• her 1 mayıs ta benı dayanılmaz bas agrılarına sevk eden olay.hıc tanımadım onu,sadece bır resmını gordum ıgdır da cıkan bır yerel gazetede kı olum ılanını susleyen resmını.cok uzun boyluymus,cok ta cırkın,babamla karagumrukte ızbe bır bekar evını paylasıyormus,her ay aldıkları maasları bı guzel kumarda yıyıp kıra gunu sarachane parkında sabahlıyorlarmıs ev sahıbınden kacmak ıcın.babamın tavlayamadıgı butun kızları,tum cırkınlıgıne ragmen,kullandıgı guzel turkcesıyle mest edıyormus kendıne.matematıgı ve ogrencılerını cok sevıyormus.1 mayıs sabahı babamla kol kola gıttıklerı mıtıngde alnının ortasından akan kanla yıgılıvermıs.kenan mıs adı,kenan catak.hıc tanımadıgım dayım,her 1 mayıs ta alnımın ortasından baslayan dayınılmaz agrılarımın kaynagı.
  • olayla ilgili olarak uğur mumcu'nun 6 mayıs 1977'de yazdığı yazıyı buraya aktarmayı (sözlükteki copy paste hakkımı bir kez daha kullanarak) uygun görüyorum. buyrun:

    "
    soruşturma nasıl yapılmalı!..
    uğur mumcu,
    cumhuriyet gazetesi, 6 mayıs 1977

    1 mayıs olayı, türk basını için sınav günü oldu. bakınız bir kısım basın olayı nasıl çarptırdı, kamuoyunu aldatmak için hangi duyguları kullandı. bunları acıyla izliyoruz.

    bu tür olaylarda, peşin değer yargılarından kaçınmak gerekir. çünkü peşin yargılar, çoğu kez, gerçeğin gizlenmesine yarar. düşüncenin yerini duygu, soğukkanlılığın yerini öfke alır. bu öfke ve duygu selinden ayrılmasak, gerçeği gün ışığına çıkaramayız.

    sağ güçler, bu olaydan çıkar sağlamaya çalışıyor. partiler, dernekleri trt’si yazar ve çizeri ile, disk’i sanık sandalyesine oturtmak, istanbul’un ilerici, namuslu ve yürekli belediye başkanı ahmet isvan’ı karalamak, bundan siyasal yarar sağlamak istiyorlar. buna meydan vermemek gerekiyor.

    türkiye’de yıllardır bir oyun oynanıyor. bir plan adım adım uygulanıyor. önce, sağ kesim içinde, silahlı örgütler oluşturup, sol kesim üzerine saldırttılar. bu yetmedi... şimdi de, solu kendi içinde parçalamak, solu, yine solun bir “fraksiyonu” ile yıpratmak, yoketmek ve yozlaştırmak istiyorlar.

    devrimci bilinç işte bugünler için gereklidir...

    1 mayıs öncesinde bir sürü siyasal cinayet işlendi. istanbul’un orta yerinde genç insanları kurşun yağmuruna tutan eşkıya çetesinin bir üyesi bile yakalanamadı. sırtında bunca kara tabutu taşıyan istanbul valisi nasıl gönül rahatlığı içinde koltuğunda oturmaktadır?..

    ileri basın olarak, 1 mayıs öncesindeki siyasal cinayetleri olduğu gibi, 1 mayıs olayını da didik didik edip, bunların suç belirtilerini, kanıtlarını, devletin bürokratlarına, bakanına, valisine, emniyet müdürüne, bir bir sormalıyız...

    dört beş gündür gazetelerde okuyorsunuz. intercontinental oteli’nden kalabalığa ateş açıldığı söyleniyor. bu konuda herhangi bir soruşturma yapılmış mıdır? bu otelin “güvenlik amiri” emniyet genel müdürlüğü eski yardımcılarından ve istanbul emniyet eski müdür vekillerinden mehmet akzambak’a herhangi bir soru yönetilmiş midir?

    1955 yılının 6/7 eylül olaylarına yol açan olay selanik’te atatürk’ün doğduğu eve bomba atılmasıydı. yassıada duruşmalarında, bu bombanın bir güvenlik görevlisi olan, oktay ergin tarafından konduğu anlaşılmıştı. yassıada duruşmalarına kadar 6/7 eylül olaylarının “solcular” tarafından yapıldığı ileri sürüldü. ileri sürülmek ne kelime, birçok solcu bu gerekçeyle tutuklanmış, aylarca hücrelerde yatırılmıştı...

