• bazı yayınevlerinin(bkz: ithaki) (bkz: iletişim) inatla kitap sırtı yazısını ters yazmasıyla içine ettikleri sanattır. hepsini güzelce yerleştiriyorsun, başını sağa eğerek bakıyorsun ne güzel ama orada ters harfler var, lanet olsun.
  • yeni kitaplığıma kavuşunca soyunduğum sanat dalı. dört buçuk metre eninde, otuz sekiz raflı canım kitaplığıma benimkileri dizerken mümkün olduğunca kitapların verdiği duyguyla hareket ettim. raflardan biri "sevdiğim kadınlar" oldu mesela. sevdiğim adamlar da çaprazında. bir diğeri "ben salakken" rafı. bir başkası "ciddili kitap". "canımın çekirdeği" rafı, "öhömm" rafı, "bi ara at" rafı, "elimin altı" rafı falan da var.

    mecburen oluşturduğum kategoriler de oldu tabi ama etiket metiket kullanmadım tabi.

    bi de bazı raflara, o rafların duygusunu veren nesneler yerleştirdim. çini vazo koydum masal rafına mesela. sevdiğim bi adamın kitabının yanına garbarek dvd'si koydum, sevinir görse. kütüğün üzerinde üflenmiş cam kâse var kedimin çıkamayacağı raflardan birinde. şurada şu, burada bu özetle. yerleştirme daha bitmedi ama pek mutlu oluyorum uğraştıkça. ehe.
  • set halindeki kitaplarla, dekorasyon için yapılmış gibi duran düzenlemelerdir.

    benim kitaplar mı? boyutları ve renkleri çok acayip fark gösteren; ama konularına göre ayrılmış durumda.
  • bu işin pratiğinin içinde olmayanlar "konularına göre yerleştir" gibi beylik laflar etse de bu uğurda ter dökmüş olanlar bilirler ki evdeki kitapları yerleştirmenin en kullanışlı yolu yayınevine göre dizmektir.

    böylece hem konu, hem yazar birliği ve hatta kitapların ebat ve renk uyumu dahi sağlanmış olur. bir de bu kitaplar kalından inceye doğru dizildi miydi tadından yenmez.

    mesela yan yana 30 tane kaynak yayınları kitabı, öbür tarafta cep üniversitesi eserleri, bir diğer tarafta türk tarih kurumundan çıkan kitaplar, beri yanda adam yayınlarından çıkma aziz nesin kitapları yan yana dursa her açıdan uyumlu olur.*

    (bkz: bana ordan 4 kilo kırmızı kitap)
  • insandan insana değişiklik arz etmekle birlikte duygusal olduğu kadar teknik bir eylemdir.

    bazı insanlar kitabın adını, bazıları yazarını, bazıları yayınevini temel ayraç olarak kullanır. hatta daha ileri giderek türlere, ardından yazara, ondan sonra da başlığa göre yerleştirenler de vardır. onlar, elleri öpülesi, profesyonel okurlardır ki, onlar için kitaplık kitapların konduğu yer değil, ibadet edilirken dönülen kıble kadar mühim bir yerdir.

