• yazar umberto eco ile sinemacı ve dramaturg jean-claude carrière’in sohbetiyle kitabın 5 bin yıllık tarihinde yolculuk...
    dün aldığım ve bir gecede bitirdiğim nefis kitap.can yayınlarından.iki kitapkurdu bibliyofilin tadına doyulmaz sohbetleri.
  • özellikle kitap koleksiyonu yapmak isteyen, benimde söyle 300-500 kitaplık bir kütüphanem olsaydı diyenler bu işe girişmeden önce okumalılar.
  • bilginin, insanı oturduğu yerden kaldıran hayret-kıskançlık-mutluluk-kızgınlık-ilham ve daha nice dürtüye yol açabileceğine kanıt bu söyleşi, "kitap" üstüne düşünmek için abur cubur zevki ve hızında tüketilen bir nimet. carriére, bir yerde "kitap, insanların gözünden kaçan bir hakikati içerir, çünkü o bir kitaptır" dedikten sonra güzel bir l'örnekle devam ediyor: bir laurel-hardy filminde laurel, bir şey ileri sürer; hardy, laurel'in söylediği şeye şaşırır ve emin olup olmadığını sorar ona. laurel şu cevabı verir: "biliyorum, bir kitapta okudum."
    carriére, bu gerekçeyi bugün de hala yeterli bulduğunu söylüyor. kitaplarla bu haşır neşirlikte birinin bunu söyleyebilmesi, önce bir iyimserlik yayıyor insanın içine hafif hafif. sonra "hala böyle bakabiliyor muyuz bir kitaba?" / "bu çoklukta, bu gerekçeyi sahiden de yeterli bulabilir miyiz?" fısıldaşmaları psikopat gibi bakmaya başlıyor aynı içte o iyimserliğe. sonunda kazanan psikopat fısıltı oluyor elbette. zira, fısıldattırıyor işte: "kitaplardan kurtulabileceğinizi sanmayın" derkenki güven de, bugün bile bir kitabın sadece "kitap" olduğu için bir hakikatı içerdiğine duyulan inançtaki naifliğe mi sahip yoksa?
  • 'ilkel dediğimiz, değişmeyen dünyalarda, ihtiyarlar iktidar sahibidir, çünkü bilgi birikimini çocuklarına aktaran onlardır. dünya devamlı devrim halindeyken, elektroniği anne babalarına öğreten çocuklar oluyor. peki ya kendi çocukları, ne öğretecekler onlara?'' jean-claude carrière

    ''kitap tekerlek gibidir. bir kere icat ettikten sonra, daha ileri gidemezsiniz.''
    umberto eco
  • kitaptan:
    "hatta bana öyle geliyor ki, çevreyle ilgili hiç de uydurma olmayan -tam tersine- tehlikeler zekâmızı bileyebilir ve bizi çok uzun süre ve çok derin uyumaktan kurtarabilir" jean-claude carriere
    "ateşi keşfetti, şehirler inşa etti, muhteşem şiirler yazdı, dünyaya çeşitli yorumlar getirdi, mitolojik imgeler icat etti vs. fakat aynı zamanda, hemcinslerine savaş açmaktan, yanılgıya düşmekten, çevresini yok etmekten vs. bir türlü vazgeçmedi." umberto eco
  • 'bir avuç kitabın başımı döndürdüğünü, bir avuç kitabın başımı başka yere döndürdüğünü söyleyebilirim.'
    enis batur bu sözünü tam da bu kitap için söylemiş sanki :) iki yazarın kitaplar üzerine doyumsuz sohbetini okurken başımı birçok yere çevirdim gerçekten. keyifle, merakla...
    'o sayfalarda öyle bir itici güç, öyle bir yazı enerjisi hissediyordum ki gözlerimi bir an olsun ayırmam imkansızdı.’
  • bibliyofil olmanın maddi manevi ne kadar büyük bir yük ve aynı zamanda da mutluluk olduğunu anlatan sohbetlerden oluşuyor kitap. kitap üzerine düşünen, tasarlayan, çözüm arayan herkesin bir ucundan tutabileceği sohbetlerin yer aldığı kitap, çiz çiz bitmeyen satırlarla dolu gerçekten.
    can yayınları, metis'in eleştiri dizisi gibi bu tarz eserlerin sayısını artırsa daha da güzel olacak.
  • umberto eco ile jean-claude carriere ' nin kitap ana başlığı altında sanat, kültür, aptallık, sansür gibi pek çok kavrama degindikleri hoş bir söyleşi kitabı.