    atatürk’ün selanik’teki doğduğu eve bomba koyan güvenlik görevlisi oktay ergin, şimdi nerdedir dersiniz? emniyet genel müdürlüğü güvenlik dairesi başkanlığında... oktay ergin, 1 mayıs toplantısı ile ilgili önlemlerin alınmasında ve uygulanmasında en önemli görevlerden birini üstlenmişti.

    sanırız, oktay ergin’de bu konuda çok yararlı bilgiler vardır...

    burada belirli kişileri suçlamak amacı gütmüyorum. fakat, bu olay, enine boyuna, bütün ayrıntılarıyla incelenmeli ve her belirti, her kanıt, kamuoyu önünde tartışılmalıdır...

    intercontinental oteli ile sular idaresi duvarından ateş açanlar yakalanmış mıdır?... bunu kimden soralım? emniyet genel müdürlüğünden mi, güvenlik dairesi başkanlığından mı? istanbul valisinden mi? kimden?...
    "
  • 1 mayıs ertesinde cikan gazelerin basliklari
    hürriyet: mayıs katliamı: 34 ölü,
    milliyet: taksim’de kanlı miting: 34 ölü, yüzlerce yaralı,
    günaydın: maocu vatan hainleri işçi bayramı’nı kana buladı: 39 ölü var!
    cumhuriyet: 1 mayıs kanlı bitti: 33 ölü,
    politika: 1 mayıs töreni saldırıya uğradı - 35 kişi öldü, yüzlerce yaralı var,
    tercüman: maocular, disk’in istanbul’da yaptığı mitingi bastılar - 34 ölü var,
    son havadis: taksim savaş alanı gibiydi - kızıllar kudurdu,
    hergün: solcular 40 işçiyi katletti,
    bayrak: taksim’de 38 ölü,
    yeni asya: disk mitinginde komünistler birbirini yedi, 40 ölü - taksim’de savaş
  • provasi 5 subat 1977 gunu ankara'da tandogan meydaninda duzenlenen tob-der mitinginde yapilan buyuk provokasyon.
    ankara'daki sozkonusu mitingte, sol gruplar icindeki surtusmenin nasil kullanilacagi ve bu gruplar icine sizilarak hadisenin buyutulecegi denendi.
    o zamanlar, tkp ve sovyetler birligi komunist partisi goruslerine yakin duran gruplarla, cin ve arnavutluk komunist partilerinin goruslerine yakin duranlar arasinda derin gorus ayriliklarinin yanisira, karsilikli siddet eylemleri de meydana geliyordu..
    sovyetlere yakin duranlar, cin ve arnavutluk'a yakin duranlari "maocu bozkurt" olarak nitelerken, karsi taraf da sovyet yanlilarini "sosyal fasist" olarak tanimliyordu.
    oysa gercek bozkurt ve fasist denilebilecek orgutler, her ikisinin de canini yakiyordu.
    1 mayis 1977 oncesinde ilk olarak, thpc kokenli buyuk orgutlenmeler olan dev-yol ve kurtulus gruplari arasinda bir provokasyon yasandi. istanbul kadirga yurdunda meydana gelen olayda bir dev-yol sempatizani olduruldu. dev-yol bu olayi buyuttu ve ankara'da iki orgut mensuplari birbirine girdi. cumhuriyet yurdu dev-yol cular tarafindan kurtulusculardan temizlenirken, hacettepe yurdu ve kampusundaki dev-yolcular da kurtuluscular tarafindan disari atildi.
    iki sol orgut arasindaki catismanin zarar getirecegini ve yasananlarin provokasyon oldugunu aciklamak uzere dev-yol cularla gorusmeye giden kurtuluscu suleyman toklu, izmir caddesindeki gorusme yerinden ayrildiktan 20 metre sonra kursun yagmuruna tutuldu.
    5 subat 1977 tandogan mitinginde ise, alana onceden gelmis ve aralarinda tkp'ye yakin olmayan gruplarin da bulundugu kalabalik uzerine, alana yaklasmakta olan cin/arnavutluk komunist partisi yanlisi ve benzeri orgutler tarafindan tas ve sopalar atildi. cikan arbedede iki taraftan da yaralananlar oldu. burada ilginc ayrintilardan biri de, gruplardan birinin, digerleri uzerine naylon torbalar icinde boyali su atmalariydi. bu, karsi tarafi polisin yakalamasini kolaylastirmak icin yapilmis bir eylem(!)di.
    mitingten sonra yuruyuse gecilirken, ilk saldiran grup, kendi pankartlari parcalandigi icin aydinlikcilar'in "halkin sesi" pankarti altinda ve en arkada yer aldilar.
    yuruyusun son duragi olan kurtulus meydani'na gelindiginde, o zamanlarin devrim andi hep birlikte soylendi.. "biz, devrimciler olarak, bizi yok etmek isteyen emperyalizme.. vs".. ve dagilmaya baslandi.