    alışkanlığa göre değişse de zannımca en mantıklı olanı yazara göre yerleştirmektir. önce kitaplar bir köşeye yığılır. sonra tek tek elden geçirilerek ve elbette her kitapla ilgili binlerce şey düşünüp hissedilerek kitabın yazarının soyadı esas alınarak öbekler şeklinde kitaplar mekana yayılır. kitap miktarına bağlı olarak bu bir saat ila bir hafta sürebilir. bu iş sırasında mekan son derece kullanışsız ve dağınık bir hal alsa da, unutulmaz bir sevişme öncesinde de üst başın odanın çeşitli yerlerine dağıldığı gözönüne alınırsa, önemsizdir. soyadlarına göre öbekler hazırlandıktan sonra a'dan z'ye ya da z'den a'ya (ki doğrusu z'den a'yadır) doğru ilk öbeğin başına çökülür ve bu kez öbek kendi içinde yine yazar soyadına göre tasnif edilir. aynı yazarın kitapları da bu kez başlığa göre kendi aralarında bir kez daha sıralamaya sokulur ki, ileride arama-bulma kolaylığı olsun. bu da yapıldıktan sonra kitaplar raflara konmaya başlanır. rafın bir kısmı boş kalması nedeniyle son konan kitaplar yerçekimine uyarak devrilme temayülü göstereceğinden, bunun önüne geçmek için ya destek ayağı ya da son kitap eğri konarak buna engel olunması fayda icabıdır. aynı yöntem her öbek üzerinde uygulanarak yine kitap miktarına bağlı olarak bu iş bu kez 1 saat ila 10 gün arasında sürmektedir. çünkü öbekleri tasnif etmek, sadece soyadına göre öbeklemekten çok daha uzun zaman alır. bu arada verilen sürelere birden bire oturup yeniden okumaya ya da göz atmaya başladığınız kitaplar için ayrılan zaman dahil edilmemiştir. eğer kitap miktarıyla raf miktarı dengeliyse bu iş de bittiğinde artık aradığınız bir kitabı elinizle koymuş gibi (ki doğrudur bu) bulursunuz. ayrıca yerleştirme esnasında bazı küçük detaylar vardır ki, zaman içinde çok işe yarar. örneğin rafların kitaplar sıkıştırılarak yerleştirilmesi kısa ve orta vadede bir ktabı alıp koymak ya da yeni bir kitabı araya sokmak istediğinizde başınızı ağrıtacaktır. genel bir kaydırma yapmamak için yerleştirmeyi gevşek hatta küçük boşluklar bırakarak yapmak iyi olacaktır. birde eğer raf yüksekliği doğru ayarlanmamışsa büyük kitaplar yerinde duramayacağı için ayrı bir bölüm yapmak doğru olacaktır.
    en güzeliyse iş bitip de kütüphanenin karşısına geçildiğindeki düzenin insanda yarattığı keyiftir. üzerine bir sigara yakılıp, nefis bir tabloya bakar gibi kitapların sırtlarına bakmak, yorgunluk falan bırakmaz insanda. hasılı kitaplık yerleştirmek bir sanattır hakkaten. tabi eğer kitaplara sadece kitap olarak bakmayanlardansanız.
  • mühendis olmadığım için olsa gerek, şahsım için sanattan ziyade paradoks olarak nitelendirilebilecek bir çıkmazdır. kabaca açıklamak gerekirse, ben de kabaca açıklarım.

    her okur gibi zaman zaman kitaplığıma bir düzen vermeye çalışırım. aslında, hala uygulasaydım her anlamda beni çok rahat ettirecek bir disiplinden geliyorum. çocukluğum boyunca okuduğum kitaplar okunma sıralarına ve kalınlıklarına göre 3’lü, 4’lü veya 5’li gruplar halinde ciltlenip numaralandırıldılar. çocuk kitapları 1, çocuk kitapları 2 diye devam eden bu serinin her bir cildi farklı bir renge sahipti ve çocuk kitapları 7 yerine yeşil cilt de diyebiliyordum. daha en baştan sonlulukları öngörülebildiği için uzamsal bir kaygıya da düşürmüyorlardı ailemizi. ilkokul 4. sınıfa geldiğimde bu düzen öngörülen sebeplerle bozuldu. bu basit düzenin bittiği noktada ciddi bir rahatsızlık yaşamadım. çünkü babamın kitaplığından besleniyor ve aldığım kitapları da düzeninden veya düzensizliğinden sorumlu tutulamayacağım o kitaplığa ait görüyordum. üniversitenin ilk yılları da kütüphaneden beslenerek ve sahip olunanları da hacılatarak geçtiği için sorunsuzdu. paradoks ilk evime taşınmamla belirdi...