    bu iki üstadımızın ortak noktalarından biri ikisinin de latince beşik manasına gelen ve 15. yüzyılda matbaanın henüz beşikte olduğu devirde basılmış kitaplar için kullanılan incunabula terimi ile ifade edilen kitapların peşinde olan kitap koleksiyoncuları olmalarıdır. üstadlar, mevzu bahis kitapların peşine de sırf basım yılları için düşmüyorlar. mesela eco, yalnızca hakikate aykırı, sahte ve hatalı şeylerle ilişkisi olan kitapların koleksiyonunu yapıyor. çünkü gerçeğin, doğrunun varlığı yanlışa ve sahteye ihtiyaç duyar şeklinde düşünüyor.

    kitabı okurken bu iki insana da çok özendim. hem yaşadıkları o özel fanusa gıpta ettim hem de hayallerini gerçekleştirebilmiş olmalarına. içinde bulunulan ortamın insanın algısını ve vizyonunu son derece etkili bir biçimde belirlediğini düşünüyorum. kitapta da bu görüşümü destekler nitelikte ifadeler yer alıyordu. her dönemde yazarların birbirleri ile iletişim halinde oldukları ve bu iletişim halindeki yazar topluluklarının her bir üyesinin zamanı gelince parladığından bahsediliyor. yani bir şekilde zihinler birbirlerini tetikliyor.

    eco' nun romanlarından da sıkça bahsediliyor kitapta bilhassa gülün adı üzerinde duruluyor. mesela umberto eco 'nun çocukken komşusunun itfaiye şefi olması ve her yangın çıktığında itfaiye aracının eve gelip şefi alması sebebiyle yangın kavramı eco'nun zihninde yerleşik bir boyut kazanıyor. öte yandan tarih boyunca pek çok kütüphanenin de alevlere yenik düştüğü gerçeği ortada. bu iki durumun neticesinde gülün adı romanında da kitaplık yanıyor yani belki eco'nun komşusu itfaiye şefi olmasa idi gülün adı 'nın sonu farklı bitecekti. kitabın içerisinde gülün adı'nın oluşum süreci ile ilgili daha başka bilgiler de mevcut .

    iletişim yayınlarının da dediği gibi " okumak iptiladır müptelalara selam " gerçekten okuma bağımlılığı diye bir şey mevcuttur. çocukken kendisine neden okuduğunu soranlara eco, " okuma zevki için okuyordum ne olursa " diye cevap veriyor. işte bu kitap da okuma bağımlılığı olan kimseler için yazılmış şahane bir eser. maalesef böyle bir sohbet ortamına fiziksel olarak dahil olamasak da bu kitap sayesinde en azından zihnen orada olmuş oluyoruz ki kitapların da olayı budur zaten bizleri gidemediğimiz yerlere götürürler.
  • umberto eco ve jean-claude carrierenin söyleşinin jean-philippe de tonnac tafafınca yönlendirildiği ve türkçe'ye sosi dolanoğlu tarafınca çevrilerek can yayınlarınca basılan şahane kitap... içinde gerçekten çok güzel tespitler var. özellikle aptallığa övgü kısmı oldukça farklı bir bakış içeriyor.
  • ilk fırsatta alacağım harika kitap
hesabın var mı? giriş yap