    bu sirada ayri durarak kendi sloganlarini bagiran cin/arnavutluk komunist partisi yanlisi gruplar, diger grup dagilirken kendi antlarini seslendirdiler.. bu antlar ozunde ayni olmakla birlikte. emperyalizm'in ardina "sosyal emperyalizm", fasizm'in ardina "sosyal fasizm" in eklenmis halinden baska birsey degildi..
    ant icmeleri bittikten sonra, dagilmakta olan kalabaligin uzerine tas ve sopa firlatmaya basladilar.. bu arada kimsenin farketmedigi bir hadise gerceklesti.. alana bakan kurtulus ortaokulu'nun bahcesinden olayi seyretmekte olan 5-6 silahli sag eylemci, kosarak saldiran kalabaligin icine daldi.. birkac saniye sonra, atilan tas ve sopalarin yaninda, silah sesleri gelmeye basladi.
    ankara"daki bu olaylarda olum olmadi.. birkac yarali ile atlatilan olaylarin, cok daha buyuk bir saldirinin habercisi oldugunu da kimse farketmedi.
    1 mayis 1977 gunu, sarachane su kemeri altinda toplanmis olan ve mitinge katilmasi disk tarafindan onaylanmis bazi gruplar, tam korteje katilacakken fatih yonunden gelen gruplarin pankartlarini gorunce soke oldular. mitinge alinmayacaklari aciklanan halkin kurtulusu, halkin birligi, halkin yolu vs gruplariydi bunlar.. disk gorevlileri, bunlari gorunce diger gruplarin da onunu tikadilar.
    alana onde disk gorevlileri, arkasinda aslinda mitinge katilmasi onaylanan ve alinmayan gruplar ve en arkada, halkin.. ile baslayan gruplar..
    alana giren kurtuluscular, taksim aniti cevresine yerlesmis bulunan dev-yol'cularin, kisa sure once oldurulen arkadaslarini animsatarak attiklari, "beni vurmak kurtulus mu?" sloganlariyla karsilastilar.
    bu esnada, tarlabasi girisinde disk gorevlileri ile, alana zorla girmeye calisan halkin.. isimli orgutlenmelerin itis kakisi, kavgalari suruyordu.
    ayni anda kursude, -daha sonra fali mechul bir cinayete kurban giden- disk genel baskani kemal turkler soruyordu: "bu alanin adi bundan sonra 1 mayis alani olsun mu?"
    iki el silah sesi tarlabasi girisinden geldi.
    sonra, silah sesleri her yerden duyulmaya basladi.. beyaz renault'tan, simdiki marmara otelinden, sular idarisinin ustunden vs..
    panzerler ses bombasi atarak korku ve kargasaya sebep oldular.
    atilan kursunlardan pek olen ve yaralanan olmadi.
    olenler, pamuk eczanesi'nin yanindan vs. alandan kacmaya calisan insanlardi ve birbiri uzerine yigilarak, ezilerek olduler.
    olaydan sonra bazilari ikinci baski yapan gazetelerin mansetleri provokasyonun amacini dogruluyordu.
    hem solun kitlesel eylemlerinin onu kesilmeye calisilmis, hem de yapilan saldiri toptan solculara maledilmisti. solcular bir bayrami bile kutlayamiyorlardi. onlara demokrasi haramdi.
    maocular diye niteledikleri kisiler uzerinden hadise baslatilamasaydi, yedek planda kurtulus ile dev-yol arasinda cikarilacak catisma hazirdi.. bir mayis'in kana bulanmasi karari verilmisti ve uygulanacakti..
    1 mayis 1977 ozenle hazirlanmis, aktorlerinin ve kurbanlarinin neredeyse gonullu bicimde rollerini benimsedikleri bir gayri nizami harp operasyonudur.
    1 mayis 1977'yi kahramanmaras, corum olaylari ve sayisiz faili mechul cinayet izledi.
    bu olaylarin hepsini alt alta yazan kenan evren, darbe gerekcesi olarak kullandi.
    geldik, bu gune..
    (bkz: hic bir yere bakmayiniz)
  • araştırılması için chp tarafından verilen önerge mhp ve bdp'nin desteğine karşılık akp'nin oylarıyla reddedilmiştir.

    bir kenara not alın bu bilgiyi, akp'nin ne kadar özgürlükçü, chp'nin nasıl darbeci ve gladiocu olduğunu sayıklayarak kendinizi tatmin ederken bir tarafınıza sokarsınız, yakışır.
  • çocukluğumun bir yerinde bana acıyı hatırlatan tarih.
    anane ve dedemle evde kardeşimle anne babamı bekledim.
    geldiler. gözlerini gördüm. sonra hayatta hiçbir şey eskisi gibi olmadı gözlerimde...
    3 yıl sonra da işler yine başka oldu.
    çocukluk, ergenlik bu başkalar ile geçti. şimdi geldim 40 a 2 kala; öyle bakıyorum başka başka..
  • oradaydım.