    kitap yerleştirme paradoksu, kategorizasyonun hangi ilkelere göre yapıldığından bağımsız olarak, düzenlenen kitaplığın zaman içinde bu yeni biçimden çıkarak kendi ideal düzenini bulmasıdır. ama yeni eklenen kitapların yarattığı ufak devinim dışında her defasında aynı ideal düzeni! kategorizasyon nihayetinde kendine orta raflarda yer bulan bir ideal üst raf kitabı, ne yapıp edip üst rafa dönecek ve peşinden yine ideal düzene göre komşusu olması gereken kitapları büyük bir hızla sürükleyecektir.
    paradoks çift boyutludur. birincil ve kısmen rasyonel sebeplere dayandırılabilen boyut, öngörülen düzenin ideal düzene kayarken öngörülemeyecek büyüklükte bir düzensizliğe yol açmasıdır. kitaplığımı ne zaman düzenlesem, aradığım kitabı bulamam. diğer boyut ise böyle birkaç cümlecikle tanımlanamayacak kadar anlaşılmaz açılımlara sahiptir. mesele benim mi kitaplık üzerinde yoksa kitaplığın mı benim üzerimde hüküm sürdüğüdür. onun hükümranlığını nasıl sürdürüyor olabileceğine dair hiçbir fikrim yok ama kendi hükümranlığımdaki hiyerarşinin başlıca yordamlarını şöyle sıralayabilirim:

    fiziksel sebepler
    bir grubu her an ihtiyaç duyabileceğim kitaplar teşkil eder. bu referans kitaplar el altında olmalıdır.
    bir kitaba yalnızca cildi hasarlı olduğu için şu kuytu köşe uygun görülmüştür.
    bazı kitaplar, kitaplığın kenar destekleri olmadığı için cüsseleri sebebiyle kenarda korkuluk işlevi görürler.

    tamamen duygusal sebepler
    bir grup kitapla ben sahip arasında dost ilişkisi vardır. bunlar bir türlü rafta dik duramayan, hizaya giremeyen, orta mallarıdır.
    kimi yazarlar en göz önündeki raflara yakıştırılırlar.
    kimi kitaplar aynı yazara ait başka kitapların arasından sıyrılıp, tek başına bu göz önü raflara yerleşmeye hak kazanırlar.

    böyle daha nice sebep sayılabilir. bir kitabın neden şurada durduğu sorgulandığında böyle sayısız sebep daha uydurulabilir. ancak bunların hiçbiri kitaplık paradoksunun izahına yardımcı olmayacaktır. çünkü tüm bu sayılanlara karşın, akşam eve gittiğimde elime alacağım kitabı ben değil kitaplık belirler. belirli bir yeri işaret eder ve “zazie, şu rafa uzundur bakmıyorsun. orada çok uzun zaman önce hazırladığımız bir sürpriz seni bekliyor, vaktidir.” diyebilir. sınırları bu kadar kısıtlı bir evren olarak, kıskançlık uyandıracak kadar çok sayıda unutuşun, hatırlamanın ve kavuşmanın müsebbibi olmuştur.
  • sanatsal bir ugras oldugu, olasi sanatsal yaklasimlar sonucu kutuphanenin alacagi karmasik duzen ongorulebildiginde pek kabul edilemeyecek bir is olup, belirtildigi gibi sanatla ilgisi olmayip, muhendislik alanina giren bir optimizasyon eylemidir.

    kitap fetisisti olan kisilerde siklikla rastlanan kitap yerlestirme obsesyonu, evin surekli daginik ama kutuphanenin surekli toplu durmasina neden olacak kadar zaman alan eylemlere neden oldugu gibi, kisinin limitli bos zamanlari dahiline sigistirilamayacak karmasiklik ve cokluktaki kitap varligi gibi durumlarda, kutuphanenin ya da kitapliklarin da duzensiz olmasina neden olabilir.

    kitap yerlestirme eylemi sirasinda dikkat edilebilecek onemli noktalar, kisiden kisiye degisecegi gibi, bunlar, uzerinde tartisilabilecek detayli ve kapsamli konulardir.
    ornegin, kitaplarin cok az sayida oldugu ve her konu basliginin bir rafi dolduramadigi ve boyle bir ayrim yapildiginda bos raflar kalmasina ragmen henuz yerlestirilememis, acikta kalan kitaplar olacagi durumlarda, konu ayrimi yapilmaz, ya da daha genel kriterler bulunur. ama eger konu ayrimi yapilmasina yetecek miktarda kitap varsa, sayilarina gore dar-genis raf ayrimi, genel yuksekliklerine gore de yuksek-alcak raf ayrimi yapilabilir; bazi konular icin butun bir dolap ayrilabilir.

