• bu zat tasavvufta müceddidiyye* ekolünün kurucusudur. takipçileri bu ismi kullanmalarına rağmen kendilerinde pek bir yenilik unsuru görülememektedir.

    bu ekolün gerçek manasını ben size söyleyeyim:

    bu yol "devrimci sufilerin" yoludur. bu yol "sürekli devrim" şiarını benimsemiştir. başkaları önce arayıp sonra bulurlar(bulabilirlerse şayet), bu tayfa ise önce bulup sonra ararlar; arayışları hiç bitmez. son nefeslerine kadar aramaya devam ederler. zira bilirler ki, insanı olgunlaştıran bulmaktan çok arayış esnasında görüp geçirdikleridir. onlar bulduk diye donup kalmazlar.

    bu tuhaf duruma şahit olup şaşkınlığa uğrayan diğerleri şöyle sormuşlar, "hakkı bulduktan sonra neyi ararsınız?"

    onlara şu şekilde cevap verilmiştir, "mutlak olarak hakkı bulmak mümkün değildir. bulunan yalnızca o sonsuz denizden bir katredir, bir tecellidir. biz o bulduğumuz tecelliyi terk edip daha yüksek mertebelisine talip oluruz"

    işte bu yüzden imam-ı rabbani hazretleri, vahdet-i vücudu reddetmiş ve "bilinen ve bulunan o değildir. o ötelerin ötesindedir, sonsuz kere ötelerin ötesindedir" demiştir ve şunu da ilave etmiştir "ancak bu ötelerin ötesinde olma durumu, uzaklık yönünden değil yakınlık yönündendir"

    bu sebeple bu ekol mensuplarının öyle bir ilmi ve marifeti vardır ki, cehalete benzer. tıpkı hz. ebu bekir gibi "anlamak, anlayamayacağını anlamaktır" derler. ancak onların cehlinin tek zerresi başkalarının tüm marifetini tek lokmada yutar, karnı da ağrımaz.

    başkaları kavuştuk diye bayram ederken, bunların öyle bir vuslatları vardır ki, ayrılığa benzer.

    kendinde buldu, kendinde buldu
    matlubunu hoş buldu bu gönlüm

    bayramın imdi, bayramın imdi
    bayram ederler yâr ile şimdi

    hamd-ü senâlar, hamd-ü senâlar
    yâr ile bayram kıldı bu gönlüm
    (hacı bayramı veli)

    başkaları sevinç içindeyken bunlar hüzünlüdürler. lakin görmez misin ki, hz. peygamber genelde hüzünlü bir halet-i ruhiyede idi.
  • ucmak keramet ise, havada kuslar ucuyor,
    denizde yürümek bir keramet ise baliklar yüzüyor.. seklinde keramati ve kimilerinde olaganüstü gözüken basit ve siradan hadiseleri bir kac kelimede anlativereren büyük alim, düsünür, müceddid. bir isim benzerligi ile iste bana mektup denebilen fakat her mektubu ile ahiri zamanda gelecek varisi rasüle, evlatlarina ve tüm ümmeti muhammede tarif eden, sevgi ve kardesligi bize sunan yüce sultan.
  • "ölmek felaket değil, öldükten sonra başa gelecekleri bilmemek felakettir" demiş, ikinci binyılın müceddidi, yani yenileyicisi olarak nam salmış eren.
  • şimdiye kadar pek anlaşılmamış yüksek hakikat ehli olan zat. galiba yavaş yavaş dehası takdir edilmeye başlanmış, en azından sezilmeye başlanmış...bugünden itibaren uluslararası imam-ı rabbani sempozyumu başlıyor. vakti olanlara katılmaları şiddetle tavsiye olunur.

    http://www.imamirabbanisempozyumu.org/

    tabii ki imam-ı rabbani hz.'lerini anlamak, bir iki sempozyumla olacak iş değil. ama başlangıç olarak faydalı sayılabilir...ortaçağın müslüman devletlerinin tamamı, muhyiddin-i arabi'nin irfan zemini üzerinde neşvü nema bulmuştur.