    40 yıl olmuş.

    12 mart'ta 12 martlara karşı çıkan vatan (sahibi numan esin, başyazarı alp kuran, işçi sayfası yöneticisi kemal sülker) gazetesinde çalışıyordum.

    herkes şuna buna suç bulurken bir tek vatan "provokasyon" başlığını atmıştı.
  • oliver stone'un gercekleri epey carpittigi jfkyiyle, yahut 11 eylulle ilgili birbirinden abuk youtube belgeselleriyle kafa utulerken, arka bahcemizde gerceklesmis ve tv kayitlariyla, tanikliklarla ve saka gibi sorusturmasiyla kabak gibi duran komplonun krali hakkinda bir tane dogru duzgun film olmamasi dusundurucudur. dusunen adam heykeline donustum su noktada
  • taksim meydanındaki muazzam kalabalığa o dönem adı marmara etap olan otelin üst katlarından ateş açıldığı ve çıkan ardebede 34 kişinin can verdiği korkunç gündür, kanlı bir mayıs. marmara etap'ın o katında kimlerin kaldığına bir türlü ulaşılamamıştır. bu ülkede pek çok zaman olduğu gibi insan hayatını almanın bedeli sorulmamıştır. ölenlerin büyük bölümü kazancı yokuşuna inen yokuşun başında üzerlerine sürülen bir polis panzerinin altında kalarak can vermişlerdir.
  • "halil berktay’ın 1 mayıs’la ilgili iddiaları büyük yankı uyandırdı. kamuoyunun sol muarızı ne kadar aydını varsa hemen hepsi berktay’ı ya “tabu kıran”, ya “cesur” ya da “tarihçi” olarak ilan etti.

    berktay’ın tarihçiliğine itirazımız olmasa da bir tarihçi ve akademisyene yakışmayacak bir üslup savurganlığı ve saygısızlıkla 1 mayıs 1977'de devletin rolü olmadığını, solun kepazeliği olduğunu iddia etti. gerekçesi ise “oradaydım, ben ateş edildiğini görmedim” şeklindeydi. yani berktay görmemişse tarihsel olgular da anlamını ve önemini yitiriyordu.

    berktay üstelik bu açıklamayı 1 mayıs’ın belki de taksim’deki en kitlesel buluşmasının ardından yapıyor, o meydana duygusal ve siyasal bir aidiyeti olanları rencide edebileceğini düşünmüyordu.

    berktay son dönemde sosyalizm ve marksizm’le ilgili yepyeni kuramsal ve eleştirel bir paradigma oluşturuyor. bir aydın olarak sorgulayan, araştıran ve özeleştirel bir tutum takınıyor. neticede geleneksel sol ile olan tarihsel bağını kestiği izlenimi uyanıyor.

    bunda sorun yok. yeni sorular ve sorunları öne çıkarmak anlamlı bir tartışmanın kapısını aralayabilir. ancak sorun, geçmişle arasındaki ideolojik bağı koparacak bir aydının solun tarihindeki en önemli kırılma noktalarından birini malumatfuruşlukla kendi pratiğine indirgemesidir. bu sürece dair yazılmış onca kitap, açılmış onca dava ve tanıklık varken o meydandaki 100 binden fazla insana rağmen berktay’ın tanıklığının bu kadar öne çıkarılması bile berktay’ın dönüp arkasındaki destekçileri bir kez daha sorgulamasını gerektirir.

    uzun lafa gerek yok. ancak şu gerçeği teslim etmek gerekiyor. 12 eylül’den bu yana sosyalist sol bu ülkenin günah keçisi oluverdi. “anarşi, terör, aşırı mihrak, dış destekli güçler, bölücüler” vb. suçlamalarla yaftalandı. bir jenerasyon 12 eylül işkenceleri, zindanları ve hukukuyla yok edildi. böylesi bir atmosferde sosyalist solun kitleselleşmesi imkânsızdı. solun tarihi iyi analiz edememesinden de kaynaklanan bu sürecin sonunda sosyalist sola dönük eleştiri yapmak, geçmişin günahlarını sola yüklemek kolay ve basitti. berktay da “sizi gidi komünistler” korosuna katılmış görünüyor.

    peki gerçek ne?

    halil berktay’ın hatırlamadıklarını ve bilmediği halde ortaya attığı iddiaları birer birer konuşalım.