    ancak burada daha onemli olan bir nokta vardir. kitaplarin dizilim sirasi neye gore olmalidir?.. eger herhangi bir kritere gore alfabetik dizilmeye kalkilirsa igrenc bir goruntu olusacaktir. bu durumda devasa "bauhaus" kitabinizla "high gothic" kitabiniz arasina, alfabetik konumu nedeniyle kucucuk bir cep kitabi koymak durumunda kalabilirsiniz ki bu durum, bir kutuphane olmayan eviniz icin hic de hos ve kullanisli bir goruntu olusturmayacaktir. bu durumda uygulamada kullanilmasi gereken siralama kriterinin ebatla ilgili bir sey olmasi gerektigi acikca gorulmektedir. ve burada daha ciddi ve derin bir sorunla karsilasilir... yukseklik mi daha onemlidir, yoksa derinlik mi? ilk bakista, asiri derin ve kisa kitaplar akla gelmedigi icin yukseklik daha onemliymis gibi gorunse de, "lineastile" ya da sedad hakki eldem'in "yapi" kitabi gibi derin ve alcak kitaplarin varligini farketmeniz, duzenleme isinin ortalarina gelindigi sirada gerceklesirse hisleriniz cok kotu olacaktir. bu durumda onemli olan dizilim kriterini bulmus oluruz: yuzey alani...
    bu kriterin de yetersizlik gosterdigi durumlar bulunmaktadir ki buna (simdilik) hic girmemeyi sozluk kullanicilarinin akil sagligi acisindan daha yerinde bulmaktayim.
    ancak sunu da eklemeden edemeyecegim ki yuzey alani kriteri, sadece yukseklik ya da derinligin abartili bir "a evt bu sira kesinlikle bu sekilde olmali" dedirtemedigi durumlarda basvurulabilecek bir kriter olarak kullanilirsa yerinde olur.

    dahilinde gerceklestirilecek tum eylemlerin, bir tuyap donusu getirilen torbalar dolusu kitaba yer bulunamayacaginin farkedilmesi sonucu sac bas yoldurmasi pek olasi olan konu.

    (bkz: obsessive compulsive disorder)
  • rengine göre kitap seçmeyeceğim için aradığın kitabı bulmak biraz zahmetli olabilir. dekorasyon amaçlı olabilir.
    benim kitaplar mı? hakket lan benim kitaplar nerede?
  • her kitapsever bir gün bu başlığı keşfedecektir. düzenleme ihtiyacı hasıl olduysa, ilk soru şu olacaktır: görüntüleri mi önemli, yoksa aradığımı bulabilmek mi? gerçek bir okuyucu için nasıl durduğu ilk değil de, belki en son; tasnif edildikten sonra raflara dizerken dikkat edilebilecek bir husustur. ayrıca "kiloyla kitap" şakası yapılmış ama bir sahaf anlatmıştı, gerçekten bir zamanlar insanlar salonlarına kiloyla ciltli (e daha havalı duruyor) kitaplar alırmış.

    çocukluğumdan beri okuma sırası gözetmekteydim. böylece bir raf, bir zamanı da içermekteydi ve baktığımda hem o yaşıma hem de düşüncelerime dönebilmekteydim. fakat bazı sorunlar oldu; mesela oğuz atay'ın günlük'ü başka kitaplıkta duruyor, çünkü yazara ait bu kitabı en son okudum, e diğerleri yan yana sıralı iken, bu neden komşuda kalsın. bir de atıf ve kaynak göstermek için pratik bir düzene ihtiyacım var. en azından konularına göre ayırabilirsem, bir kitabı nereye koyduğumu aramakla vakit kaybetmem diyerek çıktım yola.

    kitapları evvela edebiyat-felsefe-tarih-araştırma gibi konulara ayırmaya başladım. yerlere dizdim, önlerinde de post-itlerle yazdım konularını. ikinci aşamaya geçtim, edebiyatı yerli-yabancı, felsefeyi dönemlerine göre vs. ayırmaya başladım. burada küçük bir hile kullanmaya çalışıyordum, bir yazarın belirli bir yayınevinden çıkan kitaplarını diziyor, sağına ya da soluna bir başka yayınevinden çıkan kitabını alınca, o yayınevinden bir başka yazarla devam ediyorum. kısmen bir ahenk içerisinde oldu. araya girmeyen boyutları da pek uyumsuz olanları ise, dizdiğim kitapların üstüne iliştiriyordum.