    muhyiddin-i arabi'nin marifetini aşıp, çok ötelere taşıyan imam-ı rabbani hz.'leri bizlere yepyeni bir medeniyetin bilgelik ve ruhunu sunmaktadır. allah üzerimizden ruhaniyetini eksik etmesin. kendisi "büyük doğu" nun babasıdır...
  • "mihnet ve ıstırap, aşkın levazımındandır. çaresiz katlanılacak… yoksulluk, dert ve gam... bunlar lazımdır. dost, sevdiğini, kendisinden başka her şeyden kesilmiş ve sıyrılmış görmek ister.

    bu makamda huzur, huzursuzlukta; karar, kararsızlıkta; rahat, rahatsızlıkta... bu makamda nefse çare aramamak, kendisini mihnet ve ıstıraba bırakmaktır ki, devanın tâ kendisi...

    o zaman da insan, kendisini sevgiliye ısmarlamış ve bırakmış olur; devlet bundadır. devlet, ondan ne gelirse razı olup onu kabul etmektedir.”

    “- bu yolun divaneleri, elde ettikleri hiçbir yakınlıkla teselli bulamazlar. öyle bir yakınlık isterler ki, uzaklığa benzer; ve öyle bir visal(erme) dilerler ki, gurbeti andırır olsun. yoksa yakınlığa benzer ve visali andırır gurbetlerden ne fayda?..”

    "sevenlerimiz bilsin ki, allah ehlinin "fenâ" diye isimlendirdiği ve tabiî ölümden evvel gelen ölümle ölünmedikçe kuts alemine yükselmek mümkün değildir.(ölmeden önce ölmek) yoksa kalp, bâtıl dünya mabutları ve nefs putlarına tapmaktan kurtulamaz. islamın hakikati ve imanın kemaline de eremez.”

    “vahdet-i vücud ve zatî tecelli davasının belirttiği nisbetlerle allah arasında hiçbir münasebet olmadığı, bizce, yakînin yakîni halinde sabittir. hak ehlince çoktan beri bilindiği gibi, ihata ve yakınlık ancak ilimledir; ve allah hiçbir şeyle ittihat(birlik) halinde değildir. vücudu vâcib(varlığı zorunlu) olanın, vücudu mümkün(yaratılmış) olanla ittihadı muhaldir. gariptir ki, muhiddin-i arabî ve bağlıları, allaha (mutlak meçhul) derler, onu hiçbir hükümle mahkum bilmezler de, böyleyken zatî ihata, yakınlık ve mâiyet ispatına kalkarlar. bu, büyük bir yanlıştır ve allahın zatını teşhis yolunda yersiz bir cesarettir.”
  • (bkz: imam rabbani)

    "allah'tan sakınan kişi ilmi kadar söz söyler"

    haddini bilmek gerektiği öğütleniyor gibi. (bkz: her eve lazım)
  • adından da anlaşılacağı üzere rabbani bir alimdir.
    kendisinden keramet göstermesini isteyen bir zata cevaben önce bir demeyip,
    birkaç adım attıktan sonra, işte keramet demiştir.
    insanlar balık gibi yüzüp, kuşlar gibi uçabiliyorlar şimdilerde.
    fakat rabbani olabilen bilir ki mesele hayvanlıkta değil, insanlıktadır.
    mesele muhammed aleyhisselati vesselam'a uymaktır.
    alimler olmasaydı biz şu anda kördük.
    zira alimler allah'a ulaşan yolları gösterirler bize.
    yürüme kerametinden anlaşılacağı üzere kerim olan allah her an keramet göstermektedir.
    olağan zannettiklerimiz gerçekte ne kadar olağandır? sorusuna cevap bulanlar hayret makamına ulaşanlardır.
  • "allah kabul etmeyeceği duayı kuluna ettirmez.."
  • allah'ın isimlerinin tecellileri esnasında hasıl olan hallerin anlatıldığı ve bu hallerin ayrı ayrı şekiller olarak zuhur ettiğini açıklayan birinci mektupta herhangi bir erotik bölge ya da kadın organı ismi yok gerçi ama...hayalleri kuvvetli arkadaşlar bizzat yaşamış ve görmüşler muhtemelen!
  • "dini hükümleri kendi aklıyla anlamak ve aklı ona rehber etmek isteyen, peygamberliğe inanmamış olur. onunla konuşmak akıl işi değildir" vecizesiyle din ve akıl arasındaki bağa farklı bir bakış açısı getirmiş islam düşünürü.
    kendisi, nakşibendi tarikatında, bahauddin nakşibend'den sonra gelen ikinci adam olarak tanınır.
hesabın var mı? giriş yap