    1. halkın sesi/aydınlık grubu provokasyonu görmüş ve meslek örgütleriyle katılmaya karar vermişti.

    doğrusu; bu bir zorunluluktu. zira “üçlü ittifak” diye tanınan, sonraları kamuoyunda maocu veya ‘halkın sülalesi’ diye bilinen halkın yolu-halkın kurtuluşu-halkın birliği ve halkın gücü (tkp ml) adlı gruplar saraçhane’de toplanacaktı. bu gruplar aydınlık/halkın sesi gruplarını en az tkp/igd kadar düşman gördüğü için aydınlıkçıların saraçhane’den yürümesi olanaksızdı. öte yandan beşiktaş’ta toplanan tkp/disk ve diğer gruplarla da kavgalı olan aydınlıkçılar yalnızlaştırılmıştı. dolayısıyla bulunan çözüm provokasyon sürecini daha da ağırlaştırmamış olmakla birlikte bir zorunluluğun ürünüydü.

    yine berktay ve çalışlar’ın hafızasını yanıltan bir başka gelişme ise 1977 mayıs’ında “maocu” gruplar henüz çin ve arnavutluk yanlıları olarak bölünmemişti. bu bölünme sonraki aylarda “3 dünya teorisi” nedeniyle gerçekleşti. o gruplarla aydınlık grubunun arasını açan aydınlık’ın diğer sol gruplara dönük ihbar da içeren hasmane tutumuydu.

    2. sular idaresi’nden ateş edildiğini halil berktay görmemişti.

    alandakilerin neredeyse tamamına yakını görmüştü. ama sadece mağdurlar değil, ne ilginçtir ki 1 mayıs’la ilgili açılan davada ifade veren devlet görevlileri de görmüştü. istanbul 2. ağır ceza mahkemesi’nde görülen 1 mayıs davası bize çok çarpıcı bilgi ve belgeler sunuyor. işte telsiz konuşmaları;

    - 6 numara 20’ye

    - merkez 20 dinliyorum

    - su deposunun üstünde silahlı kimseler olduğu söyleniyor. bu adamları burayı çevirip de onları yakalayalım.

    - anlaşıldı

    - merkez 176, müdürüm; sular idaresi’nin üstünde. müdürüm oraya gittik, toplum kuvvetleri şu anda girdi içeriye, bir kısım kimseler yakalandı ve arama yapıyorlar, tamam.

    - anlaşıldı

    polis sular idaresi’nden ateş açılmasından itibaren 20. dakikada burayı kontrol altına alabilmişti. polis memurları da mahkemede verdikleri ifadede sular idaresi’nden ateş açıldığını teyit ediyordu.

    2621 yaka numaralı toplum polis memuru mehmet ordu; “… ve bu silah seslerinden sonra sular idaresi’ne ait binanın üst kısmından da ateş edilmeye başlandı.”

    2855 yaka numaralı toplum polis memuru besim yeten; “ilk atış sesi tarlabaşı istikametinden geldi. onu takiben sular idaresi’nin üstünden 20-30 kişi aniden ateş etmeye başladı.”

    devam edelim. sırada jandarma komando birlik komutanı üsteğmen abdullah erim’in ifadesi var. “bu esnada su deposunun üzerinden silah seslerinin geldiğini ve dinamit atıldığını, el bombası, taş, sopa fırlattıklarını görerek bölüğümle deponun üzerine koştum.”

    astsubay üstçavuş mehmet çağlar’ın ifadesi; “su deposunun üzerinde… bir kalabalık vardı, bağırıp çağırıyorlardı, bomba şeklinde patlayıcı madde, tabanca sesleri bu yerden geliyordu.”

    komando bölük komutanlığı emrindeki onbaşı fikret altın’ın ifadesi; “… biz su deposunun bulunduğu yere komando bölüğü ile gittik. deponun üzerinde 200’den fazla insan vardı. tabancalar atılıyor, patlayıcı maddeler iş’al (ateşleniyordu) ediliyordu.”

    öylesine ölüm kalım anıydı ki, kürsüde yoğun ateş altında olanlar bile mikrofondan polise, sular idaresi’nden ateş edildiğini anons ediyordu.

    işin ilginç yanı olay yerinde hiçbir boş kovana rastlanmamış, siyasi polis tarafından yapılan aramalarda da silah bulunamamıştı.

    sular idaresi’ne ilk çıkanlar askerlerdi. siyasi polis şefi mete altan da olaylardan 20-25 dakika sonra polisin sular idaresi’ne geldiğini söylemektedir. idare’nin teknisyeni ve bekçisi de polisin sonradan intikal ettiğini doğrulamaktadır. zanlıları askerler yakalamış ve polise teslim etmiştir. sonrasında ise bu kişilerle ilgili yapılan işlem çok ilginçtir. sular idaresi’nde yakalanan kişilerin kimlik tespiti yapılmamış ve hepsi serbest bırakılmıştır.