    zorluk çektiğim, kendi uydurduğum konuları ayırmak oldu. mesela ölüm başlığım vardı, burada tolstoy'un ivan ilyiç'i de olmalı, batı'da ölümün tarihi de ne bileyim milan kundera'nın ölümsüzlüğü de, norman o. brown'un ölüme karşı hayat'ı da yer almalıydı bir şekilde. fakat bu kategoriyi oluşturduğum anda, ilk ayrımı reddetmiş oluyordum. yine de ayrıcalık tanıyabileceğim bir konuydu. gözümü karartıp dizdim. fakat obsesif tarafım huzura kavuşamadı. tüm düzeni bozmuş, anlaşmayı ihlal etmiştim. indirdim hepsini tekrar.

    sadece ilk anlaşmaya uyarak dizdim bitirdim. fakat başka bir sorun çıktı, ne bileyim thomas mann'in büyülü dağ'ı yok bende. olmadığını bilmek ayrı, diğer kitapları dururken kabak gibi yokluğu görmek ayrı! hemen küçük bir edinilecek kitaplar listesi yapmaya başladım. uzun sürdü bunu çıkartmak. eksikleri kapatmam lazımdı. liste kabarık, gözümü karartıp aldım hepsini. eh öğrenmiştim uzun zaman önce, okuyabilmek için sadece kitap almak değil, kitabı okuyacak zamanı da satın almanın gerektiğini. sanırım zamanımı satmıştım. böylece yaklaşık olarak en az 1 yıl daha erteledim kitaplık dizme işini. eşek gibi çalışmaya başladım.

    aradan uzun bir zaman geçmişti. bu sefer farklı bir yerden başladım, sahaflardan aldığım/sıfır aldığım. sahaflardan alınanları da kendi içinde, aldığımda yazılı-çizili, notlu olanlar; aldığımda temiz olanlar. sıfır aldıklarımı da altını-üstünü çizdiğim notlar aldığım; notlar almadığım temiz kullandıklarım. yeniden ana kategoriler, alt kategoriler, yazarlar, yayınevleri... yok olmadı. kitaplığın bir kısmı büyük dedemden kalmış, diğeri bana aitmiş gibi duruyor ve hala yeterince karışık. indirdim hepsini tekrar.

    yayınevlerine göre dizmek. iyi bir fikir gibi, ayırmaya başladım. yky, iş bankası, ayrıntı, e yayınları vs. kısmen uyumlu da oldu. sinemaya dair bir şey mi arıyorum, agora'ya git oradan bulursun. bir sorun var, dipnot'tan çıkmış bir sinema kitabı mesela. ara da bulasın. indirdim tekrar.

    derken başladım, indirdim, başladım, indirdim, zaman su gibi akıp geçti. bir türlü dizemediğim gibi, kitap okuyamaz oldum. kitaplarla kurduğum ilişki sadece onları dizmek ile sınırlandı. kitaplar harap oldu, bende alerji başladı. bütün günümü onları nasıl dizeceğimi düşünerek harcıyordum. bu yüzden bıraktım düzeni falan. sanki en iyisi, ilk baştaki gibiydi. dokunmamalıydım biliyorum. ah çok pişmanım. keşke o eski günlere dönebilsem, bir kitabı ararken birazcık zaman kaybetsem de, hala sadece kitaplarla ilişkimin okumak üzerine olduğu, mutlu mesut anlar. şimdi baştaki düzeni nasıl sağlayacağım? neyse ki, eyleme geçmeden evvel hayal kurma huyum var. oh be mis gibi şu an.

    kitap yerleştirme sanatı, dizilmiş sırayı kabullenmektir. yaşam gibi. iyisiyle, kötüsüyle; acısıyla, tatlısıyla nasıl ki hayatı bir noktada kabul etmek durumunda kalıyorsa insan, kitapların düzenine de öylece razı gelmelidir.
  • kitaplığını bir düzene kavuşturmak isteyen kişilerce uygulanan bir sanat dalı. hemen daima düzensizlikle sonuçlanır. (bkz: georges perec)
hesabın var mı? giriş yap