• seri birşekilde tekrarlanırsa gülme efekti olabilir.
  • yeni bir altinci nesil yazar.
  • sunni kürt coğrafyasında "baba" veya "dede" kelimeleri yerine kullanılan bir kelimedir..ailenin en büyük ve saygı duyulan reisi için uygun görülür, her önüne gelene verilmez bu ünvan, karizmatik otorite ile hak edilmelidir.. iç içe kalabalık aileler şeklinde yaşayan kürt köylerinde malum topluluğun en başındaki saygın kişi bu mahlası söke söke, sessiz ve derinden alır.. bu kelimeyle aynı işlevi gören "tata" kelimesi de sunni zaza'lar tarafından kullanılagelmiştir..
  • kürtçe versiyonu da ayrı bir guzel şarkı.
  • sözlüğe ilk girdiğimden bu yana bu kelimeyi tanımlayasım var. zira herkesden çok anlamlandıran iki kişiden biriyim. diğerine * bıraksak tanımlamayı, duygusuzdur biraz (babam ve oğlum'da bile ağlamadı daha ne olsun) beceremez. bana da bir türlü denk gelmedi. şimdi madem keke'm lulla sözlüğe gelmiş, ben de bu gece ilk kez keke türküsünün kürtçesini ele geçirmişim, dinliyorum inceden, neden yazmayayım dedim.

    efenim keke biliyorsunuz servet kocakaya'nın en ünlü türküsü. süper bir türkü olmasa da hayatımın en anlamlı türkülerinden birisi.

    efenim yeni yazdığım bir entryde de belirtmiş olduğum gibi (bkz: #11975302) üniversite yıllarında biz üç kişiydik. lulla, ben ve ayfer. üçlünün ayrıntılarına girmeyeceğim. şu anın özneleri ben ve lulla. diğer entryde dediğim gibi ayfer dışarıda kalamıyordu. ben acayip rahattım. lulla ise yurtta kalıyordu. yani lulla ile ben hep beraber olabiliyorduk. okulda zaten beraberdik. akşamları ise, kimi zaman bizde, kimi zaman onun yurdunda kimi zaman ise arkadaşlarda ama hep beraberdik. neredeyse 7/24.

    biz hayatın her anını paylaşan dostlardandık bir de (hala öyleyiz yüce mevlama çok şükür) parayı, sevgiyi, arkadaşlıkları, dedikoduyu, kavgayı, eylemi, korteji, dostu, düşmanı. geçen gün desperate housewives'da şöyle bir cümle kullandı gaby; "biz dostuz, dostlar herşeyi paylaşır düşmanları bile. ben küsüyorsam siz de küseceksiniz." ne mutlu bize ki, bunu söylemeye bile gerek kalmadan böyle hissedip, böyle yaşıyorduk.

    ayfer'lerde düzenlediğimiz şarap gecelerinin birinde, bir kaset çıkardı ayfer. servet kocakaya keke albümü. kaset bozuktu. ama ne talih ki, öyle bir bozukluk ki bu, servet kocakaya'nın sesi suavi gibi çıkıyor!!! dünyada bir tek bize nasip olmak üzere, suavi'nin sesinden servet kocakaya şarkıları, türküleri dinliyoruz. yabanım, zor günler, olmamalı, ölürüm... ama en çok keke. duyduk ki birinden, keke; dost, arkadaş, kanka anlamına geliyormuş . hangimiz ilk söyledi hatırlamıyorum, muhtemelen benimdir böyle cinslikleri ben düşünürüm genelde, "keke olalım" dedi birimiz bir gün. ötekimiz de atladı tabii. o günden beridir birbirimize keke diye hitap ettik daha çok. telefonlarımızda "keke" diye kayıtlıyız. kekelik diye bir müessese yaratıp içini doldurduk güzelce. dosttan, yoldaştan, kankadan, kardeşden öte şahane bir müessese. suavi'nin sesinden marşımız bilem vardı!!! ta ki ben o kasedi kaybedene kadar. tarih sayfalarında suçum büyük. suavi sesinden servet kocakaya şarkılarının tek örneğini kaybettim. [gerçi hafızamın zayıflığını kullanıp sen kaybettin de diyor olabilirler, emin değilim hala benim kaybettiğimden :) ]

    sonra yıllar geçti gel keke git keke. bir gün duyduk ki, keke aslında daha çok "kirve" manasında kullanılırmış doğuda!!!! öyle bir yıkıldık ki sormayın. yıllarca birbirimize kirve mi demiştik???? yıkıntıları toplamamız 10 saniye sürdü. "aman be" dedik, arkadaş, dost olarak bildik biz, öyle doldurduk altını. hem o anlama da geliyormuş, kirve de olsa ne çıkar" dedik. tamam bir üç saniye falan birbirimize baktık inceden, "demesek mi artık lan" diye. ama dile bile getirmedik, topladık kendimizi hemen.

    özel insanlar, özel şeyleri hakederler. dünyada kimsenin sahip olmadığı, özel yaratılmış sıfatına sahip kekem, lulla, gerekirse oğlun olduğunda kirvesi olup kekeliği katmerleriz bile be, ha ne dersin???

    keke heval, keke bawemın...
  • şarkının yazarı/söyleyeni, şarkı ile aynı ismi taşıyan albümdeki keke'nin başlangıcının pink floyd'un 'hey you'suna benzediğini söylemiştir, yılını hatırlayamadığım bir roll röportajında.. "kültürüm ile pink floyd benzeşiyor" demiştir, tam olarak. hakikaten de 'kültür' farklılığı ya da çatışması vb. yoktur, çünkü tek bir dünya kültürü vardır, sanatı bence/bizce iyi icra edenler vb. bu ortak kültürden yararlanır, sanıldığı gibi 'batı' / 'doğu' kültürü, 'ulusal kültür' bir sanat eseri / sözlük entry'si vb.'si için tek bir referans olamaz, olamamalıdır, çünkü sanıldığı kadar monolitik kategoriler yoktur. keke şarkısı da -son kertede-, türkçesi ya da pencere'deki kürtçesiyle, sahte 'etnik' / 'halk' müziği kategorilerine bir meydan okumadır, zaten müziği kategorilere sokmak 'sezgisel' olmaktan öte geneliyle 'ideolojik' değil midir, hele söz konusu olan 'halk' denilen bir grubun müziği* ise, ya da 'etnik müzik' diye tanımlanan etiketlenmiş soy(lar)a sahip bir müzik ise.. valla, elimizde olan, sadece iki tane ke dir, keke, gerektiği ilgiyi görememiştir belki ama nazarımızda dünya müzik tarihindeki yerini almıştır, almalıdır..
  • uzaktan bakınca uzuneşek oynayabildiğini göstermeyen ama pek de güzel kıvıran ne idüğü belirsiz.
    (bkz: şef)
  • bugün nedense dilime dolanmış şarkıdır. söylerken insana yokuş yukarı çıkıyormuş ve sonra yokuştan aşağı hızla inmeye başlamış hissi veri. şöyle ki;
    melodisiyle söyleyiniz.

    keke şeref, keke namus (çıkıyoruz)
    keke babam, keke paşam (ha gayret az kaldı)
    keke sesini duymuşaaamm.. (ohh! oldu galiba, en tepedeyiz)
    yoksa keke (hafif bi duraksama, bak sağa sola gelen giden var mı)
    (bırak kendini engim aşşa, yokuş aşşa yani)
    sen mi geldin, tez mi geldin, sen mi geldin vaayy keke..
hesabın var mı? giriş yap