    çok çarpıcı bir başta tespit idare’nin 28 yıllık makinisti ihsan demirdöven’in tanıklığıdır. demirdöven taksim’de benzer eylemler gerçekleştiğinde her defasında bir subayın gelip telsizle talimat verdiğini, ancak ilk kez 1 mayıs’ta olay çıkana kadar hiçbir resmi görevlinin gelmediğini vurgulamaktadır.

    12 eylül belgeseli dolayımıyla yaptığımız mülakatlarda disk avukatı rasim öz, sular idaresi üzerinde çelik yelekli ve tüfekli kimseler gördüğünü ve tarlabaşı sonrasında silah seslerinin buradan geldiğini söylemektedir.

    kemal türkler’in eşi sabahat türkler, “gözümle gördüm 2-3 kişiydi. çünkü herkes o tarafa bakıyordu. oradan ses geldiği için herkes o tarafa bakıyordu” demektedir. o yıllarda sendikacı olan ve kürsüye yakın olan nazım alpman ise alanın üç noktadan yoğun ateş atına alındığını, kurşun çekirdeklerinin leblebi gibi aşağı düştüğünü anlatmaktadır.

    dönemin cumhuriyet savcısı çetin yetkin’e göre 1 mayıs soruşturmasında neredeyse hiç soruşturma açılmamıştır. şöyle demektedir:

    “- yaralıların durumları izlenmemiş, içlerinden aldığı yaralar yüzünden ölen olup olmadığı araştırılmamış, kesin ya da hiç olmazsa geçici raporları alınmamıştı.

    - ele geçirilen tabancalarla ve 2000’e yakın mermi çekirdeği ve kovanla ilgili ekspertiz raporları alınmamış, mermilerin bu tabancalardan ateşlenip ateşlenmediği, başka silahların kullanıp kullanılmadığı araştırılmamıştı.

    - olay öncesinde, sırasında ve hemen sonrasında çekilen fotoğraflar ve filmler incelenmemiş, silahla ateş ederken fotoğrafları çekilen ve yüzleri açıkça görülen kişilerin bu fotoğrafları polis arşivlerinde bulunanlarla karşılaştırılmamış, bunların kim oldukları araştırılmamıştı.

    - görevlilerden kimlerin kusur, ihmal ya da kasıtları bulunduğu, iddianamenin 36. ve 39. sayfalarında bazı kamu görevlileri açıkça suçlandıkları halde bunların kim oldukları ve ne yaptıkları belirtilmemiş ve haklarında hiçbir işlem yapılmamıştı.

    - polis telsiz konuşmaları değerlendirilmemişti.”

    eğer sol içinde “bir kepazelik” yaşandıysa toplum içindeki anti-komünist eğilimleri güçlendirmek amacıyla bile olsa bu sorulara yanıt aranması gerekmez miydi?

    intercontinental'den açılan ateş şehir efsanesi mi?

    devam edelim.

    sırada halil berktay’a göre bir “şehir efsanesi” olan intercontinental oteli’nden (şimdiki the marmara) ateş açılması var.

    1 mayıs’ı araştırmakla görevli dönemin cumhuriyet savcısı muhittin cenkdağ’a sözü bırakalım.

    “bu arada intercontinental’de 2-3 gün evvel bütün rezervasyonlar iptal ediliyor. fakat ne olduğu belirsiz bir grup, ben onun havayollarından listesini getirttim, aynı gün geliyor ve aynı gün olayları takiben türkiye’yi terk ediyor. bunlar kim? isimlerini aldım, bir sürü ecnebi ismi. ama gerçek ismi değil.”

    ama içlerinde bir tane de türk var. mehmet akzambak adlı bir şahıs 1 mayıs olaylarından kısa bir süre önce emekli olmuştur. otelin 12 ya da 13. katında bulunmaktadır. cenkdağ, “ne gördünüz?” sorusuna “otelin üst tarafından denize bakan yerden etrafı seyrettiği” yanıtını vermektedir. “onca olay olurken nasıl olur da denizi seyredersiniz” sorusuna ise tatmin edici bir yanıtı yoktur.

    dönemin savcılarına ifade veren otelin güvenlik müdürü timuçin alganer 2. katta 215 ve 216. odalarda, gazeteciler yine 2. katta 213 nolu odada ve güvenlik görevlileri 7. katta 713 nolu odalardaydı. otelin baş dedektifi kudret inal ise 510 no’lu odada mit mensuplarının bulunduğunu doğruluyordu.

