başvurulabilinir.
    açılan yeni cafeler ile zaman geçirilecek yerler çoğalmış, gençlere de hitap etmeye başlamıştır.

    doğma büyüme kozyatağında yaşayan birisi olarak, buradan başka biryerde yaşamayı düşünemediğim, düşündürtmeyen semttir.
  • 8 yıldır oturduğum, güneşin her zaman çam ağaçları arasından evime doğduğu, insanı modern, çevresi modern, yaşayışı modern olan semtim. parklarının içinden geçen yapay dereler arasında yürümekten sonsuz zevk aldığım, insanı bir yerlere yetişme telaşına sokmayan, sakin, huzurlu küçük bir kasabacık. hep içinde varolayım, hep evime güneşi doğurayım istediğim güzide muhitim.
  • buranın ev kadınları birbirlerine prison break, lost gibi son moda diziler anlatır. bunları internetten indirmeyi bilir altyazı falan arayabilirler. kitlenirsiniz.
  • güneşli bir sonbahar sabahı dünyaya gözümü açmışım ve sarılık olmuşum. sonra beni kuvöze koymuşlar. ömrümün ilk haftasını leb-i derya bir hastanede, boğaza nazır bir odada, gözüme çekilmiş bir bantla geçirmişim. şanssızlık nedir diye sorarsanız, bence budur. "göster ama elletme" diye bir laf vardır, bu da onun tersi. mevla manzarayı vermiş ama göstermemiş. deniz manzarasını o günlerde görsem de takdir eder miymişim bilinmez gerçi ama bir ucundan baktırsalarmış keşke. şöyle karşıya kadıköy sahillerine, az ötesinde kınalıada'ya doğru bir bakış atsaymışım iyi olurmuş diye düşünüyorum gene de.
    ben kuvözde yatarken, işe yeni başlamış bir hemşire, beni sapsarı saçlarımla, annemi ise kuzgun karası saçlarıyla görünce, benim annemin kızı olamayacağımı düşünüp emzirilmem için yan odada yatan sarışın loğusa kadına götürmüş. kadın bana bakıp "bu benim bebeğim değil" demiş; o esnada annem de benim yokluğumu fark edip feryat figan etmeye başlamış. hemen düzeltmişler durumu; anneme tekrar kavuşmuşum. sarışın loğusa da kara saçlı bebeğine kavuşmuş.
    annem "deli misin kızım, seni görünce tanımaz mıydım?" dese de, seneler sonra dna testi yaptırdım. sorun yok. annemle beraber oldukça unique bir mitokondriyal dna koluna mensubuz.

    bu bir haftanın sonunda, benimkiler beni de alıp kozyatağı'ndaki evimize gitmişler. deniz manzarası beni açmayınca, orman manzarası vermişler. az sayıdaki evden biriymişiz. bugün plaza magandalarının cirit attığı yerlerde, ben ördekleri koyunları kovalamışım yıllarca. diz boyu kar yağdığı kışlar kurttan hallice sokak köpekleri uğramış civara, yemek taşımışız onlara. herhalde, orman manzarası hoşuma gitmiş olacak ki, on sekiz sene boyunca orada yaşadım sonra. bir yere kıpırdamadık.
    lakin mevlanın başka planları varmış benim için. bu sefer göstermiş ama daha acı vermesi için sanırım, kozyatağı'nı gözümün önünde yavaş yavaş katlettirmeye karar vermiş. önce ormanlar yarılmış, sonra çamlıklar ve ceviz ağaçları gitmiş.
    en son bizim oralara kadar ulaşıp meyve bahçelerine plaza diktiler, badem ve kiraz ağaçları gitti. ağaçlar ve çayırlar gidince koyunlar, kuzular, kazlar da gitti. onlar da gidince zaten kozyatağı'ndan, ben de gittim.
hesabın var mı? giriş yap