    2 mayıs tarihli adli komiser muavini ali okumuş, polis memuru salim yılmaz ve otel personelinden erdem orhun’un imzaladığı “görgü ve tespit varakası”nda 512 ve 613 no’lu odalarda kurşun deliği olduğu belirtilmektedir. savcı cenkdağ, yaptığı yorumda “bu katlarda camlarda delikler bulundu. dışarıdan ateş edildiği gibi bu demektir ki buradan da oraya ateş edilmiş. durup dururken o meydandakiler niye o binaya ateş ediyorlar?”

    ilginç olan ve gözlerden ırak tutulmaması gereken amerikalı olduğu sanılan grubun isimlerini sahte beyan etmeleridir. olayın sabahında ise oteli terk etmişlerdir. neden bu isimler gelmiş, neden sahte isim beyan etmiş ve neden hemen ertesi sabah ülkeyi terk etmiştir? bu kişilerin gelişine ilişkin bir polis telsiz kaydı da bulunmaktadır.

    polis telsizi, 2.bant, çözüm s.1’de şu konuşma yer almaktadır:

    “- havalimanına soralım gelecek misafirlerin saati belli oldu mu?

    - merkez 144 anlaşıldı.

    ....

    - 132.

    - 132 dinliyorum.

    - havalimanına soruldu. misafirlerin saat 14.00’de geleceği söylendi.”

    beyaz renault yanılsama mı?

    son olarak yine berktay’ın iddiasına göre solun yanılsamaları içinde yer alan “beyaz renault” bahsine de açıklık getirelim. olaylar başladığında gümüşsuyu’nda akm önünden bir beyaz renault’daki kişiler, kitleyi paniğe sevk edecek ve o oradan kaçışlarını engelleyecek biçimde yoğun ateşe başlarlar. bu da sonraları sol tarafından uydurulmuş bir iddia olabilir mi?

    12 eylül belgeseli’nde dönemin mali polis müdürü recep ordulu yanıtlasın:

    “bizim kendini bilmez ekipler, o beyaz renault dediğimiz. renault elini çıkarmış şeyden havaya ateş ediyor. o arkadaşımız şimdi bir büyük ilde emniyet müdürüdür. rütbeli, 1. şube’nin o zamanki ekipler amiri şahıstı.”

    ve panzerler paniği ve ölümü artıran en önemli araçlar. dönemin il jandarma alay komutanı albay ömer öziskender ilk ifadesinde alandakilerin üzerine eylemciler tarafından dinamit atıldığını söyleyecek, ancak 4 mayıs tarihli ifadesinde çok çarpıcı iddiada bulunacaktır.

    “benim duyduğum sese göre bu patlamadan mütevellit o bölgede muhakkak tahribat bulunması lazımdır. eğer dinamit olsa dahi bir iz bırakması gerekir. ben bomba ve dinamit atıldığını zannettiğim yerleri dolaştım. bundan mütevellit bina ve sair yerlerde tahribat görmedim… büyük gürültü çıkaran patlayıcı maddeler panzerlerde görevli emniyet mensuplarında bulunmaktadır.”

    dönemin mali polis müdürü recep ordulu ise bu ses bombalarının ve panzerlerin işlevini yıllar sonra şöyle değerlendirmektedir:

    “bir panik yani, kimin ne yaptığı çıkmış şeyden. işte bu arada panzerlere emir verildi. işte panzer müdürü tarafından panzerler başladı şeyin etrafında dönmeye, heykelin etrafında dönmeye. polisin orada yaptığı tek şey paniği artırıp, ölü adedini artırmaktı yani bir teskinlik şeyi görülmedi.”

    savcı çetin yetkin, sular idaresi’nde fotoğrafları çekilenler de dahil, bütün bu kişilerin fotoğraflardaki kişilerin tek tek kimliklerinin belirlenmesi ve yukarıda yer alan işlem yapılmayan konularla ilgili soruşturmanın derinleştirilmesi için bir talepte bulunur. gelen cevapta görevden alınmıştır!

    dönemin milletvekillerinden süleyman genç, en çok ölüm hadisesinin yaşandığı kazancılar yokuşu girişinde ele geçirilen bombalarla evine atılan bombaların menşeinin aynı olduğuna dikkati çekmektedir. aynı bombalar daha sonra istanbul üniversitesi ve halkevleri’nin bombalanmasında da kullanılmıştır.

    dönemin savcısı muhittin cenkdağ, paniği artıran bu bombalardan yüzlercesinin ele geçtiğini söylerken, dava dosyası ve dosya içindeki konu ile ilgili yazışmalarda bu bombaların delil olarak saklanmadığını, örneğin tehlikeli bulunup imha edilip edilmediği konusunun bile bilinmediğini vurgulamaktadır.

    alanda yaşamını yitiren 34 kişiden 5’i ateşli silahla vurulmuştur. çetin yetkin 3-4 kişinin daha baş ve göğüs bölgesinden ateşli silahla ölümcül yaralar aldığını ama önceden hazırlıklı bulunan ve alana çok yakın olan beyoğlu ilkyardım hastanesi’nin anında müdahalesi ile ölü sayısının artmadığını belirtmektedir.

    bütün bu olguların ışığında berktay’ın söyledikleri bütünüyle kendi hayal dünyasını resmetmektedir. “sol içindeki çatışma ortamı olmasaydı, 1 mayıs’ta katliam yaşanmayacaktı!” zira aynı mantığa göre 16 mart’ta 7 öğrencinin ölümünden, okullara grup halinde girip çıkan solcular, maraş’ta iki öğretmenin cenazesinin kaldırılmasını savunarak “halkı galeyana getiren” solcular sorumlu olabilir.

    bu kadar uzun ve ayrıntılı bir yazıyı okur sonuna kadar okuyabilmiş midir, bilmiyorum. ama halil berktay’ın bu yazıyı sonuna kadar okuması gerekir. sosyalistler bu ülkede neredeyse 30 yıldır ideolojik hegemonyalarını yitirdi. uluslararası gelişmeler ve 12 eylül sürecinin yanı sıra sosyalistlerin değişen dünyayı yeterince okuyamamaları da etken oldu. hâl böyle olunca da sosyalistlere dönük ahkâm kesmek, onları ideolojik olmanın yanı sıra değerleri ve tarihiyle sorgulamak, kimi zaman da saldırmak vaka-i adiyeden oldu.

    o eleştirilerin bir bölümüne sosyalistler belki yeterince yanıt veremedi. belki yeterince donanım ve (öz)eleştirel bir süzgeçten geçmemişlerdi. ancak günümüz konjonktüründe hemen her taşın altında derin devlet arayanların berktay’ın arkasında saf tutup, 12 eylül öncesinin sağ liderine nazire yaparcasına “solcular adam öldürttü diyemezsiniz” türü sarkastik ve rövanşist mantaliteleri ilginçtir.

    zira 1 mayıs 1977 türkiye sosyalistlerinin ortak hafızasıdır. 70’li yıllarda kitleselleşen, halkı büyük ölçüde etkileyen sol düşünce 1 mayıs sonrası alanlardan çekilmiş ve solun etkinliklerine katılanların başına gelebilecekler konusunda ibret vesikası olarak tarihe geçmiştir. 1978’de darbeciler ilk çalışma gruplarını kurup darbe projesini olgunlaştırmaya başlamıştır. ilginç olan, olayların çıkacağını ilk olarak ahmet kabaklı’nın “yarın 1 mayıs…polisle vuruşmalar muhtemeldir. cinayetler işlenebilir, mallara, canlara kıyabilirler” şeklinde tahmin edebilmesi, rauf tamer’in ise “… arabalar tahrip edilecek. camlar kırılacak. inşallah aldanırız ama kanlar akacak” kehanetinde bulunmasıdır. bu sağ aydınlar sol içi çelişkileri çok iyi bildikleri için mi, yoksa “iyi haber aldıkları” için mi bu tahminde bulunabilmektedir?

    hiç kimse dönemin sol anlayışları arasındaki uzlaşmaz çelişkileri, şiddete dönük bir devrim tahayyülü gerçeğini, sağ ve sol arasındaki çatışmalar neticesinde silahlı bir çatışma ortamının yaratıldığını reddetmiyor. hiç kimse “maocular ile disk/tkp kardeş kardeş geçinirdi” demiyor. dönemin konjonktürü içinde değerlendirilmesi gereken bir ideolojik tartışmaya, sosyalistlerin ortak tarihi ve hafızası olan 1 mayıs’ı mesnetsiz ve ilkesiz biçimde alet etmek ahlaki ve vicdani değildir.

    ve o gün 16 yaşında tarlabaşı’ndan taksim’e girmeye çalışan, ama çatışmalar sırasında yaşadığı korkuyu ve dehşeti hayatı boyunca taşıyan gençliğim, aynadan bana “hadi yaz” demektedir.(1)

    -

    (1) yazıda çetin yetkin, “vatan sağolsun” toplumsal dönüşüm yayınları 1997, m.a. birand, hikmet bila, rıdvan akar “12 eylül türkiye’nin miladı” 1999 ve çetin yetkin, http://www.guncelmeydan.com/…rde-arkasi-t25255.html çalışmalarından yararlanılmıştır."
    http://t24.com.tr/…simdan-halil-berktaya-cevap/5081

    hasiktirin gidin şimdi.
hesabın var mı? giriş yap